Amerikancı Karşıdevrim Cephesi zaten 1950’den beri var, iktidarda ve Türkiye Halkına kan kusturmakta.

iste-amerikancilar_hkpAmerikancı Karşıdevrim Cephesi zaten 1950’den beri var, iktidarda ve Türkiye Halkına kan kusturmakta.
Olmayansa, bu vurguncuların zulüm ve ihanetine dur diyecek bir Halk Cephesidir

Her savaşta olduğu gibi, Türkiye’nin bu anacık babacık günlerinde, bu ihanetlerin, talanların, katliamların ve her çeşitten zulümlerin bir kâbus gibi Türkiye’nin üzerine çöktüğü günlerde de, eğer bu hal ve şarttan halkımızın yararına bir çıkış, bir kurtuluş bekleniyorsa, yapılması gereken; zaten var olan Emperyalistler Cephesinin karşısında onunla dişe diş çarpışacak olan bir Halk Cephesini örgütlemektir.

Biraz açarsak meseleyi; aslında bütün savaşlarda iki cephe savaşır. Mesela, bugünkü Ortadoğu’da ve özellikle de Suriye’de yoğunlaşmış bulunan savaşa bakalım: Burada, bir Emperyalistler Cephesi vardır. Amaçları ise, hep söylediğimiz gibi, BOP çerçevesinde Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına en uygun düşecek biçimde yeniden şekillendirmektir.

Bu cephenin özgücü ABD Emperyalistleri ve AB Emperyalistleridir.

Yedek güçleriyse, Siyonist İsrail’dir. Trump’ın deyişiyle; “ABD’nin dünyadaki tek stratejik müttefiki”dir, İsrail. Suudi Arabistan’dır, Katar’dır, Kuveyt’tir, Birleşik Arap Emirlikleri’dir, Türkiye’dir. Ve ayrıca da bölgedeki kara gücü olarak kullandığı PKK-PYD-YPG’dir. Barzanistan’dır. Ve de dünyanın her yerinden devşirip, ezici çoğunluğunu Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirdiği meczuplaştırılmış, insanlıktan çıkarılmış, canavarlaştırılmış, Ortaçağcı bir din devleti kurmayı amaçlayan Cihatçılardır.

Demek ki, Emperyalizm Cephesinin-Karşıdevrim Cephesinin, Amerikancı Cephenin öz ve yedek güçlerini oluşturan unsurlar bunlardır.

Bunlar kiminle savaşmaktadır?

Ya da kime karşı savaşmaktadır?

Bölgede ülkesini, vatanını ve halkını savunan Beşşar Esad liderliğindeki Suriye’nin meşru Baas İktidarı’na karşı savaşmaktadır. Demek ki, Antiemperyalist Cephenin özgücü de Beşşar Esad ve meşru Baas Rejimi’dir.

Yedek güçleri ise, İran’dır, Hasan Nasrallah liderliğindeki Lübnan Hizbullahı’dır, Rusya’dır ve Çin’dir. Ve bir de, Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu Halklarının antiemperyalist, devrimci, demokrat güçleridir.

Türkiye’de 1950 yılının 14 Mayısı’nda yapılan Genel Seçimlerle birlikte zaten çoktan Batılı Emperyalist Ağababaları emrine girmiş, onunla kaynaşmış Türkiye Finans-Kapital’i, iktidarı siyasi planda da bütünüyle ele geçirmiştir. Zaten ekonomik planda tâ 1932 yılında Celal Bayar’ın İktisat vekilliğine getirilmesiyle birlikte ele geçirmişti Finans-Kapital, Türkiye’yi.

Böylece de Türkiye’de Karşıdevrim, hem ekonomik alanda, hem de siyasi alanda hakimiyetini kurmuş olmuştur.

Bu ele geçirişte de, ki Türkiye bundan sonraki hayatını bugüne kadar hep Amerikan yörüngesinde ve onun uydusu olarak geçirmiştir, öylece de devam etmektedir. Artık Türkiye’nin Ordusundan Milli Eğitimine, sanatından kültürüne, yol yapımından ne üreteceğine kadar karar vermek, sadece ABD’nin ve onun uzmanlarının eline verilmiştir. Yani Türkiye yönetimi, her alanda ABD’nin bir eyaleti gibi, ABD’nin doğrudan kumandası altına sokulmuştur.

Karşıdevrimin bu başarısında rol oynayan özgüç, elbette ABD’yle birlikte Türkiye’nin vurguncu, asalak, sömürücü Antika ve Modern iki sömürgen sınıfı olmuştur. Bunlardan birincisi ve efendi durumunda bulunanı Modern Finans-Kapitalistler Zümresidir. Bunlar, günümüzdeki örgütleriyle TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK ve TOBB’un kodamanlarıdır.

Bir diğer sömürgen sınıf ise, Sümerler’den bu yana Ortadoğu’da bulunan sömürcü, vurguncu, asalak ve insan düşmanı Antika Tefeci Bezirgân Sınıfıdır.

Demek ki, Amerikancı Karşıdevrim Cephesinin Türkiye’de de özgücü bu üçlüdür. Yani, ABD-AB Emperyalistleri, Finans-Kapitalistler Zümresi ve Antika Tefeci Bezirgân Sermaye Sınıfıdır. Bu zümre ve sınıfın oluşturduğu Parababalarıdır.

Yedek güçleri ise, durumlarını ve çıkarlarını bu ABD işbirlikçisi Parababaları zümre, sınıf ve onların iktidarında gören hareketler, örgütler, gruplar ve kişilerdir. Bunlar, halkına ve insanlığına ihanet etmiş ve Amerikan işbirlikçiliğine, Parababaları vurgununa, çıkarı ve mevkisi için boyun eğmiş ve onun hizmetine girmiş örgüt ve kişiler, yukarıda adlarını andığımız ve nüfus içinde çok küçük bir azınlığı oluşturan bu hain talancılar güruhunun halk içindeki kitle tabanını oluştururlar. Ve halkı kandırmada, bilincini bulandırmada, onu körleştirip dostu düşmanı göremez, ayırt edemez hale düşürmede etken rol oynarlar.

Böylece de kitleleri bu hain vurguncular ekibinin peşine düşürürler, onları cellatlarından medet bekler, iyilik umar hale getirirler.

Kimdir bunlar?

Muaviye-Yezid ya da günümüz deyişiyle CIA-Pentagon İslamı’nın yayıcısı, insanları “Allah’la aldatan” tarikatlardır, cemaatlerdir ve bu İslam’ı savunan çeşitli kisveler altındaki din adamlarıdır.

Geniş halk kitlelerini parti çatıları altında birleştirip onların Finans-Kapital yörüngesine girmesine yol açan sahtekar-sözde halkçı partilerdir. Bunlar, bugünkü adlarıyla CHP’dir, HDP’dir.

Yine yandaşlaştırılmış, satılmış Amerikancı Parababaları Medyasıdır. Havuz Medyasıdır.

Finans-Kapitale ve onun ihanet düzenine hizmetten zevk alan sözde bilim insanı profesörler, aydınlar ve alçaklaşmış, soysuzlaşmış sözde sanatçılardır.

Yanlış anlaşılmasın; gerçek sanatçı, bu ihanet ve vurgun düzeninin muhalifi olur, karşıtı olur. Böylece de, insani ve mesleki onurunu savunmuş olur.

Bizim Karşıdevrim Cephesinin yedek güçlerinden biri olarak nitelediğimiz kişilerse, onurunu  savunmayan, tersine onu ayaklar altına alan, insanlıktan çıkmış, sefaletleşmiş sanatçılardır, aydınlardır.

Devlet kademelerindeki yerlerine, mesleki kalitesiyle değil de, kişiliksizleşerek, Amerikancı efendilerine yandaşlık ederek gelen, yükselen yine onursuz aydınlardır, bürokratlardır.

Adları işçi sendikası olmakla birlikte gerçekte İşçi Sınıfını değil de patronların çıkarını savunan sarı sendika ağalarıdır. TÜRK-İŞ’tir, HAK-İŞ’tir, vb’dir. Kamu sendikalarındaki benzerleridir. Memur-Sen’dir, Kamu-Sen’dir.

Hatta ne yazık ki KESK yönetimi bile Amerikancı sarılar tarafından ele geçirilmiştir bugün.

Adalet mekanizması içerisinde yer alan ama gerçekte adaleti gerçekleştirmekten değil de Amerikancı Parababaları İktidarına hizmetten zevk alan sözde hukukçulardır.

Tabiî, hiç unutmayalım; şu an Mecliste bulunan ve birbiriyle artık kaynaşmış, neredeyse yekpareleşmiş iki parti, AKP ve MHP, Karşıdevrim Cephesinin özgücü içinde yer alır. Bu özgücün yani Antika Tefeci Bezirgân Sermaye Sınıfının ve Modern Finans-Kapitalistler Zümresinin siyasi plandaki partileridir bunlar.

CHP ve HDP’yi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Karşıdevrim Cephesinin yedek güçleri arasında gösterdik.

CHP, tepesini Finans-Kapitalistlerin tuttuğu Orta Burjuva-Hür Burjuva ve Küçükburjuva kitlelerin partisidir. Fakat, 1991 sonrası, Sosyalist Kamp’ın yıkılıp dünyanın bayır aşağı yuvarlanmaya başlamasıyla birlikte, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu “Sosyal Demokrat Parti”, tabanı olan ya da temsil ettiği kitlelerden ideolojik planda kopmuş ve Finans-Kapitale yanaşmıştır. Artık o da, Finans-Kapitalistlerin dümen suyundadır. Ayrıca da, ABD’nin dümen suyundadır.

HDP de aynı konumdadır. Hep söyleyegeldiğimiz gibi, o da PKK’nin legal plandaki partisidir.

PKK, 1991 sonrası, o güne dek savunduğu Küçükburjuva Sosyalizminden bütünüyle kopmuş ve Amerikancı bir burjuva partisi kimliğine bürünmüştür. Dolayısıyla da, savunageldiği Kürt Sorunu’nun çözümünü artık Amerika’dan beklemektedir. Yani o da, bütünüyle ABD’nin yörüngesinde ve hizmetinde, halka ihanet içinde bulunan bir Burjuva Kürt Partisidir.

Bu parti, ne yazık ki, Kürt Halkının tutulduğu sömürge statüsünden kaynaklanan isyan potansiyelini, devrimci potansiyeli bütünüyle tersine çevirmiş ve Amerika’nın hizmetine sunmuştur. Böylece de, o ilerici potansiyel bugün ABD’nin Ortadoğu’daki emperyalist politikalarının yani BOP’un hayata geçirilmesi için harcanmaktadır, kullanılmaktadır. Obama ve ABD Generallerinin, Beyaz Saray ve Pentagon Sözcülerinin defalarca dile getirdikleri gibi, PYD ve YPG bugün o emperyalist haydutların bölgedeki yerel askeri güçleridir, ortaklarıdır.

Demek ki arkadaşlar, Amerikancı Karşıdevrim Cephesinin, Emperyalizm Cephesinin öz ve yedek güçlerini bu sınıf, zümre ve örgütler, siyasi partiler meydana getirir.

Bu öz ve yedek güçlerin yöneticisi konumundaki liderler, kişiler, baştan ayağa ihanete batmış durumdadırlar. Bunların iflah olması, geriye dönüşü asla söz konusu olmaz. Hani önceden  de dedik ya; Ölüm gibidir ihanet, bir kere çizgiyi geçtiniz, sınırı aştınız mı, geriye dönüşü yoktur.

İşte bu kesin gerçekliği bilince çıkaran Arap Halkı “El hayn la iflah!”, der. Yani “Hain iflah olmaz!”

İşte bu sebeplerden dolayı, bu örgüt ve kişilerin değişebileceğini ummak, bunlardan vatan ve halkar yararına beklentide bulunmak, gafillik ve cahillik değilse, düpedüz ihanettir.

Yine hep söyleyegeldiğimiz gibi bu cepheyi oluşturan sınıf, zümre ve siyasi partilerin, adı başka diğer örgütlerin Türkiye’yi götürebilecekleri bir tek yer vardır: Suriyeleştirmek ya da BOP çukuruna yuvarlamak

Acıdır. Günbegün, adım adım oraya götürülüyor ülkemiz.

Gelelim, Antiemperyalizm Cephesine. Devrim Cephesine, Halk Cephesine, Halk Kurtuluş Cephesine, Devrimci Güçler Cephesine…

Bu cephenin özgücü İşçi Sınıfımızdır.

Yedek gücü yoksul ve orta Köylülüğümüzdür. Esnaflarımızdır, memurlarımızdır, aydınlarımızdır, bilim insanlarımızdır, halkının yanında duran namuslu sanatçılarımızdır, kültür insanlarımızdır. Gençliğimizdir. Ve Mustafa Kemal Gelenekli Ordu Gençliğimizdir…

Bu cephede 1920’den bu yana gerçek anlamda Devrimci Hattı belirleyen teoriyi oluşturan Usta’mız, Önder’imiz Hikmet Kıvılcımlı’dır. Onun da kurucularından olduğu TKP’dir, Devrimci Güçlerin Partisi. Bilindiği gibi bu parti, acıdır ki, 40 yıl savaşmış ama sonunda dağılışa uğramıştır.

Bu partinin legale yansıyan biçimi 1954 yılında kurulan, Başkanlığını Hikmet Kıvılcımlı’nın yaptığı Vatan Partisi’dir.

Önder’imizin 1920’lerden bu yana dalgalandırdığı kızıl savaş bayrağını bugün biz taşımaktayız. Usta’mızın 1971’de aramızdan ayrılmasından bu yana onu devraldık ve bugünlere kadar aynı inanç, kararlılık ve cesaretle taşımaktayız bayrağımızı, sürdürmekteyiz savaşımızı.

Devrimin zaferine ve halkın kesince kurtulup kendi iktidarını kuruncaya kadar da aynı azim ve kararlılıkla sürdüreceğiz. Bundan kimsenin kuşkusunun bulunmaması gerekir. Çünkü, bu yol bizim için namustur. Ondan vaz geçmek, geri durmak, tereddüde düşmek, namustan ve insanlıktan vazgeçmekle eşdeğerdir bizim için.

İşte bu sebepten diyoruz ya; ya devrim yapacağız ya da şehit olacağız, diye.

Saygıdeğer arkadaşlar;

Bu acı, yürek yakıcı gerçeklik karşısında hep söylediğimiz gibi, hava-su kadar, zeytin ekmek kadar, tuz biber kadar gerekli olan şey, bu Antiemperyalist Halk Kurtuluş Cephesini bir an önce örmek ve savaş mevzisini tutmaktır.

66 yıldan bu yana hep yenilmekteyiz, kısa süren 27 Mayıs Politik Devrimi’nin sürecini saymazsak.

Sebebi ne bu yenilgilerin ve çekilen acıların, yaşanan zulümlerin?

Devrimci Güçler Cephesinin darmadağınık olması. Çil yavrusu gibi panik içinde ve dağınık olması. Bir türlü de usulünce, yordamınca, kanununca kurulamaması…

Biz böylesine dağınıkken Karşıdevrim Cephesi domuz topu gibi örgütlü olmuştur hep. İşte o yüzden, biz her kavgadan yenilgiyle çıktık bugüne dek. İsrail karşısında Arap Devletlerine döndük.

Kıvılcımlı Usta, bu yürek dağlayıcı durumumuzu şöyle anlatır, 40 küsur sene önce:

“TÜRKİYE FİNANS-KAPİTALİ’nin başlıca KUVVETLERİ nelerdir?

“1- Kendi içinde olağanüstü BİRLEŞİK ve TEŞKİLATLI bulunuşu;

“2- Geniş halk yığınları içinde olağanüstü DEMAGOJİYİ ve ÇOĞUNLUĞU sağlayışı…

“Türkiye Finans-Kapitalinin bu iki başarısı birbirini bütünleyip daha büyük kuvvetlere yol açıyor.

“TÜRKİYE DEVRİMCİ GÜÇLERİ’nin başlıca ZAAFLARI nelerdir?

“1- Kendi içlerinde olağanüstü DAĞINIK ve TEŞKİLATSIZ bulunuşları;

“2- Geniş halk yığınları içinde olağanüstü BECERİKSİZ ve AZINLIKTA kalışları…

“Bu başarısızlıklar birbirinden çıkıp birbirini kovalayarak büsbütün daha büyük GÜÇLÜKLERE doğru sürükleniyor.

“Gerçeklik budur. Türkiyemizin bu gerçekliği en büyük çelişkisini yaratıyor. Halkın en büyük DOSTU olan devrimci güçlere halk, DÜŞMAN gözüyle bakıyor. Halkın en büyük SÖMÜRÜCÜSÜ olan Finans-Kapital güçlerine halk, KORUYUCU gözüyle bakıyor. İster beğenelim, ister beğenmeyelim, ister inanalım, ister inanmayalım, gerçekliğin olaycası budur.” (Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye’de Sınıflar ve Politika, Derleniş Yayınları, s. 11-12)

Bu kahredici gerçekliği, halkımız yararına değiştirebilip dönüştürebilmemiz için, tam zıttına çevirebilmemiz için yapmamız gereken de iki şey vardır:

1- Karşıdevrim Cephesinin öz ve yedek güçlerinden bütünüyle kopmak, ayrılmak. Onların hain içyüzlerini ve değişemez oluşlarını kesince görmek ve onlardan bütünüyle umut kesmek. Herhangi bir olumlu beklentiye asla girmemek. Onların, düşmanımız olduklarını netçe görmek ve göstermek.

Onların artık, insanlığın başbelası ABD ve AB Emperyalistleriyle menfaat birliği içinde olduklarını, kaderlerini birleştirdiklerini tam anlamıyla anlamak.

2- Halkımıza ve halk güçlerine dönmek. Kurtuluşu kendimizde aramak. Dolayısıyla da birbirimize karşı olağanüstü toleranslı olmak, kardeşçe yaklaşmak.

Küçükburjuva gurur ve kibiri bir yana atmak. Halkımızın, ülkemizin ve vatanımızın çıkarlarını her şeyin önünde tutmak.

Bu arada da İşçi Sınıfımız ve Köylülüğümüzle olabildiğince yaygın ve kalıcı bağlar oluşturmaya için çalışmak.

Devrimci prensipler çerçevesinde yani Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist ilkeler üzerine oturan bir Halk Kurtuluş Cephesi örgütlemek. En fazla ihtiyaç duyduğumuz ve dertlerimize derman olacak biricik yol, tutum ve örgüt budur.

Kıvılcımlı Usta, işin bu yönünü de yine 40 küsur yıl önce “Anarşi Yok! Büyük Derleniş!” adlı broşüründe şöyle ortaya koymaktaydı:

“VII. PAROLA: ANARŞİ YOK!..

“BÜYÜK DERLENİŞ (İttifak)!..

“Son kerteye dek kritik durumdayız. Solu sola, devrimciyi devrimciye, işçiyi işçiye, köylüyü köylüye kırdırıyorlar. Bu kargaşalıkta: herkesin payı büyük. Suç tekyanlı değil. Bir elin sesi çıkmaz. Finans-Kapital önünde sol devrimcilerimiz: İsrail önünde Arap Devletlerine döndüler. Yuvarcık’ların (Mahfillerin) yağdırdıkları suçlamalar: Kin’den Dağınıklık’tan, Bozgun’dan başka bir şey getirmez oldu.

“Tartışmalar yavuz hırsızlığa kardı. Bastığı yerde ot bitirmemek Cengizliği, yavrularını koruma telaşiyle çiğneyip öldüren şaşkın ördek kuluçkalığı aldı yürüdü. (…) Herkes yanıldığını illa faşizmin zindanında mı öğrenecek?

“Türkiye’nin Sol cephesinde bir Uyanış İhtilali ‘dehşetli bir Devrim lazım’. Bir Derleniş İhtilali gerek.” (Hikmet Kıvılcımlı, Anarşi Yok! Büyük Derleniş!, Derleniş Yayınları, s. 25-30)

Bu birleşi biçimine biz bugün “Halk Kurtuluş Cephesi” adını vermekteyiz. İşte, acilen bu amaçla kendisine devrimci, demokrat, yurtsever ve Mustafa Kemalciyim diyen tüm güçlerin bu cepheyi kurmak için acilen davranışa geçmesi bir araya gelmesi gerekir.

Asla dost ve düşman cepheyi ve bu cepheyi oluşturan güçleri biribirine karıştırmaması gerekir. Cepheleri karıştırmak, kafaları karıştırmak, bilinçleri karıştırmak, dolayısıyla da siyaseti çorbalamak anlamına gelir.

Çorba, yararlı bir yemektir. Besleyicidir. Tabiî malzemeleri hilesiz, güvenilir olmak kaydıyla…

Fakat siyasette çorbalamak, savaşta çorbalamak, sadece felaket ve hezimet getirir. Asla bu gerçeği aklımızdan çıkarmayalım.

Parlak, cilalı, edebi laf etmek amacıyla içi boş, kafa bulanıklaştırıcı sözlerden, önerilerden uzak duralım.

Siyaset yapıyorsak, son derece ciddi bir iş yapıyoruz demektir. O zaman, her sözümüz ve her işimiz bilimin ışığında, rehberliğinde olmalıdır. Bu bilim de, bildiğimiz gibi İşçi Sınıfı’mızın Kurtuluş Bilimidir. Yine bilindiği gibi, İşçi Sınıfımız, dar sınıf körlüğü içinde davranmaz. Kendisiyle birlikte tüm halkımızın da kurtuluşunu amaçlar ve o kapsamda bir savaş yürütür.

Unutmayalım ki, bu görevi sadece biz Gerçek Devrimciler omuzlamakla yükümlüyüz…

Şairimizin dediği gibi:

“Biz ki ustasıyız vatan sevmenin.” Hemi de halkı sevmenin…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

11 Kasım 2016

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı