Daha önce de söylemiştik kaç kez; ömrümüzü ABD Emperyalist Haydut Devleti ve onun Ortadoğu’daki ileri karakolu Siyonist İsrail’e ve bunların bölgemizdeki, ülkemizdeki yerel işbirlikçisi hainlere karşı mücadeleyle geçirdik, diye.
Yaşanan her olay, ortaya çıkan her tanık bizim ne kadar haklı ve meşru bir mücadele içinde olduğumuzu tekrar tekrar doğrulamaktadır, kanıtlamaktadır.
Aşağıda izleyeceğimiz kişi, eski bir Amerikan Deniz Piyadesidir. Anlattıklarını dinler misiniz bir?
***
https://youtu.be/7gajRQluaFg
Videonun Tapesi:
Pekala, bunu ilginç hale getireceğim, bu konuda herkesle aynı fikirde değilim. Ben bu varsayımı kabul etmiyorum, bu sizin için muhtemelen büyük bir sürpriz olmayabilir ama yine de kabul etmiyorum.
Mücahitlere terör yatırımı yapan bu sözde savaşın asıl amacının, terörle mücadele ya da dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek olduğu varsayımını/önermesini reddediyorum. Ortadoğu politikasının aslında ne olduğunu gerçekten anlamak istiyorsanız, Oded Yinon’un “1980’lerde İsrail’in Stratejisi”ni okumanız gerektiğini savunuyorum. Bu belgedekiler, şimdiye kadar harfiyen gerçekleşti.
Uzun yıllardır İsrail’in ciddi hedefleri vardı. İsrail’in temel hedefleri, “Büyük İsrail Projesi” doğrultusunda genişlemek ve büyümekti. Bunun için genişlemesini meşrulaştıracak bir mazerete ihtiyacı vardı. Bunun için de bölgede mezhepçi nefret ve şiddetin tohumlarını ekmemiz gerekirdi.
Bu planın bir numaralı hedefi Irak’tı, bunu başardık, hayır Irak bir başarısızlık değil, aslına bakılırsa bir başarıdır. Irak büyük ölçüde batmış bir devlettir, mutlak suretle bunalımdadır, mezhepçi nefret tamamen kontrolden çıkmış durumda, insanların başlarının kesildiğini, tüm bu çılgınlığı görüyoruz ve bunun bir felaket olduğunu düşünüyoruz. Hayır, hiç de değil, gerçekte hepsi planın parçası, Irak’ı üç ayrı devlete bölme planının bir parçası.
Suriye’ye baktığımızda da amacın yine aynı olduğunu görüyoruz, mezhepçi nefretin tohumlarını ek ve ülkeyi umutsuz bir duruma düşür, ki bu da planlandığı gibi oluyor. Komik gelebilir ama, DEAŞ’ın açılımı, İsrail Gizli İstihbarat Servisi (Israel Secret Intelligence Service) olabilir.
Birçok kişi çevresindeki ülkelerin parçalanmasının ve Balkanlaşmasının, İsrail Devleti’ne ya da sözde İsrail Yahudi Devleti’ne sağladığı büyük yararları görüyor/fark ediyor. Bu nedenle size söylenenlere inanıyorsanız, yani herhangi biri, Obama, Bush ya da diğerleri olsun herhangi Batılı bir liderin ağzından çıkacak sözlere neden inansınlar bilmiyorum. Tüm bu insanlar gerçek yalancılardan başka bir şey değil, söyledikleri her şey gerçeğin tam tersi. Ve onların söylediği hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum.
Irak’ı parçalamaya yönelik politikalar ile Suriye’yi bölmeyi amaçlayanlar arasında kati bir süreklilik var. DEAŞ’ın üzerinde ABD’nin parmak izlerinin olmadığını söylemek saflıktan da ötedir.
Bana şu sorunun yanıtını verin:
Neden DEAŞ olsun, El Nusra olsun, ya da El Kaide olsun bir kez bile İsrail’e saldırmadı?
Bırakın saldırmayı DEAŞ militanları Golan Tepeleri’nde ve hatta İsrail’de tıbbi tedavi görüyorlar.
Sizce bu ne anlama geliyor?
Tam bir süreklilik var; gerçek politika açıkça tasarlanan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”ndeki gibi.
Şöyle deniyor orada:
“Bu küresel tam hâkimiyet hedefine ulaşmak için yeni bir Pearl Harbour’a ihtiyaç var.”
Bu olmadan ne Amerikan Halkına, ne de dünya milletlerine anlatamazsınız; biz dünya genelinde savaşlar açacağız, istila ve işgal yürüteceğiz; bunun için, tam hâkimiyet hedefi için, denizde, havada, karada, uzayda ve siber uzayda tam kontrol sağlamak için milyarlar ve belki de trilyonlar harcayacağız. Amerika Halkı bunu kabul etmez. Onlara bunu anlatamazsınız. Bunun için onlara yalanlar söylemeniz lazım. İşte günbegün gördüğümüz ve yaşadığımız şey tam da bu.
Daima bir öcüye ihtiyaç olduğu meselesine gelirsek; siz şimdi Rusya’yla masaya oturuyorsunuz. 50 yıldan uzun bir süre boyunca yürüttüğümüz Soğuk Savaş daha en başından saçmalıktı. Aslında bir Sovyet işgali tehdidi hiçbir zaman olmadı. Ama yıllarca nükleer silahlar geliştirmek için çılgınca para harcadık. Bu, gerçek anlamda, tamamen ve topyekûn bir kolektif deliliğe dönüştü.
Bugün yine oturmuş burada Suriye’yi açıkça tamamen yok etmeyi amaçlayan bir politikayla dünyayı tehdit eden Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesinden bahsediyoruz. Azıcık aklı olan biri, Beşşar Esad’ı devre dışı bıraktığımızda ortaya çıkan güç boşluğunun en güçlü çıkar odakları tarafından dolduracağını bilir.
O odaklar kim şu anda?
Bizim dostlarımız ve müttefiklerimiz; bizim yarattığımız küçük Frankensteinlar; buna ister El Kaide deyin ister El Nusra, isterseniz de son yarattığımız canavar DEAŞ; bu boşluğu bunlar dolduracaklar. Aynen Oded Yinon’un 1980’lerde İsrail için öngürdüğü stratejideki gibi. Eğer buradaki iki beyefendi o belgeyi okumadılarsa mutlaka okumalarını tavsiye ederim.
Dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da İslam ile uzaktan yakından ilgisi olmayan sözde İslam Devleti. Evet İslam’a yönelik bir savaş var. Dünyada çoğu Müslümanın idrak ettiği haliyle İslam, birini zorla Müslüman yapmayı veya onu öldürmeyi mutlak anlamda, yüzde yüz yasaklıyor. Bu [zorla İslamiyet’i kabul ettirme iddiası] tamamen asılsız. Ortaçağ’da Müslüman imparatorluklar döneminde yönetimdeki Müslümanlar arasındaki kesin anlayış ve politika, kim hangi dine inanıyorsa, dinini yaşamasına izin verilmesiydi. Ve hatta Müslüman imparatorluklara vergi vermeye bile zorlanmıyorlardı.
Bununla birlikte insanların kendi dinlerini sürdürmeleri halinde vergi ve benzeri nimetlerden faydalanmalarının önünde engel yoktu. Uzun lafın kısası hiçbir Müslüman, sadece din değiştirmiyorlar (Müslüman olmuyorlar) diye erkekleri, kadınları ve çocukları infaz etmeyi meşru görmez. Bu insanlar Müslüman olamaz. Onlar, Birleşik Devletler canavarı ve onun yardakçıları İsrail, İngiltere ve diğerlerinin yarattığı canavarlar. Bu canavarlar, ABD’nin özünü oluşturan, asla bitmeyen savaş politikasını ve devam eden cinnet halini meşrulaştırmak için bilinçli olarak yaratıldılar. İşte tam olarak bu sebeple ben de ABD vatandaşlığından çıktım. Bu delilik, dünya için büyük bir tehdit dışında başka bir şey olarak düşünülemez.
Çok açık çözümler var. Bir tanesi, ABD Kongresi ve Beyaz Saray’daki ABD Anayasası üzerine yemin eden hainler tutuklanmalı. Bir şekilde Amerikalılar farkında bile değilken Başkan kendisine, herhangi bir ABD vatandaşını, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda gözaltına alma yetkisi verdi. Başkan, bir kişiyi hiçbir savunma hakkı tanımadan, hukuki süreç gözetmeksizin, kimliğini gizleyerek teorik olarak askeri mahkemede gizlice yargılayıp idama mahkûm edip infaz edebilir. Tüm bunlar sözüm ona ABD Anayasası çerçevesinde yapılabilir. Evvela tüm bu hainler tutuklanmalı.
Netanyahu birkaç yıl önce Kongre’ye geldiğinde korkak, tavşan yürekli 29 hain tarafından ayakta alkışlandı. Yani Amerikalı yurtseverler ayağa kalkıp, cesaretini toplamalı, eninde sonunda birlik içinde bu hainlerden kurtulmalı.
İkincisi İsrail’in tüm finansmanının kesilmesi. İsrail, Black’in hukuk terimleri sözlüğüne göre, kelimenin yasal anlamıyla, sözlük anlamıyla aktif soykırım politikaları izleyen korsan bir devlet, suçlu devlettir. Bu ülkeyle ilişkiler derhal kesilmeli.
Küçük imparatorluğuna, tam spektrumlu tahakkümüne ve bu tarz deliliklerine son ver. Yeniden evindeki altyapıyla ilgilenmeye başla. Tüm hayatları çalışarak geçen ve kafasının üstündeki çatıyı koruyabilecek miyiz, diye kaygılanan Amerikan vatandaşlarıyla ilgilenmeye başla. Bunların hepsi çok açık ve mantıklı.
Tüm Amerika, mutlak tehlikelerle dolu devlet olarak tüm dünyanın nefret ettiği ve içerlediği bir yer olmaya devam ederek tüm dünyaya Üçüncü Dünya Savaşı’nı getirebilir. Ciddi birtakım hükümet değişikliklerine ihtiyacımız var. Bu da hainlerden kurtulmakla olur. (https://www.youtube.com/watch?time_continue=1&v=7gajRQluaFg)
***
Hatırlayacaktır arkadaşlar; bu anlatılanların tamamı bizim de 50 yıldan bu yana savunduklarımızdan, yazıp çizdiklerimizden, söylediklerimizden başka bir şey değil.
Demek ki halkımıza hep doğruları ve can alıcı gerçekleri anlatmışız, onları göstermeye çalışmışız…
Demek ki boşuna dememişiz; “Katil Amerika, Ortadoğu’dan defol!’, diyemeyen her aydın, her siyasi ya gafildir, ya hain”, diye.
Ve boşuna dememişiz; “ABD’ye bu caniliğinde taşeronluk eden, müttefiklik eden, ortaklık edenler halk düşmanı hainlerdir.”, diye.
“Onların da bu suç ortaklıklarından dolayı mutlak surette yargılanmaları gerekir, cezalandırılmaları gerekir.”, diye…
Evet, arkadaşlar. Gerçek anlamda devrimciliğin abc’si, emperyalist çakal ABD’ye ve onun müttefiki AB’ye ve Ortadoğu’daki ileri karakolları olan Siyonist İsrail’e karşı olmaktır.
Her kim ki bu karşıtlığa sahip değildir; o gerçekte devrimci filan değildir. Onun devrimcilik iddiası boş bir iddiadır ya da sahtekârlıktan başka hiçbir şey değildir.
Eninde sonunda bu emperyalist çakallar ve yerli işbirlikçi hainleri yenilecekler, hezimetle karşılaşacaklar.
Tarih ve insanlık vicdanı önünde en ağır cezalara çarptırılacaklar ve hep lanetle anılacaklar.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
28 Şubat 2018
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı