Saygıdeğer banka ve finans sektörü çalışanları,
Türkiye Halkını soyup soğana çevirmekle görevli bankacılık sektörü, halkımızı işsizlik ve pahalılık cehennemine doğru sürüklemeye devam ediyor. Doymak nedir bilmeyen ve halkımızın üretiminden geçtiğimiz sene 53,5 milyar TL’yi kâr olarak cebine indiren Türkiye bankaları, ekonomide tekelleşmeyi giderek arttırmakta, böylece hem çalışma olanakları – istihdam kısıtlanmakta, hem de evimizde, işyerimizde tükettiğimiz tüm ürünlerin fiyatlarının önlenemez biçimde artmasına sebep olmakta.
Bankalar bu pervasızca soygunu nasıl başarmakta?
Elbette kendilerinin gölgesi olan Mecliste koydukları kendi kanunlarına uymamak ile başlamaktalar işe. Kanuna uymamanın, kanuna uymaktan daha az maliyetli olacağı zaman bankalar hep kanuna uymamayı tercih etmekte. Özellikle tüm banka ürünü kullanıcılarının baş belası olan mevduat hesabı kullanım ücretleri ya da kart aidatları örneğinde görüleceği gibi, tüketici hakem heyetlerinin yüzbinlerce emsal kararına rağmen bankalar hâlâ kılıfına uydurarak kanunsuzluk yapmayı tercih etmekte. Tabii ki siz banka çalışanlarını da ürün kullanıcıları ile karşı karşıya getirmekte. Kanunsuzluk, kanuna uymaktan daha maliyetli hale mi geldi? O zaman suçlu belli, kanunsuzluğa alet edilen çalışan işten atılır, banka “prestijli” biçimde yoluna devam eder.
Bankaların soygunlarına devam edebilmesinin ikinci itici gücü ise örgütsüz banka ve finans sektörü çalışanlarıdır. Çalışanlar arasında tabakalar yaratarak, onları birbirine düşürerek, baskı kurarak, dağınık halde bırakarak, çalışanları sömürmeye devam eder bankalar. Bir de bankacılık ve finans sektöründe, güya işçiyi temsil etmesi gereken çalışanların sarı sendikacılığı ile dağınıklık perçinleşir. İlaçlara, hayat gailesine, mutsuzluğa ve insanlıktan çıkmaya yenik düşer çalışan.
Bankalar o kadar vurdumduymaz hale gelmektedir ki, kendi yasalarına uymamak konusunda yarışa girerler. İşte bir örnek:
Son 17 yılda “büyümesi” durdurulamayan, uluslararası şirketlerle arasını sıcak tutan ve onların ünvanlarını tek tek toplayan, 12 Mart 12 Eylül Faşist Darbesi’ni tezgahlayanlara minnet duyan, Türkiye’nin en büyük tekeli Koç Holding’e ait Yapı Kredi Bankası’nın, çalışanlarını istifa ettirmek amacıyla “ikna odaları” kurduğu haberi, bankanın adı anılmadan yayınlandı.
“Gün geçmiyor ki, bankacılık sektöründe çalışanların aleyhine yeni bir yöntem uygulanmasın. İşte son uygulamalardan biri de işten çıkartılacak personeller için oluşturulan İKNA ODALARI.
İkna odasını kuran Türkiye’nin en büyük özel bankası. Yıllarca kendisine hizmet etmiş personellini çıkartmak için ikna odalarına çağıran banka başarılı oldu ve istifalar gelmeye başladı. Son bir haftada 100’e yakın istifa geldi.
İkna odalarında istifaya ikna edilen personelin veda maili yazmasına izin veriliyor.
NASIL İKNA EDİLİYOR?
Bu odalarda işten çıkartılacak personel, çeşitli yöntemlerle ikna edilmeye çalışılıyor. Alınan bilgiye göre, söz konusu odada insan kaynakları yöneticisinin yanı sıra bölge yöneticileri de katılarak, personelin önce başarısız olduğu ikna edilmeye çalışılıyor. Sonra dava açması halinde referansının bozulacağı ve hiç bir yerde iş bulamayacağı belirtilerek ona son olarak jest gibi gösterilerek 2 maaş artı tazminat vererek istifa etmesi sağlanıyor.
Bu arada ikna odalarına giren bankacıların cep telefonları ve çantaları dışarıda bırakılıyor. Daha önce bir mobbing davasında ses kayıdının delil olarak kabul edilmesinden sonra bankalar bu konuda büyük hassasiyet gösteriyor. İkna odalarındaki konuşmaların ispat edilmemesi için ses kayıdı tedbiri alınarak telefon ve çanta alınmadığı belirtiliyor.
DIŞARDA HAYAT VAR!
Dev bankada ikna odalarında ikna edilip elinden istifa dilekçesi alınan personellerden bazıları veda mailli yazıyor. İşte onlardan birinde anlatılanlar bankacılık sektöründe yaşanan dramı gözler önüne seriyor. “Dışarda hayat var!” sözü ile biten veda mektubu sesiz bir isyan olarak da nitelendiriliyor.
İşte o mektup:
(https://www.paramedya.com.tr/devami/39781/ikna-odalari-basarili-oldu-istifalar-gelmeye-basladi)
Okuduğunuz bu olayda bankanın onlarca kanunsuzluğu bulunmakta fakat bankaların çalışanlarını bu yolla işten atarak elde ettiklerini kavrayarak başlayalım.
1- Bir yılda 53,3 milyar liralık pastayı üretebilen çalışanların hiçbiri başarısız olamaz. Bankaları denetleyen kurumların, ürün kullanıcısı güvenliğini “güya” öncelik olarak görerek koyduğu kanunları uygulamak yerine, çalışanları o kanunlar dışına çıkarak ürün satmaya zorlayan ve kanunsuzlukla para kazanan bankalar, asıl başarısız olanlardır. Bankada performans düşüklüğü ile işten çıkartma demek, bankanın “x liralık maliyet” olarak itham ettiği çalışanın yükünden kurtulması dışında hiçbir anlama gelmez. Zaten patronların kendi kanunlarına göre işleyen hukuk bile bunu kabul etmemekte. İstifa eden her çalışan, öncelikle tazminatını bağışlamakta patronlara.
2- Çalışma hürriyetini açıkça engelleyeceğini açıklamak da bir yalandan başka bir şey değil. Çünkü kara liste oluşturmak, fişleme anlamına gelmektedir. Eğer ki her mahkemeye koşan çalışanı, kanun yoluna başvurdu diye fişleyeceklerse, öyle bir veritabanını nerede saklayacaklar? Bunu yaptıkları yegane alan olan iş bulma siteleri (örnek: Kariyer.net), bazı çalışanları bu uygulama ile kara listeye aldıkları ortaya çıktıktan sonra tercih edilmez hale geldi. Çalışanı işsizlikle korkutarak, mafyalıklarının boyutlarını “aleme ibret olsun” diye sunmaktalar ve “prestij” kazanmaktalar.
3- Çalışanların baskıları ıspatlamak için sadece bir toplantıdan ses alamaması önlemi gerçekten acizliği ortaya koymakta. Eğer ki bir yerde baskı varsa, bu sistematik hale gelmiş ise, zorla istifaya kadar getirilen sürecin küçük bir parçasının engellenmesi neyi değiştirir? Eğer ki bir çalışan hakkını aramaya karar verdiyse, istediğiniz kadar fazladan para verin, zorla hak gaspının bir bedeli olacaktır. Fakat her istifa, çalışanların işe iade davasından kazanacaklarını da bankaya bağışlamak demek.
4- Olayı teşhir etme yolunu seçen eski bankacının dediği gibi DIŞARIDA HAYAT VAR.
Yani bir araya gelen, hak arayan, mücadele eden çalışan için, hiçbir şey bitmiş değildir. Bankadan zorla istifa ettirilen tüm çalışanlar, dava açarak hak aramaya devam ettiği anda, ikna odaları o samimiyetsiz, mide bulandırıcı, yapış yapış ve lakayıt davranışları ile çalışanları iğrendiren satış müdürünün ve personel kaynakları müdürünün başına yıkılacaktır. İŞTE HAYAT BUDUR! İşte onları en çok korkutan, sindiren budur.
Bankacılık ve Finans sektörü çalışanları, Türkiye’nin “ucuz devlet ve bilinçli ticaret” yani az bürokrasi ve planlı, programlı ihracat-ithalat ihtiyacına cevap vermek yerine, “tabana yaygın mevduat” olarak adlandırılan dar gelirli vatandaşın üç kuruşunun suyundan su elde etme cambazlığına mahkum olmaktan kurtulmalıdır. İşte o zaman emekçinin ekmeğine kan doğrayan, Arçelik, Tofaş ve Tüpraş başta olmak üzere çalışanlarının hakkının üzerine konan Koç Holding’in değil, üretken ve çalışkan halkın hizmet vereni olurlar. Onurluca yaşayarak, başlarını yastığa rahatça koyacakları günleri yaşarlar.
Kurtuluş Partili İşçiler olarak, Yapı Kredi ve diğer bankalarda çalışanlara yapılan baskılara karşı dur demeye devam edeceğiz ve onbinlerce banka ve finans sektörü çalışanını örgütlü, bilinçli ve onurlu bir yarına davet etmeye devam edeceğiz. 8 Kasım 2019
Halkın Kurtuluş Partisi
Merkezi İşçi Örgütleri Komitesi