Allah aşkına, söyleyin yahu;..

Allah aşkına, söyleyin yahu;

İblis bile, insanları Allah’la keklemek amacıyla, şu adamın yazdığı senaryolar karşısında, ağzı süt kokan, saf, masum bebe kalmaz mı?

Önce şu videoyu bir izleyelim. Ya da tapesini okuyalım.

 

Videonun tapesi:

“(…) Bana bir kez, işte, büyük kızım öyle bir serzenişte bulundu. Ama o serzeniş, niye geç geldin anlamında değildi, aslında.Bu sadece, tabiî, bize hasret…

“Ben de onlara hasretim ama verdiğimiz mücadele böyle bir zamanı ayırmaya fırsat vermiyor. Geceleri 1, 2, böyle geliyoruz eve. O zaman da mücadeleler, yani şu andaki kadar rahat değil; daha zor, sıkıntılı dönemler. 80 öncesini bahsediyorum. Ve bir gece, işte yatak odamızın kapısına ufak bir pusula, büyük kızım Esra asmış: “Babacığım bir geceni de bize ayır.” Duygulandım. Şimdi onların da hakkı var tabiî. Çünkü ben geliyorum, onlar yatıyor.” (https://www.youtube.com/watch?v=JLEJsUGX3d4&spfreload=5)

***

Şimdi de, arkadaşlar, Tayyip’in büyük kızı Esra’nın tevellüdüne bakalım.

“Esra Erdoğan, 1981 yılında İstanbul’da doğmuştur. Annesi Emine Erdoğan, babası T.C. 27. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ahmet Burak Erdoğan (d.1979) , Necmettin Bilal Erdoğan (d.1980), Sümeyye Erdoğan (d. 1985) adlarında kız kardeş ve abileri vardır.” (http://www.biyografi.net.tr/esra-erdogan-kimdir/)

Sanırız, olay, görmek isteyen herkesçe görülmüştür.

Tayyip, 1981 doğumlu kızı Esra’ya 1980 öncesi; “Babacım, bir geceni de bize ayır.” İbareli pusula yazdırtıp, yatak odasının kapısına yapıştırttıyor.

Şimdi, İblis bu oyunbazlık karşısında dizlerini dövmez mi?..

Ulan biz de bunca bin yıl çayırda otlamışız be. Bir de kendimizi düzenbazlık ve kandırmaca üstadı sayıyoruz, diye…

İnsan şaşırıyor, değil mi? Nasıl düşünür, nasıl uydurup yazar böyle senaryoları, diye.

Ama adam alışmış, milleti keriz yerine koymaya. Din alıp satmaya hız vererek kekledik mi bu cahil, ahmaklar sürüsünü; tamamdır iş. Oylar akar artık sandığa, bahar seli gibi. Ve biz her seçimden tek başımıza iktidar olacak oyları toplar çıkarız, diye düşünür Tayyip.

Hani insan hak vermemezlik de edemiyor, değil mi?

Aynen de düşündüğü gibi oluyor işler. Binbir yalanına ve düzenine rağmen, hâlâ “Reisimiz” diye “hülooğğ” diyerek koşuyor, cahil, yoksul, makarnaya, kömüre, alışlveriş çekine muhtaç edilmiş zavallı kalabalıklar.

Nasıl pazarlıyor adam kendini?

“1980 öncesinin zor şartlarında bir tek gün ara vermeksizin, gecenin 1’lerine, 2’lerine kadar İslam Davası için koşturan, mücadele veren, büyük fedakâr mücahit” olarak…

Senin inandığın din Gerçek İslam değil, be Hafız!

Seninki Muaviye-Yezid Dini. CIA-Pentagon İslamı ya da. İnsanları Allah’la aldatıp kamu mallarını milyar milyar aşırmaya maske edilmiş Sahte İslam seninki. Hz. Muhammed ve Kur’an’la zerrece ilgisi yok.

Tabiî yiyen olunca doğruyor, Hafız, manda tezeği iriliğinde. Zavallı, cahil kitleler de, taze, yumuşak somun niyetine yutuyorlar onları…

Yakına gelelim:

Bildiğimiz gibi, Kaçak Saraylı Hafız, biri Diyarbakır’da, biri de Ankara’da olmak üzere art arda iki miting düzenletip konuşmalar yaptı. İlki Diyarbakır’dakiydi. Oradakinin, ardından da onu takip eden Ankara’dakinin videosunu ve tapelerini izleyelim önce:

https://youtu.be/-PkQji1GNG8

Videonun Tapesi:

“1 Nisan 2017-Diyarbakır

“Tek millet. Kardeşlerim, dikkat ediniz. Türk demiyoruz, Kürt demiyoruz, Çerkez, Laz, Boşnak, Roman demiyoruz. Hepsini birden içine alan bir ifade kullanıyoruz: “Tek millet”, diyoruz.

“2 Nisan 2017-Ankara

“Türkiye’ye, Türk Milletine…

“Türk Milleti, 80 milyon…” (https://www.youtube.com/watch?v=-PkQji1GNG8)

***

Adam alışmış bir defa, yalana, dümene, hileye, aldatmaya. Onun gözünde, Kürt de keriz, Türk de… Bunun için, Diyarbakır’da, “Bakın biz Türk-Kürt demiyoruz, tek millet diyoruz”, dedik mi, Kürtleri kündeler geçeriz, diye düşünüyor.

Bir gün sonrasındaysa, Ankara’da ne diyor?

“80 milyonluk Türk Milleti…”

Böyle dedik mi de, diyor, Ankara’daki Türkleri kafesler, geçer gideriz…

Nasıl olsa bunlarda; “Yahu dün başka dediydin, bugün böyle dedin”, diye soracak ne akıl bıraktık, ne feraset… Bu ahmakları kandırmak için böyle yapmak gerek.

Oynanan oyun bu, arkadaşlar.

Hani anlaşılıyor; onda ahlâki bir değer kalmamış. O, oynar her türlü. Ama, yukarıda da dediğimiz gibi, o hileleri, o dümenleri de yutmaya hazır milyonlar var, ne yazık ki.

Şimdi de, son olarak, arkadaşlar; onun meşhur BOP Eşbaşkanlığı, PKK ile ilişkiler, Suriye’yle ilişkiler ve Patriotlar konusunda çevirdiği fırıldakları görelim:

https://youtu.be/cVXsjLEa9g0

Videonun Tapesi:

Eski:

Türkiye’nin Ortadoğuda bir görevi var.

Nedir o görev?

Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz ve bu görevi yapıyoruz biz.

Yeni:

Ellerine bir kağıt almış dolaşıyorlar Amerika’nın bir projesidir, diye. Bunu ispat ederlerse biz her şeye varız. Ama ispat edemezseler alçaktırlar, namussuzdurlar, bu kadar açık konuşuyorum.

Eski:

Özellikle Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. Yani Diyarbakır, istiyorum ki, şu anda  yani Amerika’nın da düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya Genişletilmiş Ortadoğu yani bu proje içersinde Diyarbakır bir yıldız olabilir.

Yeni:

Ellerine bir kağıt almış dolaşıyorlar Amerika’nın bir projesidir, diye. Bunu ispat ederlerse biz her şeye varız. Ama ispat edemezseler alçaktırlar, namussuzdurlar, bu kadar açık konuşuyorum.

Eski:

Suriye’yle Türkiye daha yedi buçuk yıl öncesine kadar birbirine husumetle bakıyordu, sürekli gerginlikler yaşanıyor, iki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldik, Esad kardeşimle oturduk, iki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik, müzakere ettik ve Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik mi?

Eveeettt

Yeni:

Artık yeni bir aşamaya geçilmiştir. Türkiye olarak Suriye rejiminin sınırlarımızda oluşturduğu güvenlik risklerini hiçbir şekilde tolere etmeyecek, karşılıksız bırakmayacağız.

Alkışlar…

Eski:

Bu füzeyi alma noktasındaki karar verici makam biziz, benim bundan haberim olması lazım, benim böyle bir şeyden haberim yok. Böyle bir alımı yapacaksak bunun için Savunma Sanayi İcra Konseyi var bu İcra Konseyinin başkanı benim. Ve orada iki üyemiz var; biri Savunma Bakanıdır, Genel Kurmay Başkanımdır, üçlü olarak bundan haberimizin olması lazım. Böyle bir şeyden haberimiz yok.

Yeni:

Tabiî sayısal olarak şu kadar olacaktır ifadesini kullanmak yanlıştır. Ancak atılan adım şudur:  Şu anda bizim topraklarımız aynı zamanda dördüncü maddeye göre NATO’nun da topraklarıdır. Ve burada NATO’yla yapılan görüşmeler muvacehesinde burada savunma esaslı olmak üzere böyle bir adım atılmaktadır.

Topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten bu kesinlikle bize verilmeli. Buranın komuta sistemini tamamıyla NATO da olması gerektiğini söyledim.

Eski:

Değerli arkadaşlarım benim milletimin dili tektir. Bu, Türk milleti… Dili tektir.

Yeni:

Ben ne tek dil dedim nede din dedim. Hiçbir yerde benim böyle bir ifadem yok. Çünkü bunlar yalan makinası.

Eski:

Bu ülkenin başbakanı, soruyorum sizlere, bir anma törenine gider de bir Korgeneral orada ayağa kalkmaz mı? Kalkması gerekir. Kalkmadığı anda tabiî, bedelini öder, o ayrı mesele. Zaten bedelini de ödedi.

Yeni:

Bakın şu anda içerde 400’e yakın emekli muvazzaf subay, astsubayımız var. Hele hele çok daha ağır olan, bana göre de çok ağır, yani örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan… Şimdi böyle bir şeyin delilleri kesinse, ver hükmünü işi bitir. Ama elinde senin kesin hükümler yok da sen yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı’nı kalkar da bu şekilde değerlendirirsen; burası gerçekten silahlı kuvvetlerin kendi içinde ki bütün moral değerlerini alt üst eder.

Eski:

Bizim dört kez bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunu hesabını her yerde vereceklerdir.

Yeni:

Görüşme yaptırırız.

Kimlerle?

İşte bu işlerle görevli olan elemanlarımız vasıtasıyla.

Sunucu: Şu sıralarda yaptırıyor musunuz? Halen var mı?

Halen var, tabiî var. Ha bu arada İmralı’yla ilgili görüşmeler yine olabilir.

Eski:

Eğer bu anlamda savcılıksa, evet savcıyız.

Hukuk işledikçe, ülkenin savcısı, hâkimi her türlü baskıdan, yönlendirmeden, tehditten uzak bir şekilde, özgür, bağımsız, hür vicdanıyla hareket ettikçe, yasaları uyguladıkça bazıları rahatsız oluyorlar.

Yeni:

Tutuksuz yargılama meselesi. Burada bence çok daha hassas davranmaları lazım.

Tutuklama özellikle bizim için son seçenek olmalı. Bakın cezaevi noktasında biz niye sıkıntılıyız?

Fatih Altaylı: Herkes tutuklu ondan. İçeridekilerin yüzde 80’i tutuklu da ondan, hükümlü değil.

Şimdi bu kadar tutuklamalara cezaevi dayandırabilir misiniz? Dolayısıyla tutuklama olayını son seçenek olarak düşünmeli.

Eski:

CHP çetelerle kol kola giriyor. BDP, PKK,  terör örgütü CHP’yi savunuyor. MHP’nin Genel Başkan Yardımcılı söylüyor.

Ya bu nasıl bir oyun, bu nasıl bir ittifak bu nasıl bir AK Parti karşıtlığı?

Öyle bir haykıralım ki bütün Türkiye duysun, buradan öyle bir haykıralım ki Kandil duysun, Silivri duysun.

Yeni:

CHP ve MHPlilerden oluşan gruplar orada provokasyonun içinde yer alıyorlar ve şimdi de kalkıp yine iyi niyet mesajlarıyla işte bunlara fırsat vermeyin, şöyle yapmayın, böyle yapmayın…

Beğenirsin beğenmezsin; bu gelenler bu ülkenin seçilmiş milletvekilleridir. Orada yapacakları toplantıyı izlemeye de mecbur değilsin. Yapacakları toplantının, yasalar içerisinde olduğu sürece saygı duymak zorundasın. Bu milletin tümünü kucaklamadınız, ırkçılık yaptınız, kavmiyetçilik yaptınız, kabilecilik yaptınız, şeytani olan anlayışa hizmet ettiniz. Ondan dolayı bu ülkede sıkıntının hep kaynağı oldunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun anlattığı fıkra:

Adamın birisi ölüyor, öbür dünyaya gidiyor. Karşısına bir melek çıkıyor. Bakıyor bir duvar, ucu bucağı yok. Duvarda milyonlarca saat var.

Nedir bu saatler? diyor.

Diyor ki dünyadaki herkesin burada bir saati var diyor. Her insanın bir saati var, diyor. Yalan söylediği zaman akreple yelkovan oynar, diyor.

Soruyor bu karşıdaki saat hangisi bak hiç oynamamış, akreple yelkovan hep on ikinin üzerinde duruyor.

Valla o Atatürk’ün saati, diyor o nedenle en başa koyduk, diyor.

Sonra vatandaş soruyor, diyor ki bana Lenin’in saatini gösterir misin?

Onu da gösteriyorlar, diğer bütün aklına gelen liderleri söylüyor gösteriliyor.

Peki, diyor bizim ülkemizde bir Başbakan var; Recep Tayyip Erdoğan.

Onun saatini de görebilirmiyim? diyor.

Valla onun saati burada yok diyorlar.

Nerede?

Cehennemde.

Allah Allah, nasıl olur?

Vallahi onu zebaniler vantilatör olarak kullanıyorlar, diyor. (https://www.youtube.com/watch?v=cVXsjLEa9g0)

***

İnsanın gülmesi mi, yoksa ağlaması mı gerek, bilemiyoruz, değil mi?..

İşte, böylesi bir adam, yani ahlâki, vicdani ve insani hiçbir erdeme ve değere sahip olmayan bir adam, tek başına Türkiye’yi yönetiyor.

Avanesi AKP’giller mi?

Onlar aksesuar…

Tek başına yönetiyor, dedik de; aslında taşeron olarak yönetiyor. Yoksa, onun da efendisi ve yapımcısı ABD Emperyalist haydut devletidir. Onun adına yönetiyor… Ve de o sayede bütün bu ihanetlerini, yalanlarını, dümenlerini çevirebiliyor.

Hani CIA der ya; böylesi adamlar bizim için en makbul hizmetkârlardır. Çünkü bunlardaki ihanet ve hizmetkârlık potansiyeli kallavidir. Bu nedenle de, özel olarak böylelerini arar, bulur, uydulaştırdığı ülkelerin tepesine getirir, ABD, onun casus örgütü CIA, Pentagon ve Washington.

Bizlerse, böylelerini ekranlarda görüp seslerini duyduğumuzda bile, mide kramplarına tutuluyoruz. Bıçak gibi kesiliyor iştahımız, sofra başındaysak. Kusasımız geliyor. Ve utanıyoruz insanlığımızdan. Böyleleriyle aynı canlı türüne, görünüşte de olsa dahil oluşumuzdan. Neylersiniz…

Hâlâ o adamın ve onun AKP’giller’inin peşine takılmaya devam edenlere ise, kızmak mı gerek, yoksa daha da çok acımak mı gerek, artık siz karar verin…

(Not: Son videonun iki hazırlayıcısından biri olan, içtenlikli, çalışkan ve fedakâr televizyoncu Makbule Cengiz, Halk TV’den kovuldu. Hikayesi için, bakınız: “Üzgünüm, Yazmak Zorundaydım”; Kılıçdaroğlu, şimdi Kaçak Saraylı “Baş Çalan”a, “Meşru Cumhurbaşkanımız”, diyor.)

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

12 Nisan 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı