Kısa süre öncesinin haberlerinden biriydi; İngiliz dilinin en önemli sözlüklerinden olan Oxford Sözlük’ün 2024 yılının terimi olarak belirlediği terim: “Brain Rot” yani “Beyin Çürümesi”.
Bende hep ne diyorum konuşmalarımda?
“Kafayı Yakmak”, diyorum. Bilgisayarlardan hareketle tıpkı onların ana kartının yanması gibi insanlarda da kafa yanıyor, diyorum.
Bir de ne diyorum?
“Zihin Hasarına Uğrama”, diyorum. Yani “Zihin Hasarı”, diyorum hep.
Bakın aynı anlama geliyor Beyin Çürümesi de, Oxford Sözlük’ün belirlediği bu yılın terimi de.
Demek ki, insanlarda görülen çok önemli bir zafiyet, bir hasar, bir harabiyet bu. Beyni çürüyen insanlar normalmiş gibi dolaşırlar toplumda. Günlük işlerini yaparlar, normal yaşayışlarını sürdürürler ama doğaya ve topluma dair önemli olayların hiçbirini, gerçeklikte neyse, olduğu gibi, görüp kavrayamazlar, sistematize edemezler zihinlerinde. Sistematik düşünce bütünüyle ölmüştür, bitmiştir o insanlarda.
Evet, şimdi gelelim bir başka önemli noktaya ya da konuya diyelim…
Meşhur Kraliçenin Gülü vardı değil mi; Molla Necmettin’in yıllarca Milletvekilliğini yaptı, Tayyip’in Başbakanlığını hatta Cumhurbaşkanlığını yaptı yani beyin çürümesine uğramış bir din meczubu…
Bir de Tayyip’in Gül’ü var, değil mi?
Tayyip’in Gülü neydi?
Abdülhamit Gül yani Güllü Abdülhamit.
Bu da Molla Necmettin’in partisinde dinci siyasete başlamış, sonra oradan Kurtulmuş Numan’la birlikte, hocası Molla Necmettin’e de ihanet ederek kopmuş, HAS Parti’de çalışmış Kurtulmuş Numan’la. Kurtulmuş Numan’ı Tayyip’in satın almasıyla birlikte, bu da satılanlar safına geçmiş ve artık Tayyip’in; Güllü Abdülhamit’i olmuş. Tayyip’in Güllü Abdülhamit’i, bir tarikata da mensup. Suriye merkezli Haznevi Tarikatı Şeyhinin Antep’de düzenlediği bir konferansta, toplantıda onun elini öpüyor sanırım. Yani kafa yanık onda da. İşte o el öpme sahnelerinin videosu:
Video oynatıcı
Ondan sonra Tayyip’in partisinin değişik kademelerinde çalışmış, Milletvekili olmuş. Hatta iki dönem, bildiğimiz gibi Adalet Bakanlığı yaptı değil mi bu Abdülhamit Hafız?
Sonra 2022’de, Tayyip bunu Bakanlıktan aldı. Yani onların jargonuyla; Tayyip buna, Bakanlıktan affını istetti. Tayyip, Kaçak ve de Haram Saray’ın Sultanı ya, bunlar Sultan’ın iradesine rağmen istifa filan edemezler. Kendi akıllarıyla düşünemezler. Ancak ne yaparlar? Sultan’dan aflarını isterler, görevden affetmesini dilerler Sultanlarından. “Böyle diyeceksiniz”, diye emreder Tayyip nam Sultan Hafız. Bunlar da aynen ona uyarlar.
Şimdi de işte, Tayyip’in kuklalığını yaptığı için onun Milletvekili ve Grup Başkanvekili, Tayyip’in AKP’sinin. Bunun iki gün önce yani 18 Aralık’ta yaptığı bir konuşma var, bir itiraf var. Diyor ki:
“Ergenekon Davası bir kurguydu, bir kumpastı.”
Bu çok önemli bir itiraf. Tabiî bu Tayyip’in Güllü Abdülhamit’i, bu itirafı yani Ergenekon Davası’nın bir kumpas, bir kurgu saldırısı olduğunu babası hayrına söylemiyor, itiraf etmiyor. Onunla 17-25 Aralık’ı ilişkilendiriyor, ilgilendiriyor, ikisini birbirine bağlıyor.
Diyor ki; “Nasıl Ergenekon Davası bir kumpas ise 17-25 Aralık da onun gibi bir kumpas, bir kurgudur.”
Yani birinin taşıdığı gerçeklik değerinden düzenbazca yararlanmak istiyor.
Yani nedir burada gerçeklik değeri?
Ergenekon Davası’nın bir kumpas olduğu.
İşte bu gerçeklik değerinden düzenbazca yararlanarak diyor ki; “aynen böyle 17-25 Aralık da bir kumpastır, bir kurgudur.”
Ama bu bir sahtekârlık, bir kandırmaca…
Ergenekon Davası’nın bir kumpas, bir kurgu, bir CIA saldırısı olduğu yüzde yüz kesinliğe sahip bir gerçek. Ama 17-25 Aralık’ın kumpas değil, kurgu değil, gerçeğin tâ kendisi olduğu da yüzde yüz kesinliğe sahip bir gerçek.
İşte böylesine bir düzenbazlık yapmak için bu itirafta bulunuyor, Ergenekon Davası’nın kumpas olduğu itirafında bulunuyor bu Abdülhamit Gül.
Bunlar asla dürüst olamazlar, içtenlikli olamazlar.
Hâlbuki nedir işin aslı?
Ergenekon Davası bir kumpas, CIA’nın yönettiği Türk Ordusu’ndaki Mustafa Kemalci, laik, Kuvayimilliyeci, vatansever askerlere, üniversitelerimizdeki aynı kategorideki akademisyenlere, aydınlarımıza, gazetecilerimize yapılan bir saldırıydı Ergenekon Davası.
Bu saldırıyla CIA ve ABD neyi hedefliyordu, amaçlıyordu?
Türkiye’nin BOP’a götürülme sürecinde Tayyipgiller’in önüne çıkacak engellerin bertaraf edilmesini. Amaç buydu!..
Nitekim öyle oldu. Bu Ergenekon kumpas saldırısıyla, bu CIA saldırısıyla Türk Ordusu’ndaki vatansever, Mustafa Kemalci, Kuvayimilliyeci askerlerimiz Silivri, Metris, Sincan, Sakarya Zindanlarına dolduruldu. Aydınlarımız da öyle. Akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz de öyle zindanlara dolduruldu. 500 civarında namuslu, vatansever aydınımız zindana dolduruldu, yıllarca zulüm altında tutuldu, inletildi.
Ne zaman ki FETÖ’yle Tayyipgiller Ganimet Paylaşım Savaşına tutuştular 2016 yılının 15 Temmuz’unda, ondan sonra Tayyipgiller, FETÖ’nün bu kumpasına karşı çıkmak durumunda kaldı. Yoksa bu kumpasın, bu saldırının, bu CIA yönetimindeki Ergenekon Davası saldırısının planlayıcısı, projelendiricisi, yöneticisi CIA’ydı.
Yerelde bunun yargı bölümünde görev alanlar kimlerdi?
FETÖ’nün Savcıları, Yargıçları ve FETÖ’nün Polisleriydi.
Siyasi ayağını kim oluşturuyordu?
Tayyipgiller İktidarı.
Demek ki, bu Ergenekon kumpas saldırısı, bu namussuzca alçakça saldırı, üç ayak üzerine oturuyordu:
Yönetici, planlayıcısı; CIA
Yerel uygulayıcılar; FETÖ, Tayyipgiller.
Biri, FETÖ’nün meczupları yargı ayağını oluşturuyordu; siyasi ayağını da Tayyipgiller oluşturuyordu.
Nitekim Tayyip ne dedi?
“Ben bu davanın savcısıyım”, dedi.
Ve Tayyipgiller’in avanelerinin alayı, FETÖ’ye övgüler düzdü bu süreçte. Bakanlarından, Milletvekillerinden, Belediye Başkanlarından FETÖ’ye övgü düzmeyen bir tek Tayyipçi bulamazsınız. Alayı sıraya girdiler. Çok önemli bir bölümü “Pensilvanya Hacısı” bunların. FETÖ’nün ayağına gitti, elini öptü, yüzünü sürdü o eşiğe. Fotoğraflar var, belgeler var.
Tayyip; “Gel artık bu hasret bitsin” diye hamasi nutuklar attı.
Abdüllatif Şener, Tayyip’le kopuştuktan sonra, bir dönem CHP’de Milletvekilliği yaptı ya, o zaman ne demişti?
“Benim dışımda AKP’de herkes FETÖ’cüydü.”
Fakat sonradan ortaya çıktı ki, Abdüllatif Şener de FETÖ’nün o da toplantılarına katılmış, hatta katılmakla da kalmamış, orada tebliğ de sunmuş.
Biliyorsunuz, o toplantılara katılanlara FETÖ zarf içinde 2 bin dolar veriyordu. Tebliğ sunanlara ise 4 bin dolar veriyordu.
Demek ki, Tayyipgiller ful FETÖ’cü. Ve dolayısıyla Ergenekon kumpasının savunucusuydu ve siyasi ayağıydı. Siyasi ayak asla ortaya çıkmadı; kabak gibi ortada duruyor ama herkes gözlerini kapatıyor.
Çünkü yargı kimin elinde?
Yargı bu sefer, bir zamanlar FETÖ’nün elinde olduğu gibi, bu sefer de aynen Tayyip’in elinde. Kaçak ve de Haram Saray’ın bir hukuk bürosu, onun bir operasyon silahı, aracı, aygıtı durumunda. Yoksa FETÖ neyse Tayyip de aynen odur. FETÖ’nün aveneleri neyse Tayyipgiller’in aveneleri de aynen odur.
Evet, işte biz bu gerçeği netçe gördük ve ilk günden itibaren yazdık ve yazılarımızı kitaplaştırdık. Bu kitabımız 2011 Ekim’inde basılmış.
Ne demişiz?
“CIA’nın Örgütlediği Kontrgerilla-Süper NATO ve yine CIA’nın Örgütlediği “Ergenekon Davası” Saldırısı”
Ders kitabı ebadında büyük boy bu kitabımız ve 381 sayfa.
İşte Tayyipgiller’in Güllü Abdülhamit’i de bugün diyor ki; Ergenekon Davası bir kurgu, bir kumpastı. Asla o dava, o saldırı gerçeklere dayanmıyordu, gerçek belgelere dayanmıyordu, gerçek olaylara dayanmıyordu.
Şimdi gelelim işin bir başka yönüne…
Bianet.org adlı internet haber sitesinin 13 Ağustos 2008’de yayımladığı bir haber.
“300 aydının imzaladığı Ergenekon bildirisi”
Burada bildiriyi okursak zaman alır, videomuz uzar. Biz video görüntüsünü koyalım, arkadaşlar oradan izlesinler.
***
Bildirinin Metni
Yıllardır gözlerimizin önünde cereyan eden faili meçhul cinayetlerin, siyasi suikastların, devletin içine yuvalanmış çetelerin, halkı birbirine düşürmeyi amaçlayan hain provokasyonların, açık ya da örtülü darbelerin ülkemiz üzerine yaydığı karanlığın bir ucundan da olsa delinmesi olanağı Ergenekon davası ile Türkiye demokrasi güçlerinin önüne çıkmış bulunuyor.
Eleştirilebilecek yanlarına, eksikliklerine ve bazı tartışmalı kurgulamalarına rağmen Ergenekon İddianamesi özünde çok önemli suç iddiaları ve belgeleri içermektedir. Bu suçlar bütün derin bağlantılarıyla ortaya çıkarılabildiği takdirde, temiz toplum olma yolunda Susurluk’ta, Şemdinli’de elimizden kaçırdığımız fırsatı yakalama olanağı doğabilir. Yıllardır apaçık bildiğimiz olayların ve bu olayların ardındaki mihrakların aydınlatılarak adalet önünde hesap vermelerinden kazançlı çıkacak olan ne günün siyasi iktidarı ne de şu veya bu siyasal çevredir. Kazanan biz yurttaşlar, demokrasimiz ve geleceğimiz olacaktır.
Ergenekon İddianamesi ahtapotun kollarından birini yakalamıştır. Ancak, diğer kollara ve gövdeye ulaşmakta kendini sınırlamış kaygısı uyandırmaktadır. Bu kaygı giderilmelidir. Örneğin askeri yargı, savcılığın gönderdiği belge ve bilgileri dikkate alarak yargılama sürecini işlettiği ve gereğini yerine getirdiği takdirde, Türkiye’yi kuşatan ve giderek derinleşen karanlığın aydınlanmasında önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Ergenekon davasının, her türlü uzlaşmanın ötesinde toplumsal ve siyasal ufkumuzun aydınlanması davası haline gelebilmesi için siyasi irade şimdi her zamankinden daha gereklidir. Asker-sivil bütün kurum ve kuruluşlar da davanın karartılmaması ve mutlaka derinleştirilmesi için aynı kararlılığı göstermelidir.
Bu davanın hayati önemine inanan bizler, hukuki / adli sürecin kamu vicdanını her yönden rahatlatacak şekilde, yargı bağımsızlığı çerçevesinde, adil ve titiz yargılama ilkelerine sonuna kadar uyularak sürdürülmesini diliyoruz. Türkiye demokrasi güçlerinin, karşılarında bir siyasal kanadın değil devlet içine yuvalanmış çetelerin ve darbeci zihniyetin bulunduğunun bilinciyle Ergenekon davasının derinleşmesi ve öze varması için ortak mücadele vermeleri gereğine inanıyoruz. Demokratik, özgür, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı bir ülkede yaşamak isteyen tüm yurttaşları, aklının ve vicdanının sesini dinleyerek davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz.
İmzacılar:
Abdi Özdiken (Bilişimci), Abdullah Keskin (Sinemacı), Adalet Dinamit (Yönetici), Adnan Özyalçıner (Yazar), Adnan Tonguç (Yazar), Ahmet Aykaç (Prof. Dr.), Ahmet Çakmak (Prof. Dr.), Ahmet Dindar (Avukat), Ahmet İnsel (Prof. Dr.), Ahmet İsvan, Ahmet Kardam, Ahmet Telli (Yazar), Ahmet Ümit (Yazar), Akşin Somel (Prof. Dr.), Ali Akay (Küratör), Ali Deniz Ceylan (Avukat), Ali Kerem Saysel (Akademisyen), Ali Nesin (Prof. Dr.), Ali Uçansu (Diş Hekimi), Arif Ali Cangı (Avukat), Aslı Erdoğan (Yazar), Ayda Arel (Prof. Dr.), Aydın Cıngı, Aydın Engin (Gazeteci), Ayetullah Sevgir, Ayhan Aktar (Prof. Dr.), Ayhan Bilgen (Mazlum, Der), Ayhan Çabuk (Van Baro Bşk.), Ayhan Kaya (Akademisyen), Ayhan Ongun (İSİDEF Gn. Sek.), Ayla Gürsoy (Prof. Dr.), Aylin Aslım (Müzisyen), Ayşe Berktay (Çevirmen), Ayşe Buğra (Prof. Dr.), Ayşe Erzan (Prof. Dr.), Ayşe Gül Altınay (Akademisyen), Ayşe Hür (Tarihçi, Yazar), Ayşe Kadıoğlu (Akademisyen), Ayşe Soysal (Prof. Dr.), Ayşegül Devecioğlu (Yazar), Ayşegül Kaya (Avukat), Ayşen Anadol (Çevirmen), Bahri Bayram Belen (Avukat), Barış Pirhasan (Yönetmen), Baskın Oran (Prof. Dr.), Bennu Yıldırımlar (Oyuncu), Beral Madra (Küratör), Beril Dedeoğlu (Prof. Dr.), Betül Tanbay (Prof. Dr.), Bircan Yorulmaz, Burhan Şenatalar (Prof. Dr.), Bülent Arınlı (Belgesel yönetmeni), Bülent Atamer (Kimya mühendisi), Bülent Aydın (Gazeteci), Bülent Erkmen (Tasarımcı), Büşra Ersanlı (Prof. Dr.), C. Murat Özgünay, Celal Yıldırım (Dişhekimleri Birliği Bşk), Celalettin Can (78’liler Vakfı), Cem Terzi (Prof. Dr.), Cemal Polat (Sendikacı), Cengiz Aktar (Akademisyen), Cenk Soyer (Mühendis), Cevdet Uçungan (Kars Baro Bşk.), Cuma Boynukara (Tiyatro yazarı), Cüneyt Ozansoy (Akademisyen), Çağatay Anadol (Yayıncı), Çiğdem Mater (Gazeteci), Çiğdem Yalçın Pamukçu (İHOP), Derya Sazak (Gazeteci), Dilara Kahyaoğlu (Eğitimci, sanatçı), Dilek Özcengiz (Prof.Dr.), Doğu Ergil (Prof. Dr.), Emel Ataktürk (Avukat), Emine Uşaklıgil (Yönetici), Emre Gönen (Akademisyen), Enis Rıza (Belgesel yönetmeni), Enver Sezgin , Ercan Karakaş (SODEV) , Erdağ Aksel (Akademisyen), Erdal Karayazgan, Erdal Yavuz (Akademisyen), Ergin Cinmen (Avukat), Ergun Gümrah (Yönetici), Erkan Şen, Erol Katırcıoğlu (Prof. Dr.), Erol Kızılelma (SODEV), Ersin Kalaycıoğlu (Prof. Dr.), Ersin Salman (İletişimci), Ertuğrul Cenk Gürcan (Akademisyen), Ertuğrul Kürkçü (Yazar), Esra Güçlüer, Esra Koç, Esra Mungan (Akademisyen), Fahri Aral (Yayıncı), Faruk Arhan (Gazeteci), Fehim Caculi (Yönetici), Feray Salman (İHOP), Ferdan Ergut (Akademisyen), Ferhat Kentel (Akademisyen), Ferhunde Özbay (Prof. Dr.), Fethiye Çetin (Avukat), Feza Kürkçüoğlu, Fikret Adaman (Prof. Dr.), Fikret Adanır (Prof. Dr.), Filiz Kardam (Akademisyen), Filiz Kutlar (Sanatçı), Fuat Keyman (Prof. Dr.), Füsun Çeliköz, Füsun Üstel (Prof. Dr.), Gencay Gürsoy (Prof. Dr.), Gonca T. Demir (Avukat), Gül Efem (Akademisyen), Gülay Günlük Şenesen (Prof. Dr.), Gülay Toksöz (Prof. Dr.), Gülen Aktaş (Prof. Dr.), Gülseren Onanç (Kagider), Günay G. Özdoğan (Prof. Dr.), Gündüz Mutluay (Yayıncı), Gürol Irzık (Prof. Dr.), Hacer Ansal (Prof. Dr.), Hakan Tahmaz, Haldun Sural (Akademisyen), Hale Bolak Boratav (Akademisyen), Halil Berktay (Prof. Dr.), Halil Ergün (Sanatçı), Haluk İnanıcı (Hukukçu), Hasan Kuruyazıcı (Mimar), Hasan Öztoprak (Yazar), Hasan Yazıcı (Prof. Dr.), Haydar Ergülen (Şair, yazar), Huri Özdoğan (Prof. Dr.), Hülya Gülbahar (Avukat), Hürriyet Karadeniz, Hüseyin Çakır, Hüseyin Öntaş (Avukat), Hüsnü Öndül (İHD Gn. Bşk), Ilgın Su, Işıl Gürsoy Uyar, Işıl Kasapoğlu (Tiyatrocu), Iştar Gözaydın (Akademisyen), İbrahim Betil, İbrahim Kaboğlu (Prof. Dr.), İhsan Çaralan (Gazeteci), İlhan Tekeli (Prof. Dr.), Jale Parla (Prof. Dr.), Jülide Kural (Oyuncu), Kadri Salaz (İşadamı), Kemal Gökhan Gürses (Karikatürist), Koray Çalışkan (Akademisyen), Koray Doğan Urbarlı, Kuvvet Lordoğlu (Prof. Dr.), Lale Mansur (Oyuncu), Lale Tayla (Gazeteci), Levent Korkut (ai Türkiye Başkanı), Leyla İpekçi (Yazar), M. Ali Özel (Siirt Baro Bşk.), M. Zait Söylemez (Muş Baro Bşk.), Macit Koper (Sanatçı), Mahir Günşıray (Sanatçı), Mahmut Güven (Mardin Baro Bşk.), Mahmut Ortakaya (Dr.), Manuel Çıtak (Fotoğraf sanatçısı), Markar Eseyan (Gazeteci), Mebuse Tekay (Avukat), Mehmet Ali Aslan (Avukat), Mehmet Altan (Prof. Dr.), Mehmet Dağ, Mehmet Demir (Gazeteci), Mehmet Görgeç (Malatya Baro Bşk.), Mehmet Güleryüz (Ressam), Mehmet Karaca, Mehmet Salmanoğlu, Melek Göregenli (Prof. Dr.), Melek Ulagay (Belgesel yönetmeni), Meral Danış Bektaş (Avukat), Meral Okay (Sanatçı), Meral Tamer (Gazeteci), Meryem Kavak (Avukat), Mesut öztürk (Van eski Belediye Bşk.), Mesut Yeğen (Akademisyen), Meşher Yürek (Bitlis Baro Bşk.), Mete Çubukçu (Gazeteci), Mete Tuncay (Prof. Dr.), Mithat Sancar (Prof. Dr.), Muharrem Erbey (İHD Diyarbakır Bşk.), Murat Aksoy (Gazeteci), Murat Belge (Prof. Dr.), Murat Çelikkan (Gazeteci), Murat Morova (Ressam), Murat Paker (Akademisyen), Murathan Mungan (Yazar), Müfit Erkarakaş (Yönetici), Müge İplikçi (Yazar), Müslüm C. Akalın (Urfa Baro Bşk.), Nabi Yağcı, Nail Satlıgan (Akademisyen), Nazan Aksoy (Prof. Dr.), Necip Korkmaz (Hakkari Baro Bşk.), Necmiye Alpay (Yazar), Nedim Hazar (Yönetmen), Nesrin Sungur (Prof. Dr.), Neşe Erdilek (Sosyolog), Nihal Saban (Prof. Dr), Nil Mutluer (Akademisyen), Nuray Uzunören (Prof. Dr.), Nurcihan Hamişoğlu (HYD), Nurdan Arca (Film yönetmeni), Nurhan Yentürk (Prof. Dr.), Nuri Ödemiş (Bilişim uzmanı), Nurşirevan Elçi (Av. Şırnak Baro Bşk.), Nüket Esen (Prof. Dr.), Nükte Devrim Bouvard (Gazeteci), Okan Akhan (Prof. Dr.), Orhan Alkaya (Şair), Osman Kavala, Osman Köker (Yazar), Oya Baydar (Yazar), Oya Köymen (Prof. Dr.), Ozan Erözden (Akademisyen), Öget Öktem Tanör (Prof. Dr.), Ömer Faruk Gergerlioğlu (MazlumDer Gn. Bşk.), Ömer Laçiner (Yazar), Ömer Madra (Açık Radyo), Ören Altmışyedioğlu (Avukat), Özlem Dalkıran (HYD), Özlem İşbilir (Editör), Pelin Batu (Sanatçı), Pınar Selek (Sosyolog), Ragıp İncesağır (Sanatçı), Raşit Tükel (Prof. Dr.) , Rauf Kösemen (Tasarımcı), Reşat Apak (Prof. Dr.), Reşit Canbeyli (Prof. Dr.), Rezzan Tuncay (Prof. Dr.), Rıdvan Akar (Gazeteci), Rojbin Tugan (Avukat), Sami Evren (KESK Gn. Bşk), Sedat Özevin (Batman Baro Bşk.), Sefa Feza Arslan (Akademisyen), Selim Badur (Prof. Dr.), Selim Mahmutoğlu, Sema Kılıçer (HYD), Semih Kaplanoğlu, Semra Somersan (Akademisyen), Sennur Sezer (Şair), Serap Aksoy (Sanatçı), Serdar M. Degirmencioglu (Akademisyen), Sermet Koç (Prof. Dr.), Serra Yılmaz (Oyuncu, çevirmen), Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır Baro Başkanı), Sibel Irzık (Prof. Dr.), Sinan Gökçen (Gazeteci), Sungur Savran (Yazar), Şaban Dayanan (İHD), Şahika Yüksel (Prof. Dr.), Şanar Yurdatapan (Müzisyen), Şebnem İşigüzel (Yazar), Şebnem Korur Fincancı (Prof. Dr.), Şehbal Şenyurt (Belgesel yönetmeni), Şevket Pamuk (Prof. Dr.), Şeyhmus Diken (Yazar), Tahsin Yeşildere (Prof. Dr.), Tan Oral (Karikatürist), Taner Akçam (Yazar), Tanıl Bora (Yazar), Tarhan Erdem (Yazar, araştırmacı), Tarık Ziya Ekinci (Dr.), Tatyos Bebek (Diş Hekimi), Teoman Pamukçu (Akademisyen), Timur Akçalı (Akademisyen), Timur Demir (Ağrı Baro Bşk.), Toktamış Ateş (Prof. Dr.), Tuba Çandar (Yazar), Tuğrul Eryılmaz (Gazeteci), Turgut Tarhanlı (Prof. Dr.), Tülay Ateş (Avukat), Umur Coşkun (Yönetici), Ümit Fırat (Yazar), Ümit Kardaş (Avukat), Ümit Kıvanç (Yazar), Ümit Şenesen (Prof. Dr.), Ünal Ünsal (Emekli Büyükelçi), Vasıf Kortun (Sanatçı), Vecdi Sayar (Gazeteci-Yazar), Vedat Yılmaz (Dr.), Veysel Eşsiz (Akademisyen), Viki Çiprut (Gazeteci), Yakın Ertürk (Prof. Dr.), Yalçın Ergündoğan (Gazeteci), Yaman Aksu (Yazar), Yılmaz Ensaroğlu (Mazlum Der), Yiğit Bener (Yazar), Yusuf Alataş (IHD), Yücel Sayman (Avukat), Yüksel Selek, Zafer Kıraç, Zakarya Mildanoğlu (Mimar), Zeynep Ekener (HYD), Zeynep Gambetti (Yazar). (TK/EZÖ)
***
Bu dava daha da derinleştirilmelidir, diyorlar. Çok önemli ahtapotun ayaklarından biri yakalanmıştır bu davayla yani Ergenekon Davası’yla ama daha da genişletilip, derinleştirilmeli ve bütün ayakları yakalanıp, mahkûm edilmeli, diyorlar. O sebeple hepimiz bu davanın destekçisi olmalıyız, diyorlar. Bir iki cümle okuyayım;
“Bu davanın hayati önemine inanan bizler, hukuki / adli sürecin kamu vicdanını her yönden rahatlatacak şekilde, yargı bağımsızlığı çerçevesinde, adil ve titiz yargılama ilkelerine sonuna kadar uyularak sürdürülmesini diliyoruz. Türkiye demokrasi güçlerinin, karşılarında bir siyasal kanadın değil devlet içine yuvalanmış çetelerin ve darbeci zihniyetin bulunduğunun bilinciyle Ergenekon davasının derinleşmesi ve öze varması için ortak mücadele vermeleri gereğine inanıyoruz. Demokratik, özgür, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı bir ülkede yaşamak isteyen tüm yurttaşları, aklının ve vicdanının sesini dinleyerek davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz.”
Yani başta övgüler düzüyorlar bu CIA saldırısına; FETÖ ile Tayyipgiller’in yerel piyonluğunu, taşeronluğunu yaptığı bu alçakça, namussuzca emperyalist saldırıya.
Ve bu aydınların içinde, aydın diyorum da işte öylesine aydın bunlar, kabuk aydın, içlerinde ruh yok. İstanbul’un şu anki Baro Başkanı var: İbrahim Kaboğlu, Yeni CHP’nin yıllardır değişmez Milletvekili var TR705 CIA kod adlı Sezgin Tanrıkulu ve daha kimler var, kimler…
Deve dişi gibi bildiğiniz edebiyatçılar, romancılar, şairler, artistler, senaristler, sinemacılar alayı atlamışlar, FETÖ’nün safına katılmışlar, FETÖ’ye, Tayyipgiller’e ve arkasındaki CIA’ya omuz ve destek vermişler.
İşte bu yüzden Oxford’un bu yılın belirlediği terimi “Brain Rot”, “Beyin Çürümesi” gerçekten çok önemli bir tespit, yerinde bir seçim.
Aslında bu aydınlarda da tümden beyin çürümüş, kafalar yanmış, zihin hasara uğramış. Bunların ne dünyayı görebilmeleri mümkün ne emperyalist dünyayı kavramaları ne mazlum milletleri kavramaları ne toplumlardaki olup biten ekonomik, sosyal, siyasi olayları kavramaları mümkün. Bunlar işte uyurgezerler gibi böyle gerçekten sorgulayan, düşünen, algılayan, gerçeğin peşinde koşan bir zihinden yoksun kalarak robotlar gibi ortalıkta dolaşıp dururlar. Ve küçükburjuva bunalımlarını roman diye, şiir diye, senaryo diye ortaya koyarlar. Bunların yaptığı sanat da beş para etmez, bunların aydınlıkları da beş para etmez, bunların sözde bilim insanlıkları da beş para etmez. Bunların alayı tıpkı FETÖ’nün avanesi gibi, Tayyipgiller avanesi gibi insan sefaletidir. Halkımızın, vatanımızın düşmanı bunlar. Ne yazık ki…
Evet, demek ki bizim hep söyleyegeldiğimiz gibi, eğitimin birincil amacı; zihni işletmek, sorgulayan bir akla sahip olmaktır. Gerçeği bulmaya, görmeye odaklanan bir akla sahip olmaktır. Ve olayları hep bir süreç içinde görmek ve tüm bağlantılarıyla birlikte görmek, ilişki çelişkileriyle birlikte görmek olmalıdır.
Ne yazık ki bu aydınların içinde, imzacıların içinde, Ahmet Çakmak gibi Felsefe Profesörleri filan var. İşte insan sıfatla, o sıfatı taşımakla, felsefeci olmaz.
Felsefe nedir?
Aydınlık düşünmek demektir, felsefe. Sorgulayan akla sahip olmak demektir, felsefe.
Ama bunların hiçbirinde öyle bir şey yok. Din meczupları gibi bunlar da kafayı yakmışlar, dogmalarla doldurmuşlar. Olayları, dünyayı bir bütünlük içinde görüp, kavrayıp asla analiz edemezler; oradan sağlıklı bir sonuç çıkaramazlar, doğru hükümlere varamazlar, doğru kararlar oluşturamazlar. Yarı meczup, yarı sarhoş, yarı narkozlu ömürlerini geçirip gider bunlar…
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Demek ki, eğitimin birincil amacı; zihni işletmek, sorgulayan bir akla sahip olmaktır. Demek ki, bu kadar önemli bir şeydir; Aydınlık bir düşünce ve sorgulayan bir zihin… Her türlü dogmadan arınmış, sadece gerçeği görmeye, bulmaya ve tahlil-analiz etmeye ve oradan doğru sonuçlar çıkarmaya odaklanmış bir zihne sahip olmak.
Gerçek insana varabilmek için, ulaşabilmek için, insan olmanın sorumluluğunu yerine getirebilmek için öncelikle böyle bir zihne akla sahip olmamız gerekir.
Kalın sağlıcakla…
21 Aralık 2024