Bunların tamamı “Keşke Yunan galip gelseydi”cidir…

Bunların tamamı, 1919’da da Yunan’ın safındaydı, bugün de…

Bunlar 15 Mayıs 1919’da Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan zırhlılarının korumasında, İzmir’e çıkıp kan dökerek, ırza geçerek binlerce insanımızı genç yaşlı, kadın çocuk demeden canavarca katlederek ilerlerken; “Bu gelen Halife Ordusudur, sakın karşı çıkmayın!”, diyerek memnuniyetlerini ortaya koyuyorlardı.

Ve bunlar, Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önderleri hakkında, Mustafa Kemal, İnönü ve silah arkadaşları hakkında idam fermanları çıkarıyorlar ve “eşkıya, serseri, çapulcu sürüsü” nitelemeleriyle kötülüyorlardı Kuvayimilliyecileri.

Satılmış, hain, işgal kuvvetlerinin kucağında bir kukla gibi oynattıkları İstanbul Hükümetlerinin ve onların tepesinde bulunan, kendi ikbal ve saltanatından başka hiçbir şey umurunda olmayan çökkün, bunak Padişahın, Vahdettin’in, Damat Ferit’in ve avanesinin fetva, buyruk ve telkinleriyle, Kuvayimilliyeci atalarımıza karşı yerel isyanlar tertipliyorlardı.

Peki neden bu kadar hain, bu kadar satılmış, bu kadar alçak ve bu kadar vatan millet düşmanıdır bu güruh?

Şundan:

Bunlar ilk kez MÖ 4 bin yıllarında Aşağı Mezopotamya’da ortaya çıkan ve oradan ülkemiz Türkiye de içinde bulunmak üzere doğuya ve batıya yayılan, insanlık düşmanı, asalak, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının değişik alanlardaki temsilcileridir de ondan.

Herhangi bir üretimde bulunmayan, sadece üreticilerle tüketiciler arasında aracılık yaparak ve onları borçlandırıp yüksek faiz alarak, kâr sağlayarak alınteriyle geçim sağlayan insanlarımızın sırtından büyük vurgunlar, kazançlar elde edip devran süren, kökü tâ eski çağlara uzanan bu Antika, zalim sınıfın temsilcileridir, sözcüleridir, savunucularıdır bunlar.

Bu Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı, Tarihteki ilk egemen sınıftır. Hz. Muhammed’in ve Kur’an’ın ortaya koyduğu dini bile yani İslam’ı bile bunlar 30 yıl içinde tersyüz etmişler, onu Muaviye-Yezid Dini’ne dönüştürerek kendi acımasız sömürgen sınıflarının ideolojisi haline getirmişlerdir.

İşte bunlar, hep kayıtsız şartsız egemen oldukları Ortaçağ’ın o günlerinin özlemi içindedirler. Kafaları ve ruhiyatlarıyla o çağa bağlıdırlar ve o çağda yaşamaktadırlar.

Millet, bildiğimiz gibi, Burjuva Devrimleriyle birlikte ortaya çıkan bir kavramdır, bir oluşumdur, bir gerçekliktir.

Peki Burjuva Devrimleri öncesinde ne vardı?

Ümmetler…

Doğu, Muaviye-Yezid Dini’nin Ümmetindendi; Batı da İsa Dini’nin Ümmetinden.

Batı’da Burjuva Devrimleriyle birlikte 15’inci Yüzyıl’dan itibaren bu Antika, asalak, sömürgen sınıf toplumdan kazınıp atıldı. Burjuva ya da Kapitalist Sınıfı, tek hâkim ve egemen sınıf olarak iktidarını kurdu.

Bizde ya da Doğu’da ise, Burjuva Devrimleri ancak 20’nci Yüzyıl içinde yani Burjuvazinin dünya çapında Tekelci Finans-Kapital aşamasına, Emperyalizm aşamasına ulaşmış bulunduğu yani gericileştiği bir çağda gerçekleşti.

Öyle olunca da bizdeki Burjuva Devrimleri daha doğarken iktidarını koruyabilmek için bu Antika, gerici Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfıyla ittifaka girdi. Yani onu toplumdan kazıyıp ekonomik ve sosyal hayattaki varlığına son vermek bir yana, onunla müttefik oldu. Sola, sosyalistlere ya da İşçi Sınıfı Devrimcilerine karşı onunla bir olup zalimane tedhişlere girişti. Yani komünistlere nefes aldırtmama yoluna girdi.

Kurtuluş Savaşı’na Sovyetler Birliği’nde Çarlık döneminde esir düşmüş bulunan askerlerimiz içinde devrimci çalışma yaparak örgütlediği, eğitip donattığı binlerce kişilik Müslüman Kızıl Ordu’yla birlikte gelip yer almak isteyen, yani bizim Kurtuluş Savaşı’mıza askeri planda güçlü bir destek vermek isteyen Türkiye Komünist Partisi’nin Önderlerinden oluşan Mustafa Suphi ve Onbeşler’i Karadeniz’de boğdurttu, Kâzım Karabekir ve Fevzi Çakmak’ın örgütlemiş bulunduğu Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının gerici güçleri.

Mustafa Kemal de bu katliama onay verdi…

Mecliste de komünist milletvekillerinin kökünü kazıdılar.

Yani komünistlere karşı, bu gerici Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının temsilcilerini tercih etti Birinci Kuvayimilliyeciler.

Demek ki Türkiye’nin bu günlerde Tayyipgiller tarafından içine düşürüldüğü korkunç girdabın ilk adımları tâ 1921’in başında atıldı. Yani Kurtuluş Savaşı yıllarında atıldı.

20’nci Yüzyıl’da dünya çapında Burjuvazi devrimci barutunu bitirdiği için, bizim Kurtuluş Savaşı’mıza sınıf zemininde önderlik eden Anadolu Burjuvazisi de işte böyle gerçek anlamda devrimci atılımdan yoksun bulunuyordu. Bu sebeple de kendi devrimini yani Burjuva Devrimini yarım bıraktı. İktidarı ağırlıklı olarak ele geçirmekle birlikte, müttefik olarak da yanına bu Antika, asalak sınıfı aldı.

Oysa o sınıf, kerhen girmişti bu ittifaka. Onun önemli bir bölümü, İstanbul Hükümetlerinin ve çökkün bunak Padişahın yanında ve emrindeydi.

Batıdan Yunan’ın katliam yapıp ırza geçerek ilerleyişi, Güneyde Fransız ve İtalyanların aynı şekilde işgalleri ve Doğuda yine emperyalistlerin güdümündeki Ermeni Ordusu’nun yaptığı acımasız katliamlar, Karadeniz’deki Pontus İsyancılarının katliamları, Halkı ister istemez uyandırdı ve onu Kuvayimilliyecilerin saflarına itti.

İşte bu şartlarda da Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının bir bölümünün temsilcileri, Kuvayimilliyecilerle dayanışma içine girdi. Çünkü Halkın ezici eğilimi bu yöndeydi.

Demek ki, arkadaşlar; bu Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı, onun hizmetindeki bütün tarikatlar, cemaatler, Kur’an Kursları ve din adamları, onun siyasi plandaki temsilcisi olan Tayyipgiller, özünde ya da esasında Kuvayimilliye’ye ve Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş’umuza karşı İstanbul Hükümetlerinin, Çökkün Osmanlı’nın ve bunak Padişahın yanında ve safındadır.

Bu Antika Sermaye Sınıfı, Ortaçağ’ın Ümmetçilik günlerinin hasreti içinde olduğu için, kendiliğinden vatansız ve milletsizdir.

İşte bu sebepten, Kaçak Saraylı Reis ve avanesinin dilinden sık sık dökülen “Ümmetin birliği”, “Ümmeti bölecekler” gibi deyişler hep o anlayışın dışavurumundan başka bir şey değildir.

Onlar “Millet” derken de aslında kast ettikleri Ümmettir.

Özetlersek; Tayyipgiller’in, onların AKP avanesinin, Karamolla liderliğindeki Saadet Partisi’nin, Molla Necmettin’in partilerinin ve onun oğlunun yeni zuhur eden partisinin vb.’lerinin tamamı Kuvayimilliye düşmanıdır, Mustafa Kemal, İnönü ve Laik Cumhuriyet düşmanıdır, Hilafetçidir, Saltanatçıdır. İşte bu sebeplerden dolayı da hepsinin ana düşüncesi Fesli Kadir’in açıkça itiraf ettiği gibi; “Keşke Yunan galip gelseydi”, şeklindedir.

Tayyipgiller’in Bursa Belediye Başkanı’nın; “30 Ağustos Halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir.”, demesi, bu hainane, vatan millet düşmanı ruhiyatın dışavurumudur.

Yine Tayyipgiller’in Ordu Valisi’nin; “Atatürk’ü çok abartmaya gerek yok, o kadar abartmayın, bu ülkede 10 senede bir Atatürk kadar biri çıkar.”, deyişi de yine aynı anlayışın ortaya konuluşudur.

Hatırlanacaktır; Tayyipgiller’in eski Meclis Başkanı, Kanlı Pazar’ın eli kanlı mücrimlerinden İsmail Kahraman da ne demişti?

“Cumhuriyeti kuranlar dinsizdi.”

Bu şahıs aynı zamanda Laikliğin Anayasadan çıkarılmasını da talep etmişti, hatırlayacağımız gibi.

Tayyip’in kendisi ne demişti, Kurtuluş Savaşı’mızın Önderleri hakkında?

“İki Ayyaş.”

Ve hatta daha da ağırını söylemişti; “Ölmüş inek”, diye nitelemişti Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını.

Feto da ne diyordu 90’lı yıllarda TV ekranlarına düşen sohbet videolarında, Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyetçiler için?

“Zalimler.”

Demek ki, arkadaşlar; bunların tamamı işte bu Antika Asalak Sınıfın değişik planlardaki temsilcileri oldukları için, bunlarda vatana, millete ait hiçbir değer bulunmaz. Bu sebeple de bunlar vatansız ve milletsizdirler, Birinci Kuvayimilliye, Mustafa Kemal, İnönü ve Laik Cumhuriyet düşmanıdırlar.

Bunlar iktidara gelebilmek ve iktidarlarını koruyabilmek için, başta ABD gelmek üzere uluslararası emperyalizme uşaklık etmekten asla çekinmezler. Nitekim AKP’giller’i devşiren, örgütleyen ve iktidara taşıyan ABD’dir, AB’dir ve Siyonist İsrail’dir.

Tayyipgiller, işte bu sebeplerden dolayı kolayca vatana da, millete de ihanet ederler.

Ege’deki 18 Adamızı ve 1 Kayalığı 2004 yılından başlamak üzere Yunanistan’a elleriyle teslim etmeleri, işte bu anlayışlarından kaynaklanır. Emperyalist efendileri ABD ve AB böyle emrettiği için, onlar da iktidarlarını koruyabilmek için 18 Adamızı ve Kayalığımızı verip geçmişlerdir Yunanistan’a.

Hatırlanacaktır; Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs’ı da satıp geçecekti bunlar.

Sözü fazla uzatmayalım:

Bunlardan vatana, millete, halka yararlı bir iş beklemek, ölü gözünden yaş ummaktan da öte bir gafillik olur. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türkiye Halklarının ve vatanımızın sinsi ve ağulu düşmanlarıdırlar. İktidarlarını koruyabilmeleri için etmeyecekleri ihanet yoktur bunların…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

29 Temmuz 2019

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı