Artık AKP’giller Türkiye’sinde hukuk böyle işliyor. Adam açıkça itiraf ediyor, ki bu adam Türkiye Cumhuriyeti’nde Bakanlık yapmış bir adam, “Hakkımda söylenenler doğrudur, 17-25 Aralık Operasyonlarıyla gün yüzüne çıkan tapelerin hepsi doğrudur, çağırın beni makamınıza, her şeyi bir bir anlatayım”, diyor.
Ama Savcılık Makamı hiç oralı değil.
Çünkü bu itirafların ucunun nereye dokunacağını çok iyi biliyorlar.
İtirafların ucunun, eğer bağımsız bir Savcı bulunur da soruşturma genişletilirse Ankara Beştepe’deki Kaçak Saray’a kadar uzanacağını herkes çok iyi biliyor. O yüzdendir ki Savcılar görmeyelim, duymayalım ve tabiî ki bunların doğal sonucu da bilmeyelim ki Kaçak Saray’ın hışmına uğramayalım, işimizden, yerimizden, yurdumuzdan olmayalım, diyorlar.
O yüzden Erdoğan Bayraktar’ın itirafları sonucunda Partimizin yapmış olduğu suç duyurusuna “Soruşturma yapılmasına yer olmadığına” dair karar veriyorlar.
Partimiz Hukukçuları İstanbul Cumhuriyet Savcılığının bu kararına itiraz etti.
AKP’giller’in Hukuk Bürosuna dönüştürülmüş Yargının Savcıları, Çevre ve Şehircilik Eski Bakanının itiraflarının üzerine gidip soruşturmayı genişletecek ve derinleştirecek cesarete sahip olmadıkları, Hâkimleri hukuktan ve vicdanlarından emir almadıkları için Hukuk garabeti yaşıyoruz. O yüzden var olan Anayasa işlemiyor, o yüzden yasalar işlemiyor. İşleyen Tayyiban Faşist Din Devletinin kuralları…
Ama Partimiz AKP’giller’in bütün suçlarını kayıt altına aldırıyor.
Suç duyurularında bulunuyoruz; SYOK, KYOK veriyorlar. Olsun…
Tarihe not düşülüyor. Bu notu silemezler, silemeyecekler.
Aynı zamanda Partimiz, Emekçi Halkımızın, gerçek Hukukçuların da sesi oluyor. Bizim siyasi mücadelemizin bir parçası olan hukuk mücadelemiz yüreklere su serpiyor. Elbette bizim görevimiz zalimin zulmüne karşı elimizde hangi araçlar varsa onunla mücadele etmek. Eninde sonunda, gün gelip devran dönünce görülecek ki bıkmadan, yılmadan, korkmadan verilen bu mücadeleler ve bu mücadeleleri verenler sayesinde dönmüş devran. Bu Cesaret Vatanına Sahip İkinci Kurtuluş Savaşçılarının omuzlarında gelmiş Halkın İktidarı.
Partimizin, Savcılığın bu kararına karşı İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına itiraz dilekçesi vererek karara itiraz etmesinin ardından Partimiz Genel Sekreter Yardımcısı Av. Tacettin Çolak Yoldaş’ın yaptığı açıklama aşağıdadır:
***
Erdoğan Bayraktar’ın itiraflarından sonra 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu farklı bir boyuta evrildi. Erdoğan Bayraktar açıkça o dönemdeki tapelerde kendisiyle ilgili olan konuşmaların tamamının doğru olduğunu, Savcıların kendisini çağırması halinde anlatacaklarının olduğunu söyledi.
İşte bu, ceza yargılamasında yeni bir delil niteliğindedir. Çünkü şüpheli itiraflarda bulunuyor. Halkın Kurtuluş Partisi olarak biz daha önce verilmiş olan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara rağmen bu yeni delilden dolayı yeniden suç duyurusunda bulunduk. Ve Erdoğan Bayraktar’ın dinlenmesini talep ettik. Ancak Cumhuriyet Savcıları maalesef her zaman olduğu gibi yine, bu sefer özellikle de aceleyle, 13 günde verdikleri bir kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla dosyayı sümen altı etmek istiyorlar.
