Bunlar da Kaçak ve de Haram Saray’ın Cübbeli Şems Ethem’leri
Malum, bugün 1 Eylül, Yeni Adli Yılın Açılış Günü.
Kaçak Saray’ın Sultanı, Adli Yıl Açılış Töreninin, makamında yapılması fermanını yayımlıyor.
Hatırlayacağımız gibi, 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Kapışması sonrasında da, Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çete’den üçünün, yani AKP’nin, CHP’nin ve MHP’nin liderlerini makamına çağırmıştı. Onlar da “tıpış tıpış” gitmişti. Sonrasında, yine kanun dışı-kaçak bir miting meydanı olarak, Marmara Denizi’nin doğal yapısını bozarak, yaptırttığı Yenikapı’ya çağırmıştı. Oraya da koşarak gitmişti bu zevat.
Bunların verdiği güç ve cesaretle, Adli Yılın Açılışı’nın da makamında yapılmasını emrediyor. Yüksek Yargıyı oluşturan kurumların başkan ve yöneticileri de, “emrin olur Sultanım”, diyerek koşuyorlar Kaçak Saray’a.
Bunlar, Adli Sistemin en üst kurumlarını oluşturan yüksek mahkemelerin yöneticileri. Yani, adli konularda son kararı veren merciler. Bölge Mahkemelerinin-Yerel Mahkemelerin verdikleri kararları kesin hükme bağlayan mahkemeler. Dolayısıyla da, en yetkili mahkemeler. Bugün Kaçak Saray’a gidenler ve orada Tayyip’i, salona girince ayakta alkışlayanlar ise onların yöneticileri.
Aslında, hukuki geleneğe göre bu tören, Yargıtay salonunda yapılırdı. Törende de yalnızca ev sahibi sıfatıyla Yargıtay Başkanı ve savunmanın yani Baroların en üst kurumu olan Barolar Birliği’nin Başkanı konuşurdu.
Burada ise yine Yargıtay Başkanı konuşuyor. Fakat, Kaçak Saray’ın Reisi Tayyip de konuşuyor. Onun bulunup da konuşmadığı yer yok ki zaten…
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, zaten Tayyip’i tâ İstanbul Belediye Başkanı iken ekibiyle birlikte yaptığı yolsuzluktan yani kamu malı hırsızlığından açılmış olan davadan kurtaran kişidir. O zaman bu kişi, Üsküdar 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanıdır.
“Sayın Cumhurbaşkanım”, diye hitap ediyor Tayyip’e. Böylece de, bir hukukçu olarak, affedilmez bir suç işlemiş oluyor. Çünkü, şu an Türkiye’de yasalara uygun bir şekilde seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yoktur.
Ne diyor yasa?
Bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilme yeterliliğine sahip olabilmesi için Yükseköğretim veren bir kurumdan diploma almış olması gerekir, diyor.
Tayyip Erdoğan, iki diploma gösterdi. Her ikisinin de sahte olduğunu Ergun Poyraz, matematiksel bir kesinlikte, hem de noter onaylı belgelerle ispatladı. Yani adamın bir Yükseköğrenim diploması yok. Böyle bir diploma ortaya koyamadı. Öyle olunca da, zaten yasal olarak Cumhurbaşkanlığı seçimine bile girdirilmemesi gerekir. Girdirilmiş ise, yasa dışı davranılmış olur. Durum da odur. Böyle olunca da ortada yasal bir Cumhurbaşkanı yoktur. Bunu en iyi hukukçuların bilmesi gerekir.
Fakat, bugün Kaçak Saray’ı doldurup orada Tayyip’i ayakta alkışlayan hukukçular, hukuk derdinde filan değiller. Onların bir kısmı yandaş, yani AKP’giller’le aynı yolun yolcusu, geri kalanları da korkutulmuş, sindirilmiş, böylece de gerçek anlamda hukuktan koparılmış, mesleklerine sırtlarını dönmüş insanlardır. Yazık…
Gelelim meselenin bir diğer yönüne:
Yargıtay Başkanı, yandaş İsmail Rüştü Cirit konuşuyor:
“YARGITAY BAŞKANI: EN AĞIR CEZAYI ALACAKLAR
“Hakkında suç isnadı olan herkes gibi FETÖ üyeleri de adil ve tarafsız bir şekilde yargılanacaklardır’ diyen Cirit, ‘Darbe girişiminde bulunanların da adil yargılama sonrası en ağır cezaları alacağı da aşikardır’ ifadelerini kullandı. (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/593930/Erdogan_dan_Saray_daki_adli_yil_toreninde_Kilicdaroglu_ve_Feyzioglu_na_mesaj.html)
Yargıtay Başkanı, FETÖ üyelerinin en ağır cezayı alacaklarını söylüyor. Hem de “adil yargılama” sonrası.
Peki;
FETÖ’ye bugüne dek gelmiş geçmiş yandaşları içinde en büyük destek ve yardımı kim vermiştir? Kim yapmıştır?
Onun devlet içine böylesine yerleştirilmesi için önündeki bütün engelleri kim kaldırmıştır?
Bak, aynen şunu diyen kişi:
“Cemaatçi kardeşlerimiz bugüne kadar bizden ne istediler de vermedik…” (Tayyip Erdoğan)
FETÖ bir terör örgütü, değil mi?
Evet, öyle.
Hem de vatan millet düşmanı, CIA’nın kurup yönettiği bir terör örgütü.
Peki, ona aynen yukarıdaki gibi seslenen bir insan kim olmuş olur, o sözleriyle itiraf etmiş olduğu eylemleri yapmakla?
O terör örgütünün açıktan, resmi ve kesin suç ortağı…
Bunu, mantık ve namus taşıyan kim inkâr edebilir?
Hiç kimse…
Ordunun ve tüm devletin bugünkü içler acısı duruma düşürülmesinin en önde gelen yerel suçlularıdır bu ikili. Bugünün düşman kardeşleri… Aynı yolun yolcusudur, aynı Ortaçağcı-Şeriatçı-Ümmetçilik Konağının heveskârıdır. Ve de aynı ölçüde Laik Cumhuriyet’in, Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının düşmanıdır bunlar. Laik Cumhuriyet’i yıkıp bir enkaz yığınına döndürdü, bu Amerikan işbirlikçisi ikili. Bunlar, Laik Cumhuriyet’e karşı sivil darbeyi birlikte yaptılar. Birlikte yıktılar Cumhuriyet’i.
FETÖ’yü görüyorsun da, Tayyip ve AKP’giller’i niye görmüyorsun, İsmail Rüştü Cirit?
Çünkü sen de onlardansın. Birlikte hukuka ihanet ederek suç işlediniz; Tayyip’i Belediye Başkanlığı döneminde yaptığı kamu malı hırsızlığından açılmış olan davada beraat ettirerek. O günden beri de birlikte yürüyorsunuz. Birlikte çay topladınız Rize’de.
Özetçe; İsmail Rüştü Cirit, sen ve bugün seninle birlikte Kaçak Saray’ı dolduran hukuk diplomalı, fakat hukuka sırtlarını dönmüş kişiler, aslında Şems Ethem’in (Ethem Sancak’ın) cübbeli benzerlerisiniz.
Hepiniz suç işlemeye devam ediyorsunuz. AKP’giller’in, suç örgütü FETÖ’nün suç ortağı olduğu gerçeğini görmezlikten gelerek, yok sayarak…
Ayrıca da, AKP’giller, 17-25 Aralık geriz patlaması sonrası ortaya saçılan ses kayıtlarından, içleri milyon dolarlarla dolu ayakkabı kutularından, para sayma makinelerinden, elbise poşetlerinden ve “sıfırlayamadım babacım”lardan da kesinkes anlaşıldığı gibi, yüz milyarlarca doları götürmüşlerdir. AKP kurucusu ve programının yazıcısı, ekonomi profesörü Abdüllatif Şener’in açıktan, defalarca televizyon ekranlarından söylediği gibi, sadece Tayyip Erdoğan ve ailesi, 100 ila 120 milyar dolar arasında bir kamu malını iç etmiştir, hırsızlamıştır, aşırmıştır.
Siz bunları da görmezlikten, bilmezlikten geldiniz. Gelmeye de devam ediyorsunuz. Böylece de, yapmanız gereken görevi, yani hukukun gereğini yapmayarak ağır suçlar işliyorsunuz. Yani, Tayyip ve AKP’giller’in kamu malı hırsızlığını da kovuşturmayarak, onlara arka çıkmış, dolayısıyla da suç ortaklığı etmiş oluyorsunuz.
Gelelim meselenin bir başka yönüne:
Bugün koşarak ve ellerinizi ovuşturarak gittiğiniz Kaçak Saray, adı üstünde kaçaktır. Yani, kanunen orada olmaması, derhal ortadan kaldırılması gereken bir kaçak yapıdır. Üstelik de bu çilekeş, yoksul halkımızın bir buçuk milyar doları harcanarak kondurulmuştur oraya, o estetik yoksunu, kaçak ve de haram saray.
Siz, oraya giderek, Tayyip’in ve AKP’giller’in bu konuda da işlemiş oldukları suça ortaklık etmiş oluyorsunuz. Siz de adınız gibi bilirsiniz ya, oranın kaçak olduğunu, kanunsuz bir yapı olduğunu; biz yine de üşenmeyip bir kez daha gösterelim bunu:
“Cumhurbaşkanlığı’ndan Atatürk Orman Çiftliği’ndeki bina ile ilgili “yasal süreç tamamlanmıştır, her şey usulüne uygundur” dendi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden “kamuoyuna gerçek bilgileri vermiyorlar, 5. İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararı devam ediyor” açıklaması geldi.
“Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan davaların devam ettiğine dikkat çekti. Candan: “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı tarafından basına verilen bilgiler eksiktir. Yasal süreçte Atatürk Orman Çiftliği alanında 33 adet davamız devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı yetkilileri dayanağı hukuken durdurulmuş bir imar planı yokmuş gibi hareket etmektedir, belediye de bu durumu görmezden gelip iskan belgesi verdiyse bu yaptığı suçtur. Verilen “O” İskan da kaçaktır. 34. davamız da bu olacaktır. Kaçak Saray’ın usulüne uygun yapıldığı iddiaları gerçek dışıdır. Kaçak Saray halen kaçaktır. İdari işlemler zincirinin esası olan imar planının yürütmesi durdurulmuştur. Yürütmeyi durdurmaya mahkemeye itiraz ettiler, itirazları kabul edilmedi. Anayassa Mahkemesinde de hâlâ bekleyen bir başvurumuz var. Yöneticileri üstlendikleri sorumluluklarıyla birlikte gerçekleri kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyoruz.” şeklinde konuştu.” (http://www.mimarlarodasiankara.org/?Did=6150)
İşte bilim insanı budur. İşte hukuka saygı budur. İşte namuslu, sorumlu, duyarlı insan olmak, yurttaş olmak budur. Bakın bu saygıdeğer kadına, ey İsmail Rüştü Cirit ve Kaçak Saray’da Tayyip’i ayakta alkışlayan diğer cübbeli Şems Ethem’ler!..
Bu mahkeme kararları üzerine ne demişti Tayyip?
“Güçleri yetiyorsa yıksınlar, yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine girip oturacağım.” (21 Mayıs 2014, http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/tayyipin-sarayinin-son-goruntuleri-514201/)
Yani ne diyor Tayyip?
Ben kanun manun sallamam. Kanun benim. O hukuk ve yasa kitaplarında yazanlar sizin olsun.
İşte siz de böyle bir kanunsuz insana, onun partisine ve iktidarına istediği her türden desteği vererek, yandaşlığı ederek hukuka da, mesleğinize de ihanet ediyorsunuz. Ve AKP’giller’in işlemiş olduğu bütün suçlara ortaklık etmiş oluyorsunuz.
Ülkede ne hukuk bıraktınız, ne yargı bıraktınız, ne adli sistem bıraktınız, ne kuvvetler ayrılığı bıraktınız, ne de adalet bıraktınız…
Sizlerin, Feto’nun tarikatına mensup sözde savcı ve yargıçlardan ne farkınız kalmıştır?
Onlar Feto’ya tapınıyorlardı, siz AKP’nin “Büyük Reisi”ne…
Ne yazık ki arkadaşlar, bu iki Amerikan işbirlikçisi suç örgütü, halk düşmanı, vatan millet düşmanı örgüt, Laik Cumhuriyet’i yıkıp bir enkaza dönüştürdükleri için Türkiye’de hukuk da bu hallerdedir artık. Böylesi içler acısı duruma düşmüştür. Bunda, dediğimiz gibi, yargıç ve savcı kimliği taşıyan böyle yandaş kişilerin de açıktan, büyük suçları vardır. Eğer onlar mesleklerine ve insanlıklarına ve sorumluluklarına bağlılıkta kusur etmemiş olsalardı, ülkemiz bu hallere getirilemezdi. Hep söylediğimiz gibi, parçalanmanın eşiğindeyiz artık. Yeni Sevr cehenneminin uçurumundan yuvarlanmak üzeredir ülkemiz. Türkiye Halkı değil, ABD Emperyalistleri yönetmektedir ülkemizi. Böylesi suç örgütlerini ve benzerlerini Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çete’nin tamamını projelendirip yapan ve ülkemizin başına bela eden, hep bu Emperyalist Haydut Devlet ABD’dir. Ve onun yandaşı AB’dir. İşte FETÖ de, AKP’giller de bu emperyalist haydutların işbirlikçisidir, kullandıkları yerel ortaklarıdır. Bu emperyalist haydutların Türkiye’yi götürmek istedikleri yer açıkça ortaya konmuştur, kendileri tarafından. Onun adı, “BOP”tur, bilindiği gibi.
Yine hep söylüyoruz ya; eğer Türkiye’de hukukun ve adaletin zerresi olmuş olsaydı, AKP’giller ve onun Büyük Reisi, bugün, işledikleri, hem de tekrar tekrar işledikleri yüzlerce ağır suçtan dolayı binlerce yıllık ağır cezalara çarptırılmış olarak Silivri, Sincan vb. cezaevlerinde yatıyor olurlardı.
Buraya, arkadaşlar, izniniz olursa rahmetli şairimiz Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiirini aktaralım. Hani ne derler, “Günün anlam ve önemine uygun olarak”… İşte öyle bizimki de:
SADRAZAM HAMAMDA
Günlerden bir gün
Hamama gideceği tuttu
Sadrazam hazretlerinin
Bir yanında birinci veziri
Bir yanında ikinci veziri
Bir yanında üçüncü veziri
Sonra efendime söyleyeyim
Peşkircibaşısı
Nalıncıbaşısı
Sabuncubaşısı
Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile
Peştemal takıp girdiler hamama
Geçtiler kurnaların başına
Üçer beşer
Sadrazam deseniz
Kuruldu göbektaşına
Yan gelip yattı
Memleketin en ünlü tellakları
Sardılar dört yanını
Kimi elini kaptı kimi bacağını
Bir keseleme, sürtme faslıdır başladı
Tamam on iki saat
On iki ünlü tellak
İncitmeden keselediler
Hazretin mübarek vücudunu
Öylesine kir çıktı ki sormayın
Her biri nah parmağım gibi
Aman efendimiz bu ne kiri
Demeye kalmadı
Keselerin altında eriyip gitti
Koskoca sadrazam
Bütün maiyet erkanı yerinden fırladı
– Nittünüz devletliyi
Dediler tellaklara
Tellaklar cevap verdi:
– Biz yıkadık, keseledik
Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik
Suç bizde değil
Neyleyelim
Kir bitti Sadrazam elden gitti …
Ümit Yaşar Oğuzcan
( 1926 – 1984 )
Düşünebiliyor musunuz, arkadaşlar; Türkiye öylesi bir felaket içerisine düşürülmüş ki bugün, bir şairin hayal dünyasını bile fersah fersah aşıyor.
Şairimiz, Sadrazam dört yüz yandaşı, yalaması, yalakası, tellakı, takım taklavatıyla gitti hamama, diyor. Bugünküler gidecek olsa binlerce kişiye ulaşır bu sayı. Zaten 1500’ünü sırf korumaları oluşturur, bir zat-ı muhteremin. Gerisini varın siz düşünün artık.
Şair ki “dört yüz” derken, hayal gücüyle abartıyor sayıyı, tamı tamına göze batırabilmek için olayı. İşte o abartma bile çok yetersiz kalıyor, bugünkü “Sadrazam”larınkinin yanında.
Ne yapalım, arkadaşlar… Bugün durum işte böylesine vahim. Ama devran dönecek, bunlar da Feto Tarikatının suçluları gibi derderst edilecekler, koltuklarından, makamlarından, saraylarından.
Fakat, bir farklı durum olacak o zaman; bunlar gerçek anlamda hukuka bağlı, emrini sadece hukuktan, vicdanından alan, hiçbir kişi ya da makama bağlı olmayan; adil, tarafsız mahkemeler önüne çıkarılacaklar. Ve şu anki mevcut kanunlar çerçevesinde yargılanacaklar…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
01 Eylül 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı