Kurtuluş Partisi’nin Tayyip hakkında yaptığı “Suç Duyurusu” reddinin dayandırıldığı gerekçe, Balyoz, Ergenekon ve KCK Davalarında da emsal teşkil etmelidir

 

Kurtuluş Partisi’nin Tayyip hakkında yaptığı

“Suç Duyurusu” reddinin dayandırıldığı gerekçe,

Balyoz, Ergenekon ve KCK Davalarında da emsal teşkil etmelidir

 

Halkın Kurtuluş Partisi’nin Başbakan Erdoğan’a açtığı dava sonucunda verilen kararın kesinleşmesi; Ergenekon, Balyoz ve KCK gibi dijital delillerin sıkça kullanıldığı davalarda da örnek karar olarak gündeme gelecek, emsal teşkil edebilecek.

Ankara Başsavcılığının “dijital belgelerin hiçbirinin ceza hukukunda delil değeri açısından ıslak imzalı belge niteliğinde olmadığı, herhangi bir kişi tarafından uydurularak yazılma ihtimalinin de en az gerçekliği kadar mümkün olduğu” yorumu, önümüzdeki süreçte görülmekte olan davalarda gündeme gelecek.

Halkın Kurtuluş Partisi olarak, 03 Aralık 2010 tarihinde, Wikileaks belgelerinde, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman tarafından geçilen ve Tayyip Erdoğan hakkında İsviçre Bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu bilgisinin yayınlanmasından sonra suç duyurusunda bulunmuştuk.

Söz konusu belgelerde; ülkemizdeki siyasi iktidarın çeşitli yolsuzluklarından örnekler verilmiş ve “bu yolsuzluklar nedeniyle istifa eden bir bakandan” da söz edilmişti. Wikileaks tarafından yayınlanan bu bilgiden sonra, Abdüllatif Şener; belgelerde adı geçen eski bakanın kendisi olduğunu açıklamıştı:

Wikileaks belgelerinin diplomatik dedikodu diye hafife alınamayacağı”nı, “doğru dürüst bir hukuk devletinde savcıların tezkere yazıp Meclis’e göndermelerini gerektirecek önemde ihbarlar olduğu”nu, “İktidar zenginlerinin varlıkları yasallaştığı ve servetleri açığa çıktığı zaman TÜSİAD üyeleri”nin “onların yanında orta sınıfa döneceğini”, “bu servetlerin ortaya çıkmadığını, saklandıkları”nı, “başka ülkelerde yatırımları olduğu”nu söylemişti.

Bu beyanları ihbar kabul eden Kurtuluş Partili Hukukçular, Başbakan Erdoğan’ın “İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu, bazı özelleştirmelerden çıkar sağladığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki 7 ayrı yolsuzluk davasının kapatıldığı, haksız mal edindiği”ni belirterek; Abdüllatif Şener’in tanık sıfatıyla dinlenmesi ve Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık nüfuzunu kullanarak elde ettiği haksız servetin kaynağının araştırılması için “Soruşturmanın Genişletilmesi” talebinde bulunmuştu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenterler Bürosu, açtığımız bu dava için takipsizlik kararı verdi.

Takipsizlik kararını ise şöyle gerekçelendirdi: Erdoğan’ın başbakanlık yaptığı döneme ilişkin iddiaları soruşturma yetkisinin, Anayasa’nın 100. ve TBMM İç Tüzüğü’nün 107. Maddesine göre TBMM’de olduğu, bu nedenle işin esasına girilerek hukuki değerlendirme yapılamayacağı belirtildi.

Erdoğan’ın, başbakan olmadan önce 10 Eylül 2001’de ”hukuka aykırı servet edindiği” iddialarına ilişkin, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesinin “beraat” kararı verdiği hatırlatılan kararda, kesinleşmiş mahkeme kararı nedeniyle bu iddiayla ilgili de soruşturma yapılmadığı ifade edildi.

Ve Wikileaks belgelerine ilişkin, “Doğrulanmayan, dedikodu malzemesi niteliğinde olabilecek belgelere, delil değeri verilmesi”nin kabul edilemeyeceği, belgelerin hiçbiri ceza hukukunda delil değeri açısından ıslak imzalı belge niteliğinde olmadığı, herhangi bir kişi tarafından uydurularak yazılma ihtimalinin de en az gerçekliği kadar mümkün olduğu” kaydedildi.

Tayyipgiller Hükümetinin yargıyı tamamen denetimine alarak, Mustafa Kemalci, Tam Bağımsızlıkçı, Laik, Yurtsever ve muhalif tüm kesimleri, uydurma belgelerle, kimi zaman da neyle suçlandığını dahi bilmeden zindanlara doldurması nedeniyle bu davanın sonucu bizleri şaşırtmadı.

Çünkü, bilindiği gibi, kimliği belirsiz ihbar telefonları ya da e-mailler nedeniyle gece yarısı operasyonları yapılmış, AB ve ABD karşıtı, ilerici, yurtsever, laik Mustafa Kemalci her rütbeden asker (ordu/kuvvet komutanlığı, hatta Genelkurmay Başkanlığı yapmış olanlar dâhil), aydın ve bilim insanlarının evleri-işyerleri aranmış ve bu insanlar azılı katillermiş gibi gözaltına alınmış ve tutuklanmışlardır. Bu kişiler hakkında binlerce sayfalık iddianameler yazılarak, haklarında açılan davalar yıllarca sürdürülerek hukuken bir koruma tedbiri olarak düzenlenen tutukluk, daha baştan cezaya dönüştürülmüştür.

Ama siyasete girmeden önceki yaşam tarzı itibariyle bugünkü mal varlığına (servete) ulaşması mümkün olmayan Tayyip Erdoğan’ın soruşturulması talebimiz, dokunulmazlık zırhı gösterilerek reddediliyor. 

Yalanlanmayan Wikileaks belgelerini delil olarak kabul etmeyen (ki servet bilgisini veren Başbakanın eşbaşkanı olduğu BOP’un lideri ve “müttefikimiz” olan ABD’nin Ankara Büyükelçisidir) Abdülatif Şener’i tanık olarak dinlemeyen Başsavcılık, rahatlıkla takipsizlik kararını verebiliyor.

Birçok kişi uydurma imzalar vb. gerekçelerle tutuklanıyor. Ancak sıra Erdoğan’a gelince iş değişiyor. Takipsizlik kararı, adli sitemin tamamıyla Tayyip Erdoğan ve yandaşlarının hukuk bürosuna dönüşmüş olduğu gerçeğini bir kez daha çok çarpıcı bir biçimde göstermiş oldu.

Ama şu anki sonuca rağmen açtığımız bu dava başarılı bir şekilde sonuçlanmıştır. Takipsizlik kararındaki, dijital verilerle ilgili yorum, bundan sonraki önemli davalara emsal teşkil edebilecektir. Bu konunun takipçisi olacak olan Partimiz, tüm engellemelere, haksız-hukuksuz kararlara rağmen mücadelesine devam edecektir. 12.01.2013

 

Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi



 

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen takipsizlik kararı :