Bekirağa Bölüğünden Silivri’ye Birinci Kuvayimilliye’den İkinci Kuvayimilliye’ye Ulusal Kurtuluştan Toplumsal Kurtuluşa

Bekirağa Bölüğünden Silivri’ye Birinci Kuvayimilliye’den İkinci Kuvayimilliye’ye Ulusal Kurtuluştan Toplumsal Kurtuluşa

 

Emperyalist 7 Düvelin vatan topraklarını işgaline karşı çıkan Yurtsever Aydınların, Askerlerin, Gazetecilerin, Yazarçizerlerin toplandığı yerdi Bekirağa Bölüğü. Emperyalist İşgalciler emrediyor, Padişah Vahdettin, Damat Ferit hazır ola geçip emrin gereğini yerine getiriyordu. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen onlarca yurtsever, Bekirağa Bölüğüne tıkılıyordu.

Bugün, Halklarımızın Ortaçağ karanlığına götürülmesine karşı çıkan, AB-D Emperyalistlerinin Yeni Sevr projesine tepki koyan, Devrimci Gelenekli, Mustafa Kemalci, Yurtsever, Laik, Antiemperyalist Askerler, aynı niteliklere sahip Bilim İnsanları, Medya Emekçileri ve Hukukçular Silivri Zindanlarına tıkılıyorlar. Emri veren yine aynı emperyalistler. Emri yerine getiren Vahdettin’lerin, Damat Ferit’lerin torunları, devamcıları Tayyipgiller, Türk Genelkurmayının Fethullahçı Paşaları ve Fethullahçı Ortaçağcı polisler, savcılar, yargıçlar ve mahkemelerdir.

İstanbul’un işgalinde “(…) Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb Londra’ya Sir R. Grahem’e yazdığı mektupta Damat Ferit hükümeti için “düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı” nitelemesini kullanıyor, tutuklamalara başlayan hükümet övülüyor ve şöyle deniyordu:

“Yeni hükümet övünülecek bir çabayla yeni tutuklamalara başladı. İtaatli (söz dinleyen) bir ata fazla antrenman yaptırıyoruz. Daha fazla adam tutuklarsak, bu hükümet istifa eder.

“Daha iyisini de bulamayız. Sadrazam her valiye bir İngiliz danışman atamak istiyor. Damat Ferit hükümeti, düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümettir. (…)” (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, s. 276)

Bugün değişen bir şey yok hain satılmışlar cephesinde. Tayyipgiller en satılık, en halk düşmanı, en AB-D yanlısı bir hükümet. Tayyipgiller de tıpkı dedeleri Vahdettin’ler, Damat Ferit’ler gibi, AB-D Emperyalistlerinin bir dediğini iki etmiyorlar. AB-D Emperyalistlerinin çıkarına dokunan her namuslu aydın, NATO karşıtı her Yurtsever Subay, “övünülecek bir çabayla” arka arkaya gelen dalgalarla Silivri’ye, Hasdal’a tıkılmakta, Ortaçağcı Tayyipgiller, Fethullahçı savcılar, yargıçlar, mahkemeler, emniyet güçleri tarafından…

İşgal yıllarının satılık kalemşorları da ne kadar halk düşmanı olduklarını, ne kadar emperyalistlerin safında olduklarını, neredeyse birbirleriyle yarışırcasına, gösteriyorlardı.

“Örneğin Alemdar’da Refi Cevat (…) “Sehpalar bu adamlara layık değildir, koparılması lazım gelen bu kafalar, kütükler üzerinde kesilip günlerce ibret taşında kalmalı”,

“Ferit Paşa hükümetini nasıl görmek isteriz? Tutuklamalar gözümüzü doyurmadı. Daha ziyade şiddet! Daha ziyade şiddet!” diyordu.(age, s. 275)

Aşağılaşma, hainleşme, yalakalaşma, bundan “güzel” ifade edilemez herhalde.

Günümüzdeki satılık medyanın, satılık kalemşorlarının 94 yıl önceki atalarından var mı bir farkları? Yasemin Çongar’lar, Altangiller, Rasim Ozan’lar, Faruk Mercan’lar, Baransu’lar canıgönülden desteklemiyorlar mı Ergenekon saldırısını?.. Sonuna kadar gidilmeli, bu tutuklamalar yetmez arkası gelmeli, gelecek diye naralar atıp höykürmüyorlar mı?.. Kısacası bu soysuzlar da aratmıyorlar Refi Cevat’ları, Mevlanzade Rıfat’ları…

İttihat ve Terakki yöneticileri ile İngiliz ve Fransızların emperyalist saldırı ve işgallerine direnen Osmanlı komutanlarını, savaş hukukunu hiçe sayarak, işgali altında tuttuğu İstanbul’da yakalayarak, savaş suçu işledikleri iddiasıyla yargılamak üzere Malta’ya götüren İtilaf Devletleri yetkililerine, “Bunları Malta’ya götürmeyin, bize teslim edin, biz burada yargılayıp asalım hepsini” diye ricada bulunan Nemrut Mustafa Paşa’ları, Dürrizade’leri de aratmıyorlar Zekeriya Öz’ler, Ferhat Sarıkaya’lar, Aykut Cengiz Engin’ler, Haşim Kılıç’lar.

Görüldüğü gibi işgal yıllarında da günümüzde de Neyzen’in dediği gibi;

 

Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.

Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.

Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca

Liyâkat kürsüsü pezevenk puşt olanındır!..

 

Her işin başında, AB-D Emperyalistlerine sürekli kavuk sallamayı kendine iş edinen Tayyipgiller, Türk Genelkurmayının Fethullahçı Paşaları, polisi ve Fethullahçı Ortaçağcı savcılar, yargıçlar var artık. AB-D Emperyalistlerinin casus örgütü CIA’nın güdümünde, köşe başlarını tutmuş bu yerli satılmışlar eliyle kotarılıyor “Ergenekon” maskeli saldırı.

Tuncay Güney isimli haham kılıklı bir ajanla başladılar, pezevenklerle devam ettiler, Osman’ım, Yüksel’im diyerek bağırlarına bastıkları ihbarcılarla bugüne kadar geldiler. Defalarca kanıtlandı bu operasyona dayanak yaptıkları CD’lerin sahteliği, defalarca kanıtlandı isnat ettikleri suçların geçersizliği, açığa çıkarıldı sahte belgeler, 2003’te, İstanbul’da, 1. Ordu Karargâhında hazırlandığı iddia edilen “Balyoz Darbe Planı”nın, 2005’te piyasaya sürülen bir yazılım programıyla yazıldığı da ortaya çıkarıldı.

Ve biz, üstelik bu tür belgeler ve bilgiler daha ortaya çıkmadan “Ergenekon Davası” adlı saldırının daha ilk günlerinde, bu operasyonun bir CIA operasyonu olduğunu söylemiştik. Olayları, teorimizin gücüyle, yani ışığıyla görüp değerlendirerek böyle bir sonuca ulaşmıştık. Hayatı diyalektik mantık ve metotla izlersek yanılma payımız en aza iner. Ve genelde doğru görür, doğru değerlendiririz.

Yeni Sevr özlemiyle yanan AB-D Emperyalistleri, Ergenekon saldırılarıyla, aynı zamanda; Malazgirt’in, Haçlı Seferleri hezimetinin, 29 Mayıs 1453’ün, Çanakkale’nin ve Birinci Kuvayimilliye’nin de öcünü almak istiyor. “Ergenekon Davası” adlı CIA operasyonu işte bu niyetin ve projenin bir ürünüdür. Saldırıyı planlayan da yöneten de yukarıda da ve hep söylediğimiz gibi, AB-D’nin en gözde casus örgütü CIA’dır. AB-D Emperyalistlerinde insafın, merhametin, insanlığın zerresi olmadığı, onların yüz elli yıldan beri yaptıklarından; döktükleri kandan, kıydıkları yüz milyonlarca masum insanın canından bellidir.

Amerika’da, Avustralya’da, Afrika’da ve Asya’da on milyonlarca yerliyi katlederek soykırımlar yapan bunlardır. Dünyanın doğal kaynaklarını ve pazarlarını paylaşmak için savaşlar çıkaran bunlardır. Atom dâhil her türden kitle imha silahını üreten ve kullanan bunlardır. Şimdi de dünyayı, yumuşak somun kolaylığında yemek, yutmak, sömürmek amacıyla “bin ülkeli hale getirmek” istiyorlar. İşte bu niyetle BOP’ları vb.leri icat ediyorlar ve uygulamaya çalışıyorlar. Ve yaptıkları, yayımladıkları haritalarda görüldü ki, Türkiye de hedef ülkeler arasındadır. En az üçe bölünmesi öngörülmektedir. Kaldı ki bu, planın şimdilik açıklanan bölümüdür… Planlarının esası ise Sevr’dir. AB-D Emperyalistleri Sevr’den hiç vazgeçmemiştir. Sadece bir dönem, üstünü yeniden açmak kaydıyla, örtmüştür. Bu dönem de Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp’ın varlığını sürdürdüğü yıllara tekabül eder. Sovyetler’i alt karnından kuşatmak için oluşturdukları “Yeşil Kuşak Projesi” kapsamında ekonomice değilse de askeri açıdan orta düzeyde güce sahip, bütünlüğü yerinde bir Türkiye’ye ihtiyaçları vardı, AB-D Emperyalistlerinin. Fakat Sovyetler ve Sosyalist Kamp çöküp Tarih sahnesinden silinince, hemen çekmecelerinden Sevr Planı’nı çıkardılar ve uygulamaya koydular.

Bu yeni durumda AB-D Emperyalistlerinin Türkiye’ye ve Türk Ordusu’na bakışları bütünüyle değişmiştir artık. Yeni Sevr’in karşısında engel oluşturacağına kesin gözüyle baktıkları Türk Ordusu’nun kombine saldırılarla hırpalanması, örselenmesi, karalanması ve halk gözünde tüm saygınlığının yok edilmesi gerekmekteydi, onlara göre. AB-D Emperyalistlerinin ve yerli işbirlikçi hainlerin; Fethullahçıların, Tayyipgiller’in, TÜSİAD’cıların, MÜSİAD’cıların amacı, Türk Halkının gönlünde her zaman farklı bir yere sahip olmuş Türk Ordusu’nu halkın nazarında bir suç örgütü-bir çakal örgütü durumuna düşürebilmektir. İşte bütün “Ergenekon Davası” maskeli saldırıların amacı budur.

Tabiî AB-D Emperyalistleri, başdüşman olarak Orduyu görmekle birlikte, onların Türkiye’deki bütün düşmanları Ordudan ibaret değildir. Nitekim “Ergenekon Davası” saldırısında hedef alınanlar yalnızca askerler değildir. Askerler ağırlıkta olmakla birlikte, namuslu, yurtsever, laik, Mustafa Kemalci her kesimden aydın, “Şafak Baskınları”yla yaka paça gözaltına alınmış, evleri saatler boyu aranmış, özel eşyalarına el konmuş ve özel hayatları da en mahrem yönlerine varıncaya kadar hemen aynı anda medyaya servis edilmiştir. Yani bu aydınlar da, tıpkı askerlerde olduğu gibi, karalanmak istenmiştir. Karalanabilir mi? Pislik bulaşır mı temiz insanlara?..

Kazara bir sapan taşı, bir altın kâseye değse,

Ne kıymeti artar taşın, ne kıymetten düşer kâse.

Bu AB-D kuklası satılmışların bilerek ve isteyerek attıkları bu taşlar, bu yurtsever insanların kıymetini düşüremez, şu ana kadar düşürmedi, bundan sonra da düşürmeyecek.

Bu saldırıda AB-D Emperyalistlerinin Yeni Sevr politikasına ve onların Türkiye’deki hain işbirlikçilerine karşı olan herkes hedef olarak görülmektedir. Ayrıca da bu saldırıya herhangi bir gerekçeden dolayı karşı çıkan, eleştiri yönelten herkes anında hedef kapsamı içine alınmaktadır.

ABD Emperyalistleri artık öyle bir noktadadırlar ki, onlara yalnızca Amerikancı olmak yetmemektedir. Onlar, bütün politikalarının harfiyen ve yüksek sesle savunulmasını istemektedirler. Ve de Türk Ordusu’nun şerefiymiş, saygınlığıymış vesaireymiş gibi anlayışlardan yine tümüyle vazgeçilmesini istemektedirler.

Onlar nasıl mı komutan istemektedirler?

Onların ideal komutanı kim gibi mi olmalıdır?

Bu soruların çok net bir karşılığı var şimdi: Şu anki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel. AB-D Emperyalistleri ve yerli satılmışlar için çok Özel ve de güzel bir komutandır o. Ve de İncedir çok. Kalın ensesi ve geniş göbeğine rağmen İncedir o. Genelkurmay Başkanı olduğu an, Amerikancı ve İngilizci A. Gül’ün karşısında çaktığı bir baş ve topuk selamı vardı ki, sergilenen manzara karşısında bizim satılmış Parababaları medyasının yazarçizerleri bile şaşkınlıktan, hani denir ya “küçük dilini yutacaktı” diye; işte öyle bir duruma girdiler. Tabiî bu arada “yandaş” denileniyle de, liberal denileniyle de sermaye medyası, hep birlikte bu durumdan büyük haz ve keyif aldıklarını yazıp çizmekten kendilerini alamadılar. Tümü bugüne dek görmeye alışık olmadıkları bu Özel, Güzel, İnce “komutan”a alkış tuttular. Komutan dediğin işte böyle olmalıydı, onlara göre. Zaten AB-D Emperyalistlerinin bugüne kadarki çabalarının en önemli hedeflerinden biri, Ordunun tüm subaylarının bu duruma getirilmesidir. Daha doğrusu düşürülmesidir. Böyle subaylar, Türkiye, bırakalım üçü, kırk parçaya da bölünse, her karış toprağı AB-D Emperyalistlerince işgal de edilse gık demezler. O iş bizi ilgilendirmez, derler. Biz güvenlikçiyiz. O işlere site yönetimi bakar, derler. Site yöneticileri de malum Tayyipgiller’dir.

Ama biz İkinci Kuvayimilliyecileri ilgilendiriyor vatanımızın ve halklarımızın içine düşürüldüğü bu durum.

Ve Biz diyoruz ki, yine hevesiniz kursağınızda kalacak. 1071’de, Haçlı Seferleri’nde, 1453’te, 1915 Çanakkale’de ve 1919-23 arasındaki Türk ve Kürt Halklarının verdiği Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nda karşılaştığınız sonuçla karşılaşacaksınız yine.

Necdet Özel gibi birkaç yüreksiz ordu fosili paşaya diz çöktürmekle, teslim almakla Türk Ordusu’nu teslim alabileceğinizi sanmayın. Namuslu aydınlarımızı, bilim insanlarımızı, yazarlarımızı Beşiktaş Mahkemeleriyle, Silivri Zindanı’yla korkutabileceğinizi sanmayın. Tayyipgiller’i teslim aldık diye Türkiye insanlarının çoğunluğunu sindirip, korkutup, kandırıp teslim alabileceğinizi sanmayın.

Bizler, bu halklar, Tuğrul Bey’in, Alparslan’ın, Selahaddin’in, Fatih Mehmet’in, Mustafa Kemal’in, Mustafa Suphi ve 15’lerin, Hikmet Kıvılcımlı’nın torunlarıyız. Denizler’in, Mahirler’in yoldaşlarıyız.

Bizi asla korkutamazsınız… Sindiremezsiniz… Teslim alamazsınız… Sonunda mutlaka yeneceğiz sizi!

Biz gerçek devrimciler, halklarımıza öncülük edeceğiz. Başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere, halklarımızın tüm kesimlerini örgütleyeceğiz, karşınızda ordulaştıracağız. Türk ve Kürt Halkı el ele, omuz omuza verecek bu kavgada. Kardeşçe bir anlayışla sürdüreceğiz kavgamızı. Ve sonunda Demokratik Halk Devrimini zafere ulaştırıp Halk İktidarını kuracağız.

Sadece ülkemizde ve bölgemizde değil, tüm dünyada yenileceksiniz, siz emperyalist haydutlar…

Ve insanlık, gelecekte sizi hep lanetle anacak… Bir dönem sömürücü, yağmacı, kan içici alçaklar, insanlığın başına bela olmuştu, diyecekler…

Halkız. Haklıyız. Yeneceğiz. 13.12.2012                                                                            

    Halkın Kurtuluş Partisi

    Genel Merkezi