Biz o dilekçemizde de belirttik. Geçmişteki verilen takipsizlik kararları bir kazanılmış hak doğurmaz. Yeni delille birlikte ki ceza yargılamasında yargılamanın yenilenmesi denen bir usul de söz konusudur, o soruşturma dosyalarının yeniden açılması gerekiyordu. Bu dosyayı kapatan Savcılar da suç işlemişlerdir. Biz her şeye rağmen verilen takipsizlik kararına ilişkin İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine yasal anlamda itirazımızı yaptık. Halkın Kurtuluş Partisi bu sürecin takipçisi olmaya devam edecek.
20 Ekim 2021
HKP Genel Merkezi
İtiraz dilekçesini aynen yayımlıyoruz:
İSTANBUL NÖBETÇİ SULH CEZA MAHKEMESİNE
Gönderilmek Üzere
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
İhbar Dosya No: 2021/15228
Karar No : 2021/13450
SORUŞTURMAYA YER
OLMADIĞINA DAİR
KARARA İTİRAZ EDEN : HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
V E K İ L L E R İ : Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Azime Ayça OKUR, Av. Pınar AKBİNA, Av. Doğan ERKAN
Korkut Reis Mah. Sezenler Cad. No:4/15 Sıhhiye/ANKARA
KONU : İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 27.09.2021 tarih, 2021/15228 sayılı “Soruşturmaya Yer Olmadığına Dair” kararına itirazımızın sunulmasıyla, kararın kaldırılarak şüpheliler hakkında iddianame hazırlanması ve cezalandırılmaları talebidir.
BEYANLARIMIZ :
Çevre ve Şehircilik eski bakanı Erdoğan Bayraktarın 29/08/2021 günü gazeteci Altan Sancar’la yaptığı röportajda, 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonuna ilişkin olarak ikrar ve itiraf niteliği taşıyan beyanlarda bulunmuş ve Erdoğan Bayraktar’ın suça yönelik ikrarları karşısında; daha önce İstanbul C. Başsavcılığına yaptığımız ve 2014/120653 ve 2014/111868 soruşturma numaralarına kayıtlı olan dosyalarda “etkili soruşturma” prensibinin ve “etkili başvuru hakkı”nın ihlal edilmesiyle takipsizlik kararları verilerek kapatılması, daha sonra 07.06.2015 tarihli 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi ile birlikte milletvekili dokunulmazlıkları düşen dört şüpheli hakkında soruşturma başlatılması talebi ile aynı savcılığına verilen ve 2015/78079 soruşturma numarası alan 12/06/2015 tarihli suç duyurumuzun da Ceza Hukukunun en temel ilkeleri ihlal edilerek, CMK m. 160’da tanımlanan Cumhuriyet Savcılarının görevleri kötüye kullanılarak, keyfi olarak verilen takipsizlik kararları hukuken etkisiz kaldığından, yok hükmünde olduğundan ve yeni delillerin ortaya çıkması sebebiyle müvekkil parti adına suç duyurusunda bulunmuştuk.
Başsavcılık yaptığımız suç duyurusuna ilişkin aynı olayla ilgili olarak daha önceden soruşturma yapıldığından bahisle soruşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Ancak, Savcılığın bu kararı açıkça görevi ihmal niteliğinde hukuka aykırıdır. Şöyle ki;
1- Savcılığın SYOK kararı gerekçesinde dayanmış olduğu aynı olaya ilişkin daha önceki soruşturmalar, yukarıdaki açıklamalarımızda da bahsetmiş olduğumuz, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/120653, 2014/111868 ve 2015/78079 soruşturma numarasına kayıtlı olan dosyalardır. Bahsi geçen dosyalarda Savcılık tarafından KYOK kararı verilmiştir. Ancak Ceza Muhakemesi Kanununun 172. Maddesinin 2. Fıkrası, “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe … aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” Şeklindedir. Görüleceği üzere hükmün mefhumu muhalifi yorumuyla, yeterli şüphe oluşturan YENİ DELİL, yeniden soruşturma ve kovuşturma açılması sebebidir.
Nitekim, maddenin gerekçesinde de ” daha önce hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen kişilere ilişkin tekrar soruşturma başlatılabilmesi, elde edilen yeni delilin kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak derecede önemli olması kriterine bağlanmaktadır” şeklindedir. İtiraza konu suç duyurumuzda sunmuş olduğumuz ve yeni delil mahiyetindeki delilimiz şüphelinin bizzat kendi ikrar ve itiraflarıdır. Dolayısıyla yeterli şüphe oluşturacak nitelikte olduğu açıktır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14.02.2013 tarihli, 1108/4122 sayılı kararı; “Tehdit suçundan Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca daha önce tanık T.Uya ulaşamayıp, dinlenememesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, katılan vekilinin yeniden suç duyurusu üzerine, tanığın Savcılık ve mahkemede sanığın üzerine atılı TCKnın 106/1 (1.cümle) kapsamındaki ölümle tehdit eylemini doğrular nitelikte beyanda bulunması karşısında, yeni delil olan tanık anlatımı kapsamında, CMK’nın 172/2. maddesi uyarınca, yöntemine uygun biçimde açılmış kamu davası olduğu kabul edilerek delillerin değerlendirilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme sonucunda, aynı iddia yönünden daha önce kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği ve bu karar kaldırılmadığı sürece yargılama yapılamayacağı gerekçesiyle sanığın beraatına hükmolunması” şeklindedir.
Emsal Yargıtay kararında da görüleceği üzere, yeni delillerin ortaya çıktığı bir durumda yeniden soruşturma başlatılması noktasında, daha önceden verilen KYOK kararı bir engel teşkil etmemektedir.
Ayrıca ve önemle belirtmeliyiz ki; geçmişte verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararları; şüpheliler bakımından hiçbir şekilde kazanılmış hak doğurmaz. Yeni delilin, tanığın ortaya çıkması, önceki delillerin sahteliğinin kanıtlanması, şüphelinin suç ikrarı vb. durumlarda KYOK kararlarına rağmen ETKİN SORUŞTURMA yöntemlerinin uygulanması yasal zorunluluktur.
2- Savcılık bu hukuka aykırı kararıyla, suç duyurumuzda sunmuş olduğumuz ikrar ve itiraflara dair maddi gerçekliği araştırmaya lüzum görmemiş, bu yeni delil mahiyetindeki ikrar ve itirafları göz ardı etmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 158. Maddesinin 6. Fıkrası gereğince, “İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir.”
Görüleceği üzere, Kanunda Savcılığın SYOK kararı verebileceği haller sınırlı sayıda sayılmış, ancak Savcılık kanunda sayılan haller dışına çıkmış ve kendisine kanuna ve hukuka aykırı olarak yetki tanımıştır. Kanunun “syok” nüessesesi uygulamak için öngördüğü sınırlı koşulları olan “araştırma yapılmasına gerek kalmaksızın” “SUÇ OLUŞTURMADIĞININ ANLAŞILMASI” unsurlarının her ikisi de oluşmamıştır. Zira maddeye göre:
–Fiilin suç oluşturmaması gerekir. Suç duyurumuza konu yolsuzluk, zimmet, irtikap fiillerinin yasal suç tipleri olduğu açıktır. Bu fiillerin oluşmadığını düşünmek başka, soyut olarak fiillerin suç kategorisinde bile olmadığını ileri sürmek başkadır. Kanun açıkça, isnad edilen eylemin suç kategorisinde bile olmaması, kanuni tipiklikte bir madde-i mahsusanın hiç olmaması haline özgü olarak düzenlemiştir SYOK müessesesini. Bu nedenle savcı, yasanın verdiği SYOK yetkisini kötüye kullanmıştır.
-SYOK müessesesinin diğer unsuru ise araştırma yapılmasına gerek kalmaksızın koşuludur. Suçun şüphelisi olan ESKİ BAKANIN birinci ağızdan “tapelerde ne deniyorsa doğrudur. Bağımsız bir savcı araştırsın. Ben suçluysam beni de soruştursun, ifademi alsın” şeklindeki beyanları hem ikrar hem ihbar niteliğindeyken, bunu “araştırmaya gerek kalmamak” olarak yorulmayı, hukuk bilincimiz ve vicdanımızla bağdaştıramıyoruz.
3- Bilindiği gibi Erdoğan Bayraktar 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmalarında adı geçen, dosyası bulunan dört bakandan biridir. Kendisi 25 Aralıkta, bakanlık ve milletvekilliği görevinden istifa etmişti.
İstifa ederken dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ı rahatlatacak bir istifa metni yayınlaması için baskı altında bırakıldığını önü sürmüş ve “… tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü, soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü sayın başbakanın onayıyla yapıldı. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için sayın başbakanın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyorum.” diyerek bizzat Erdoğan’ı da istifaya davet etmişti.
Şüpheli Erdoğan Bayraktar; yıllar sonra gazeteci Altan Sancar’la yaptığı röportajda 17-25 Aralık Rüşvet Operasyonuyla ilgili olarak şunları söylemiştir. Gazeteci Sancar; “ses kaydı bende saklı sohbeti tek kelimesine bile dokunmadan aktarıyorum” diyerek konuşmayı 29/08/2021 tarihli Diken isimli internet sitesinde yayınladı. (https://www.diken.com.tr/erdogan-bayraktar-acti-agzini-yumdu-gozunu/)
Şüpheli Erdoğan Bayraktar; her ne kadar kendi suçunu “görevi kötüye kullanma” şeklinde küçültmek istese de diğer şüphelilerin ve hatta Tayyip Erdoğan’ın suçlarıyla ilgili hiçbir yoruma gerek bırakmayacak şekilde son derece açık konuşuyor.
Röportajda geçen şu sözlerin her biri failleri de belli olan bir suç itirafıdır.
* “Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar.”
- “Ama şimdi millet gözüne kestiriyor, uyduruktan kendini yetiştirmemiş biri gidiyor ve bir makamı işgal ediyor. Devleti tıkıyor.”
*”Reis, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.”
- “Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma “
- “Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim.”
- “Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım Adan Zye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.”
- “Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar bana aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir.” Bütün bu ifadeler devletin içinde bir suç örgütünün bulunduğunu göstermektedir. Şüpheli Erdoğan Bayraktar’ın etkin soruşturma yöntemiyle ifadesine başvurulması halinde bu ilişki ağının kolayca ortaya çıkartılması mümkündür. Yine şüphelinin beyanlarında geçen Cemil Çiçek’in de tanık sıfatıyla beyanının alınması gerekmektedir. Ancak Savcılık, bu maddi gerçeğin ortaya çıkması için gereken soruşturma işlemlerinin hiçbirini yapmayarak SYOK kararı vermiştir.
Şimdiye kadar sahteliği ispatlanamadığı için doğru kabul edilmesi gereken tapelerde geçen telefon konuşmalarındaki diyalogların yukarıda belirtilen TCK maddeleri çerçevesinde yargılanmayı gerektiren suçların kapsamında kaldıkları çok açıktır. Bildiğimiz gibi, 17-25 Aralık operasyonunun merkezinde olan Reza Zarrab 850 milyon dolar rüşvet dağıttığını açıklamıştı. Bu yargılamanın önünün “Fetö Kumpası” diye tıkanması (Erdoğan Bayraktar’ın beyanlarında da geçtiği gibi) açıkça kamunun zarara uğratılmasına seyirci kalmak olacaktır. Zamanında FETÖ iltisaklı savcı ve hakimlerce yürütüldüğü anlaşılan diğer kovuşturmalarda bu hassasiyet gözetilmemiş, Ergenekon, Balyoz, Gezi davası gibi davalarda hukuka aykırı delillere rağmen “delillerin yeniden kıymetlendirilmesi” gibi hukuki olmayan bir yorumla dosyalar iltisaklı hakimlerden devralınarak devam ettirilebilmişti. Keza 28 Şubat davası da, tümüyle iltisaklı savcı hakimlerce başlatıldığı onların topladığı delillerle açılmasına rağmen, hüküm kurulabildi.
Ne hikmetse, ucu AKP iktidarına dayanan suçlamalarda bu yollar tamamen kapanıp, maddi gerçek ve maddi deliller, salt iltisak eden öznelere dayanılarak görmezden gelinmektedir. Bu açıkça bir, İKİLİ HUKUKTUR.
4- Suç duyurumuza ilişkin olarak sunmuş olduğumuz delillerde de görüleceği üzere, şüphelilere isnat ettiğimiz suçlara ilişkin soruşturma başlatılması için gerekli başlangıç şüphesi oluşmuştur. Ceza Muhakemesi Kanununun 160. Maddesi uyarınca, soruşturulan kişi hakkında, o kişinin karıştığı iddia edilen bir suça ilişkin basit bir başlangıç şüphesinin varlığı yeterlidir. Yine CMK 160. Madde gereğince, Savcılık, bir suçun işlendiği izlenimini veren bir halin öğrenilmesi halinde savcı derhal soruşturmaya başlayarak işin gerçeğini araştırmaya başlamalıdır. Bu hem Savcılığın kanundan doğan bir görevi, hem de “araştırma ve soruşturma mecburiyeti” ilkesi gereği bir yükümlülüğüdür.
Şüphelilere iddia edilen suç fiillerinin soruşturulmasında büyük kamu yararı bulunduğundan, müvekkil parti görev ve sorumluluğunu yerine getirmek için suç duyurusunda bulunmuş, CMK 172/2 hükmü uyarınca yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmiş, ancak Savcılık soruşturmaya yer olmadığı kararı vererek, yeni delil niteliği taşıyan itiraf ve ikrarlara yönelik soruşturma yürütme ihtiyacı hissetmemiş açıkça CMK 160. Maddedeki görevini ihmal etmiştir.
En azından, yukarıda geçen açık beyanları sebebiyle Cemil ÇİÇEK ve Erdoğan BAYRAKTAR’ın ifadelerine başvurulmasını sağlamak üzere SYOK kararının kaldırılması gereklidir.
Tüm bu nedenler ve resen görülecek nedenlerle, Soruşturmaya Yer Olmadığı Kararı kaldırılarak, Soruşturma Numaraları; 2014/120653, 2014/111868 ve 2015/78079 olan suç duyurularımızdaki deliller de dikkate alınarak, şüpheliler hakkında iddianame tanzimi sağlanması için karara itiraz etmek durumunda kaldık.
SONUÇ VE İSTEM : İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 27.09.2021 tarih, 2021/15228 ihbar dosya no, 2021/13450 K. no’lu “Soruşturmaya Yer Olmadığı” kararına itirazımızın kabulüyle, kararın kaldırılarak, en azından Cemil ÇİÇEK ve Erdoğan BAYRAKTAR’ın ifadelerine başvurulmasını, şüpheliler hakkında iddianame hazırlanması ve cezalandırılmalarını müvekkil Parti adına bilvekale arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLLERİ
Av. Ayhan Erkan Av. Ali Serdar Çıngı Av. Pınar Akbina Karaman