Atatürk Orman Çiftliği’ni talan edenler

Evet, Kaçak Saraylı ve avanesi…

Sizlere, tarikat yurtlarında, Kur’an Kurslarında, İmam Hatiplerde Gerçek İslam’ı değil, Hz. Muhammed ve Kur’an İslamı’nı değil, Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezid İslamı’nı öğrettiler.

Ve bu sahte dinle birlikte bir şey daha öğrettiler size:

Birinci Kuvayimilliye, Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve silah arkadaşlarıyla birlikte, Laik Cumhuriyet düşmanlığını…

Tam Bağımsızlık düşmanlığını, vatanseverlik düşmanlığını…

Sizin bu Ortaçağ’ın karanlık günlerine, yani Ümmetçilik Konağına duyduğunuz özlemle ABD Emperyalist Haydudunun “Yeşil Kuşak Projesi”nin muhtevası bire bir örtüşüyordu.

Bir şeyiniz daha örtüşüyordu, o Emperyalist Haçlı güruhuyla:

Birinci Kuvayimilliye’ye, Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşlarına duyduğunuz kin ve nefret ve öfke…

ABD ve AB Emperyalist çakal sürüleri de Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyecilere karşı aynı kin ve öfkeye sahipti.

Çünkü Mustafa Kemal önderliğindeki Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mız onları hezimete uğratmıştı. Sevr özlemlerini kursaklarında bırakmıştı o alçakların.

Ayrıca da, Mustafa Kemal, dahilere özgü askeri yeteneğiyle onları Çanakkale’de de hiç beklemedikleri bir hezimetle yüzleştirmişti.

Çanakkale Zaferi’miz tüm mazlum ulusların emperyalizme karşı ilk zaferiydi, Kıvılcımlı Usta’nın son derece doğru tespitiyle.

Hacının Hacıyı Mekke’de bulduğu gibi, emperyalist haydut devletlerle bu insanlık düşmanı projeleriniz bire bir örtüştü.

İşte bu sebeple de, 1919’dan bu yana siz, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının her türden ve boydan temsilcileri, hep emperyalizm yandaşı oldunuz, Mustafa Kemal düşmanı oldunuz, Laiklik düşmanı oldunuz.

1919’dan bu yana, Laik Cumhuriyet’i yıkmak ve Birinci Kuvayimilliye Zaferi’mizin öcünü almak için emperyalistlerle birlikte en aşağılık planlar, projeler yaptınız, şeytani yöntemlerle oyunlar düzenler kurdunuz, dolaplar çevirdiniz, “kumpas”lar kurdunuz.

ABD ve Emperyalist haydutlarıyla o denli seviştiniz ki Tayyip; o emperyalist çakalların BOP Haritası’nda Türkiye, en kör gözlere bile batacak şekilde üç parçaya bölünmüş olarak gösterilmekte olmasına rağmen sen aylar, yıllar boyu höykürdün, meydanlarda, ekranlarda “Ben Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi’nin eşbaşkanlarından bir tanesiyim, biz bu görevi yapıyoruz”, diye.

Türkiye’yi imha etmek, bu denli sevindirdi seni…

O denli kin ve nefretle doluydun ki Mustafa Kemal’e, İnönü’ye ve arkadaşlarına karşı; Mustafa Kemal’in modern tarım usül ve tekniklerini, uygulamalı olarak millete anlatıp öğretmek için, göstermek için kurup millete armağan ettiği Atatürk Orman Çiftliği’ni bile tarumar ettin…

Gittin, Kaçak Saray’ını, SİT alanı olarak belirlenmiş olması sebebiyle hiçbir yapının yapılamayacağı Atatürk Orman Çiftliği’nin ortasına yaptın.

Bunun yasak olduğuna hükmeden çok sayıda mahkeme kararını hiçe saydın…

Ben kanun, hukuk mukuk, mahkeme kararı filan takmam, dedin. Ne yaparsanız yapın, Sarayım orada yapılacak, açılışını yapacağım, sonra da gidip içine oturacağım, dedin.

Ve yaptın bu dediklerini de…

Bununla yetinmedin; o çiftliğin 37 bin metrekarelik bölümünü de efendin, devşiricin ve yapımcın, velinimetin, yani iktidara getiricin, 16 yıldan bu yana da iktidarda tutucun ABD Emperyalist Haydudunun emrine verdin, hizmetine verdin.

Gelin siz de büyükelçiliğinizi buraya kondurun, dedin…

Onlar da hevesle atladılar, bu tarihi alanımıza…

Şu anda da hızla sürmektedir, o haydutların büyükelçilik binalarının yapımı.

Öyle görünüyor ki kısa süre sonra kaba inşaatı bitmiş olacak.

Arzuladın ki, efendinle sen yan yana, kucak kucağa oturup canına okuyacaktınız memleketin. Efendin buyuracak, sen hemen yerine getirecektin…

O tak diyecek, sen şak yapacaktın.

Fakat hayat çok karmaşık be Tayyip…

Sen BOP yolundaki ihanet yürüyüşünü sürdürmeye başlayınca, bir yerden sonra Allah’la aldatarak afyonlayıp uyuttuğun cahil ve bilinçsiz “hülooğğ”cularının bile bir bölümü; “Ulan ne oluyor?”, demeye başladı.

7 Haziran 2015 Seçimleri, onlardaki bu kısmi uyanışın bir belirtisi oldu…

Baktın ki bayır aşağı yuvarlanmaktasın. Hemen dümeni tersine kırdın. O güne dek Oslo’da ve Dolmabahçe’de yüzde 90 oranında anlaştığınız Amerikancı Kürt Hareketi olan Öcalan’ın PKK’sini bir anda düşman ilan ediverdin.

Daha önce; “Ayaklarımızın altına aldık.”, dediğin milliyetçiliğe sarıldın bir anda.

Daha önce miting meydanlarında taraftarlarının çöp atıklar gibi yerlere attığı bayrakları bir anda savunmaya ve yüceltmeye başladın.

İşte bu noktadan sonra, efendin ABD ile aranızdaki program ve hedef birliği ortadan kalktı.

Eskiden de, şimdi de vatanı, milleti, halkı zerre miktarda olsun umursamıyorsun ve sevmiyorsun. Senin derdin Kaçak Saray’da ölünceye dek yaşamak ve küp doldurmaya devam etmek.

Efendinin dediklerini yaptığın durumda bunun mümkün olmayacağını görüp anladın. İşte o sebepten BOP hizmetinde ayak sürüyücü oldun.

Efendin de sana karşı tutumunu benzer şekilde değiştirdi…

İşte aranızdaki sürtüşme, son bir aydır da dolar ve kur krizi ya da finans krizi şeklinde tezahür etti ve haydut ABD Türk Lirasını pula çevirdi.

Böylece 81 milyon insanımızın geliri ve çok ufak miktarlarda da olsa birikimi eriyip gitti…

Bu finans krizi, tabiî, seni ve Saray erbabını ve AKP’giller avaneni parasal bakımdan hiç etkilemyecek. Çünkü sizlerin harcamakla bitiremeyeceğiniz kadar paranız, malınız mülkünüz, saraylarınız, köşkleriniz, villalarınız var.

Alınteriyle geçim sağlayan, namuslu, yoksul insanlarımızı vuracak bu kriz. Nitekim vurmaya başladı da.

İşte akaryakıta yaptığın zam, tüm geçim araçlarını etkileyecek…

Benim ergenliğimden bu yana, Hz. Muhammed’in, İslam’ı en öz biçimde anlatan şu cümlesi benliğimin ta derinlerinde yer etmiştir:

“İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”

Bu olağanüstü insancıl Hadis, hayatta tüm tutum ve davranışlarıma yol gösterici olmuştur.

Yıl 1970. Trajik Gediz Depreminin ilk günleri. Dev-Genç İstanbul Bölge Yürütme Kurulu, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Merkez Kampusunda (o zaman biz Merkez Bina diye adlandırırdık) Kızılay’a kan bağışında bulunma kampanyası açtı.

Kızılay’dan görevliler ve hasta yatakları getirildi, başta devrimci öğrenciler gelmek üzere öğrenciler büyük bir katılım göstererek kan verdi.

Biz de ilk kan bağışımızı o gün yaptık…

Akşamında da Edebiyat Fakültesi devrimci öğrencileri olarak topladığımız ilaç ve gıda maddelerini, iki otobüs dolusu öğrenci yoldaşlarımızla birlikte Kütahya-Gediz’deki depremzedelere köy köy dolaşarak dağıtmak üzere yola çıktık.

Ve on üç gün köyleri dolaşarak, topladığımız gıda maddelerini ve ilaçları Eczacılık öğrencisi yoldaşlarımızın rehberliğinde dağıttık, ihtiyaç sahibi köylülere.

Ben de bu ekibin Dev-Genç adına sorumlusuydum…

Yani bizim komutamızda gerçekleştirilen bir eylem oldu bu.

O günden sonra düzenli olarak kan bağışında bulunmayı alışkanlık ya da davranış kalıbı haline getirdim.

Hastanelerdeki acil kan anonslarına, haberim olduğunda ve kan grubum uygunsa eğer, duyarsız kalmadım.

Tanıyıp bildiğim arkadaşların ihtiyaçları olduğunda, yine aynı şekilde davranışa geçtim. Kızılay’a da başlangıçta 4 aylık periyotlarla kan vermeye başladım. Fakat daha sonra diyetli yaşamam sebebiyle az yemek yediğim için kanım yeterli olmadı bu sıklıkta bağışta bulunmama.

Dudak kenarlarımda, üst dudağımın ortasında ve göz kapaklarımın dış kısımlarında çatlaklar oluşmaya başladı.

Sebebini araştırıp buldum: Kansızlıktı…

Ondan sonra 6 aya çıkardım periyodu, yani senede iki kez kan vermeye başladım ve öylece de devam ettim, 65 yaşımı dolduruncaya dek.

Biri Kızılay Genel Merkezinden, biri de İstanbul Çapa’daki Şube Müdürlüğünden olmak üzere iki adet takdirname belgem var, bir de rozetim…

İşte bu sebepten dolayı, şahsen olmasa da ismen-gıyaben tanışırız Kızılay Genel Müdürlüğüyle…

Birkaç gün önce bir mesaj geldi telefonuma. Şunları yazıyordu:

“Değerli Bağışçımız,

“Döviz kurundaki dalgalanmalar nedeniyle, Yurt Dışı Kurban Vekalet Hisse Bedelimizin 14.08.2018 (bugün) itibariyle 750 TL olarak güncellenmesi zorunluluğu doğmuştur. Değişiklik bu tarihten sonraki Yurt Dışı Hisse Bedelleri için geçerlidir. Türk Kızılay’a desteğinizle ülkemizde ve tüm dünyada, ihtiyaç sahiplerine ulaşma çabamızı her koşulda sürdüreceğiz. Yurt İçi Hisse Bedeli 750 TL, Yurt Dışı Hisse Bedeli 750 TL.”

Açıkça görülüdüğü gibi, yurtdışında paramız, yani Türk Lirası erimiş. Öncesinde 590 TL bir kurban almaya yetiyormuş, yurtdışında. (Kızılay kampanyayı başlattığında kurban bedeli olarak yurtiçi için 750, yurtdışı bağış yapacaklar için de 590 TL talep ediyordu.)

Demek ki yurtdışında bir kurban alabilmek için 160 TL daha vermek gerekiyormuş, 590 TL’ye ilaveten.

Yani Tayyip, efendinle birlikte oynadığınız bu trajik ihanet oyunu sonucunda halkımızın her kesimini olduğu gibi, kurbancıları ve kurban bağışçılarını da vurdunuz.

Sen ne yaptın tepki olarak?

Tırışkadan, göstermelik, içi boş birkaç şey…

Neymiş?

Vatandaş iPhone almamalıymış…

iPhone’u zaten maddi durumu hallice olanlar alabiliyor sadece. Bir de senin ve avanen gibi hiç para pul derdi olmayanlar…

15 Temmuz gecesi CIA’nın CNN’inin ekranlarında Hande Fırat’la görüntülü sohbetinizde kullandığınız telefonlar neymiş, Tayyip Efendi?

Hatırlatalım mı?

Bak bakalım:

Görüldüğü gibi, Hande Hanım’ın müzeye vermeyi teklif ettiği ve; “Benden daha ünlü hale geldi.”, dediği telefonu iPhone’muş.

Şimdi bu iPhone’u nasıl koyacaksınız müzeye Tayyip?

Görüşme esnasında kullandığınız iletişim sistemi de sadece iki iPhone telefon arasında görüşme sağlayan “Face Time” olarak adlandırılan sistem olduğuna göre, demek ki senin telefon da iPhone’muş Tayyip…

E, ne yapacaksınız şimdi bu telefonları?

Bazı “hülooğğ”cularının yaptığı gibi kıracak mısınız siz de?

Hadi görüntülü olarak bir kırın da taraftarlarınıza örneklik etmiş olun…

Bak, benim kullandığım telefon, oğlumun eski telefonu, Samsung S4.

Demek ki neymiş?

iPhone’u zaten halkımızın küçük bir azınlığı kullanmaktaymış…

Onu boykot etsen ne olur, etmesen ne olur…

Bazı insanlarımız çok haklı olarak; “Hadi İncirlik’i kapat da görelim bakalım, Amerika’ya karşı çıkabileceğini.”, demektedirler.

İncirlik’i kapatamazsın da, Malatya Kürecik’teki Radar Üssü’nü de kapatamazsın. Amerika’nın Tükiye’de 15 tane askeri üssü var.

Hadi bunlardan bir tekini olsun kapatabil bakalım…

Ya da ABD’nin Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine, hukuka aykırı biçimde yapmakta olduğu büyükelçilik binasının yapımını durdur.

Yapamazsınız, değil mi?..

Nerede sizlerde o yürek, o yurtseverlik, o tutarlılık…

Sadece yalvarırsınız ABD’ye. Bizi deliğe süpürmeyin, kullanın, diye…

Fakat, ABD’nin şöyle bir kuralı var, Tayyip:

O, hizmetkârlarını kullanır tepe tepe. İşleri bitince de ağzını yüzünü sildiği bir peçete gibi buruşturup fırlatıp atar çöpe. Tarih, bunun örnekleriyle doludur.

Senin gidiş de onu gösteriyor…

Yani o yöne gidiş. Çünkü BOP’ta ayak sürümeye başladın, bu yüzden amaç birliğiniz bozuldu.

ABD Emperyalist Haydudu ise kararlı BOP Haritası’nı hayata geçirmeye.

Sense BOP’a daha fazla hizmet etmenin, “hülooğğ”cularını uyandıracağını ve bir süre sonra iktidarını tepetakla edeceğini gördün.

BOP’taki görevinden geri durunca da, işte efendin seni paylamaya başladı. Yani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu oluştu senin için.

Sonunda yıkılıp gideceksin Tayyip. Yıkılacak saltanatınız bütün diktatörlükler gibi.

Atatürk Orman Çiftliği yeniden eski haline getirilecek. Mustafa Kemal’in kamuya vakfettiği bir mülktür o, kamu mülküdür. Milimine dokunmak ihanet kapsamına girer.

Emperyalist Haydut efendin de kovulacak, o kamuya ait çiftlikten.

Senin Kaçak Saray da, şehir plancıları, mimarlar, sanat tarihçileri gibi bilim insanlarının ortaklaşa verecekleri bir karar doğrultusunda kamunun hizmetinde kullanılacak.

Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın!

Fakat efendin Emperyalist ABD’yle ve onun müttefiki AB’yle birlikte bu memlekete verdiğiniz büyük zararların ve ettiğiniz kötülüklerin ortadan kaldırılması bayağı zahmetli olacak…

Burada hukukçu yoldaşlarımıza da bir öneride bulunalım:

SİT Alanı olduğu için yapılaşmanın kesinlikle söz konusu olamayacağı bu alanda yapılmakta olan ABD Büyükelçilik binası için bir suç duyurusunda daha bulunalım.

Tayyip ve avanesi hakkında yaptığımız suç duyurularını kanuna uyup, sorumluluğunu yerine getirip işleme koyma cesaretini gösteren savcılar, yargıçlar, mahkemeler kalmadı, ne yazık ki.

Bakalım ABD Çakalının yaptığı bu kanunsuzluğa hukuk çerçevesinde dur diyebilecek ve görevinin emrettiği sorumluluğu yerine getirebilecek bir savcı kalmış mı memlekette…

Görelim bir…

Yoksa ABD aleyhinde yaptığımız bu suç duyurumuzu da hukuku, kanunu ve görevinin kendisine yüklediği sorumluluğu hiçe sayarak anında ret mi edecek savcılar…

Görelim…

En azından bu konuda da Tarihe bir not düşmüş bulunalım…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

21 Ağustos 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı