Eğitimde Ortaçağcı Gericiliğin Son Saldırısı:
Karma Eğitimi Yok Etmek
Ülkemiz Cumhuriyet Tarihinin en karanlık, en gerici ve en despot günlerini yaşıyor. 15 Temmuz’da iki Amerikancı gücün yıkıp tarumar ettikleri Laik Cumhuriyet’in kaynaklarını paylaşma kavgasıyla birlikte yeni bir sürece girdik. Bu kapışmada iki gücün de patronu olan ABD bu defa AKP’giller’e kazandırdı, Pensilvanyalı İblis’e kaybettirdi. Yine bilindiği gibi bu iki ABD yapımı gerici gücün kapışmasında asıl kaybeden Türk Ordusu ve Türkiye emekçi halkları oldu. AKP ve onun Kaçak Saray’daki Reisi bu durumu fırsata çevirerek Türkiye’yi hızla faşist din devletine doğru götürüyor.
Israrla bir noktanın altını çizmek isteriz; olayın bu aşamaya gelmesi tesadüf değildir. Nasıl akrebin sokması kininden değilse Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin gericiliği, Ortaçağ özlemi de kininden kaynaklanmamaktadır. Bu gerici asalak sınıfın doğası budur, onun hedefi toplumu Ortaçağ karanlığına götürmektir. Bu gerici asalak, vurguncu, hırsız sınıfın toplumu başka bir yere götürmesini beklemek gafillik değilse hainliktir. O bakımdan bu yaşadıklarımız eşyanın (sınıflar kavgasının) doğası gereğidir.
AKP’giller, iktidara geldiklerinden bu yana ülkemizi faşist din devletine götürmede temel araçlardan biri olan eğitimin gericileştirilmesi için kararlar aldılar ve aldıkları kararları da hayata geçirdiler. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
- 8 yıllık temel eğitimin kaldırılarak, 4+4+4 kesintili eğitim modelinin uygulamaya sokulması.
- Program değişiklikleri tartışmaları ile öğretim programlarında dinsel referansların kullanılması, ders kitapları ve yardımcı kitaplara dini ifadeler konulması.
- Ders yükünü azaltma bahanesiyle felsefe, bilim, sanat derslerinin sayısının azaltılması, buna karşın seçmeli din dersleri dayatmasının artması.
- MEB-Diyanet işbirliği ile okul öncesinde, kreşlerde, fiilen dini eğitim verilmeye başlanması.
- Zorunlu din dersinin yanı sıra, öğrencilere “zorunlu seçmeli” din dersleri seçtirmek için kampanyalar yapılması, camilerde hutbe okutulması.
- Okullara “mescit” zorunluluğu getirilirken, laboratuvar ve sınıfların mescide dönüştürülmesi.
- İmam hatiplerde kız çocuklarının başını örtmesi için “ikna odaları”nın oluşturulması ve imam hatiplerde karma eğitimin ayrı sınıf uygulaması ile fiilen kaldırılması.
- İmam hatiplere ayrıcalık yapılırken, normal okullar içinde imam hatip sınıflarının açılması için çalışmaların arttırılması.
- MEB-Diyanet-Dini Vakıf ve Derneklerle imzalanan protokoller ve bu Ortaçağcı kurumların birlikteliğiyle çocuklarımızın, gençlerimizin beyinlerini akıldan ve bilimden uzaklaştıracak onlarca projenin uygulamaya konulması
- Okulöncesi ve ilkokul öğrencilerine dini kıyafetler giydirilerek camilere götürülmesi, toplu namazlar kıldırılması.
- Okullarda farklı inanç ve mezheplere yönelik baskı ve ayrımcı uygulamaların arttırılması.
- “Kutlu Doğum Haftası” dâhil olmak üzere okullarda dini içerikli seminer ve yarışmalar düzenlenmesi.
- Karma eğitimin kaldırılması hedef haline getirilirken, sınıfların cinsiyete göre bölünmeye başlanması.
- Dini vakıflar aracılığıyla okullarda “değerler eğitimi” adı altında “dini değerler eğitimi” ve dini içerikli seminerlerin yaygınlaştırılması.
- FETÖ’den ele geçirilen okulların büyük bir çoğunluğunun imam hatip yapılması.
AKP’giller, FETÖ’nün okullarının boşluğunu Milli Eğitim Bakanlığı ile paralel çalışan, TÜRGEV, Maarif Vakfı ve ENSAR gibi Ortaçağcı tarikat öğütlenmeleriyle doldurarak amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Durumu daha ayrıntılı olarak açıklamak için üç farklı gazete haberi paylaşacağız, haberlerin üçü de eğitim ile ilgili ve eğitim kurumlarından.
İlki sarı gangster sendikacılıkta sınır tanımayan AKP’giller’in yandaş sendikası Eğitim Bir-Sen’den
“Eğitim Bir-Sen Samsun 1 Nolu Şube Başkanı Nejdet Güneysu, liselerde gerici eğitime eleştiri getiren öğrenciler için “yeni bir Gezi provokasyonu” dedi. Bununla da yetinmeyen Güneysu, “Karma eğitim dayatmasına son verilmelidir” dedi.
1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan, “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’ ibaresinin değiştirilmesi gerektiğini öne süren Güneysu, “Karma eğitim dayatmasına son verilmelidir. Darbe ürünü, demokrasiye ve insan haklarına aykırı kılık-kıyafet yönetmeliğinin değiştirilmesi için ilk adımı atmak Millî Eğitim Bakanlığı’na düşmektedir” diye konuştu. (http://odatv.com/karma-egitime-son-verilsin-1706161200.html, 17 Haziran.2016)
İkincisi ve üçüncüsü Ortaçağ Avrupası’nda gericiliğe, kiliseye karşı ilericiliğin, bilimin, laikliğin sembolü olarak ortaya çıkmış, ama ne yazık ki ülkemizde Ortaçağcı gericiliğin kalelerine dönüşen üniversitelerden.
“İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileri ve çevrelerindeki gerici kulüpler “O Halde Karma Eğitime Son” adı verilen bir kampanya başlattı. Sol’un haberine göre, kampanyaya imza toplamak amacıyla kadın ve erkekler için iki ayrı stand kurulduğu da ifade edildi.
Kampanyaya yapılan çağrıda “Bu sene fakültemiz öğrencileri karma eğitim problemini ciddi bir şekilde gündemine almıştır. Bizler kadim bir medeniyetin evlatları olarak tarihimizden aldığımız feyz ile yola çıkarak bu durumun nihayete erdirilmesini talep etmekteyiz. İÜ İlahiyat Fakültesi öğrencileri olarak karma eğitim uygulamasına son verilip sınıfların, bayan ve erkek sınıfları olarak ayrılmasına yönelik çalışmaların yürütülmesini istiyor ve fakültemiz kulüpleri olarak bu konunun takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz” denildi.”( Cumhuriyet, 18 Ekim 2016)
“Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki kadın öğrencilere dönük tavırlar tepki topluyor. Öğretim üyelerinin cinsiyetçi sözlerine maruz kalan öğrenciler, “Dünyadaki tüm kötülüklerin nedeni kadınlarmış gibi davranıyorlar. Kadınları aşağılayan öğretim üyelerini dinlemek istemiyoruz” diyor. Aynı zamanda, sınıfa başı açık giren kadın öğrencilerin, “Başınız açık o yüzden sınıfa melek girmiyor” gibi söylemlerle taciz edildiği de öğrenilen bilgiler arasında.” (Bir Gün, 21 Ekim 2016)
Bu “eğitimli” kişi ve kurumlar neden karma eğitime, bilimsel eğitime, laik eğitime karşı çıkarlar, neden bu kadar coşarlar? Bu soruların yanıtı bir üst yapı kurumu olan eğitimin sınıfsal yapısında yatmaktadır. Yani üretim ilişkilerinin biçimi, sınıf ilişkilerini, sınıf ilişkileri de bir üst yapı kurumu olan eğitimi belirlemektedir.
Eğitimin, eğitim bilimciler tarafından birçok tanımı yapılmıştır, ancak en çok kabul gören tanımını şöyle özetleyebiliriz:
Eğitim; bireyde istendik davranış değişikliği yapma sürecidir.
Tabii burada şu can alıcı soru karşımıza çıkıp bizden yanıt bekliyor:
Kimin için, ne için davranış değişikliği yapacağız, ya da bu davranış değişikliğinin amacı nedir?
Bu sorunun yanıtını İşçi Sınıfı Bilimi ve düşünce biçimi açısından koyacak olursak:
“ Burada eğitimin üç temel amacından söz edeceğiz.
1- Aklını özgürce kullanan nesiller yetiştirmek; çünkü bizim en önemli silahımız özgür bir zihne sahip olmak, bunu yeni nesillere vermemiz gerekir.
2- Gençlere içtenlikli bir ruha sahip olmayı kazandırmak gerekir. Yani dürüst, mert, özü sözü bir insanlar haline getirmek gençleri, yeni nesilleri, içtenlikli bir ruh kazandırmak öğrencilere.
3- Ahlaki ve insani değerleri yüklemek gence, insan sevgisini, hayvan sevgisini, doğa sevgisini yüklemek, namusu, mertliği, ahlakı öğretmek gence.
İşte bu üç özelliğe sahip kişilikler yetiştirmekle, statik karakteri sağlam, toplumun çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kuşaklar yetiştirmiş oluruz. O zaman bu kişilere laik ve bilimsel eğitimi yüklemek çok kolaylaşır. Çünkü laik eğitimi yüklemek için tamamen gerçeklere odaklanması gerekir zihnimizin, o zaman aynı zamanda bilimsel düşünmüş olur, bilimin gereklerini de, kanunlarını da, yolunu da öğrenmiş olur gençlerimiz.
İşte bu da ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki gençlere kazandırılır. Bu değerlerin yüklendiği çağ 3 ile 12 yaş arasındaki kritik süreçtir. Eğitim psikologları bilir, kritik eşikler aşıldıktan sonra o eşiğe ait kuralların, anlayışların yerleştirilmesi, ya imkânsızlaşır ya da çok zordur. Kritik süreçlerde ve eşiklerde ya hep ya hiç kuralı işler.
12 yaşına kadar bu değerler yüklenmeyip tam tersine bu sömürü, vurgun asalaklar düzeninin insanı çürüten, çamura bulayan soysuzlaşmış anlayışı öğretilir, yüklenirse o insandan bir fayda gelmez, düzelmez onlar artık.
İşte AKP’giller! Bir tekini düzeltemezsiniz, çünkü o kritik eşik heba edilmiş onlarda, çıkar için satmışlar ruhlarını; yalan, dümen, kandırmaca artık din alıp satma, kamu malı hırsızlığı kişiliklerini oluşturmuş bunların, iflah olmaz bunlar, hani derler ya düzeltilebilir mi? Hayır bu mümkün değil, bunlar düzeltilemez. Kaybedilmiş insanlar bunlar, toplumun çürüttüğü insanlar, kanserleştirdiği insanlar, bir kanser hücresini sağlıklı bir hücre haline getirebilir misiniz? Hayır! Hekim yoldaşlarımız var, bu olası değil. İşte bu insanlar toplumun kanser urları arkadaşlar, kanser tümörleri, bakmayın suretlerinin insan olarak görüldüklerine, toplumun düşmanı bunlar, ahlakın düşmanı, dinin düşmanı, adaletin düşmanı, bilimin düşmanı insancıl olan her şeyin düşmanı bunlar.” (Nurullah Ankut, Hikmet Kıvılcımlı’yı Anma Toplantısı, 2016)
Dolayısıyla Tefeci-Bezirgân sınıf ve onun iktidardaki temsilcileri AKP’giller düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, kafadan gayrimüsellah (akılsız, aklında bozukluk olan) nesiller yetiştirmek istiyor. Yani tüm toplumun değerlerini yok ederek, aşındırarak çürüterek onu sağmal sürü gibi sömürmek ve gütmek istiyor.
Ancak yanılıyorlar, biz de şunu çok iyi biliyoruz ki hiçbir zalimin, hiçbir diktatörün gücü tarihin tekerleğini geriye çevirememiştir ve de çeviremeyecektir. Tarihin çöplüğü sömürücü, zalim ve diktatörlerce doludur, bunlar da o çöplükteki “saygın” yerlerine kavuşacaklardır. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü tüm değerlerini yağmalayan, yandaşlarına peşkeş çeken AKP’giller’den ve onun Kaçak ve Haram Saray’da ikamet eden “Reis”inden, tüm ayrıntıları ile yargı ve tarih önünde Emekçi Halklara yaptıklarının hesabı sorulacaktır. 31.10.2016
Halkçı Eğitim
Ve Bilim Emekçileri