“Yetişkin” kardeşlerin, haciz, kira, fatura, geçim ve açlık cehennemine döndürülmüş hayatlarına zehir içerek son vermelerinin acısı yaşanırken, bu kahredici olay için bazı alçakların, olayın gerçek nedeni olan işsizlik ve pahalılık cehennemini yok sayarak, olayı kitaplıklarındaki kitaplara bağlayacak kadar ve hatta üzerlerindeki hacizleri görmezden gelerek “dört bin lira maaşları varmış” diyecek kadar insanlıktan çıktığına tanık olduk, ne yazık ki…
Bu olayın sıcaklığı devam ederken bir acı haber de Antalya’dan geldi. “Şimşek” ailesi; anne ve iki dünya tatlısı bebek, babalarının elini tutmuş şekilde öylece çekip gittiler Parababalarının işsizlik ve pahalılık cehenneminde çaresizliğe meydan okuyarak. Çareyi ölümde arayarak. Gerekçe aynı; İşsizlik!
Halk; yokluk, yoksulluk içinde acıyla kıvranırken, doymak bilmez bir avuç Parababasına memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette mutluluk olamaz, insanca, kardeşçe yaşam olmaz, olamaz. Hayatın daha ne olduğunu bile anlamadan 9 ve 5 yaşındaki çocuklarımızın babalarının ellerini tutarak ölüme gitmelerinin acısını hiçbir kelime anlatamaz.
Asıl soru şudur: Neden insanlarımız ailecek göçüp gidiyorlar bu viran olası kapitalist düzene isyan ederek?
“Neden” sorusu aklı kullanmanın, olayları sorgulamaya başlamanın ilk şartıdır.
Neden, nasıl, niçin, nerede, kim, kime sorularını kullanarak olayları sorgularız, gözden kaçırılanları bilince çıkarırız.
Sorgulama yapmamızı ve aklı kullanmamızı ise Parababaları hiç mi hiç istemezler. Sömürü düzenleri bozulmasın, sömürü çarkları sonsuza kadar sürsün gitsin isterler.
İşte, insanlık düşmanı Parababalarının vurguncu, soyguncu, işsizlik ve pahalılık cehenneminde artık yaşanılmaz diyerek bu acı kararı alan “Şimşek” ve “Yetişkin” aileleri de sömürü düzeninin adını koy(a)madan ölümü seçerek, aslında adını koy(a)madıkları düzene isyan ederek ölüme gitmiş oluyorlar.
AKP’giller’in belirlediği sefalet ücreti olan maaşlara hacizler geliyor, iki ay fatura ödemedi diye elektrik, su, doğalgaz gibi son derece insani, bir ailenin son derece doğal hakkı olması gereken ihtiyaçlar şak diye kesiliveriyor. Çalışanların aldıkları ücretlerin yetersizliğinden dolayı insanlarımız ya kredi kartları ya da bankalardan aldıkları kredilerle zaten bankaların kıskacına alınıp adeta mengenede ezilir gibi günbegün sıkıştırılıp faizin faizine çalışır duruma düşürülmüştür.
Fakat yandaş şirketlerin devlete olan milyonlarca dolarlık borçları TBMM’de bir oturumda hükümetiyle, muhalefetiyle ortaklaşılıp bir kalemde siliniveriyor. Sıkıştıkları yerde vergi afları, devlet teşvikleriyle destekleniveriyor bu asalaklar.
Bunca hırsızın, dolandırıcının, yolsuzluktan yolunu kaybetmiş, devletin kan emicisi olmuş asalakların fink attığı memlekette, onuru için canından, yaşamdan vazgeçenlerin olması bizleri kahrediyor.
AKP’giller eliyle devlete, kamuya ait olan tüm fabrikalar, yollar, barajlar, limanlar, madenler emperyalist yabancı sermayeye ya da yerli işbirlikçi yandaş şirketlere peşkeş çekildi.
Ve bu halkın bu şirketler tarafından daha ne kadar sömürüleceği, daha kaç kişiyi intihar ettireceği, kaç aileyi toplumumuzdan koparıp alıp ölüme götüreceği meçhul bu gidişle!
İşte o hırsızların yüzsüzlüğüne, arsızlığına, o patlayıncaya kadar yedikleri sofralarda yaptıkları israflara daha ne kadar sabretmemiz gerekiyor acaba?
Senin çocuklarının rızkından çaldıklarıyla her gün Dolar milyarderleri artar, senin ise lokman her gün küçülür, daha çok fakirleşirsin, ey halkım!.
Zengin ve yoksul arasındaki uçurum, kapitalizmin acımasızlığındandır, doyumsuzluğundandır.
O acımasızlık, öyle bir acımasızlıktır ki, iki yoksul aileyi “Yetişkin-Şimşek” ailelerini hayatından bezdirip canlarından eden bir acımasızlıktır. O acımasızlık Parababalarının soyguncu kanser düzeninin yarattığı acımasızlıktır.
İşsizlik, pahalılık, ekonomik sıkıntı ve bunalımlar, ücretlerin düşüklüğü, alım gücünün yetersizliği, psikolojik sorunların en baş nedenidir. İnsanlarımız ailecek yaşamlarını sonlandırıyor. Gel gör ki, ne hükümetten ne de Meclisin ceylan derilerinde oturan muhalefet görünümlü Parababaları partilerinden cinayetleri sorgulayıp nereye gidiyoruz diyen yok.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, AKP’giller’in hükümet olduğu 2002-2018 dönemini kapsayan 17 yılda 50 bin 378 kişi hayatına son vermiş.
Korkarız ki, böylesine acı haberleri ilerleyen günlerde tekrar tekrar duyacağız, tüylerimiz ürpererek öfkeden irkileceğiz.
Yapmayın ne olur, insanın kendi canından vaz geçmesi kurtuluş değildir.
İnsanın sevdiklerini, bu erozyona uğratılmış, körletilmiş, uyuşturulmuş, köhneleştirilmiş topluma bırakmamak istememesini anlıyoruz.
Fakat bu çözüm değil.
Gelin el ele verelim, insanlarımızı kendi hür iradeleriyle ölümü seçmiş gibi gösteren düzeni baştan ayağa yıkalım.
Yerine, işsizliğin olmadığı, hayat pahalılığının olmadığı, Demokratik Halk İktidarını hep beraber kuralım.
Sesimize kulak verin, başka başka “Yetişkin – Şimşek” aileleri canına kıyıp gitmesin. Bu vurguncu soyguncu düzeni yıkıp yerine yaşanılabilir insancıl yeni bir dünya kurabiliriz.
Öldüren sömürü düzenine karşı işçi, köylü, memur, işsiz, öğrenci, hep beraber “yeter be!” deyip birleşmezsek teker teker bu soyguncu düzenle baş edemeyiz.
Öldüren sömürü düzenine karşı örgütlü mücadele vermekten başka çaremiz yok.
Çok derdin tek ilacı Halk İktidarındadır. Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân Sermayenin sömürü ve soygun düzeni alt edilip yerine gerçek demokrasi olan Halkın İktidarı kurulmadığı sürece halkımızın iki baş belası, işsizlik ve pahalılık ortadan kalkmaz.
İşsizlik ve pahalılığı yaratan bu kanser düzenine karşı daha insanca bir yaşam için örgütlü mücadele etmeliyiz.
Unutmayalım ki “Örgütsüz Halk Köle Halktır, Örgütlü Halk Yenilmez”
Kahrolsun İşsizlik ve Pahalılığı Yaratan Parababalarının Sömürü ve Soygun Düzeni!
11.11.2019
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi