Ey Tayyip korkusundan dilini yutmuş savcı ve yargıçlar!

isbirlikcile_hkpEy Tayyip korkusundan dilini yutmuş savcı ve yargıçlar!
Bu matematiksel kesinlikteki itirafları Metin Şentürk bile görür be!
Siz daha ne kadar ölü numarası yapmaya devam edeceksiniz?

 

Sanırız, dünün haberiydi. Ahmet Taşgetiren adlı kaşar bir laiklik ve Mustafa Kemal düşmanı ve de azgın bir antikomünist, CIA-Pentagon Müslümanı var. Şu anda da pekçok damardan yandaş sözde yazar din alıp satıcısı gibi, AKP’giller’in Starı’nda yazar.

CIA bunu, tâ on yıllar öncesinden devşirip antikomünist karargâhta konumlandırmıştı. Bu da, doğrusu, çok iyi hizmet etti ABD’ye ve CIA’ya. Yani bu kişi, ömrünün ergenlik döneminin tamamını hep bu yolda harcadı.

1960’lı ve 1970’li yıllarda, “Yeniden Milli Mücadele” diye antikomünist, CIA İslamcısı ve CIA’ca kurulup işletilen bir karşıdevrim örgütü vardı. İşte o örgütün önde gelen oyuncularındandır, bu Ortaçağcı gerici.

Murat Gültekin ve Ahmet Hakan, şu bilgileri verir bunun hakkında:

“Şimdi size bazı isimler sıralayacağım. Pek çoğunu tanıyorsunuz. Cemil Çiçek, Taha Akyol, Aykut Edibali, Yavuz Aslan Argun, Melih Gökçek, Necmettin Erişen, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Halil Şıvgın, Mustafa Ruhi Şirin, Atilla Yayla, Ali Müfit Gürtuna, Ahmet Taşgetiren, Gaffar Yakın, Dr. Necmettin Turinay, Galip Demirel, Ömer Vehbi Hatipoğlu, Hüseyin Gülerce, Ahmet Taşgetiren, Kemal Yaman, Burhan Özfatura, Hamza Türkmen, Altan Tan… Bugün siyasetin, medya dünyasının, düşünce hayatının farklı yerlerinde halen çok önemli pozisyonlarda bulunan bu isimler 1960’ların sonlarından 1980’e kadar çeşitli dönemlerde Yeniden Milli Mücadele Hareketi içinde yer almış isimler.

(…)

“Örgütün tam adı: Yeniden Milli Mücadele…

“Dayandığı taban: Sağcı gençler… Etkinlik yılları: 60’ların sonu, 70’lerin başı… İdeolojik özellikleri: Antikomünist, Osmanlıcı, millici, devletçi, yerli İslamcı… Karakteristik özellikleri: Devletin derinliklerinin entelektüel aygıtı olmuşlardır… ‘Derin sağ’ın okumuş çocuklarıdır…

“Önemli üyeleri: Cemil Çiçek, Ali Müfit Gürtuna, Hüseyin Gülerce, Aykut Edibali, Atilla Yayla, Melih Gökçek, Ahmet Taşgetiren, Mustafa Erdoğan…

“Amacı: Sağcı entelektüel yetiştirmek…

“Etkinlik alanı: Üniversiteler…

“Yaklaşımı: Komplocu…

“(…)

“60’lı yılların sonunda, 70’lerin başında etkinliğinin zirvesinde olan, o dönemlerde ‘Sağın Dev-Genç’i’ falan diye de anılan bu örgütün önemli isimleri, daha sonra hareketten koptu… Hepsi bir yerlere savruldu… Ama savruldukları yerlerde hep ‘sözü dinlenir’, ‘önemli’ kişiler olmayı da başardılar… Şöyle ki: Cemil Çiçek siyaset duayeni oldu… Ali Müfit Gürtuna ayrı baş çekti… Mustafa Erdoğan liberal feylesof oldu… Atilla Yayla hırçın liberal oldu… Ahmet Taşgetiren, kibrini aşırı tevazusuyla gizleyen bir İslamcı yazara dönüştü… Hüseyin Gülerce, Fethullah Gülen Cemaati’nin önemli ismi haline geldi… Melih Gökçek pragmatik oldu… Aykut Edibali 40 yılın küçük partisinin lideri olarak yoluna devam etti… ( İlave yapayım: 1984’te Mücadele arkadaşı, Keçiören Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yardımcılığını yapan Altan Tan, bugün BDP Diyarbakır Milletvekili.)

“‘Mücadeleciler’in, biraz masonik bir tarafı vardır… Yolları ayırsalar, örgütü bıraksalar da birbirlerini tutmaya devam ederler… Mesela… Cemil Çiçek’in AKP içinde Melih Gökçek’in yeniden aday gösterilmesi için verdiği uğraş, bu türden bir kardeşliğin ürününden başka bir şey değildir… Mesela… Eski ‘Mücadeleci’, yeni ‘Fethullahçı’ Hüseyin Gülerce’nin Gökçek’e verdiği desteğin arkasında eski örgüt arkadaşlığının izlerini bulabiliriz… Mesela… Ahmet Taşgetiren gibi ‘ilke abidesi’ görüntüsü veren bir İslamcı yazarın, Melih Gökçek’i canla başla savunan yazılar yazmasında da ‘Mücadelecilik kardeşliği’nden başka bir husus rol oynamaz…

“Gökçek’le başladık; Cemil Çiçek ve arkadaşları derken yazı uzadı; gitti. Gökçek’le bitirelim ve sözü gençlik arkadaşı Ahmet Taşgetiren’e bırakalım:

“Melih Gökçek benim arkadaşım. Bu yollarda beraber yürümüşlüğümüz vardır.” “Cins bir kafadır.  İstanbul’da Yeniden Milli Mücadele dergisinde birlikte çalıştığımız günlerde, Eminönü’nden bekâr evimizin bulunduğu Üsküdar’a geçinceye kadar vapurda on tane proje ürettiğine tanık olmuşumdur.”

“Taşgetiren bize de güzel bir “taş” getirdi; gediğine koyalım: Anladık “cins bir kafa” Gökçek. “Neyin kafası?” bilen yok ama hep proje, proje, proje… Yeni projelerinden biri “Vandalizm Müzesi” imiş… Bağış kabul ederler mi acaba? Bendeki “Yeniden Milli Mücadele” mecmualarından verebilirim. Hani Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın vesikalık fotoğrafını kapak yaptıkları “Ordu Millet El Ele”sayısını mesela.

“Velhasıl-ı kelam insan utanır; arlanır da darbe lafını ağzına alacakken birkaç kez yutkunur. “Hipokrasi” lafları edecekken kendi riyakârlığına bakar da yüzü kızarır; en azından susar. Hadi kuldan utanmıyorsunuz, Allah’tan da mı korkmuyorsunuz? Mübarek Ramazan’da “ihlas”* temenni ediyorum öncelikle ve ivedikle sizler ve cem-i cümlemiz için… (MG/HK)” (Murat Gültekin, http://bianet.org/biamag/siyaset/148564-darbe-otpor-melih-gokcek-cemil-cicek-ve-arkadaslari)

Gördüğümüz gibi arkadaşlar, A. Taşgetiren, CIA İslamcısı ekibin tamamıyla içli dışlı olmuş hep. Hep el ele çalışmışlar, Laik Cumhuriyet’i yıkmak için, Türkiye’yi CIA yörüngesinde bir uydu olarak tutmak için…

Dikkat edersek; bunların “Yeniden Milli Mücadele”si, 12 Mart Faşist Diktatörlüğünü alkışlarla karşılıyor ve bağrına basıyor. O diktatörlüğün Faşist Cunta Şefi Memduh Tağmaç’ın resmini kapağına koyarak, “Ordu Millet El Ele”, diye başlık atıyor. Manşet çekiyor.

Alkışlarlar faşist diktatörlükleri. Çünkü bunlar, laik, antiemperyalist, yurtsever ve Mustafa Kemal Geleneğine bağlı sosyalist gençleri ve kültürü ezip yok etmeyi hedefine koymuştu.

Fakat ne zaman ki orduda Amerika’nın Türkiye’nin dostu olmadığı, tam tersine, Türkiye’ye karşı düşmanca planları olduğu anlaşılmaya başlandı ve böyle bir bilince sahip subaylar ortaya çıkmaya başladı, bunlar bir anda 180 derece saf değiştirip en azgın ordu düşmanı oluverdiler. Bir CIA Operasyonu olan “Ergenekon Davası” adlı alçakça saldırının en aktif savunucuları oldular. Şu anda da, Tayyip’in ve AKP’giller’in en aktif savunuculuğunu yapmaktadırlar. Çünkü CIA’nın öngördüğü “Faşist İslam Devleti”ni Kaçak Saraylı Reis kuracaktır, avanesiyle birlikte.

Ahmet Taşgetiren, tıpkı Reis ve AKP’giller gibi, Pensilvanyalı İmam’la da çalışmış. Onun “Zaman Gazetesi”nde, “Aksiyon Dergisi”nde köşe yazarlığı yapmış.

Şimdi, bu vatan millet ve halk düşmanı Yezid Dincisinin, iki gün önce Star’da yayınlanan köşe yazısına bakalım:

“Mağduriyet, Ak Parti, FETÖ

“Acaba Ak Parti Meclis grubu içinde FETÖ’cü var mı? FETÖ ile hesaplaşma başladığından bu yana bu soru soruluyor. 

“İstifalar olacak ve Ak Parti Meclis’te çoğunluğu kaybedecek” söylemi de kulislerde dolaştı, zaman zaman medyada yer buldu.

“Şimdi operasyon var, arındırma var ve arındırmanın “siyasi ayağı olacak mı?” sorusu çerçevesinde Ak Parti Meclis grubu, hatta bakanlar gündeme getiriliyor.

“Hesaplaşma başladığı sırada bazı isimler ortaya çıktı ve onlar istifa ettiler.

“Sonrası gelmedi, ama şüphe de ortadan kalkmadı.

“Var mı, ben bilmiyorum.

“Ama şu var: Ak Parti’de bu yapı ile ilişkisi olmayan olmamıştır, dense hata oranı çok düşük olur. En son sayın Cumhurbaşkanı Amerika’da Türk dernekleri temsilcileri ile konuşurken “Bunlara araziler verdik, ve olağanüstü hal olmasaydı onları geri alamazdık” dedi. “Ne istedilerse verildi” onlara ve verenler de 14 yıldan beri hem merkezde hem yerel yönetimlerin kahir ekseriyetinde iktidarda olan Ak Parti kadroları idi. Hani bana bir belediye gösterin ki, onlara bir şey vermemiş olsun, dense gösterilecek belediye yoktur. Herkes bir safhada uyandı -uyandı ise- ve ilişkilerini yeniden belirledi.

“Ancak bu eski “iltisaklar” şimdi Ak Parti kadroları üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Çünkü FETÖ yapılanmasının “kendini gizleme” ilkesi sebebiyle oluşan kuşku, bütün “eski iltisaklar”ın bir şekilde devam edeceği endişesini beraberinde getiriyor ve “Acaba mı?” sorusu gündemden düşmüyor.

“Acaba halen var mı? Acaba bağlılık devam ediyor mu? Acaba onlara “Siz sessizce durun, görev zamanınız gelmedi” dendi mi?

“Bu şüpheyi kime karşı yöneltseniz o kişiyi yakabilirsiniz.

“Bu kuşkunun şu anda Ak Parti kadroları üzerinde tahmin edildiğinden çok etki yaptığını düşünüyorum.

“Bu kuşkuya hedef olmamak, bu damga ile bağlantılı olarak gündeme gelmemek şu sıralar Ak Parti kadrolarının en hassas olduğu konudur, denebilir.

“Peki bunun yan etkileri ne?

“Bir “Mağduriyet” gündemi var. Yüzbinleri içine alan çok geniş bir operasyon söz konusu ve bu kadar insana dokununca işin içine mağduriyetin girmemesi imkansız.

“Bu gerçeği operasyonu yürüten Hükümet de kabul ediyor.

“Tabiî ki bize de ulaşıyor “mağdurum” yakınmaları… Bizzat tanıdığım insanlar var arasında bunların, o yapı ile hiç ilgisi yok, başka cemaatler bünyesinde bulunmuşlar, sahte ihbarlar olmuş, bizzat FETÖ’cülerin “mağdur çoğalsın” diye ihbar furyasına katıldığı bilgileri var, ki bu hükümetçe ve Cumhurbaşkanınca da önemseniyor, “at izi – it izi” söylemi, “sapla saman” söylemi, “kuru-yaş” söylemi bunun için çıktı, yani en azından araştırılıp yanlışların önlenmesi gibi bir mağduriyet gündemi var.

“Beni arayanları ilk başlarda, illerde mağduriyet merkezleri açılıncaya kadar Ak Parti milletvekillerine ve ilde – ilçede parti yöneticilerine yönlendirdim. Yapacağım bir şey yoktu çünkü.

“Sonuç ne oldu?

“Milletvekillerinin ve ilde – ilçedeki parti yöneticilerinin şikayetleri dinlemekten kaçındıkları haberleri geldi.

“Bunları yadırgamadım. Çünkü bu konu ile ilgili birkaç yazı yazdığım için kabirdeki annem dahil sövülmedik bir yerim kalmadı benim de. Medyada en hafif ifadesiyle çamura batmış kalemlerin hadsiz sövgülerine hedef oldum.

“Düşünebiliyor musunuz, “Hayatımda CHP’ye oy vermedim” diyen insanların seslendirdiği mağduriyet gündemini Sayın Başbsakan’a “CHP Genel Başkanı” getiriyor.

“Geçen tesadüfen Halk TV’ye rastladım, gündem mağduriyet idi.

“Operasyonu yapan Ak Parti, mağdurlarına sahip çıkan CHP” denklemi, bence hoş bir denklem değil.

“Şöyle söyleyeyim: “FETÖ ile iltisaklı” diye tasfiyeye uğrayan insanların çok önemli bir kısmı aynı zamanda “AK Parti ile iltisaklı.” Anası – babası oy vermiştir Ak Parti’ye, hısımı – akrabası oy vermiştir ve emin olun o ailede tasfiyeye uğrayan bir veya birkaç kişi, aile gündemine girer.

“Ak Partili milletvekilleri, il-ilçe yöneticileri “mağduriylet”e dokunmaya korkuyor. Bu da onları kendi tabanlarının gündeminden koparıyor. Bunun bizatihi Ak Parti için çok önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum.” (http://www.star.com.tr/yazar/magduriyet-ak-parti-feto-yazi-1144346/)

Çok açık şekilde görüldüğü gibi, kaşar yazar, Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller’in tamamının Pensilvanyalı İmam’ın tarikatıyla uzun yıllar neredeyse “yapışık” olduğunu, etle tırnak gibi “kaynaşık” olduğunu ve birlikte her türlü işi tuttuklarını söylüyor, yazıyor daha doğrusu.

Yani bizim yıllardan bu yana söyleyip yazdığımızı itiraf ediyor. Hep deriz ya; bunların biri neyse, öbürü de aynen odur. Efendileri de aynıdır, yapımcıları da aynıdır, projecileri, yöneticileri de aynıdır, oynatıcıları da aynıdır, diye… Öyle işte.

ABD Emperyalistlerinin hain, satılmış kuklalarıdır, piyonlarıdır bunlar. Halkımızın ve vatanımızın, ülkemizin azgın, sınangılı düşmanlarıdır.

Tabiî en büyük düşmanları da Mustafa Kemal, Laik Cumhuriyet, tam bağımsızlık, yurtseverlik ve sosyalistliktir. Bu değerleri savunan namuslu insanlardır, hareketlerdir…

Ve yine hep söylediğimiz gibi, bunlar Anayasa ve kanunlar dışına düşmüş mücrimler güruhudur. Birer çıkar amaçlı hain suç örgütüdür.

17-25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 kapışmaları da, sadece Laik Cumhuriyet’in mirasını paylaşma kavgasından ibarettir. Başka da hiçbir şey değil…

Birkaç kez sorduk ya; tekrarlayalım:

Bir tek olsun namuslu, yiğit, Mustafa Kemalci, gerçek anlamda kimliğine uygun Cumhuriyet Savcısı, Cumhuriyet Yargıcı kalmamış mıdır bu ülkede?

Bu vatan millet, halk ve laiklik düşmanı, Cumhuriyet düşmanı, demokrasi düşmanı güruha karşı, oturduğu, doldurduğu makamın kendisine emrettiği görevi ve sorumluluğu yapmaya cesaret edebilecek bir tek kişi de mi kalmamıştır yahu!..

Arkadaşlar, yine hep söyleriz ya; bizim aslında üç vatanımız vardır, diye…

1- Ülkemizin coğrafyasını oluşturan yani topraklarımızı oluşturan, bize kan ve can veren vatanımızdır.

2- Düşünce dünyamızın içinde yaşadığı Anadilimizdir.

3- Cesarettir. Cesaret de bir vatandır, gerçeklikte.

Eğer Cesaret Vatanına sahip değilseniz, onurunuzu da, diğer iki vatanınızı da koruyamazsınız.

Bekliyoruz bakalım; bu vatanlara sahip çıkacak hukukçular, yargı mensupları var mıdır? Ve ortaya çıkıp sorumluluklarının gereğini yerine getirecekler mi, diye.

Fakat, kim ne derse, ne yaparsa yapsın, biz bu üç vatanın da gerçek sahipleriyiz ve savunucularıyız. Zindan olsun, işkence olsun, ölüm olsun; namus bildiğimiz bu yoldan hiçbir şey vazgeçiremez, döndüremez bizi.

Ne diyor, Yiğit Şairimiz Ahmet Arif?

“Biz ki ustasıyız vatan sevmenin.”

Evet, her üç vatanı da sevmenin ustasıyız biz.

Ve en sonunda da, biz kazanacağız, halkımız kazanacak.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

27 Eylül 2016

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı