15 Temmuz Ganimet Savaşı Tayyipgiller’in zaferiyle sonuçlanınca, sağlı sollu bütün çıkarcılar Tayyipçi geçinmek sevdasına yakalandılar. Daha doğrusu parsa kapma ve kelle kurtarma yarışına giriştiler. Tez şuydu: 15 Temmuz Amerikancı gerici “darbe”si Tayyip’e karşı yapıldı. Tâ 17-25 Aralık 2013’ten bu yana hatta 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Fetocu savcılar tarafından ifadeye çağırılmasından bu yana yani Tayyip’e karşı FETÖ’nin ilk hamlesinden bu yana FETÖ’yle gerçek mücadeleyi yapan tek kişi Tayyip’tir. Bundan sonra da bizi FETÖ belasından kurtaracak kişi Tayyip’tir. Bu tezi “Ergenekon Davası” mağduru, Genelkurmay Başkanlığı yapmış yani kurmay bir asker olan İlker Başbuğ’a kadar savundu bu kesim. Yani Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak üzere CIA tarafından örgütlenmiş FETÖ’den Türkiye’yi, yine CIA tarafından Laik Cumhuriyet’i yıkmak üzere örgütlenmiş ve 15 Temmuz’u; “Allah’ın bir lütfu”, diye kutsamış Ortaçağcı Tayyip kurtaracaktı bu güruha göre.
Ve bu güruhtan insanlar, Tayyipgiller’in borazanı haline gelmiş olan yandaş, yalaka havuz medyasının televizyonlarında, gazetelerinde vazgeçilmez aktörler olarak istihdam edildiler. Sağ kesimden gelen yalakalar bakımından olağanüstü bir durum yoktu. Onlar görevlerine devam ediyorlardı. Tek bir şart vardı onlar için: Geçmişte FETÖ’ye ne kadar övgü düzmüşlerse şimdi onu çok aşan dozda küfür edeceklerdi. Bu konuda sağ kesimden gelenlerin şampiyonu kimdir ölçmek mümkün değil…
Ama çok inandırıcı olabilmek için “sol” görünen kesimden insanlar da bu kervana katılmalıydı. Bu hem Tayyipgiller’in inandırıcılığını arttıracak hem de Tayyipgiller’in Antiemperyalist, Antiamerikan görünmelerini sağlayacak böylece halk nazarında Tayyip’in kredisini yükseltecekti. Bu yalakalıkta, ikbal, mevki ve siyasi, maddi kazançta yarışan yarışana… İsim belirtmek değer vermek olur.
Fakat bir kişi var ki, isim verilmese yeni nesillerin onu tanıması içyüzünü görmesi gölgelenebilir. Bu kişi, “sol” görünüp hep CIA hizmetinde bulunmuş, bu görevini hiçbir zaman aksatmamış, her yeni dönemde yeni bir kalıba girerek hizmette kusur etmemiş; tâ 1970’te Hikmet Kıvılcımlı’nın “CIA Sosyalisti” diyerek kulağından tutup teşhir ettiği, Doğu Perinçek’tir. Yani “sol” görünümlü yalakaların, hainlerin açık ara şampiyonu, yandaş medyanın ekranlarında ve gazetelerinde her gün arzı endam eden Doğu Perinçek’tir. Ortaçağcı Tayyipgiller’in en büyük destekçisi unvanının tartışmasız sahibidir.
Biz onun nasıl kalıptan kalıba girdiğini gözler önüne seren, Nurullah Ankut (Efe)’nin kaleme aldığı 26 makalesini yayımlamıştık. Bu makaleleri, “Bin Kalıplılar” adıyla büyük boy 617 sayfadan oluşan bir kitapta da derlemiştik. (Nurullah Ankut, Bin Kalıplılar, Derleniş Yayınları, Mayıs 2015)
Fakat onun “bin kalıba” sığamayacağını da şöyle belirtmiştik:
“(…) Tabiî son kalıbı dedikse şimdilik kaydını da koymak gerekir. Bundan sonra hangi kalıplara gireceğini kadim dostu Yalçın Küçük bile (kesinlikle değişeceğine emin olmakla birlikte) bilememektedir. Bilemediğini zaten yazıp çizmektedir. Yani biz de adımız gibi eminiz ki Allah ömür verirse Doğu Perinçek’in bu son kalıbı, sondur ama, en son kalıbı değildir…
“Onun görevi, antiemperyalist uyanışı her dönemde evirip çevirerek yine emperyalizmin kanalları içine akıtıp buharlaştırarak yok etmektir.
“Buna izin verilemezdi.
“Kitap okununca görülecektir:
“İzin verilmemiştir…” (Bin Kalıplılar, Önsöz, s. 21)
Doğu Perinçek’in bu yeni girdiği-gireceği kalıpların anlaşılması; gerçek yüzünün iyice görülmesi, genç kuşaklarca da bilinip tanınması için ve hak ettiği hainlik rütbesinin bizzat halklarımız tarafından ve bir kez daha alnının ortasına çakılması için (hukukçu üslubu ile söylersek); bu makaleleri bir kez daha Türkiye Halklarının önüne koymak kaçınılmaz bir görev olmuştur.
***
Söyle bakalım Perinçek Efendi; Türkeş’li, Bahçeli’li MHP,
“Özel Savaş Örgütünün Yan Kuruluşu” mu,
yoksa “Milli Güçbirliği’nin unsurlarından biri” mi?
Doğu Perinçek ve İP Şürekâsı bildiğimiz gibi hemen her gün Ulusal Kanal ve Aydınlık’ında “Milli Güçler”den, “Milli Merkez”den, “Cumhuriyet Birliği”nden, milli güçlerin birleşmesi gerektiğinden söz etmektedir.
Dikkat edelim, sol güçler, solun birliği, halk kurtuluş cephesi filan demiyor. Tam tersini söylüyor. “Milli Güçler, Milli Merkez”.
Soralım bakalım D. Perinçek’e: Kimmiş bu “Milli Güçler”?
Hemen yanıtlar sorumuzu. Bakın neler der…
Tahliye olduktan sonra Ulusal Kanal’da Hulki Cevizoğlu’nun “İkna Odası” adlı programına konuk edilir. Aslında kimin konuk kimin ev sahibi olduğu da karışık da, neyse. Orada Cevizoğlu’nun dışında Arslan Bulut, Gülgün Feyman Budak, Orhan Bursalı ve Ümit Ertaç Zileli de vardır, televizyoncu ve gazeteci olarak. Onların sorularını cevaplar, Perinçek. Konumuza ilişkin bir soruya da şöyle cevap verir:
“(…) CHP ve MHP’ye yıllarca yalvardık. Gelin güç birliği yapalım. İsterseniz buna Cumhuriyet Birliği diyelim.” (http://www.aydinlikgazete.com/m/?id=35663, 13 Mart 2014)
Kimmiş milli güçlerin bileşenleri? Ya da birleşmesi gerekenleri, unsurları?
CHP ve MHP. Ve tabiî bir de kendileri yani İP.
Daha pek çok yerde aynı tezini tekrarlar bu tayfa.
Yine Aydınlık’ta yazdığı, Ulusal Kanal’da da okunan bir yazısında şöyle der:
“MHP’yi dışlayan hükümet projesi AKP yandaşıdır ve en aşırı sağcıdır
“(…)
“CHP ve İşçi Partisi, şu günün koşullarında MHP’nin temsil ettiği güçlerle Millî Güçbirliği kurmayı başaramazlarsa, yerel seçimler sonunda Tayyip Erdoğan’ın yüzü güler. Burada suçu MHP’nin üzerine atarak, AKP’yi kurtarabilirsiniz fakat Türkiye’yi kurtaramazsınız, CHP’yi de kurtaramazsınız.” (Doğu Perinçek, Aydınlık, 29 Ağustos 2013)
Açıkça görüldüğü gibi hazret, üçümüz ittifak edelim, seçime öyle girelim, teklifinde bulunuyor, CHP ve MHP’ye. Yani “Milli Güçler”in diğer iki bileşenine.
“İşçi Partisi’nden CHP ve MHP’ye ittifak teklifi
“Biz İşçi Partisi olarak CHP ve MHP’ye iki yıldır ısrarla bir milli hükümet hedefiyle güç birliği öneriyoruz.” diyen Perinçek bu teklifin her iki partiden de ret cevabı aldığını söyledi.
“Perinçek şöyle devam etti:
“Bu basit bir seçim işbirliği ya da sandalyeleri paylaşmak değil. Türkiye’yi bu karanlıklardan kurtarmak. Kurtaracak kuvvetler ne? Milli kuvvetler.” (Sözcü Gazetesi, 24.03.2014)
Görüldüğü gibi yoldaşlar, Türkiye’yi karanlıktan kurtaracak olan milli kuvvetler İP, CHP ve MHP’ymiş. Bunların ittifakı gerçekleşirse ancak Türkiye karanlıktan kurtulurmuş. Adamlar bunun için yıllardır yalvarıyormuş CHP ve MHP’ye, bu ittifakı bir an önce gerçekleştirelim, diye.
Sadece bu türden açıklamalarla yetinmez, D. P. ve PDA Avanesi. Takıntılı antikomünist MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri gibi önde gelen bazı MHP milletvekillerini de Ulusal Kanal’ına, mesela yine eski MHP döküntüsü Yaşar Okuyan’ın programcılarından olduğu “Bakan Bakana” programına, çıkarır konuşturur. Böylece şirinlik yapmış olur MHP’ye. Özlediği hayal dünyasındaki milli güçler birliğini bu şekilde çabalayarak oluşturabileceğini umar.
Başka örneklerle tekrar tekrar gösterebiliriz onun bu konudaki çabalarını, özlemlerini ve girişimlerini. Ama mesele zaten siyasi ortamda herkesçe bilinmektedir. O bakımdan, bu kadarıyla yetinelim.
Namuslu insan için
adının MHP’lilerle anılması bile hakarettir
Şimdi yoldaşlar, biraz gerilere gidelim. Ve o zamanlar PDA Avanesi’nin önde gelen sözcülerinden olan Oral Çalışlar’ın “Liderler Hapishanesi” adlı kitabından bir bölüm aktaralım. Hatırlanacağı gibi Oral Çalışlar, 12 Eylül öncesi çıkardıkları Aydınlık’ın da Genel Yayın Yönetmenidir. Yine hatırlanacağı gibi bunlar, 12 Eylül Faşist Darbesi sonrasında MHP, MSP ve CHP yöneticileriyle birlikte Ankara Askeri Dil ve İstihbarat Okulunda hapis yatmışlardı. Tabiî oradaki şartlar diğer sıradan hapishanelerle kıyaslanamayacak oranda yumuşaktı. Zaten Mamak ve Diyarbakır Zindanları ise tam anlamıyla birer cehennemdi. Neyse konumuz işin bu yönü değil. Gelelim kitaptan aktaracağımız bölüme:
“MÜHİMMATÇI MUHİTTİN USTA
“Yaşar Okuyan, bahçede volta atan Oral Çalışlar’ın yanına doğru yürür, üzerinde açık kahverengi bir elbise var, hastaneye gidecekmiş. Çok öfkeli, ‘Oral Bey bu kadar da olmaz. Muhittin Usta’nın 17 silahı olduğu halde bıraktılar, üstelik namlu da değiştirmiş. Tek silahı olan çocuğu bırakmadılar. Muhittin Usta’yı bırakarak, bize küfredenleri tahliye edecekler mesajını veriyorlar. Ama böyle olur mu? Yönetim, solcu hâkim ve savcıları bizim üzerimize sürüyor. Sağcı hâkim ve savcılar ve daha yukarıdakiler de solculara bastırıyor. Bu işten yönetim kârlı çıkıyor. Hâlâ eski kan davaları sürdürülüyor. Hakkımda bir iddia olsa yanmayacağım. Ama artık hukuk, adalet kalmadı ki…’
“Okuyan iyice sinirlenmiştir, gözleri dönmüştür, kızgınlıkla ‘ben yarın bunun hesabını sormaz mıyım? Yok yönetim böyle demişti falan dinlemem. Çıkarırım bunun acısını. Oral Bey, inanın ne kadar yatacağımı bilsem, hesabımı ona göre yapacağım, bilmiyorum ki.’
“Okuyan’ı bu kadar öfkelendiren olay, Muhittin Yüksel’in bir gün önce tahliye olmasıdır. Kendileri tahliye beklerlerken, hiç ummadık şekilde Yüksel salıverilir.
“Muhittin Yüksel, silah tamircisi. Kısa sayılabilecek bir boyu var, şişman, okumaya meraklı bir insan. İleri fikirlere açık 50 küsur yaşlarındaki Yüksel, yıllarca Kırıkkale silah fabrikasında ustalık yapmış. Emekli olunca da tamirciliğe başlamış. MHP davasında yargılanan bazı sanıkların silahlarını tamir ettiği için dükkânı basılmış, orada tamir için getirilen bazı ruhsatsız silahlar bulunmuş. Dil Okulu’nda ilk günden itibaren TİKP’lilerle dost oldu, onlarla birlikte yedi, içti, MHP’lilere uzak durdu. (…)
“Muhittin Usta, İddianame gelince, yani 1981 yılının Mayıs aylarında, daha dava başlamadan MHP ile bir ilgisi olmadığını belirten bir dilekçe yazdı ve bunca cinayetle yargılanan örgütle aynı dava içinde yer almanın kendisi için şerefsizlik olduğunu belirtti.
“Dilekçesinde şunları söylüyordu: ‘Her geçen gün yeni bir cinayeti aydınlanan bu terör ve katliam çeteleri içinde değerlendirilmekten utanıyorum. Vahşice cinayetlerin, karanlık faaliyetlerin sorumlusu olduğu anlaşılan bu örgütlerin yöneticileriyle birlikte yargılanmayı şerefsizlik kabul ediyorum… Bu dava dosyasında yüzlerce cinayetin kanı, binlerce babanın ahı vardır. Ortaya çıkan her cinayet, bütün milletin haklı olarak tepkisini toplamaktadır…’
“Duruşmalar başlayınca aynı düşüncelerini tekrar etti. Yüksel’in her çıkışı MHP’lilerle TİKP’liler arasında soğuk bir rüzgâr esmesine sebep oluyordu. MHP’liler Muhittin Usta’yı TİKP’lilerin kışkırttığı inancındadırlar. Yargılamaya MHP’lilerle birlikte gittiğinden oldukça zor bir durum ortaya çıkıyordu. Türkeş ve arkadaşları ona, ‘TİKP’liler seni maşa olarak kullanıyorlar, seni yakacaklar’ diyorlarmış. Hatta zaman zaman, kendisini mahkemeye vermekle tehdit ettikleri de oluyormuş.
“Yüksel, Mehmet Doğan’la aynı odada kalıyordu. Dilekçe olayından sonra oda değiştirip Doğu Perinçek’in odasına taşındı.
“Dilekçe’nin mahkemede okunduğu gün Sadi Somuncuoğlu arabada Yüksel’e ‘Ne hakkın var bize şerefsiz demeye’ diyerek tepki gösterir.
“Yüksel, ‘ben size şerefsiz demedim. Böyle bir davada, bu kadar cinayetin olduğu bir davada yargılanmayı şerefsizlik sayıyorum’ cevabını verir.
“Somuncuoğlu, ‘Ne biliyorsun o cinayetleri bu çocukların işlediğini?’
“Yüksel, TİKP’lilere, ‘benden çok size kızıyorlar. Mehmet Cengiz senin avukatlığını boşuna mı aldı, seni maşa olarak kullanacaklar, diyorlar.’
“Haziran 1982’nin ilk günlerinde, bir buçuk senelik tutukluluktan sonra Muhittin Usta serbest bırakıldı. Mahkeme dönüşü çok sevinçlidir. TİKP’lilere tekrar tekrar sarılarak öper, teşekkür eder.
“MHP’liler ise üzgün ve kızgındır. Kendileri tahliye beklerlerken, hiç ummadıkları şekilde Yüksel’in bırakılmasına çok içerlemişlerdir.
Yüksel, bırakılmadan savcılığa götürülür. Mehmet Irmak’ın şikâyeti üzerine ifadesini almışlar. Irmak, Karaçam’a ‘benim dilekçem yüzünden onu bırakmayacaklar’ diye söyleniyormuş.
“Yüksel, ‘Kocaman adamın aklı ermiyor. Bir şikâyet yüzünden beni tutarlar mı?’
“Mehmet Doğan, ‘Bu adalet mi kardeşim, tek silahlı çocuğu bırakmıyorlar, 17 silahlı Muhittin Amca’yı bırakıyorlar. Artık bunun hukukla ilgisi kalmadı.’
“Türkeş, Çalışlar’a, ‘Oral Bey, biz en azından bir iki kişinin tahliyesini bekliyorduk. Yaşar Bey, Sadi Bey tahliye olsaydı, parça parça daha sonra biz de çıkardık.’
“Muhittin Yüksel’in tahliye evrakı akşama doğru geldi. MHP’lilerle selamlaşmadan ve vedalaşmadan çıktı, gitti.
“Muhittin Usta vefalı bir insandı. Tahliye olduktan sonra TİKP davası duruşmalarını Kırıkkale’den gelip izler, içeride kalan TİKP’li dostlarını selamlardı.
“Perinçek, Çalışlar ve Bedri Gültekin tahliye oldukları gün, kendilerini tutukevi kapısında bekleyen sevinçli kalabalık içinde Muhittin Usta’yı da buldular.” (Oral Çalışlar, Liderler Hapishanesi, Kaynak Yayınları, 1986, s. 99-101)
Gördüğümüz gibi, hiçbir siyasi eğitimi ve bilinci olmamasına rağmen Muhittin Usta, MHP’lilerle birlikte aynı davada yargılanmayı “şerefsizlik sayarım” diyor. MHP’lileri kast ederek “Her geçen gün yeni bir cinayeti aydınlanan bu terör ve katliam çeteleri içinde değerlendirilmekten utanıyorum. Vahşice cinayetlerin, karanlık faaliyetlerin sorumlusu olduğu anlaşılan bu örgütlerin yöneticileriyle birlikte yargılanmayı şerefsizlik kabul ediyorum… Bu dava dosyasında yüzlerce cinayetin kanı, binlerce babanın ahı vardır.”, diyor.
Muhittin Usta, kendi iradesi dışında, istememesine rağmen, şiddetle karşı olmasına rağmen aynı dava içine sokulmuştur.
Bugünün İP yöneticileriyse, MHP’li katiller sürüsü ile “milli güçler birliği” oluşturabilmek için onlara yıllardan beri yalvarmaktalarmış. Düşünebiliyor musunuz, Muhittin Usta’yla bunların arasındaki farkı?
Muhittin Usta, eğer yaşıyor ise ya da yaşıyor olsa idi, acaba nasıl değerlendirirdi ki bu İP şeflerini?
Ne derdi acaba bunlar için?
Herhalde öncelikle yüzlerine tükürürdü bunların, değil mi? Sonra da burada kelimelere dökemeyeceğimiz şekilde ağır hakaretler ederdi, öyle değil mi?
Biz bunlardan boşuna iğrenmiyoruz yoldaşlar. Bunlar böyle işte. Hep söylediğimiz gibi, ahlâki utanma duygusunu çoktan yitirmişler bunlar. Ar, namus, onur hayâ, utanma arlanma kalmamış bunlarda. Sureta insan bunlar. His yoksunları… Robotlaşmış kişilikler. Siyasi rant için yapmayacakları yok. Girmeyecekleri kalıp yok. Ne diyelim… Allah acısın bunlara…
Perinçek ve taifesinin MHP’ye eski bakışı
Şimdi de yoldaşlar, gelelim Doğu Perinçek ve PDA Şürekâsının MHP hakkındaki önceki görüşlerine. Yani daha önce bulunduğu kalıptayken savunduğu görüşlerine. Bakalım o günlerde ya da eski kalıbındayken MHP hakkında ne demiş Bay D. P. ve müritleri:
“Nitekim Turancılık, 1930’larda Nazi emperyalistlerinin hizmetine girdi. İkinci Dünya Savaşı’nda bu akımı besleyenler, Hitler yönetimi yanında, Türkiye burjuvazisinin Nazi taraftarı, vurguncu kesimi oldu. O tarihlerde Alman Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki büyükelçiliğine yolladığı şifreli mektupta aynen şöyle yazmaktaydı:
“Mali durumların yetersizliği dolayısıyla, Türkiye’deki dostlarımızı destekleyebilmeniz için size 5 milyon altın Reichsmark gönderilmesini emrettim.
“İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler, başında Turancıların bulunduğu Bozkurt Alayları kurdular. Bu Nazi alaylarında, Nazilerin sembolü olan gamalı haç yerine bozkurt kullanılmaktaydı.
“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise, Hitler’in çizmelerini giyen ABD emperyalistleri, bütün dünyadaki faşist ve gerici akımların iplerini ellerine aldılar. Bu gelişmeye paralel olarak bizim ırkçılarımız da ABD emperyalizminin hizmetine girdiler.
“Türkeş’in Bozkurtları, 1960’lardan itibaren, ABD ve NATO reçetelerine göre kurulan Özel Savaş örgütünün yan kuruluşu olarak çalıştılar. 1960’lı yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden başlayarak, Türk İntikam Tugayı (TİT), Esir Türkler Kurtuluş Ordusu (ETKO), İslami Hareket, İslami Yumruk, Hizbullah (İlim Grubu), İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA/C) gibi örgütler, halk güçlerini terörle bastırmak ve sindirmek için kullanıldılar. 1 Mayıs 1977 sonrasında CIA’nın Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonunda rol alarak, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Erzincan katliamlarını düzenleyen, Türkiye’nin seçkin aydınlarını katleden ülkücü yeraltı örgütlerinin bütün marifetleri artık açığa çıkmış bulunmaktadır. Ülkücü elebaşların CIA tarafından eğitildikleri, CIA’nın 12 Eylül operasyonunda rol aldıkları, CIA’nın denetimi altında uyuşturucu işi yaptıkları artık sıradan insanın bildiği gerçeklerdir.
“Ülkücülük örtüsü altında, cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç, gasp, tehdit, çek-senet tahsili gibi adi suçlar işlemeyi bir meslek faaliyeti haline getiren örgütler ve çeteler oluşmuştur. Irkçı milliyetçilik, en sonunda, ABD güdümünde, CIA bağlantılı bir mafya hareketine dönüşmüştür. ‘Ülkücü Mafya’ artık günlük konuşma diline yerleşmiş bir terimdir ve ülkücüler tarafından da yaygın olarak kullanılmaktadır” (Doğu Perinçek, Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek-Orta Asya Kavimlerinin Tarihsel Gelişimleri, Kaynak Yayınları, Geliştirilmiş 4. Basım, Kasım 1997, s. 120-121)
Evet yoldaşlar, gördüğümüz gibi, Kasım 1997’de MHP’yi böyle değerlendiriyor Doğu Perinçek. Bu değerlendirme, bizim 1960’lı yıllardan bu yana MHP değerlendirmemizle aşağı yukarı örtüşür. Demek ki Naziler, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde Enver Paşa’nın yolundan giden yani Turan’ı emperyalist büyük devletlerin ya da bir devletin himayesinde burjuva bir sistem çerçevesinde kurmayı amaçlayan antikomünist Turancılarla ilişki içindeymiş. Geçmişte Alman İmparatorluğu nasıl Enver Paşa’yı ve onun aracılığıyla Osmanlı’yı kullandıysa biz de bugün onun takipçilerinin aynı şekilde kendi siyasi amaçlarımız için kullanabiliriz, diye düşünmüşler. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasındaysa bu ırkçı, antikomünist Türkçüleri ABD ve onun casus örgütü CIA eline almış. O kullanmaya başlamış artık. O günden sonra da hep ABD Emperyalizminin ve CIA’nın yörüngesinde ve güdümünde olmuştur bizdeki ırkçı Turancılar ve onların siyasi örgütü MHP ve onun lideri Alparslan Türkeş. Türkeş bilindiği gibi, dünyada ABD Emperyalistleri tarafından Kontrgerilla eğitiminden geçirilen ilk birkaç kişiden biridir.
1965 yılında da ABD Emperyalistleri, daha sonra MHP’ye dönüştürülecek olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)’yi bir Kontrgerilla örgütü olması amacıyla ele geçirtmişlerdir, Türkeş ve ekibine. Bu ekip bilindiği gibi, bir süre sonra ele geçirdikleri CKMP’nin adını MHP olarak değiştirmişlerdir.
Bizim yine 1960’lardan bu yana hep söylediğimiz gibi MHP, Kontrgerilla’nın özel siyasi örgütüdür, partisidir. Kontrgerilla’nın milis kuvvetleri ya da paramiliter güçleri hep bu partinin üyeleri, taraftarları arasından seçilip oluşturulmuştur. Yani bu parti CIA’nın Kontrgerilla teorisyeni David Galula’nın, Türkçeye de çevrilip Genelkurmay Matbaası’nda 1750 adet bastırılıp “Hizmete Özel” ibaresi altında Türkiye’deki Kontrgerilla birimlerine temel eğitim kitabı olması amacıyla gönderilmiş olan kitabında önerdiği örgüttür. Bu kitapta Kontrgerilla’ya hizmet edecek, onun sivil insanlar içindeki, kanadını oluşturacak bir siyasi partinin yaratılmasının zaruri olduğu belirtilir. İşte bu özel parti yani Kontrgerilla partisi MHP’dir. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi için 2011 yılında Derleniş Yayınları’ndan çıkan “CIA’nın Örgütlediği Kontrgerilla-Süper NATO ve Yine CIA’nın Örgütlediği “Ergenekon Davası” Saldırısı” adlı kitabımıza başvurulabilir.
Ayrıca Can Dündar ve Celal Kazdağlı’nın birlikte hazırladıkları Ergenekon Belgeseli izlenebilir, kitap olarak da yayımlandığı için okunabilir.
İşte bu sebepten, Doğu Perinçek’in yukarıdaki satırları da bizim görüşümüze yaklaşır. O da diyor ki, MHP ve onun ülkücüleri özel savaş örgütünün yan kuruluşudur.
Burada şu gerçeğin altını çizelim:
Özel Savaş Örgütü dediği “Özel Harp Dairesi”dir. Bu daire, CIA yönetimindeki uluslararası Kontrgerilla örgütünün Türkiye şubesinin ana karargâhıdır, merkezidir. Yani Süper NATO’nun, Gladio’nun Türkiye’deki merkezidir Özel Harp Dairesi.
Bu gerçeği Doğu Perinçek de “Çiller Özel Örgütü” adlı kitabında açıkça ve netçe kabul eder. Şöyle der:
“Kontrgerilla, Türkiye’ye bir NATO armağanı olarak 1952’de geldi. İlk resmi adı, Seferberlik Tetkik Kurulu idi. Sonra 1960’larda Özel Harp Dairesi adını aldı. Toplum, bu örgütün varlığından yaygın olarak ilk kez 12 Mart 1971 rejimi sırasında haberdar oldu. Kontrgerilla, 1980’e doğru yeraltı eylemlerini yoğunlaştırdı. Abdi İpekçi’lerden Doğan Öz’lere kadar bir dizi suikast, Sirkeci ve Yeşilköy sabotajlarına, Marmara yolcu gemisinin batırılmasına kadar bir dizi büyük tertip, 1 Mayıs 1977 Taksim’den Kahramanmaraş’a Çorum’a uzanan katliamlar, 12 Eylül 1980 darbesinin ortamını hazırladı. Kontrgerilla, 1980 sonrasında faaliyetini olağanüstü boyutlara ulaştırdı. Bugünkü adı, Özel Kuvvetler Komutanlığıdır.” (Doğu Perinçek, agy, s. 11)
Evet, yoldaşlar, Doğu Perinçek’in de kesince itiraf edip belirttiği gibi Özel Harp Dairesi Süper NATO’ymuş, Kontrgerilla’ymış, Gladio’ymuş. Ve söylediği bütün katliamları da yapmış. Binlerce devrimcinin, ilericinin, yurtseverin demokratın kanına girmiş. Bütün bu tespitler olağanüstü doğrudur.
Doğu Perinçek ve Avanesi Lenin Usta’nın benzetmesiyle “kör bir köpecik” gibi burnunu oradan oraya sokarken bazen doğru yerlere de dokunuyor, temas ediyor. Ama ne çare ki adamlarda denge yok, tutarlılık yok, teori yok, kafada sistem yok. O bakımdan kısa süre sonra hızla oradan uzaklaşırlar ve buldukları o doğrunun tam zıttına atlayıp yanlışı savunmaya başlarlar.
İşte aynı Doğu Perinçek ve ekibi aynı “Özel Harp Dairesi”ni şu netlikte savunurlar, ona destek verirler, olumlu ve faydalı bulurlar onu. Yazı serimizin daha önceki bölümlerinde göstermiştik onların bu yaptığını, yani Kontrgerilla yandaşlığını. Fakat burada yeri geldiği için tekrardan kaçınmayıp bir kez daha gösteriverelim bu utanç verici aşağılık işi nasıl yaptıklarını:
“Özellikle şunu belirtelim: Partimiz “Özel Harbi” dış tehdide karşı son derece gerekli gördüğünü defalarca belirtmiştir. Biz bunun önemini çok derinden kavramış bir partiyiz. Bu nedenle Özel Harp Dairesinin yasal kuruluş amacına ve yasal gördüğümüz bu anlamdaki faaliyetlerine karşı çıkmadık, hatta bunları gerekli gördük.” (Türkiye İşçi Köylü Partisi İddianame ve Sorgu, s. 132-133, Sahibi: Av. Hüseyin Gökçearslan, Derleyen: Selim Arıkdal, Av. Hüseyin Gökçearslan’ın Önsöz’ünün yazım tarihi: 31.08.1981)
İşte böyle bunlar yoldaşlar. Dün ak dediğine bugün kara demezse yaşayamaz bu D. P. ve Avanesi. Döner bunlar, durup dinlenmeden döner. Bir cepheden karşı cepheye habire gider gelir. Bunların döneklikleri, zikzakları, gelgitleri, saçmalamaları yanında devenin bedeni bile mızrak gibi dümdüz kalır. Bunların ele alınır bir tarafları yok. Neyse, geçelim.
Şimdi dönelim o zamanki kalıplarındayken MHP hakkında dediklerine:
“MHP ve Ülkü Ocakları, denilebilir ki, NATO modeline uygun olarak, devletin yeraltı terörünün yan kuruluşları işlevini yerine getirdiler.” (Doğu Perinçek, Çiller Özel Örgütü, s. 12)
“ÜLKÜCÜ DEVLET ÇETESİ: 6. FİLO
“(Aydınlık, 28 Temmuz 1996)
“Lider kadrosu Ülkü Ocakları ile bağlantılı olan bir devlet çetesi. Adapazarı kökenli mafya örgütü, kendine özel bir isim takmış: 6. Filo. Söylemez çetesi, Güneydoğu’dan kaçırılan silahlara Ankara’dan ruhsat dağıtan, aralarında polis ve askerlerin de bulunduğu Kaplan çetesi derken, şimdi de 6. Filo.
“6. Filo, devlet adına karanlık tertiplere girişen mafya-gladio türü örgütlerden biri. Belki de en büyüğü. Rejim yozlaştıkça devlet mafyalaşıyor, mafya devletleşiyor. Gladio mafya ile birleşiyor; adı 6. Filo oluyor.
“6. Filo’nun adı şimdiye kadar basında hiç çıkmadı. Yaptığı pek çok icraat polis tarafından bilinmesine rağmen, resmi kayıtlara geçirilmedi.” (agy, s. 165)
Evet yoldaşlar, Doğu Perinçek ve Şürekâsı 2000 öncesi kalıplarındayken bir dönem işte MHP ve onun ülkücüleri hakkında böyle doğru tespitlerde bulunmuşlar.
Fakat bugünlerde -gördüğümüz gibi- o gün söylediklerinin tamamını silip süpürmüşler, yalayıp yutmuşlar ve o günkünün 180 derece karşıtı olan cepheye zıplamışlar. Dedik ya adamlar değişecek sürekli. Değişmediler mi alerji başlıyor adamlarda: kaşıntı, sıkıntı, yürek çarpıntısı, bilinç bulanıklığı… Böylece çabalayıp o anki kalıplarından fırlıyorlar, onun tam zıttı olan bir kalıba giriveriyorlar.
CIA’nın ve Gladio’nun yan kuruluşu olan MHP’nin bugün aniden ve birden milli güçlerin bileşenlerinden olduğunu keşfediyorlar ve kendi ifadeleriyle ne yaptık diyorlar yoldaşlar?
“Yıllardan beri yalvarıyoruz ona” diyorlar.
Ne için yalvarıyorlarmış?
Milli Cephe kurmak için.
Yani Amerika’nın-Washington’un-Pentagon’un-CIA’nın-Gladio’nun yan kuruluşu olan MHP ile milli cephe kuracaklar. Şunların zavallılığını mı diyelim, namussuzluğunu mu diyelim, alçaklığını mı diyelim, görebiliyor musunuz yoldaşlar?
Ama bunlar bu işte! Bunların çizgisi bu! Bunların iler tutar ele alınır hiçbir yönleri yok.
Şu anda da aslında gençlerin kafasını bulandırarak, onları kandırarak, çıkmaz sokaklarda avutarak karşıdevrime hizmet ediyorlar. MHP de, AKP de, benzerleri de karşıdevrim cephesinin, emperyalizm cephesinin yerli, hain, işbirlikçi güçlerindendir.
MHP’den İP’e “itin yese kuduracağı” hakaretler…
Bunlar aynı zamanda onursuzdurlar da, yoldaşlar. Korkunç bir ahlâk sefaleti içindedir bunlar. Bunların bu milli cephe kurma saçmalamaları, Gladio’nun özel partisi MHP’yi rahatsız ediyor ve bunların ağzının tam ortasına katır çiftesini yapıştırıyor. Bakın, görelim MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman ne cevap veriyor, Perinçek ve Avanesi’ne:
“MHP’nin şer odaklarıyla ittifakı mümkün değildir
“Perinçek’in, “adı sanı bulunmayan bir sözde MHP milletvekili üzerinden kirli düşüncelerini ifşa ettiğini” öne süren Büyükataman, şu ifadeleri kullandı:
“Türk milletinin partimize olan yoğun ilgisine set vurmak için üretilen CHP-MHP anlaşması iftirasına Türk milletini inandırmak adına şahitliğine başvuracak daha kuvvetli bir yalancı olmadığı için olsa gerek çirkefliğin ve iftiranın çukuru olan bu zat-ı gereksize müracaat edilmiş ve o da her zamanki asılsız iddialarına bir yenisini eklemiştir. Hayal dünyasında yarattığı bir MHP milletvekilinin varlığını, var olmayan bir ses kaydıyla ispata çalışan bu zat iddiasını ispatla mükelleftir. Şayet iddiasını ispat edemezse müfteridir, alçaktır. Kendi kafasında bir ‘milli güçler birliği’ oluşturan bu aklı evvel, bir süredir yazılar yazmakta, kendince MHP’yi bu güç birliğinin vazgeçilmez unsuru olarak addetmekte ve CHP-İP ile birlikte MHP’yi milli güçler olarak tarif etmektedir. Düne kadar Türk bayrağının şeklinden habersiz olanların, geçmişlerinde Türk bayrağıyla bir tane dahi fotoğrafı bulunmayanların, orak ve çekiçle milletin birliğine, Türk milliyetçilerine saldıranların; vatan-millet- bağımsızlık mefhumlarından anladığıyla MHP’nin anladığının, hissettiğinin aynı olması söz konusu dahi değildir. Türk milletinin bölünmeye, kötü ekonomik gidişe, sağlıkta ve sosyal yatırımlarda her geçen gün yaşanan gerilemeye, toplumsal kutuplaşmaya ve ötekileştirmeye karşı kenetlendiği MHP’nin hiçbir şer odağıyla ve partiyle ittifakı söz konusu değildir. MHP’nin ittifakı sadece ama sadece Türk milletiyledir. Millet ve din düşmanlarıyla ittifakımız değil kavgamız söz konusudur. Bu kavgamız, Türk milleti gibi bakidir. Milletimizin desteğiyle hak yoldan dönme bilmeden yürüyen partimiz, önümüzdeki dönem kurulması muhtemel açılım ortaklığında yer almasına kesin gözüyle bakılan yapılarla birliktelik kurması imkânsızdır. Hepsi bir, MHP birdir. Kişi kendinden bilir işi, misali her kemik atanın peşine takılanlar; MHP’yi de kendileri gibi ilkesiz, ahlâksız, şuursuz ve gayrimilli zannederek kendi karakterlerini sergilemektedir.” (http://www.kapsamhaber.com/siyaset/mhpnin-perincek-tepkisi-h8007.html)
Halkımızın deyişiyle “itin yese kuduracağı” bu ağır hakaretleri ve küfürleri yedikten sonra olsun kendisinde zerre miktarda şeref ve akıl olan kişi ne eder?
Ulan biz ne halt etmişiz, diyerek yüzgeri eder. O işinden vazgeçer. O insanlarla bir daha selamı sabahı olmaz. Ama bunlar öylesine acınacak denli onursuzdurlar ki, o hakaretlerden sonra bile hiçbir şey olmamış gibi aynı doğrultudaki saçmalamalarını sürdürmektedirler. Hatta bugün bile, değil mi?
Ne zaman sıralıyor yukarıdaki hakaretleri Amerika’nın Gladio partisinin genel sekreteri?
5 Aralık 2013. Bu ise yukarıdaki aktarmalarda da görüldüğü gibi hâlâ MHP milli güçlerdendir zırvalamasını tekrarlayıp duruyor.
Bunlar gerçekten mide bulandırıcı, yoldaşlar. Hep dediğimiz gibi, bunların yeri çöplük.
Biz neyi savunuyoruz, yoldaşlar?
Halk Kurtuluş Cephesini kurmayı.
Kimlerle ve hangi ilkelerle?
Şu ilkeleri benimseyenlerle:
1. Antiemperyalizm: Yani ABD ve AB Emperyalistlerine, onların Türkiye’deki yerli hain işbirlikçilerine kesince karşı olacaksın.
2. Antifeodalizm: Her türden Ortaçağcı ve Ortaçağ kalıntısı güçlere ve onların siyasi ideolojilerine karşı olacaksın. Laikliği netçe, aktifçe, kararlılıkla savunacaksın.
3. Antişovenizm: Türkiye’nin şu anki en önemli siyasi sorunu olan Kürt Sorunu’nun Amerikancı değil Devrimci Çözümünden yani sorunun gerçek anlamda eşitlik ve kardeşlik temeli üzerinden çözümünden yana olacaksın.
Yanlış anlaşılmasın, PKK Kürt Sorunu’nun Amerikancı çözümünü savunmakta ve hayata geçirmektedir. O, Ortadoğu’da ABD’ye ikinci bir petrol bekçisi yaratılmasının, ikinci bir İsrail oluşturulmasının taraftarı ve savunucusudur. Bizse onun tam karşıtı olan bir çözümden yani bölgemizden ve Ortadoğu’dan ABD ve AB Emperyalistlerini, onların işbirlikçilerini defetmeyi amaçlayan, bunun için de Kürt kardeşlerimizle kardeşçe, omuz omuza antiemperyalist bir mücadele vermeyi ve Demokratik Halk Devrimini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir mücadelenin savunucuları ve hareketiyiz.
Önderimiz Hikmet Kıvılcımlı buna “İkinci Kuvayimilliyecilik” adını vermiştir. Ve bayrağı 1954’te Vatan Partisi’nin kuruluşuyla birlikte açmıştır. Biz de bu İkinci Kuvayimilliye bayrağının altında savaşımızı zafere ulaştırıncaya kadar sürdüreceğiz. İdeolojimize de kendimize de güvenimiz, inancımız tamdır. Mutlaka zafere ulaşacağız. Zafer er ya da geç İkinci Kuvayimilliye Savaşçılarının olacaktır…
30 Ocak 2015