Gezi Şehitlerinden Abdullah Cömert’i katleden polisin yargılandığı davanın Yargıtay bozmasından sonraki duruşması bugün sonuçlandı.
Katliam Hatay’da olmasına karşın, dava 1300 km. uzaklıktaki Balıkesir’e kaçırıldı.
Amaçları, davaya sahip çıkılmasına engel olmaktı. Aynı zamanda Abdocan’ın ailesine de eziyet etmek, bıktırmak, sindirmekti…
Yargılama tam beş buçuk yıl sürdü. İlk duruşmada verilen 13 yıl 4 ay hapis cezası, Yargıtay tarafından sanık polis lehine bozuldu ve bugün (19 Kasım 2018) verilen ikinci kararla ceza; 6 yıl 10 ay 15 güne indirildi.
Tamamen barışçıl bir gösteriye katılan, gençliğinin baharındaki bir can ortadan kaldırılıyor, katliamdan sorumlu polis bir gün bile tutuklu kalmıyor. İki kez ceza veriliyor, cezalandırıldıktan sonra bile tutuklama kararı verilmiyor. Ayrıca her yargılamada cezalar yarı yarıya düşürülüyor.
Şimdi buna ceza denir mi?
Ödül gibi ceza…
Yargıtayın, ilk bozma kararında, “Gezi parkı eylemleri olarak bilinen şiddet eylemleri” diyerek, Gezi İsyanı’nı “şiddet eylemi” olarak nitelemesi, tamamen AKP’nin Hukuk Bürolarına dönüştürülen yargının içler acısı halini gösteriyor.
Yargıtay böyle bir değerlendirme yapınca Balıkesir’deki yerel mahkemenin eski kararında direnmesinin mümkün olamayacağı açıktı. Öyle de oldu…
Aslında dava dosyası içinde polisin, Abdullah Cömert’i kasten öldürdüğüne dair onlarca bilgi ve belge var. Dağılmakta olan kitleye hedef gözeterek arkadan ateş edilince, Abdullah, arkadan kafatasına isabet alarak katledilmiştir.
Bu açık delillere rağmen, mahkemeler siyasi iktidarın tercihleri doğrultusunda kararlar vermekteler.
Son karar da bu yönde olmuştur.
Duruşmayı baştan itibaren takip eden HKP Genel Sekreter Yardımcısı Av. Tacettin Çolak; yapılan adaletsiz yargılamaları duruşma salonunda teşhir ederek, “bir keşif bile yapmadan verilecek kararın adaletli olmasının mümkün olmayacağını, tamamen meşru talepler uğruna barışçıl gösteri hakkını kullanan milyonların ortaya koyduğu Gezi Direnişi’nin şiddet eylemi olarak nitelenemeyeceğini, siyasi ortama göre mahkemelerin kararlarının değiştiğini, ama bu kararların eninde sonunda AİHM yargısından döneceğini” vurgulayarak, “bizlere Avrupa kapılarında adalet aratmayın” diye mahkeme heyetine eleştirilerini iletti.
Abdullah Cömert’in ailesi, duruşma salonunda karara çok sert tepki gösterdi. Anne ve abla baygınlık geçirdi.
Duruşma sonrasında aile ve avukatlar tarafından adliye önünde yapılan basın açıklamasında, bu tür katliamların sorumlusu olan polislerin davalarının genelde cezasızlıkla sonuçlandığı, kararın temyiz edileceği vurgulandı.
Balıkesir’deki davayı ilk günden bugünkü son gününe kadar aralıksız takip eden biz HKP’liler ise sabahtan itibaren Adliye önündeydik. Pankart ve bayraklarımızla. sloganlarımızla duruşmanın sonuçlanmasını bekledik.
Karar sonrasındaki Basın Açıklamasında; “Abdocanın Hesabı Sorulacak”, “Gezi Şehitleri Ölümsüzdür”, “Gün Gelecek Devran Dönecek Katiller Halka Hesap Verecek” sloganlarını haykırdık bir kez daha.
Son duruşmada biz HKP’lilerden başka, CHP Balıkesir Milletvekili ve Balıkesir CHP örgütünden sınırlı sayıdaki katılımdan başka destekçi yoktu. İlk duruşmalarda bayrak gösterenlerin yerinde yeller esmekteydi. Çünkü onlar reklam ve gösteriş peşinde olduklarından bir atımlık barutlarını tüketince arkası gelmedi, gelemezdi.
Aynı kayıtsızlık Soma Davalarında da görülmüştü.
Zira onlar; cesaret vatanlarını yitirdiler. Bir kısmı, “Gezi’den darbe çıkartanlara destek olamazdık” diyenlere biat etmeyi kendilerine yedirdiler.
Bir de kendilerine “Haziran” ismi vererek Gezi’yi sömürenler yok mu? Onların da maskeleri düştü…
Çünkü onlar da “Haziran” ismi ile Gezi sömürüsü yapmak istediler. Onların da barutları tükendiğinden, (kendi deyimleriyle söylersek), bir “Haziran Şehidi”nin davasına bile sahip çıkmaktan acizler.
Kimin ne yaptığı, nasıl davrandığı biz HKP’lileri ilgilendirmiyor. İşimize bakıyoruz, bakacağız.
Bundan sonra da nerede bir haksızlık, hukuksuzluk varsa orada HKP’liler olacak!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
19 Kasım 2018
HKP İzmir