Ana düşünceleri hepsinin aynıdır: Muhaliflerin başları kesilmelidir!

Bunların tamamındaki ruhiyat, bire bir IŞİD ruhiyatıdır…

Bunlarda vicdan, merhamet, acıma hissi aramayacaksınız. Zerre miktarda da olsun bulamazsınız çünkü…

Bakın, Kaçak Saraylı Hafız’ın Anamuhalefet Partisi Şefi Sorosdaroğlu Kemal Efendi’ye sarf ettiği şu sözlere:

“Kılıçdaroğlu’na seslenen Erdoğan, “Gezi gibi bir şeyler yapmaya kalkarsan, bu millet 15 Temmuz’da FETÖ’cülere meydanları nasıl dar ettiyse, yine dar ederiz. 15 Temmuz’da tankların arasından kaçmış olabilirsin. Bu defa kaçmaya fırsat bile bulamazsın” dedi.” (https://bianet.org/bianet/siyaset/203597-erdogan-dan-kilicdaroglu-na-tehdit-kacmaya-firsat-bulamazsin)

Hatırlanacağı gibi Gezi eylemlerimiz on ila on beş milyon civarında insanımızın katılımıyla gerçekleşmiş, Cumhuriyet Tarihinin tanık olduğu en kitlesel ve barışçıl bir demokratik hak arama eylemiydi. Gezi Eylemleri, uluslararası hukukun, Anayasanın ve yasaların verdiği bir hakkın, Türkiye’nin en insancıl, en eğitimli, en yurtsever, en halksever ve en fedakâr unsurlarından oluşan halk kitleleri tarafından kullanılmasıyla gerçekleştirilmiş bir eylemdi.

Bu eylemimizin meşruluğunu ve Anayasal bir hakkın kullanılmasından başka bir şey olmadığını Anayasanın 34’üncü Maddesi netçe ortaya koyar. İşte:

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

“Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

“Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

Bu eyleme katılanlar, bir kuşun kanadını bile incitmediler. Bir kedinin ya da köpeğin kuyruğuna dahi dokunmadılar, basmadılar. Tam tersine; eylemci gönüllü veteriner hekim arkadaşlarımız oraya gelip kamp kurarak sokak hayvanlarına gönüllü hizmet verdiler. Hayvansever insanlarımız kuru ve yaş mama bağışında bulundu bu hayvanlar için. Hatta o denli fazla mama birikti ki mahallesinde, sokağında hayvanlara bakan insanlarımızın da oradan mama alıp gitmesini sağladılar.

Bir ağacın yaprağını dahi koparmadı kimse. Yediği tostun peçetesini ya da elini kuruladığı bir kâğıt mendili, tiryakiler sigara izmaritlerini asla yerlere atmadı. Gezi Parkı’nın belirli noktalarına konmuş çöp bidonlarına attı.

Eylemci gençlerimiz her sabah ekipler halinde parkın her tarafında sabah temizliği yaptılar. Velhasıl, park bu 15 gün süresince tertemiz, pırıl pırıl oldu…

Hekim arkadaşlarımız, ağır biber gazına ve polis copuna maruz kalan eylemcilerin gönüllü tedavisini yaptı. Şehrin o bölgesinde bulunan hiçbir şeye ve hiçbir yere zarar verilmedi.

Oysa, Kaçak Saraylı ve avanesi 7 gencimizi gaz fişekleriyle öldürttü, emrindeki polislere. Bir bu kadar insanımız da yoğun biber gazıyla karşılaşıp zehirlendikleri için, yani polislerin biber gazıyla ortamı soluk alınamayacak derecede zehirlemiş bulunduğu için, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.

Ethem Sarısülük adlı gencimiz polis kurşunuyla, Medeni Yıldırım adlı gencimiz asker kurşunuyla katledildi o süreçte.

Şimdi Tayyip ne demiş oluyor?

Böylesine barışçıl gösterilerde bulunan, hak arama eylemlerinde bulunan insanlarımızı; FETÖ’nün, hava kuvvetinden zırhlı aracına yani tankına, topuna tüfeğine varıncaya dek silahla donattığı meczuplaştırılmış ordusuyla eşleştirmiş oluyor. Aynılaştırmış oluyor.

Demek ki Tayyip için, bir hak arama eyleminin ya da bir sosyal-siyasi hareketin barışçıl ya da silahlı ve şiddet içeriyor olup olmaması arasında herhangi bir fark yoktur.

Tayyip ve avanesinin ruhiyatı ve anlayışı şudur:

Her kim ki bize muhaliftir -silahlı olmuş, silahsız olmuş hiç fark etmez bizim için- katledilmesi gerekir, yok edilmesi gerekir…

Tayyip ve AKP’giller, ölümlerinden korktukları kadar yasadışı olan iktidarlarından olmaktan korkuyorlar. O bakımdan, iktidarlarına yönelik her söz ve eylemin öznesinin anında yok edilmesi gerektiğini düşünüyorlar.

Tam faşist zihniyet, despot zihniyet, insan düşmanı zihniyet…

15 Temmuz’da FETÖ’cülerin üzerine saldığı kitleler nasıldı ve neler yaptı?

En önde bulunanları, polis depolarındaki silahlarla silahlandırıldı. Bir kısmı da satırlarla, baltalarla, palalarla, bıçaklarla meydanlara çıkıp gördükleri; komutanlarının; “tatbikat var, gidiyoruz”, diyerek belli meydanlara ve köprülere yığmış oldukları er statüsündeki ve Hava Harp Okulu öğrencisi statüsündeki vatan evlatlarını, boğazlarını keserek tam bir canilikle ve IŞİD yöntemiyle katletti.

Tayyip ne demiş oluyor, arkadaşlar, şimdi?

Eğer bana muhalif herhangi bir hareket sokağa çıkarsa, ben barışçıl olup olmadığına bakmaksızın, 15 Temmuz’daki gibi silahlı, bıçaklı, palalı taraftarlarımı üzerine salarım. Ve 15 Temmuz’da FETÖ’cülere yaptıklarının aynısını yaparlar, askerlere, Hava Harp Okulu öğrencilerine yaptıklarının aynısını yaparlar…

Bununla da yetinmiyor Tayyip. Anamuhalefet koltuğunda oturan Sorosçu Kemal Efendi’yi şahsen de tehdit ediyor:

15 Temmuz’da adamlarım seni öldüremedi, kaçıp kurtuldun. Ama bu sefer kaçamazsın da, diyor.

Bu söylemiyle de açıkça halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa teşvik etmek suçunu işlemiş oluyor Tayyip.

Bana muhalif olanlar, benim düşmanımdır ve yok edilir, eğer muhalifliklerini ortaya koymaya kalkarlarsa, diyor.

Tayyip bu söylemiyle, her konuşmasında ve her hareketinde yapmış olduğu gibi yine suç işlemiş oluyor.

İşte TCK Madde 216:

“(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Ama ona işlediği binbir suçtan bir tekinin olsun hesabını sorabilecek savcı mı kaldı, mahkeme mi kaldı şu anki Türkiye’de…

Kimisini yandaşlaştırdı, AKP’giller’in hukuk bürosuna dönüştürdü, kimisini de terörize ederek korkutup sindirdi. Dolayısıyla o kesimi de emri altına sokmuş oldu bu yolla.

Aslında Gezi Eylemimiz sürecinde de suç işleyen kesinlikle eylemciler değildi. Tam tersine; onları katlettiren ve; “Polise emri kim verdi, diyorlar. Ben verdim ben!”, diyerek meydanlarda ve ekranlarda bu katliamların bir numaralı sorumlusu olduğunu övünerek ortaya koyan, dolayısıyla da gençlerin katledilmesiyle oluşmuş ağır suçu işleyen Tayyip’in kendisiydi ve avanesiydi.

Tabiî Sorosçu Kemal bu hakaret ve tehditleri de Tayyip’in öncesinde kendisi hakkında yaptığı onlarca benzeri gibi yiyip yuttu… Çünkü o da bu Amerikancı ihanet düzeninin CIA’ca seçilmiş bir oyuncusudur.

Tayyip böyle…

Peki aşağıdakiler? Onlar farklı mı?

Hayır…

Eski FETÖ’cü, şimdinin Tayyipçisi Erkan Tan da daha açık bir ifadelendirmeyle, bu acımasız ve tam da IŞİD’e özgü ruh dünyasını ortaya şöyle serer:

“Fransa’da benzin fiyatlarına gelen zammı protesto eden ve ülke geneline yayılan ‘Sarı Yelekliler’in gösterilerini köşesine taşıyan Tan, olayları Türkiye’ye taşımak isteyenlerin olduğunu ileri sürdü. Gezi İsyanı’nı örnek gösteren Tan, eyleme katılanlar hakkında “Silah sıktılar. Taş attılar. Molotof kokteyli attılar. Sadece kamu mallarına değil; binlerce sivil vatandaşın malına mülküne zarar verdiler. Bu nedenle başları kesilmelidir” dedi.”(https://www.artigercek.com/haberler/erkan-tan-gezicilerin-baslari-kesilmelidir)

Görüldüğü gibi, arkadaşlar; silah sıktılar, binlerce vatandaşın ve kamunun malına zarar verdiler, diyerek açıkça iftira atmaktadır Gezi Eylemcilerine, bu Saray yandaşı.

Ve ruhundaki kin ve nefreti ise; “Başları kesilmelidir.”, diyerek ortaya koymaktadır.

Bunlar böyle işte: “Dindar ve kindar”… Yalancı ve iftiracı…

Üstelik fırıldak gibi de dönerler. Bu şahıs şu an Tayyip’in damardan televizyonu olan A Haber’in sabah programı sunucusudur. Yine yandaş medyadan Takvim Gazetesi’nin de köşe yazarıymış.

Tabiî bunlar aldıkları yüksek maaşların karşılığını ödüyorlar, bu tür davranışlarıyla…

Aynı şahsın FETÖ’nün yükselişte olduğu dönemlerde ona yaptığı şu methiyeye bakın bir:

“Veda ederken önemli bir duyurumu sizinle paylaşmak istiyorum.

“Eyy bütün bu işlerin mimarı, bu önemli çabaların, çalışmaların olmasını sağlayan şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde olan Sayın Fethullah Gülen, bu çabalarınız işte böyle çiçek oldu, ağaç oldu. Şimdi coşkuyla 10 binlerle buluştu. Bütün Anadolu’yu geziyorlar. İnsanlar elleri patlayıncaya kadar onların sözlerini, şarkılarını alkışlıyor. Sayın Fethullah Gülen, yüreğimiz buruk siz olmadan burada eğlenemiyoruz. Yeterince coşamıyoruz ve kalben onları coşkuyla alkışlayamıyoruz. Dönün artık! Özledik!”(https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/fethullah-gulene-ovguler-dizen-erkan-tan-bu-goruntulere-ne-diyecek-1870514/)

Bunların acımasızlıkları kadar yetenekli oldukları bir alan da, dönüşte gösterdikleri kıvraklıktır. İşte dünün böylesi FETÖ’cüsü bugünün sıfır numara Tayyipçisidir. Böyle bunlar. Güçlü kimse, onun koltuğunun altına sığınıp günlerini gün etme derdindedirler.

İlke tilke, anlayış, inanç aramayacaksınız böylelerinde…

Yine geçenlerde FOX TV haber sunucusu Fatih Portakal, düşüncesini açıkladığı için, yani en demokratik ve anayasal haklarından birini kullandığı için, başta Tayyip gelmek üzere AKP’giller’in ağır hakaret ve saldırılarına uğramıştı.

Anayasanın düşünce açıklama hak ve özgürlüğünü belirten 26’ncı maddesi aynen şöyle der:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

İşte F. Portakal da bu hakkını kullanarak şöyle demişti:

“Hadi bakalım, barışçıl bir eylem için zamları protesto edelim. Doğalgaz zamlarını. Hadi bakalım, yapalım. Yapabilecek miyiz? Kaç kişi çıkacak sokağa korkudan, endişeden? ‘Dayak yerim’ vesaire… ‘Hakkımı arayacağım ama ne yaparım, başım derde girer mi girmez mi?’… Kaç kişi çıkar Allah aşkına söyler misiniz? İşte bu şekilde toplumsal muhalefeti, bireysel ve toplumsal muhalefeti baskı altına almaya, yıldırmaya çalışıyorlar. En doğal hak ama maalesef uygulanamıyor. Fransa olmuş, Türkiye olmuş çok da fark etmiyor açıkçası.”(https://onedio.com/haber/fatih-portakal-hakkinda-sorusturma-baslatildi-gerekce-suc-islemeye-alenen-tahrik-855185)

İşte bu lafları üzerine, Portakal’a saldırı açılışını genelde olduğu gibi Tayyip yaptı:

“Birileri çıkmış, portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir nedir? Sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini bilmezsen haddini bu millet patlatır enseni.”(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1172896/Erdogan_dan_Fatih_Portakal_a_sert_sozler__Portakal_misin__mandalina_misin__narenciye_misin_.html)

Üsluptaki seviyeye bakar mısınız, arkadaşlar?

İşte bu seviyenin öznesi 16 yıldan bu yana dünya kamuoyu nezdinde Türkiye’yi temsil eder görünüyor…

Bu halden rahatsızlık duymayanınız var mı?

Vay Türkiye’m vay… Kimlerin, nelerin eline düştün böyle…

Tabiî her zaman olduğu gibi AKP’giller’in emri altına girmiş olan yargı da hemen durumdan vazife çıkarıp harekete geçti ve Portakal hakkında soruşturma başlattı.

Yine geçenlerde Metin Akpınar’la Müjdat Gezen Halk TV’de bir programa çıkmışlardı, bilindiği üzere. Metin Akpınar orada şu tarihsel gerçeği ortaya koymuştu ve demokrasiyi savunmuştu. Şöyle demişti:

“Bireylerin özgür iradesiyle geleceklerini tayin edebildikleri rejim demokrasidir. Bizim polarizasyondan, bu kargaşadan kurtulabilmemizin tek çaresi de demokrasi diye düşünüyorum. Oraya ulaşabilirsek ne ala, kavga dövüş olmaz, biz bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak her faşizmin olduğu gibi, karşılaştığı gibi belki liderini ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir ama bize yazık olur, biz harap oluruz.” (http://www.internethaber.com/metin-akpinar-ne-dedi-olay-sozleri-ne-tam-metin-1929261h.htm)

Müjdat Gezen de aynı anda ve aynı yerde şöyle demişti:

“Herkesi azarlıyor, herkese parmak sallıyor, millete ‘haddini bil’ diyor. Bak Recep Tayyip Erdoğan, sen benim, bizim vatanseverliğimizi sınayamazsın. Haddini bil.” (https://www.gercekgundem.com/medya/58838/mujdat-gezenden-erdogana-haddini-bil)

Görüldüğü gibi, arkadaşlar; iki sanatçımızın da söyledikleri herhangi bir suç unsuru oluşturmaz. Tersine; düşünce açıklama özgürlüğünü ve hakkını kullanmış olmaktadır bu sanatçılarımız. Söyledikleri de doğrudur, tamamıyla.

Burada da aslında suç işleyen, Tayyip’in kendisidir. Bana oy vermiyorlar, diyerek şu ilçeleri düşman ilan etmekte ve oralarda oturan halk kitlelerimize iftira ve hakaretler yağdırmaktadır. Yani halkımızı birbirine karşı kin ve düşmanlığa davet etmekte ve kışkırtmaktadır:

“Çankaya, Beşiktaş, Kadıköy, Şişli gibi yerlerdeki seçim sonuçlarına bakın hiçbirinin ülke gerçekleriyle ilgisi olmadığını görürsünüz. Türkiye yansa da şaha kalksa da bunların umurlarında değildir. Buralardaki seçmen profili Türkiye pastasının kaymağını yiyen kesimden oluşuyor.”(https://www.gercekgundem.com/siyaset/53189/erdogan-kaymagini-yiyorlar-demisti-iste-chpnin-secmen-profili)

Açıkça görüldüğü gibi, hakaret eden de, suçlanması gereken de, yargılanması gereken de Tayyip’in kendisidir.

Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi ona dokunabilecek yargı nerede artık…

İki sanatçımızın Halk TV’deki yukarıda aktardığımız açıklamaları üzerine yine saldırı startını Tayyip verir. Şöyle başlatır saldırıyı:

“İşte şimdi de yayın organları vasıtasıyla beni ipe götüreceklermiş. Bunu sanatçı görünümü altındaki müsveddeler yapıyorlar. Şimdi yargıya gitsinler bunun hesabını versinler. Böyle karşılıksız bu işleri bırakamayız. Bunun bedelini ödeyecekler.” (https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fandan-bunlar-sanat%C3%A7%C4%B1-m%C3%BCsveddesi-%C3%A7%C4%B1k%C4%B1%C5%9F%C4%B1/a-46848070)

Bu hakaretamiz hedef gösterme üzerine savcılık derhal harekete geçer ve soruşturma başlatarak sanatçılara çağrıda bulunur, adliyeye gelip ifade vermeleri için.

Ama beklemeye sabredemez, sabah vakti kapılarına polis göndererek sanatçılarımızı sivil polis araçlarının eşliğinde savcılık kapısına getirtir.

Bir zamanlar FETÖ’nün yargısının kurbanlarına yaptığı türden hareketlerdir bunlar…

Tabiî artık Tayyip’in tüm yandaşları, yani AKP’giller, tüm kadrolarıyla saldırıya katılırlar. Damardan Kaçak Saray yandaşı Akit’in köşe yazarı Akif Bedir, şöyle boyutlandırır saldırının hakaret ve tehdit içeriğini:

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla ifade veren oyuncu Metin Akpınar, “Bizim Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef gösteren, onun ismini anan, ona karşı bir hareketimiz katiyen olmaz. Biz ülkemizin refahı, milletimizin refahı için tercih ettiğimiz temenni ettiğimiz demokrasiyi anlatmaya çalıştık” demiş.

“Geçti o devir bre pezevenkler… Mizah adı altında milletle, milletin milli manevi değerleriyle, inancıyla savaş devri bitti. İpte sallandırılacak olanlar, mahzende ölüme terk edilecek olanlar sanat adına milletin sırtında boza pişirenler, milletin değerlerine ihanet eden pezevenkler olacaklardır.

“Sanatçı kisvesiyle milli iradeye kafa tutanların kafasını koparmak artık olması gereken bir rutindir.” (Akit Gazetesi, 26 Aralık 2018)

İsterseniz daha fazla uzatmayalım örneklemeleri…

Açıkça ve kesince görüldüğü gibi; bunların bırakalım muhalif bir harekete, en küçük bir muhalif söze bile tahammülleri yoktur. Anında ağır tehditlerle ve galiz küfürlerle saldırıya geçerler. Yargı sopasını kullanmayı da asla ihmal etmezler.

Hepsinin de ruhiyatı aynıdır, arkadaşlar, görüldüğü gibi: Kafa kesmek, ipte sallandırmak, ortadan kaldırmak. Kendilerinden olmayanlar hakkında ruhlarının derinliklerinde yatan temel özlemleri bunlardır.

Ruhiyatları IŞİD ruhiyatıdır, mantıkları ve metotları IŞİD mantığı ve metodudur…

CIA’nın yaptığı devşirmeler ve projelendirmeler ve üst üste gerçekleştirdiği siyasi operasyonlarla ülkemiz; işte böylesine halkımıza düşman, vatanımıza milletimize düşman, Amerikancı bir ihanet şebekesinin eline geçirilmiş bulunmaktadır.

Hak hukuk adalet tanımaz bu Amerikancı halk düşmanı çete de eninde sonunda devrilecek ve bugünkü Ceza Kanunundaki maddeler kapsamı içinde, hukuka ve vicdanına bağlı; tarafsız, hür mahkemeler karşısına çıkarılacaklardır…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

29 Aralık 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı