Erdoğan Bayraktar ikrarda bulunuyor, itiraf ve ihbar ediyor… Savcılar susuyor, Partimiz susmuyor, kanıksamıyor, doğal karşılamıyor… Çıkar amaçlı suç örgütü AKP’giller’in peşini bırakmıyor!
Daha ne desin adam… Açık açık hırsızlığı, yapılan vurgunları, yağcılığın artık yeterli gelmeyip şebekliğin prim yaptığını, devletin en üst makamlarını bu şebeklerin işgal ettiğini ihbar ediyor. Tapeler, konuşmalar, dosyamda yazılanlar doğrudur, diyerek suçunu da itiraf ediyor. Kendimi aklayamadım, aklamaya çalışsam öldürülürdüm diyor. Bunları söyleyen muhalif bir gazeteci değil. Bunları itiraf eden muhalif bir partili değil. Bunları dile getiren muhalif bir yazar değil. Bunları dile getiren AKP’giller’in Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan Bayraktar. Onlardan biri. Çıkar Amaçlı Suç Örgütünün bir zamanlar Bakanlık mevkiine kadar yükselmiş bir üyesi.
Peki daha neyi bekler Cumhuriyetin Savcıları?
Neden bu itiraflar, ikrarlar, ihbarlar Savcıların soruşturma açması için yeterli olmaz?
Araştırma yapma, soruşturmayı genişletme zahmetine de girmeyecekler. Çünkü:
Herkes biliyor zarların hileli olduğunu,
Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini.
Herkes biliyor geminin su aldığını,
Herkes biliyor dövüşün hileli olduğunu.
Ve herkesin bildiğini açık açık ben yaptım, yaptılar, yapıyorlar diyen bir eski Bakan var. Savcılığın yapacakları belli. Çağıracaksın adamı, alacaksın ifadesini ve gereğini yapacaksın. Zor bir şey değil Savcıların yapacağı. Alışkınlar aslında. Asılsız ihbarlarla Yurtsever, Mustafa Kemalci Askerleri, Aydınları, Gazetecileri, Bilim İnsanlarını çağırıp ifadesini alıp, yasadışı şekilde gözaltına aldılar, alıyorlar. Bu sefer ortada tüm kamuoyuna yansımış, asılsız olmayan bir itiraf, ikrar ve ihbar var. Üstelik bu, 17-25 Aralık’ın öznesi olan bir Bakandan geliyor.
İşte ey Savcılar, namuslu ve masum yurtseverlere yaptığınızı yapmadan, yani gece yarısı evlerine baskınlar düzenleyip onurlarını kıracak şekilde, yasadışı, insanlık dışı bir şeklide ifadeye aldınız ya; öyle yapmadan, çağırın adamı ifadeye, açın soruşturmayı, genişletin araştırmayı, Tarihe adınızı Hukukçu olarak yazdırın. Gösterin korkmadığınızı. Gösterin gücünüzü vicdanınızdan ve hukuktan aldığınızı.
Şimdiye kadar bütün bunları Partimizin bu suç duyurusuna gerek kalmadan re’sen yapmanız gerekirdi. Yapamadınız. Artık umuyoruz, Partimizin bu suç duyurusu üzerine yaparsınız, yasal olarak yapmanız gerekeni.
İşi yine bize bıraktınız. Bu bizim görevimiz, yaparız. Halkımıza karşı sorumluluğumuz, yerine getiririz. Sonuna kadar gideriz. Eninde sonunda da hesabını sorarız.
Partimiz; Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın kamuoyuna yansıttığı itirafı, ikrarı ve ihbarı üzerine bir kez daha tarihi sorumluluğunu yerine getirerek, bir kez daha AKP’giller’in aslında 17-25 Aralık’ta gerçekliği kanıtlanan yolsuzluğunu yargıya taşıdı. Bir kez daha yolsuzluk, hırsızlık suçlarını kayıt altına aldırdı. Bu yolsuzlukları daha önce de kayıt altına aldırmıştık ama AKP’giller’in Hukuk Bürosuna dönüşmüş Yargı takipsizlik vermişti. Bu ikrar, itiraf ve ihbarlar bir kez daha AKP’giller’in yaptığı vurgunların gerçekliğini ortaya çıkardı.
Bugün yaptığımız suç duyurusuyla; Bakaracı-Makaracı Egemen Bağış, para sayma makinesi sevdalısı Muammer Güler, Reza Zarrap’ın mücevherat ve saat hediyelerine mazhar olan Zafer Çağlayan ve bir hışımla açıklamalar yaparak bütün yolsuzlukların arkasında AKP’giller’in Reisinin olduğu itiraf eden, sonra cesaret gösteremeyip geri çekilen ağlak Erdoğan Bayraktar hakkında; Suç işlemek İçin Örgüt Kurmak, Zimmet, İrtikâp ve Görevi Kötüye Kullanma suçlarını işledikleri için suç duyurusunda bulunduk.
Suç duyurumuz sonrası Genel Sekreter Yardımcımız Av. Tacettin Çolak’ın yaptığı açıklama aşağıdadır:
***
17-25 Aralık 2013 yolsuzluk, rüşvet ve vurgun operasyonu “Fetö Kumpası” denilerek AKP’giller Yargısı tarafından kapatıldı.
Ancak bu operasyondaki tape kayıtları duruyor ortada. “Sıfırlayamadım Babacım”, Zarrab’ın önüne yatmalar hâlâ ortada duruyor.
Reza Zarrap’ın 850 milyon dolar rüşvet verdim, Türkiye’nin cari açığını ben kapattım sözü. Süleyman Aslan’ın ayakkabı kutularındaki milyon dolarları, ortada duruyor.
Halkın Kurtuluş Partisi, bundan sekiz yıl önce de Bakanların ve Tayyip Erdoğan’ın çocuklarıyla birlikte merkezinde yer aldığı vurgun, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun kapatılan dosyasını açmıştı.
Savcılar ısrarla ve inatla soruşturma açmadılar.
Meclisteki Soruşturma Komisyonu dümenleriyle sözde suçun üstüne gider gibi yaptılar, ama sonunda akladılar.
Bu hırsız Bakanlardan Erdoğan Bayraktar, o dönemde de “Ben ne yaptımsa Reisin bilgisi dahilinde yaptım” dedi. İstifası istendiğinde de “O da istifa etsin” diyerek Tayyip Erdoğan’ı da istifaya davet etmişti.
Şimdi de gazetecilere yaptığı açıklamayla;
“Reis, beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı. Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni, o kadar gücüm yok benim”, diyor.
Bunu söyleyen bir Bakan ve AKP’nin kurucusu. Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığından bu yana en güvendiği insanlardan.
Yahu kim kimi dövüyor, kim kimi öldürüyor? Burası neresi? Dağ başı mı?
Bayraktar bununla kalmıyor;
“Benim dosyamda ne varsa doğrudur; hem tapeler doğrudur hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir” diyerek açık itiraflarda bulunuyor.
Bu itiraflar Sedat Peker’in yer, zaman, kişi bildirerek yaptığı ifşalarla birleşince ortada “mafyatik bir yapılanmanın” olduğu görülmektedir.
AKP’nin mevcut yasalar çerçevesinde kurulmuş ve faaliyet yürüten bir parti değil, çıkar amaçlı bir suç örgütü olarak yoluna devam ettiği bir kez daha kanıtlanmıştır.
Çöküş devam ettiği sürece bu ve benzer itiraflar daha fazla gelecektir.
Önceki suç duyurularımızı takipsiz bırakan Savcılar da Anayasanın 10 ve 14’üncü maddeleriyle CMK’nin 160 ve 161’inci maddeleri çerçevesinde suç işlemişlerdir.
Halkın Kurtuluş Partisi, Emekçi Halka karşı tarihi sorumluluğu gereği bu itiraflara sessiz kalamazdı. Yeniden bu rüşvetçi-hırsız Bakanların dosyasını açtık.
İzmir CBS kanalıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.
Savcıları göreve çağırıyoruz.
31 Ağustos 2021
HKP Genel Merkezi
Suç Duyurusu Dilekçesini aynen yayımlıyoruz:
İZMİR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
Kanalıyla
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
SUÇ İHBARINDA
BULUNAN :HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
VEKİLLERİ :Av. Metin BAYYAR – Av. Ayhan ERKAN – Av. Ali Serdar ÇINGI-Av. Tacettin ÇOLAK – Av. Sait KIRAN – Av. Azime Ayça OKUR-Av. Halil AĞIRGÖL – Av. Pınar AKBİNA – Av. Doğan ERKAN
Halit Ziya Bulvarı No: 33 Kat: 2/203 Konak/İZMİR
ŞÜPHELİLER : 1. Egemen BAĞIŞ
- Muammer GÜLER
- Zafer ÇAĞLAYAN
- Erdoğan BAYRAKTAR
SUÇLAR : 1- Suç işlemek için Örgüt Kurmak (TCK 220. Md.)
2- Zimmet (TCK 247. Md.)
3- İrtikâp (TCK 250. Md.)
4- Görevi Kötüye Kullanma (TCK 257. Md.)
AÇIKLAMALAR :
1- Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın 29/08/2021 günü gazeteci Altan Sancar’la yaptığı röportajda, 17-25 Aralık 2013’de Yolsuzluk ve Rüşvet eylemleri suçlamasıyla yukarıdaki şüpheliler hakkında başlatılan ve süreç içinde akim bırakılan yolsuzluk operasyonu ile ilgili çok önemli bilgiler vermiştir. İkrarda ve itirafta bulunmuştur.
2- Erdoğan Bayraktar’ın suça yönelik ikrarları karşısında; daha önce İstanbul C. Başsavcılığı’na yaptığımız ve 2014/120653 ve 2014/111868 soruşturma numaraları alan dosyalarda “etkili soruşturma” prensibinin ve “etkili başvuru hakkı”nın ihlal edilmesiyle takipsizlik kararları verilerek kapatılması, daha sonra 07.06.2015 tarihli 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi ile birlikte milletvekili dokunulmazlıkları düşen dört şüpheli hakkında soruşturma başlatılması talebi ile aynı savcılığına verilen ve 2015/78079 soruşturma numarası alan 12/06/2015 tarihli suç duyurumuzun da Ceza Hukukunun en temel ilkeleri ihlal edilerek, CMK m. 160’da tanımlanan Cumhuriyet Savcılarının görevleri kötüye kullanılarak, keyfi olarak verilen takipsizlik kararları hukuken etkisiz kaldığından, yok hükmünde olduğundan işbu başvurumuzun yapılması zorunlu olmuştur.
3- Bilindiği gibi Erdoğan Bayraktar 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmalarında adı geçen, dosyası bulunan dört bakandan biridir. Kendisi 25 Aralık’ta, bakanlık ve milletvekilliği görevinden istifa etmişti.
İstifa ederken dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ı rahatlatacak bir istifa metni yayınlaması için baskı altında bırakıldığını önü sürmüştü. “… tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü, soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü sayın başbakanın onayıyla yapıldı. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için sayın başbakanın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyorum.” diyerek bizzat Erdoğan’ı da istifaya davet etmişti.
4- Günlerdir yürütülen fiziki ve teknik takipler, şüphelilerin telefon tapeleri, HTS kayıtları ile büyük bir yolsuzluk ve rüşvet çetesinin oluşturulduğu, İran’lı uyuşturucu kaçakçısı Reza Zarrab’la gayri meşru ilişkilere girildiği ve bu suç ilişkilerinin (Erdoğan Bayraktar’ın da dediği gibi zamanın Başbakanına kadar uzandığı) çok açık olmasına karşın17-25 Aralık operasyonu “Fetö Kumpası” denilerek kapatıldı.
5- Şüpheli Erdoğan Bayraktar; yıllar sonra gazeteci Altan Sancar’la yaptığı röportajda 17-25 Aralık Rüşvet Operasyonuyla ilgili olarak şunları söylemiştir. Gazeteci Sancar; “ses kaydı bende saklı sohbeti tek kelimesine bile dokunmadan aktarıyorum” diyerek konuşmayı 29/08/2021 tarihli Diken isimli internet sitesinde yayınladı. Röportaj diğer basın organlarında da hızla yayınlanan röportaj şöyledir:
‘Yağcılık devri de bitti, şebeklik devri başladı’
Geçtiğimiz gün bir tweet attınız ve dediniz ki “Tavassutla iş yapmanın birçok mahsurları var… Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi…” Bu tweet AK Parti’ye dair bir eleştiri olarak algılandı. Böyle bir mesaj amacınız var mıydı?
“Ben şu an aktif siyaset yapmıyorum, partiye gidip gelmiyorum ve organik bir ilişkim bulunmuyor. Fakat ben, AK Parti’nin içindeyim, üyesiyim. Ben bu partinin ilçe teşkilatlarında bulundum, vekillik de yaptım. Partiyi ahara karşı, yani kamuoyunun önünde eleştirmem. Ama şu var… Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar. Benim yaşım geçti zaten, bu saatten sonra görev istemem ve bana görev verilmesi de yanlış olur. Ancak, bir toplumun kalkınması ve gelişmesi için, hep liyakat, ehliyet ve emniyet diyoruz.
“Şu anda bakıyoruz, berberden kasap, kasaptan terzi, terziden kuyumcu, tüccardan ormancı var. Böyle bir durumla karşı karşıyayız ve bu durum herkesi üzüyor. Bunun siyaset ve hükümetle alakası yok, devlet bizim devletimiz. Devlet de fiziksel bir nesne değildir, ilahi bir mevhumdur. Devlete herkesin sahip çıkması lazım. Şu andaki durumun iyi olmadığı açık. Bunu sen de görüyorsun ben de görüyorum”
‘Reis, beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı’
Burada kastınız ne? Bir isim mi yoksa bir grup mu?
“Bu durumun düzelmesini istiyorum. Bütün dünyada da var, ama bizim memlekette daha fazla, “Ben nasıl, ne olurum?” düşüncesi var. Onlar da bir şekilde bir şey oluyorlar. Hedef koyuyorlar, “Ben genel müdür, bakan ya da şu olmak istiyorum” diyorlar ve oluyorlar. Ancak, “Ben memlekete nasıl başarılı olabilirim” diye düşünenler kulis tarafını beceremiyorlar. (…) Ama şimdi millet gözüne kestiriyor, uyduruktan kendini yetiştirmemiş biri gidiyor ve bir makamı işgal ediyor. Devleti tıkıyor. Yazıktır!
“Devletin düzelmesi için hakikaten, Allah’tan korkan, vatanını ve milletini seven, üretim yapan, katma değeri yüksek mal üreten insanların bir yerlere gelmesi lazım. Benim şimdi tuzum kuru. Özel sektördeyim. Beni şimdi attılar. ‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.
“Aslında ben Zarrab’ı tanımam (17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının kilik ismi Rıza Sarraf’ı kastediyor). Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. FETÖ bana, hırsız, yolsuz ya da rüşvetçi diyememiş.
“Kahpe FETÖ’nün savcısı bile benim soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular.
“Beni de aynı çuvala koyunca liderim, dört tane bakan ile beni de hırsız diye tasvir ediyorsun. Yüzde 60, yüzde 40 ya da 50 öyle tasvir ediyor. Hâlbuki yakından tanıyanlar beni ayırabiliyor. Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim.
“Ayrılmak için bir mücadele verdim, Zarrab’ı tanımam etmem. Bende bir para yakalanmadı, öyle bir şey yok. Benim dosyamda ne varsa, hepsi doğrudur. Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.
(…)
“Beni attılar! Bir kabine değişikliği oldu da ben bakanlıktan ayrılmadım. Normal bir bakanlık yaparken, hırsızlık çuvalına koyarak bizi attılar bakanlıktan.
(…)
‘Dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum’
Bu durum AKP açısından tehlikeli mi?
“Ben onu bilemem, şu anda AK Parti’de aktif görevde değilim. Ama özel olarak davet ederlerse, il toplantılarına eski bir bakan olarak gidiyorum; yoksa gitmiyorum. İşime bakıyorum. Biz 17-25 Aralık operasyonu içinde bulunduk, oradaki operasyonda bize de dosya yaptılar, benim dosyam var.
“Suçlu olanın cezasını çekmesi lazım, ama şu anda geldiğimiz noktada Allah beni kayırdı ve kurtardı. Şu anda çok iyiyim, atmaca gibiyim.
“İşin siyaset tarafına beni fazla sokma.
“Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar ban aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir.”
(https://www.diken.com.tr/erdogan-bayraktar-acti-agzini-yumdu-gozunu/)
5- Şüpheli Erdoğan Bayraktar; her ne kadar kendi suçunu “görevi kötüye kullanma” şeklinde küçültmek istese de diğer şüphelilerin ve hatta Tayyip Erdoğan’ın suçlarıyla ilgili hiçbir yoruma gerek bırakmayacak şekilde son derece açık konuşuyor. İtiraflarda bulunuyor.
Röportajda geçen şu sözlerin her biri failleri de belli olan bir suç itirafıdır.
* “Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar.”
* “Ama şimdi millet gözüne kestiriyor, uyduruktan kendini yetiştirmemiş biri gidiyor ve bir makamı işgal ediyor. Devleti tıkıyor.”
*”‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.”
* “Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var.”
* “Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim.”
* “Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.”
* “Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar ban aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir.”
Bütün bu ifadeler devletin içinde bir suç örgütünün bulunduğunu göstermektedir. Şüpheli Erdoğan Bayraktar’ın etkin soruşturma yöntemiyle ifadesine başvurulması halinde bu ilişki ağının kolayca ortaya çıkartılması mümkündür. Yine şüphelinin beyanlarında geçen Cemil Çiçek’in de tanık sıfatıyla beyanının alınması gerekmektedir.
6- Müvekkil parti adına bu yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının kapatılmasından sonra dahi yaptığımız suç duyurularımızın sonuçsuz bırakılması da görevini kötüye kullanan savcılar bakımından suç oluşturmaktadır. Öyle ki, şüphelilerin dokunulmazlıklarının ortadan kalkmasından hemen sonra müvekkil parti adına yaptığımız ve 2015-78079 soruşturma numarası alan 12/06/2015 tarihli suç duyurusu dahi İşlemden Kaldırma ve Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verilerek sonuçsuz bırakılmıştır.
Şimdiye kadar sahteliği ispatlanamadığı için doğru kabul edilmesi gereken tapelerde geçen telefon konuşmalarındaki diyalogların yukarıda belirtilen TCK maddeleri çerçevesinde yargılanmayı gerektiren suçların kapsamında kaldıkları çok açıktır. Bildiğimiz gibi, 17-25 Aralık operasyonunun merkezinde olan Reza Zarrab 850 milyon dolar rüşvet dağıttığını açıklamıştı. Bu yargılamanın önünün “Fetö Kumpası” diye tıkanması (Erdoğan Bayraktar’ın beyanlarında da geçtiği gibi) açıkça kamunun zarara uğratılmasına seyirci kalmak olacaktır. Nitekim bu operasyonun faillerinden Süleyman Aslan; ayakkabı kutularına koyduğu paralarını faiziyle geri almıştır. Adamların hırsızlıkları, vurgunları ispatlı şahitli olmasına karşın, bir takım siyasal hesaplarla bu soruşturmanın kapatılması toplumdaki adalet duygusunu ortadan kaldırmaktadır. Öyle olduğu için de yargıya güven yerlerde sürünmektedir.
7- Bilindiği gibi Anayasa’nın 10’uncu maddesi “Kanun Önünde Eşitlik”i tanımlar. Anılan madde; “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağınız Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda” olduklarını emreder.
Anayasa’nın 14’üncü maddesinde ise, “… Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir” denilmektedir.
Yine CMK’nın 160. Maddesinde de: “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” denilmektedir.
Aynı Kanunun 161/1 fıkrası uyarınca “Cumhuriyet Savcısı her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.” Yine aynı kanunu 161/4 emredici hükmü çerçevesinde “Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.” hükümleri bulunmaktadır.
Esasen yukarıda belirtilen Anayasa ve CMK hükümleri çerçevesinde Cumhuriyet Savcılarının kendiliğinden harekete geçmeleri gerekmektedir. Ama maalesef şimdiye savcılardan kadar böyle bir davranış görülmemiştir.
8- Ayrıca ve önemle belirtmeliyiz ki; geçmişte verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararları; şüpheliler bakımından hiçbir şekilde kazanılmış hak doğurmaz. Yeni delilin, tanığın ortaya çıkması, önceki delillerin sahteliğinin kanıtlanması, şüphelinin suç ikrarı vb. durumlarda KYOK kararlarına rağmen ETKİN SORUŞTURMA yöntemlerinin uygulanması yasal zorunluluktur.
Ancak maalesef Cumhuriyetin Savcıları, suç ihbarında bulunulan kişinin konumundan, suçlu olup olmamasından bağımsız olarak, yasanın emredici hükümleri ile kendilerine yüklenen görevi yerine getirmediklerinden, iddia edilen suç fiillerinin soruşturulmasında büyük kamu yararı bulunduğundan müvekkil parti adına bu suç duyurusunu yapmak zorunda kalıyoruz.
SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıkladığımız ve Cumhuriyet Savcılığınca re’sen araştırılacak sebeplerle, şüphelilerin eylemlerine uyan suçlardan soruşturma yürütülüp, daha önce savcılığınıza yaptığımız ve Soruşturma Numaraları; 2014/120653, 2014/111868 ve 2015/78079 olan suç duyurularımızdaki deliller de dikkate alınarak, işlenen suçların şüphelilerin bakanlık görevleriyle ilgisi bulunmadığından, yukarıda belirtilen sevk maddeleri uyarınca şüpheliler hakkında ivedilikle iddianame hazırlanmasını müvekkil parti adına vekâleten talep ediyoruz. 31/08/2021
Şikâyetçi
Halkın Kurtuluş Partisi
Vekili
Avukat Tacettin ÇOLAK