Bu çilekeş, bu yoksul milletin yirmi milyar dolarını, Lübnanlı Saad Hariri denen vurguncu, dolandırıcı insan sefaletine yeyim ettirdin, Halk düşmanı Hain!
20 miyar dolar ülen, 20 milyar dolar! Bir kalemde devredip geçtin, “al afiyetle ye”, diye.
Durduk yerde “altın yumurtlayan tavuk” konumundaki Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini yani çoğunluk hissesini, bundan 15 sene önce özelleştireceğim diye yıkıverdin bu Hariri alçağının üzerine…
Darphane gibi para basan Türk Telekom’un nesi battı da bu ihaneti yaptın, Kaçak Saraylı Hain!
Söyle ülen nesi battı?..
ABD Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz (Aynı zamanda CIA şefidir) tarafından keşfedilip, devşirilip iktidara taşınırken söz verdin Amerikalı ve İngiliz efendilerine; “ülkenin tüm maddi varlıklarını uluslararası şirketlere satacağım, yurt içinde hiçbir yerli ve milli ekonomik kuruluş bırakmayacağım” diye, değil mi?
O ihanet sözü gereği yapıyorsun bütün bu hainlikleri, değil mi?
Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi bu Hariri hırsızını-soyguncusunu ağırlıyorsun, İstanbul Boğazı’ndaki Vahdeddin Köşkü’nde…
Ülen bu pişkinlik, ne utanmazlık be!
Sözü AKP kurucularından, ekonomi Profesörü Abdüllatif Şener’e bırakalım. Onun için de Şener’le röportaj yapan Yeniçağ Gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu’nun konuyla ilgili şu köşe yazısını okuyalım:
***
Telekom’u imzalamadı Erdoğan küstü
CHP Milletvekili Abdüllatif Şener’e, “Türk Telekom özelleşti ve battı. Devletin zararı korkunç büyüklükteki o tarihte özelleştirmeden sorumlu bakan olduğunuz için sizin de sorumluluğunuz var. Hesap vermelisiniz sayın bakan” dedim…
“AKP’nin hiçbir özelleştirmesinde imzam yok” diye yanıt verdi.
2002-2007 yılları arasında Abdullah Gül Hükümeti ve 1. Erdoğan Hükümeti’nde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığını ve 2007 yılında yapılan seçimlerde aday olmadığını belirten Şener, AKP’den kendi isteği ile istifa ettiğini hatırlattı.
-Sordum; Özelleştirmeden sorumlu olup da imza atmadıysanız nasıl özelleşti Telekom ve diğer devlet kurumları?
Şener dedi ki:
“Özelleştirme önce bana bağlıydı. Erdoğan’ın özelleştirme anlayışıyla uyuşmadığımdan, önce özelleştirme idaresi başkanlığını bıraktım, sonra ilk özelleştirme yüksek kurulu kararına imza atmadım, Erdoğan küstü ve iki ay benimle konuşmadı, sonra kuruldan da ayrıldım.”
– Sordum; Özelleştirilirken 2026 yılında Telekom’un borçsuz ve çalışır halde devlete devredeceği sözleşme hükmü vardı ama Öger iflas etti. Devlet ne kadar zarar etti?
Şener dedi ki:
“Birincisi, Öger’in 2018’de iflasının ilanıyla Telekom’un hisseleri 12 milyar dolardan 3.3 milyar dolara düştü.
Devlet kurumu yani devlet bütçesi 8.7 milyar dolar kaybetti.
İkincisi, özelleştirme ihalesi sonrası kurumlar vergisi %30’dan %20’ye düşürülmüştü. 2004’te 2.2 milyar vergi ödeyen kurum 2017’de sadece 324 milyon vergi ödedi. Devletin çok büyük vergi kaybı oldu.
Üçüncüsü, 2019 yılı bilançosunda Türk Telekom’un 17.4 milyar lira borçlu olduğu görülüyor. Bankalardan aldığı ve geri ödenmeyen 4.5 milyar dolar kredi bu borcun içinde mi hükümet açıklamadı.
Dördüncüsü, 2005-2018 arasında Türk Telekom kârının %90’ını yurtdışına çıkarmışlar.
Beşincisi ise maalesef teknolojiyi yenilemediler.”
Değerli okurlarım,
2005 yılında Türk Telekom’un yüzde 55’ini satın almak için Lübnanlı Hariri Ailesi, Ojer Telekomünikasyon AŞ’yi (OTAŞ) kurdu. 1 Temmuz’daki Türk Telekom özelleştirme ihalesini 6 milyar 550 milyon dolar teklif vererek kazandı.
OTAŞ, 6.5 milyarlık ihale bedelinin yüzde 20’si olan 1 milyar 310 milyon lirayı peşin ödeyen Lübnanlı şirket geri kalanını 5 eşit taksitte ödemeyi taahhüt etti.
AKP hükümeti aslında devletin olan Türk Telekom hisselerinin “kredi için teminat” olarak kullanılmasına izin verdi.
Lübnanlılar, 2007 yılında 5 Türk bankasından 4,3 milyar dolarlık kredi alarak, peşin indiriminden de yararlanıp borcunu ödeyen şirket hisselerin tümünün sahibi oldular.
Bu arada vurgulamam gerekir ki, AKP’nin atadığı siyasiler çok yüksek maaş ve yönetim kurulu üyelikleri ile şirket yönetiminde yer aldılar.
Demem o ki, Abdüllatif Şener’in sıraladığı zararlar hem AKP iktidarının hem de Telekom’da görevlendirdiği yandaş yöneticilerinin gözleri önünde yaşandı.
Tekrar Abdüllatif Şener ile söyleşime dönmem gerekir çünkü az önce bana şu gazete kupürünü gönderdi: 11 Temmuz 2005 tarihinde Başbakan Yardımcısı olduğunu vurgulayan Şener, o gün yaptığı uyarıyı bakanlar kurulunda dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a da yaptığını belirterek şunları söyledi:
“Telekom’un içini boşaltan ve yurt dışına götüren bu firma Türk bankalarından borç para aldı. Bizim paramızla bizim malımıza kondu. 2005’ten 2018’e kadar Telekom’un kârının yüzde 90’ını yurtdışına çıkarttı. 2018’te tamamen iflas ettiğini ilan etti. İflas ettikten sonra geride 2019 bütçesi açıklandı. Türk Telekom 17 milyar 400 milyon lira borçlu görünüyor. Türk bankalarından alıp ödemeden gittiği para da 4 milyar 750 milyon dolar yani yaklaşık 26 milyar lira borç ta buradan var.
Türk Telekom’un Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne maliyeti 100 milyar liradan fazladır.”
Değerli okurlarım,
Türk Telekom’un OTAŞ’taki yüzde 55’lik hissesi Akbank, İş Bankası ve Garanti Bankası ortaklığında kurulan Levent Yapılandırma Yönetimi AŞ’ye devredildi.
Levent Yapılandırma Yönetimi de %55’lik Türk Telekom Payının satışı için Morgan Stanley adlı yabancı kuruluşu yetkilendirdi.
Şimdi açık seçik soralım:
– Milyarca liralık devlet zararının hesabını bu özelleşmeye imza atan dönemin Başbakanı Erdoğan ve bakanları verecek mi?
– Bu hesabı soracak muhalefet partisi olacak mı? (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/telekomu-imzalamadi-erdogan-kustu-54087yy.htm)
***
İşte budur soygun, vurgun ve ihanet hikâyesinin özeti…
İşin bir diğer enteresan yönü de; bu hayâsıza soygun gerçekleşirken, Tayyip’in şu an Kaçak Saray’da istihdam ettiği iki kankası da (Fuat Oktay ve Sefer Turan) Hariri’nin Oger adlı şirketinde yönetici pozisyonunda görev yapıyor olmasıdır.
Bu demektir ki soygunun her aşamasından Tayyip ve avanesi de haberdar. Hatta onların onayıyla-oluruyla yapılıyor hayâsıza soygun. Yani Organize bir soygundur yapılan. Ve yerli yabancı soyguncular çetesince yapılan bir soygundur.
Ve bu yüzden Tayyip, Hariri’yle, Vahdeddin Köşkü’nde, önceden arada hiçbir olumsuz olay yaşanmamış gibi dostane bir havada görüşme yapabiliyor.
Demiyor ki görüşmeye ilişkin yapılan açıklamada; “Lübnan’la Türkiye arasında yapılabilecek siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel işler görüşüldü.”
Buna ilişkin haber de şu şekilde yer aldı medyada:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan Saad El Hariri’yi kabul etti
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saad Hariri ile Vahdettin Köşkü’nde baş başa görüşme gerçekleştirdi.
“Görüşmede, siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel alanlarda Türkiye-Lübnan ilişkilerini geliştirecek hususlar ele alındı ve bölgesel meselelerde işbirliği imkânları değerlendirildi.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, köklü bir tarihi geçmişe dayanan iki ülke ilişkilerini her alanda derinleştirme ve güçlendirme konusunda kararlı olduklarını belirtti.
“Lübnan’ın siyasi istikrarının Lübnanlıların yanı sıra bölge barışı ve huzuru için de kritik önemde olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin dost ve kardeş Lübnan halkının birliği ve dirliği doğrultusunda bu ülkeye katkılarını sürdüreceğini ifade etti.
“Saad Hariri de Türkiye’nin Lübnan’a yaptığı destekler ve yatırımlar için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etti.” (http://www.gazetevatan.com/cumhurbaskani-erdogan-saad-el-hariri-yi-kabul-etti-1365811-gundem/)
Görüşme böylesine dostane bir havada geçince, insanın aklına gelmemezlik edemiyor; acaba yeni bir peşkeş mi planlanıyor, diye…
Gerçi satılacak pek bir kuruluş bırakmadı ya Tayyipgiller…
Ne bileyim ben, mesela sahil satar, orman satar ve hatta Katar Şeyhi’ne olduğu gibi Ordu’nun bir silah fabrikasını satar… İnsaf, hayâ, utanma arlanma mı var bunlarda…
Ve işin bir diğer ilginç yönü de; Meclis’teki muhalefet rolünü oynayan Amerikancı burjuva partilerinin hiçbirinden de “Bu ne iştir Tayyip?” diye soran yok…
Meclis dışındaki burjuva partilerinden de…
Yahu bu memlekette canları çektiği için baklava çalan çocuklar hapis yattı…
Alçak vurguncu, Türkiye Halkının 20 miyar dolarını çalmış; hiç kimse gık demiyor. Üstelik de Boğaz’a nazır Köşk’te ağırlanıyor adam…
Saygıdeğer Halkımız;
Ne hallere gelmişiz, daha doğrusu ne hallere düşmüşüz, değil mi?
İnsanı isyan ettiren bir hayâsıza vurgun-soygun-kamu malı hırsızlığı daha:
Ziraat Bankası’nın görevi nedir, arkadaşlar?
Tarım ve hayvancılığı geliştirmek; çiftçiyi, köylüyü, hayvancıyı kalkındırmak. Bu amaçla da üreticilerimizin finans ihtiyacını karşılamak. Düşük faizli ve uzun süreye yayılan, geri ödemeli kredi desteği sunmak üreticilerimize…
Tayyipgiller ne yaptı?
Tam tersini…
Hayvancılığın da, tarımın da kökünü kuruttu… Geniş ve elverişli coğrafyaya sahip ülkemizi bu alanda da dışa bağımlı hale getirdi. Çökertti tarımı da hayvancılığı da. Ekmeklik unu bile Kazakistan’dan, Ukrayna’dan, Kanada’dan alır hale geldik. Bakliyattan kuruyemişe varıncaya kadar, hatta samana varıncaya kadar dışarıdan alır hale geldik.
Kırmızı et, yine öyle… Sırbistan’dan Avustralya’ya kadar yani hemen her kıtadan kırmızı et alır duruma geldik…
Sanki Halkımızın kanını kurutmaya ant içerek söz vermiş bu ABD devşirmeleri, efendilerine…
Saygıdeğer Arkadaşlar!
Şu haberlerde anlatılanlara bakar mısınız bir?
Konumuz olan haberi, Sözcü yazarı Necati Doğru işlemiş köşesinde. Okuyalım:
***
Mavi bir atlas halı gibi denizin ortasında 6 büyük ada yan yana dizilmişler. Olağanüstü güzel doğa. Yemekler leziz. İçkiler binbir çeşit. Eğlence zirvede. Zevkler yuvalarından fırlamış. Ben, gitmiş görmüş değilim. Merak ettim, nerede bu Virgin Adaları diye internet ortamında okuma yaptım. Karşıma turizm şirketlerinin yazıları çıktı.
(…)
Türkiye’den çok çok uzak; okyanusun ortasında bir cennet. Oraya varabilmek için önce New York, Londra, Paris, Amsterdam’a uçacaksın. Buralardan aktarma uçaklara bineceksin. İlk uçağa bindikten 46 saat sonra ancak varabiliyorsun cennete!
İnsanın haşatı çıkar!
Türkiye’nin devlet bankası Ziraat’ın günahkârlar cenneti Virgin Adası’nda ne işi var?
Devletin bankası!
Çiftçinin babası!
Virgin Adası’nda kurulmuş bir şirkete 2014 yılında “3 yılı ödemesiz 10 yıl vadeli 1 milyar 636 milyon dolar (bugünkü kurla 12 milyar TL) kredi” vermiş.
Dolar kredisi.
Devlet bankası, bu ismi gizlenen şirkete kredi verince mutlaka geri alacağını ve kredi vermekten kârlı, kazançlı çıkacağını hesaplamış olmalı.
Almış mı?
***
3 yılı ödemesiz. 2014.
2015.
2017’de ilk taksit geri ödeme dönemi gelince Virgin’deki firmadan Ziraat’a “ödeyemiyoruz” haberi gelmiş.
Taksit ertelenmiş.
Bir yıl dolmuş.
İkinci taksit zamanı da gelmiş, Virgin Adası’ndan “birinci taksiti de ikinci taksiti de ödeyemiyorum” haberi göndermişler.
Üçüncü taksit:
Çok beklersin…
Dördüncü taksit:
Bir bardak su iç…
***
Bu şirket kim?
İlk sahibi neci?
Son sahibi nereli?
Krediyi aldı ne yaptı, nereye yatırdı, niçin ödemiyor ya da ödeyemiyor? Bu kadar büyük çaplı dolar kredisinin devlet bankası eliyle Virgin Adası’ndaki şirkete aktarılmasına kimler aracılık etti? Aracıların siyasi bağlantıları var mıydı?
Kredi zincirinin halkalarında hangi partiye yakın adlar yer aldı? Bu krediye imza atanlar hâlâ Ziraat Bankası’nda ve kredinin verilmesini teşvik edenler hâlâ siyasetin içinde ya da devletin koltuklarında oturmakta mıdır? Bu sorular; Virgin’in huzur veren mavi denizi, olağanüstü doğası, leziz yemekleri, binbir çeşit içkisi, zirveye çıkan zevklerine gömüldü?
İsimler gizleniyor.
İlişkiler örtülüyor.
Aracılar korunuyor.
Türkiye’yi Virgin günahına şube yaptılar! Sayıştay ile BDDK niçin bir olup da “Bu büyük çaplı devlet bankası kredisinin buharlaştırılmasında payı olan halkalar zincirinin içindekiler kimdir ve zincirin başı nereye kadar gidiyor?” sorusuna cevap bulmazlar?
Sayıştay!
Ve BDDK!
Halk size soruyor: Kim bu Virgin seviciler? (https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/necati-dogru/virgin-seviciler-kim-6205764/)
***
Uçakla bile gidilmesi, ulaşılabilmesi 46 saat süren, dünyanın öbür ucundaki adı sanı duyulmayan bir sözde şirkete ne yapıyor Ziraat Bankası?
Bir nokta altı (1.6) milyar dolar kredi veriyor…
Sonuç ne oluyor?
O 1.6 milyar dolar buharlaşıp yok oluyor. Yani banka 1.6 milyar dolar dolandırılmış oluyor…
Tabiî bunun böyle sonuçlanacağı baştan belli…
Türk Telekom’un özelleştirilmesi aracılığıyla yapılan Saad Hariri vurgununda olduğu gibi, bu da yerli-yabancı hırsızlardan oluşan organize bir suç çetesi tarafından yapılan bir soygun ve vurgun…
Hırsızların yabancı olanları değişiyor. Oyunun kuralı gereği… Ama yerli hırsızlar hep aynıdır: Tayyipgiller’dir.
Ne demiştik onların saltanatı için, 2015 Seçimleriyle ilgili TRT konuşmamızda?
“Sözümüzdür. Hırsızlar İmparatorluğu’nu yıkacağız…”
Gelelim bu yerli, en Kallavi Hırsızlar tarafından yapılan bir hayâsıza peşkeşe daha…
Şu haberi bir okur muyuz, Arkadaşlar?..
***
İlmi değil GDO’YU yayacaklar
Sağlığa zararlı tarımsal ürünlerin ülkeye girişini önleyen zirai karantina binası Bilal Erdoğan’ın İlim Yayma Vakfı’na tahsis edildi. Laboratuvarın acilen boşaltılması istendi.
Başta GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) olmak üzere insan sağlığını tehdit eden hastalıklı ve zararlı bitkisel ürünlerin ülkeye girişini ve ülke içinde yayılmasını önleyen İstanbul’daki Zirai Karantina Müdürlüğü’nün binasının 10 dönüm arsasıyla birlikte Başkanlığını Bilal Erdoğan’ın yaptığı İlim Yayma Vakfı’na (İYV) devredildiği bildirildi.
Sürpriz tahsisin hemen ardından binanın acilen boşaltılmasının istendiği belirtildi. İçerisinde kritik laboratuvar cihazlarının bulunduğu binanın boşaltılması halinde bitkisel ürün testlerinin en az 2-3 ay yapılamayacağı, bu nedenle zararlı bitkisel ürünlerin ülkeye yayılabileceği uyarısı yapıldı.
HALK SAĞLIĞINI KORUYOR
Tarım Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü bünyesinde İstanbul Küçükçekmece’de faaliyetini sürdüren Zirai Karantina Müdürlüğü, halk sağlığını korumak amacıyla bitkisel ürünlerin teknik analizini gelişmiş laboratuvarlarında yapıp, gerektiğinde karantina uyguluyor.
Laboratuvarlarda, özellikle yurtdışından gelen bitkisel ürünlerin hastalık ya da zararlı organizma taşıyıp taşımadığı kontrol ediliyor, bu sayede GDO’lu ve benzeri ürünlerin ülkeye girişi ve yayılması önleniyor. Müdürlük aynı zamanda ihraç edilecek bitkisel ürünleri de inceleyip gerektiğinde ihracata izin vermiyor. Türkiye’nin en gelişmiş bitkisel ürün laboratuvarlarının bu bina içerisinde yer aldığı ifade ediliyor.
BİNAYI DERHAL BOŞALTIN
Tarım Bakanlığı tarafından sürpriz bir şekilde İlim Yayma Vakfı’na tahsis edilen 10 dönümlük arsaya vakfa ait üniversitenin yerleşeceği belirtildi. Zirai Karantina Müdürlüğü’ne ise geçici olarak Atatürk Havalimanı içerisindeki bir hangarda yer gösterilip, mevcut binanın acilen boşaltılmasının istendiği bildirildi. Ancak içerisi en gelişmiş teknik laboratuvar araç gereçleriyle dolu olan binanın bu şekilde boşaltılması halinde analizlerin yapılamayacağı, dolayısıyla ülkeye GDO’lu ürünler dahil her türlü zararlı bitkilerin girebileceği uyarısı yapıldı. (https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/ilmi-degil-gdoyu-yayacaklar-6215748/)
***
Açıkça görüldüğü gibi, Halkımızın tamamının sağlığını ilgilendiren, en hassas ve gelişkin cihazlarla donatılmış olan Zirai Karantina Müdürlüğünün binası ve on dönüm arazisi, Bilal’in “İlim Yayma Vakfı”na devredilip geçiliyor. Ve derhal boşaltın orayı, deniyor kamu görevlilerine.
Hem de bunu kim yapıyor?
Tarım Bakanlığı…
Tabiî emir yine aynı yerden geliyor: Kaçak Saray’da mukim malum şahıstan…
Küçükçekmece’deki altın değerindeki on dönüm arazi…
Bilal ne ilmi öğretecek ya da yayacak orada?
Gerek doğa, gerek sosyal bilimler alanında olsun, Bilal’in bir uzmanlığı var mı?
Hayır…
Peki ne yapar Bilal?
Babasından öğrendiği mesleği: Kamu Malı Hırsızlığı. Uzmanlık alanı bu… Orada da zahir bunu öğretecektir genç veya yeni adamlarına…
Görüldüğü gibi, Arkadaşlar; bu Tayyipgiller Kamu Malı Soygunundan başka hiçbir şey düşünmüyorlar. Halk bunların zerrece umurlarında değil.
Ve de bunlar şirazeden çıkmış durumdadırlar artık… “Ne kadar hırsızlık, yolsuzluk edersek edelim, ne kadar ihanet edersek edelim, bize hiçbir şey olmaz. Bu cahil insanları biz binlerce defa “Allah’la Aldatırız” diye düşünüyorlar. Bu sebeple de hırsızlık ve ihanette, Amerikan uşaklığında dur durak bilmiyorlar.
Fırsat bu fırsat, vuralım ha vuralım, diyorlar… Ve kendilerinden hiç hesap sorulmayacağını sanıyorlar…
İşte burada da fena halde yanılıyorlar…
Biz varız. Biz Gerçek Devrimciler varız… Onlar, daha önce de onlarca kez söylediğimiz gibi, sonunda mutlaka çelik bilezikle tanışacaklardır. Çaldıkları kör kuruş bile yanlarında kalmayacak…
Ne diyordu Yiğit Ozanımız Âşık İhsani?
Bölüşmüşler memleketin varını
Gelsin hele bekliyoruz yarını
Elimizin nasır balyozlarını
Başlarına çalacağız yakındır!
Halkız, Haklıyız Yeneceğiz!
8 Mart 2021
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı