“Dostlar biz ölmeyiz savaşta yarının doğması bizden yana” diyen onurlu, yiğit, yurtsever, halkçı adalet savaşçısı savcı Doğan Öz ölümsüzdür!
24 Mart 1978 sabahı…
Evinden çıkarak Anadol marka otomobiline binmişti ki katili çıktı karşısına.
Altı el ateş etti ve kaçtı…
Silah sesleri yankılandı önce, ardından Ankara’nın Kızılırmak Caddesi bir savcının kızıl kanına boyandı.
Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz’dü o savcı.
Neden mi öldürüldü?
“Gelin dostlar bu da bir teklif;
Savaşa savaş açalım
Çocuklarımızı solukbenizli yapanın savaşına
Kırlarımızı ıssız koyanın
Savaşına
Vietnam’da köy yakanlara
Tüm fukara halkları yıkanlara
Korkarlar inan
Gelin bu işi yapalım
Kuyruklu arabalı
Son model silahlı
İtlerle onların ortakları
Gelin dostlar savaş açalım
Yarının güzelliğini engelleyene” dediği için…
Şairdi aynı zamanda ve savaş açmıştı tüm haksızlıklara…
Köy Enstitülü bir babanın oğlu olarak 1934 yılında Bolvadin’de dünyaya gelmiş, 1959 yılında Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş ve Diyarbakır’ın Çermik ilçesine tayin olmuştu. Bir jandarma onbaşının, ağanın adamları tarafından öldürülmesinden sonra olayın 15 yoksul köylünün üstüne yıkılmasına göz yummamış, yoksul köylüleri serbest bırakmıştı.
1966 yılına gelindiğinde Doğan Öz, bu kez Konya’da gericilikle mücadele ettiği için hedef tahtasına oturtuluyordu. Mücadele Birliği isimli şeriatçı faaliyetler yürüten bir derneğin kapatılmasını istemiş, dernek 1971’de mahkeme kararıyla kapatılmıştı. Dava sürerken Yeniden Milli Mücadele isimli dergi Doğan Öz hakkında “Melun Savcı”, “Savcı Doğan Öz’ün akıbeti”, “Doğan Öz şimdi de bölücülük yapıyor”, “Doğan Öz’ün marifetleri” manşetleriyle kışkırtıcı yayınlar yaptı. AKP’nin en önemli isimlerin Cemil Çiçek ve Melih Gökçek de bu örgütün üyesiydiler.
24 Aralık 1969 günü Mücadele Birliği Derneği üyeleri “Sosyalistlere alet olan devlet görevlilerini protesto etmek” için Doğan Öz’ün evinin bulunduğu cadde üzerinde yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüş sırasında Doğan Öz’ün evi taşlandı. Oysa dönemin Konya Valisi provokasyon olacağı konusunda defalarca uyarılmıştı. Yürüyüşün yapılacağı gün İlhami Soysal, Akşam gazetesinde provokasyona işaret eden bir yazı kaleme almış ve yürüyüşü düzenleyenleri saymıştı:
“Komite İslam Enstitüsü’nün, Eğitim Enstitüsü’nün öğrencilerinden kurulu. Ardından Mücadele Birliği Sancakları, Milliyetçi Öğretmenler Derneği, Ticaret ve Sanayi Odaları, Komünizmle Mücadele Derneği, İmam Hatip Okulları, Kuran Kursları Dernekleri, Mukaddesatçılar, Muhafazakârlar, AP’liler, MHP’liler var. Nurcular var. Süleymancılar var. Bu kuruluşlar, bu akımlar hiç değilse gönülden bu gösteriyi destekleyecekler.”
Devlet gözetiminde Cumhuriyetin savcısına provokasyonda bulunuluyordu artık.
1972 yılında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmesi üzerine ölüm cezalarına karşı kampanya yürüttü. Adalet Bakanlığı tarafından hakkında soruşturma açıldı. Kınama cezası aldı.
Doğan Öz, 1973 yılında faşist dikta adına devrimcileri yargılayan, dönemin “özel yetkili mahkeme”leri DGM’lere karşı imza topluyordu.
Doğan Öz, 1977 yılında Ankara’ya savcı yardımcısı olarak atandığında Türkiye, Kontrgerilla’nın katliamlarıyla 12 Eylül’e sürükleneceği bir provokasyon ortamına sahne oluyordu. Doğan Öz, bu cinayetlerin üzerine giderek Kontrgerilla’nın varlığını tespit ediyordu. Ölümünden önce Kontrgerillayla ilgili bir dava açma hazırlığına girişen Öz, başlatacağı büyük soruşturmanın bir ön çalışması olarak kısa bir rapor da yazmıştır. Raporda kontrgerilla hakkında şunları ifade etmiştir:
“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, Kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. bu örgütler devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”
Bir devrimci gencin, Naci Üner adlı ülkücü tarafından öldürüldüğünü saptaması üzerine ülkücü komandoların karargâh olarak kullandığı Site Yurdu’nu arattı. 1978’de Site Yurdu’na ancak izin verirlerse polis tarafından girilebiliyordu. Doğan Öz, polisin olayı kapatma tehlikesini gördüğünden, bizzat aramanın başına geçti. Naci Üner’i ve olayda kullanılan silahı yurtta yakalattı. 60 ülkücüyü gözaltına aldı.
Bunun üzerine MHP Grup Başkanvekili, Meclis’te Doğan Öz’ü hedef gösteren bir konuşma yaptı.
Bu konuşmadan 20 gün sonra şehit edildi.
Doğan Öz cinayetini tam 18 kişi görmüştü. Bu tanıklardan ikisi, katile çok yakın bir yerdeydiler. Biri sokaktaki apartmanlardan birinde kapıcılık yapan Hayati Erdoğan, diğeri ise ODTÜ öğretim üyesi Doçent Ziya Aktaş’tı. Hayati Erdoğan, sanık İbrahim Çiftçi ile Emniyet’te yüzleştiğinde kendisini tanıdığını söyledi. 1999 yılında kurulan Ecevit Hükümeti’nde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olacak olan Prof. Ziya Aktaş ise sanığı tanımadığı şeklinde ifade verdi…
Sanık İbrahim Çiftçi, Hayati Erdoğan ile yüzleştikten sonra cinayeti kabul ederek: “Doğan Öz’ü Ankara Ülkü Ocakları eski ikinci Başkanı Hüseyin Demirel ile, Muzaffer Üstünel adlı şahsı öldürme suçundan gıyabî tutuklama müzekkeresi bulunan Hüseyin Kocabaş’ın talimatlarıyla’ öldürdüğünü” itiraf etti.
İbrahim Çiftçi ve Hüseyin Kocabaş, 26 Aralık 1978’de Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nce yargılanmaya başladı. 12 Eylül darbesiyle birlikte, mahkeme görevsizlik kararı verdiğinden yargılama Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nde devam etti. Hüseyin Kocabaş ve İbrahim Çiftçi’nin sanık olarak yargılandığı davada mahkeme, hepsi bir üst mahkemece bozulacak olan dört idam hükmü verdi. İlk bozulma gerekçesi ilginçti. “Çok kültürlü bir ODTÜ öğretim üyesi sanığı teşhis edemezken bir kapıcı nasıl teşhis ediyor?”şeklinde kayıtlara geçen gerekçe, şahitliğin bile sınıfsal yanı olduğunu ortaya koyuyordu!..
Sorgusunda cinayeti üstlenen Çiftçi idama mahkum edildi. Ancak o günlerde Çiftçi’nin avukatları Başbakan Bülent Ulusu’ya bir mektup yazıp, müvekkillerinin “Milli Savunma Bakanlığı’nda bir dosyası bulunduğundan” söz ettiler. Mektupta, sanığın, bir “devlet görevlisi” olduğu iması vardı.
İkinci bozma kararının gerekçesi, ifadeyi alan savcı yardımcılarının mahkemece dinlenmemiş olmasıydı. Mahkemenin bundan sonraki seyrini Orhan Tüleylioğlu “Neden Öldürüldüler?” isimli kitabından aktaralım: “Doğan Öz’ün tetikçilerinin aleyhinde açılan dava inanılmaz bir seyir izliyordu. Sıkıyönetim Mahkemesi son kararında İbrahim Çiftçi için dördüncü kez idam, Hüseyin Kocabaş için de 12 yıl hapis cezası verdi. Ancak o güne dek sürekli idam isteminde bulunan Başsavcılık, onama kararına olay yerinde bulunan bütün tanıkların hazır bulundurularak yeniden keşif yapılmasını istedi. Şeklen yapılan itirazı incelemesi gereken Askeri Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu konuda değil, esas hakkında dosyayı bozdu. İbrahim Çiftçi’nin beraati gerektiğine karar verip, tahliye ettirdi.”
Sanıklar beraat etti. Doğan Öz’ün dava dosyası da “faili meçhul cinayetler” dosyalarının bulunduğu rafa kaldırıldı. Cinayet öncesi çok sayıda tehdit alan Öz, kendisine yazılan “Kızıl köpek. Hareketlerine dikkat et” diye başlayan bir mektubu okuduktan sonra: “Beni vuracak herif kimbilir ne kadar keyiflenecek!” demişti.
Mahkeme yeniden idam verdi, karar ısrarla, tam 4 kez üst mahkemeden döndü ve sonunda Çiftçi beraat etti.
Yıllar sonra, MHP’ye genel başkan adayı oldu ve “faili belli” Doğan Öz Cinayeti de tıpkı öteki kontrgerilla cinayetleri gibi “faili meçhul” cinayet dosyaları arasındaki yerini aldı.
Dönemin başbakanı Ecevit cinayetin ardından “katillerin bulunacağı” sözünü vermişti fakat bugün de olduğu gibi Kontrgerilla elemanları NATO’ya girmenin şartı olarak hiçbir zaman yargılanmadılar. Bugün ülkemizin başındaki Ortaçağcı gerici iktidar her ne kadar “Ergenekon Davası” , “Balyoz Davası” gibi davalar ile Kontrgerillayı yargıladığını iddia etse de o davalarda en ufak bir kontrgerilla eylemi yargılanmamıştır. Çünkü bu davaların kendisi birer CIA-ABD-Fethullah Operasyonudur.
Adaletin yiğit savaşçısı Doğan Özün katledilişinin üzerinden bugün tam 35 yıl geçti. Fakat bugünler ne kadar da benziyor o günlere. Bugünlerde AB-D Emperyalizmi ve uşakları yine kan kusturuyor dünya halklarına ve ülkemiz insanına. O zamanlar Vietnam’a kan kusturanlar bugün Ortadoğu’da, Suriye’de “köy yakıyor, çocuklarımızı soluk benizli yapıyor, fukara halkları yıkıyor.” Ülkemizde ise yerli satılmışlar bu yıkımlarda başrolü oynuyor. Bu yıkıma başkaldıranlar Gezi İsyanımızda olduğu gibi amansızca saldırıya uğruyor gencecik fidanlarımız katlediliyor. Hukuk sistemi Parababalarının elinde oyuncak; katledenler, çalanlar, vurgun vuranlar serbestçe geziyor.
Doğan Öz bir savcıydı. Ama bugünlerdeki bazı savcılar, hakimler gibi birilerinin emri ile hareket eden, tutukla deyince tutuklayan, salıver denilince salıveren bir savcı değildi. Yurtseverdi, halkseverdi, hakgüderdi, yiğitti, onurluydu.
16 Mayıs 1974’te Mardin’den çocuklarına yazdığı mektupta: “Anneniz ve ben yalnız insanları sevdik. Yalnız toplumun mutlu olmasını istedik. Yalnız kendimizden verdik… Hiçbir şeyden yılmayalım. Başarılarımıza hiç korkmadan yürüyelim. Yeni bir tür insan, yaratıcı insan olmaya yürüyelim.”demişti.
Doğan Öz’ün yürüyüşü devam ediyor. Bu yürüyüşe Halkçı Hukukçular devam ediyor, devam edecek… Tâ ki yeni bir tür insanı yaratıcı insanı yaratana kadar.. Ve eninde sonunda halkın adaleti gerçekleşecek, Savcı Doğan Öz gibi değerlerimizi katledenler yargılanacak, tarihin çöplüğündeki yerini alacak.. Çünkü bizde zamanaşımı yoktur!
Doğan Öz Ölümsüzdür!
Davamız Halkın Kurtuluş Davasıdır!
HALKÇI HUKUKÇULAR