“Uzun yıllar Hindistan başbakanlığı yapan Nehru, 1933 yılında kızı İndira’ya yazdığı mektuplarda Mustafa Kemal’in, 1919’da İngiliz Emperyalistlerine karşı umutsuz gibi görünen bir savaşa girişmiş ve bu savaşı Sovyetler Birliği’nin yardımı ile başarıyla sonuçlandırmış “yürekli topluluğundan” hayranlıkla söz eder. Nehru, sözlerini şöyle sürdürür: ‘Ama bu topluluk, her şeyden önce zaferini demir gibi kararlılığına ve özgür olma isteğine, ayrıca da Türk köylülerinin ve askerlerinin gerçekten çok üstün savaşçılık yeteneklerine borçluydu.” (Johannes Glasneck, Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye, s. 311)
Bu yürekli topluluk, yani Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyeciler, memleketin cebren ve hile ile bütün kalelerinin zapt edilmesine, bütün tersanelerine girilmesine, bütün ordularının dağıtılmasına ve her köşesinin bilfiil işgal edilmiş olmasına rağmen pes etmediler.
Başlarındaki padişahın idam hükmüne, Vahdettin’lerin, Damat Ferit’lerin, Ali Kemal’lerin, Nemrut Mustafa Paşa’ların Batılı Emperyalistlere ram olmasına, Vatanımızı ve Halkımızı pis canları uğruna emperyalistlere satmasına rağmen, demir gibi kararlılıklarını bir an olsun yumuşatmadılar, geri adım atmadılar.
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” dedi Mustafa Kemal, o yürekleri büyük topluluk bütün gemilerini yakarak geldi ardından.
“Bağımsızlık benim karakterimdir” dedi Mustafa Kemal, cesaret vatanını kaybetmemiş yürekli topluluğun da karakteri oldu bağımsızlık.
“Geldikleri gibi gidecekler” dedi Mustafa Kemal, emperyalistlerin gemilerini İstanbul sahillerinde görünce, Halk birleşti arkasında, geldikleri gibi gönderdiler Emperyalist Yedi Düveli.
Yalnız geldiklerinden ağırdı bu sefer yükleri. Yerli satılmışlar da tıkılmıştı gemilere…
Hikmet Kıvılcımlı Usta nasıl da güzel tanımlıyor Cumhuriyetin ve Halkımızın düşmanlarını:
“Mustafa Kemal, Türkiye’yi yüzyıllardan beri iki büyük kahredici gücün, iki büyük lanetleme gücün ezdiğini haykırdığı gün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gönderesine ilk Cumhuriyet bayrağını çekmişti
“Bu İki kahredici, lanetleme, baş belası güç neydi?
“Mustafa Kemal’e göre birisi Emperyalizm, öteki Saltanat’tı.”
Ve Mustafa Kemal, önderliğinde verilen Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’yla ve sonrasında gelen Laik Cumhuriyet’in ilanıyla; “ulusal egemenliğin sağlam temellere dayandırılması isteniyorsa, emperyalizmin hegemonyası ile birlikte yabancı sermayenin en güvenilir ajanı olan yerli egemen feodal kliğin de ortadan kaldırılması gerektiğini sonraki kuşaklara öğretti.” (agy, s. 308)
Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mız ve Laik Cumhuriyet’in ilanı sadece halkımızın değil bütün Mazlum Halkların da kurtuluş umutlarını yeşertti. Bütün mazlum halklara emperyalistlerin yenilebileceğini, bunun yolunun da emperyalistlere karşı savaştan geçtiğini gösterdi.
“Mustafa Kemal, “küçük halkların haklarını ayakları ile çiğneyen Mussolini’ye karşı duyduğu tiksintiyi hiç de saklamıyordu. Yabancı gazetecilerin karşısında şöyle dedi: ‘Bu kendini beğenmişlik dağının, masum Habeş ‘yabanlarını’ bir an bile duraksamadan yok edebilen, asker çizmesi giymiş bu sırtlanın dünyasında yaşamak zorunda kalmam üzücü değil midir? Ben Halkım için savaştım, ama her şeyden önce bu masum ‘yabanlar’ için de savaştım.” (agy, s. 297)
İşte bu yüzden yok ettiler Laik Cumhuriyeti AB-D Emperyalistleri, Mazlum Halklara örnek olduğu için.
Türk Ordusu’nu Laik Cumhuriyeti koruyamasın diye çökerttiler CIA Operasyonlarıyla. Mustafa Kemal’in Ordusu yok artık, AB-D Emperyalistlerinin askerlerinin yerine ölsün diye, AB-D Emperyalistlerinin Ortadoğu’yu parçalama, halkları birbirine kırdırma projeleri yaşama geçsin diye cepheye sürülen bir ordu var artık.
İnsan soyunun en büyük düşmanları yalnız değiller, Müttefikleri yine içimizden. Yani “Yabancı sermayenin en güvenilir ajanı olan yerli egemen feodal” klik, Vahdettin’lerin, Damat Ferit’lerin, Ali Kemal’lerin, Nemrut Mustafa Paşa’ların torunları Ortaçağcılar.
Ortaçağcıların da Mustafa Kemal’e ve Laik Cumhuriyete düşman olma nedenleri belli:
“Mustafa Kemal’in “temel insancıl tutumu, Türk Halkını, içinde bulunduğu, İslam din adamlarının darkafalılığının ve yobazlığının yüzyıllardır onu hapis ettiği bilisizlikten kurtarmak istemesinde, halka dünya kültürünün ve uygarlığının hazinelerini tanıtmaya çalışmasında kendini gösterdi.” (agy, s. 308)
Düşünen, aydın ve ayık bir kafaya düşmandırlar bugün CIA İslamcıları olarak adlandırdığımız Ortaçağcılar. Bilgisizlik, yobazlık, darkafalılık besin ve esin kaynaklarıdır. “Onların mahir oldukları tek alan din simsarlığı, cahil, yoksul, bilinçsiz insanları Allah’la aldatmak, İblis’in bile aklına gelemeyecek binbir hile yoluyla kamu mallarını aşırmak ve emperyalist efendilerine sarsılmaz bir sadakatle taşeronluk etmektir, dolayısıyla da ihanettir.” (https://www.hkp.org.tr/efendi-aptallik-etme-diyor-taseron-saygidan-sevgiden-dem-vuruyor/)
Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyeciler Mazlum Halkların safında,
Emperyalistlerin karşısındaydılar, Dünya barışını savunuyorlar,
Mazlum Halklara ve ülkelerine dost ellerini uzatıyorlardı
Mustafa Kemal, “Büyük Sosyalist Ekim Devriminin damgasını bastığı çağın eşiğindedir. Rus işçilerinin ve köylülerinin başarısının sömürgecilik altında ezilen halklara da yeni bir yol açtığını bu devrimin onlara ulusal kurtuluşları için başarılı bir savaşı yürütmelerinde kolaylık sağladığını görmüştü. Kendisi için bundan, söz konusu ilk sosyalist devrimin devlet gücü ile, Sovyet hükümeti ile sıkı dostluk ilişkileri kurmak ve onun gibi dünya barışının korunması yolunda çalışmak sonucu çıkıyordu.” (agy, s. 307)
Mustafa Kemal’in ve Birinci Kuvayimilliyecilerin, “(…) İngilizlerden ve Fransızlardan yana bir politikanın taraftarları ile ayrıldığı önemli bir nokta vardı: Bir şeytanın başka bir şeytanla uzaklaştırılmasını değil, vatanın her türlü hegemonyadan arınmasını istiyordu.” (agy, s. 39)
Bugün geldiğimiz noktaya bakalım. Emperyalist güçlerin oyuncağı durumunda, bir şeytan olmadı diğer şeytana savrulup duruyoruz. Ama Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyeciler 96 yıl önce taşlamışlardı, halkımızın başına bela olan Şeytanları.
Mustafa Kemal “1922’de bütün dünyaya şu sözleri yöneltiyordu: ‘Biz, ulusal sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Haklarımızı çiğnememesini Avrupa’dan istiyoruz. Bizim dış politikamızda hangi devlete karşı olursa olsun, saldırganca bir niyet yoktur. Ama haklarımızı ve onurumuzu savunuyoruz, her zaman da savunacağız. Meclisimiz ve Meclisimizin hükümeti, savaşçı ya da serüven düşkünü olmaktan çok uzaktır. Bunun dışında, onlar, insancıllık ve uygarlık düşüncelerinin yerleşebilmesi için coşku ile savaşmaktadırlar. Bu ilkeler çerçevesinde sürekli olarak, gerek Batı dünyası ile gerekse Doğu dünyası ile iyi ilişkilerin ve dostluk bağlarının kurulmasına çalışıyorlar. Ama başka bir ulus benim ulusumu egemenliği altına sokmak isterse, kendisi bu çabasından uzaklaşıncaya kadar ben onun amansız düşmanıyım.” (agy, s. 280)
İşte AB-D Emperyalistleri ve yerli satılmışlar bu antiemperyalist tutumundan dolayı öldürmeye çalışıyorlar Mustafa Kemal’i. İşte bu yüzden yok ettiler Laik Cumhuriyet’i.
Mustafa Kemal yıllar öncesinden görüyor bugünü ve İkinci Kurtuluş Savaşçılarını göreve çağırıyor:
“Savaşın ciddiyetini dikkate almayan bazı içtenliksiz önderler, kendilerini saldırının ajanları durumuna soktular. Egemen oldukları halkları, ulusal düşünceleri ve gelenekleri küçük düşürmek ve kötüye kullanmak yoluyla aldattılar. Bu nazik zamanda anarşiye karşı koymak üzere, halk yığınları için, karar verme yetkisini bizzat ele almak, sorumluluk yerlerini, sağlam karakter, yüksek moral gücü ve vicdana sahip insanlara teslim etmek anı gelmiştir.” (agy, s. 297)
Mustafa Kemal hedefi de yıllar öncesinden koyuyor önümüze:
“İstilacılar ve onların saldırgan orduları hiçbir vakit baskı yapmaktan geri kalmadı. Fakat bu tazyik ne kadar kuvvetli olursa olsun bu büyük fikir hareketine karşı duramayacaktır. İnsanlığa yönelik fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün ortadan kaldıracak ve perişan edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir.” (Cavit Orhan Tütengil, Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, s. 13)
“Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelik olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün mânilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve Emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.” (agy, s. 14)
29 Ekim 2019
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi