Bir CIA-Pentagon- Washington Operasyonu olan “Ergenekon Davası” adlı saldırı üzerine…

Bundan 6 yıl önce, CIA’nın projelendirip yerli hain taşeronlar; FETÖ ve Tayyipgiller eliyle uygulamaya koyduğu bu alçakça ihanet davasının, iftiralar, yalanlar, riyalar, namussuzluklar ve alçaklıklar davasının, Tayyipgiller’in himayesindeki FETÖ yargıçları tarafından 2013 Ağustosunda karara bağlandığı günün bir gün sonrasında, aşağıdaki görüntülü değerlendirmeyi yapmıştık.

Yerli taşeronlar; “Nasıl olsa Laik Cumhuriyet’in bekçisi olan, Mustafa Kemal Gelenekli Türk Ordusu’nun işini bitirdik. Elbirliğiyle ve Amerika’nın arkamızdaki desteğiyle Türk Ordusu’nu kafesledik. Aynı zamanda Laik Cumhuriyet’ten yana, Tam Bağımsızlıkçı, Ulusal, Yurtsever Güçleri de sindirip, korkutup pasifize ettik.”, diye bayram sevinci yaşıyorlardı.

Fakat her iki yerli taşeronun başında da birer kriminal tip vardı: Feto ve Tayyip…

Bunlar, Laik Cumhuriyet’ten geriye kalan enkaz halindeki devleti paylaşım savaşına tutuştular. Ganimetten aslan payını kim kapacak, kavgasıydı bu.

İktidarını koruma telaşına düşen Tayyip ve avanesi, FETÖ’ye karşı, özellikle de FETÖ’nün Ordu içinde mevzilenmiş, en aşağısından komuta kademesine kadar belli başlı subaşlarını tutmuş askerlerine karşı Mustafa Kemalci, Laik güçlerle geçici de olsa bir ittifaka girmenin kendisi için son derece hayati öneme sahip olduğunu gördü.

Ve bir anda Mustafa Kemalci askerleri ve aydınları safına çekip onlarla dayanışabilmek için FETÖ’nün ve kendisinin Orduya ve Laik Aydınlara karşı kurmuş oldukları kumpası bir anda FETÖ’nün üzerine yıktı. Kendisinin bu hainane gidişte FETÖ’yle atbaşı birlikte giden sorumluluğunu ya da daha açık bir ifadeyle suç ortaklığını inkar ederek ihaleyi tümden FETÖ’nün üzerine yıktı. Ve aynen şunu dedi:

“Bu FETÖ’cü Cemaatçiler Milli Orduya kumpas kurdular.”

Tabiî bu arada süratle FETÖ’nün Yargı içindeki elemanları da etkisizleştirilip geri plana atıldılar. Onun yerine Tayyipgiller, yine aynı süratle kendi yargılarını, kendi mahkemelerini oluşturma işine girdiler. Ve bu mahkemeler de “Ergenekon Davası” denen hainane saldırının kurbanlarını bütünüyle tahliye etti.

Kurbanlar dışarı çıkmıştı ama dava sürdürülüyordu. Her ihtimale karşı Tayyip kendi iktidarını kesince garantiye almış olduğuna kanaat getirinceye kadar davayı bu kurbanların üzerinde, hani derler ya “Demokles’in Kılıcı” gibi sallandırıp durmayı gerekli gördü.

Fakat artık gelinen aşamada, yani bu günlerde bu davanın ve kurbanlarının şöyle ya da böyle olmasının Tayyip için pek fazla bir yarar ya da zarar teşkil etmediği ortaya çıkmış oldu.

İşte bunun üzerine de Tayyipgiller’in sinyaliyle Tayyipgiller Mahkemesinin Yargıçları “delil yetersizliği”nden dolayı kurbanların tümünü beraat ettirdi.

FETÖ’yle Tayyip’in kapıştığı 2013 sonlarından itibaren, bu Ergenekon saldırısı kurbanlarının birkaçı hariç tamamı Tayyip’in safına sokuldu ve ona övgüler düzüp şakşak yapmaya başladı. İlker Başbuğ’undan Çetin Doğan’ına, Ahmet Yavuz’undan Mustafa Önsel’ine kadar utanç verici bir biçimde operasyonun Tayyipgiller ayağını görmezden gelerek Tayyip’in önünde diz çöktüler. Sanki CIA operasyonunu tek başına taşeron olarak FETÖ uygulamış da Tayyip de onları FETÖ’nün mahkemelerinin elinden kurtarmış…

Yazdıkları yazılarda, kitaplarda, çıktıkları televizyonlarda yaptıkları konuşmalarda böylesine acıklı ve onursuz değerlendirmelerde bulundular.

FETÖ bunları öylesine korkutmuştu ki yeniden güçlenip bizi mahkemelerine çıkartıp zindanlara yollayabilir, diye dört elleriyle Tayyip’e sarıldılar.

İşin garibi; bunlar aynı zamanda bu alçakça saldırıyı planlayıp projelendirenin ve yönetenin CIA, Pentagon ve Washington olduğunu da görmezlikten geldiler. Bunlar aslında Mustafa Kemal’in askerleri olmaktan çoktan çıkmışlardı. NATO bunların askeri kişiliklerini ve ruhlarını yok etmişti. Zaten böyle olmasaydı Feto ve binlerce kişilik koruma ordusunu peşine takmadan Kaçak Saray’dan adım atmaya bile cesaret edemeyen Tayyip bunların hakkından gelebilir miydi?..

Burada özellikle meseleyi bütün yönleriyle gören iki ayık insanın adını anmadan geçmeyelim:

Bunlardan biri rahmetli Kıbrıs Gazisi ve Kahramanı Yüzbaşı Muzaffer Tekin, diğeri de İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu’dur.

Meselenin aslını bilince çıkaran bu iki kurban, bizim gibi bu işi CIA’nın peojelendirdiğini, iki yerli taşeron gücün de uygulamaya koyduğunu gören ve onu ifade etme cesaretine sahip kişilerdir.

Sonradan görüştüğümüz Yarbay Mustafa Dönmez de bu CIA Operasyonunu bizim gibi değerlendirdiğini ifade etmiştir açıkça.

15 Temmuz sonrası ekranlara sıkça çıkan Kardak Kahramanı Ali Türkşen de saldırının iki yerli işbirlikçisinin FETÖ ve Tayyipgiller olduğunu ekranlardan dile getirmiştir. Onun da hakkını teslim etmiş olalım…

Geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi, ne acıdır ki bu CIA Operasyonu stratejik amacına ulaşmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çok büyük bir tahribat yapmıştır, fiiliyatta ve ruhiyatta. Ondan sonraki ağır darbeler de 15 Temmuz sonrası Tayyipgiller eliyle indirilmiştir.

Bunlardan birincisinde Ordunun askeri okulları kapatılmış, hastaneleri lağvedilmiş, kışlalarının önünde çöp kamyonları ve iş makineleriyle barikatlar kurulmuş, birliklerin elektrikleri, suları ve iaşeleri kesilmiş, açlığa ve susuzluğa mahkum edilerek aşağılanmışlardır.

En son indirici darebe de geçen günlerde çıkarılan askerlik yasasıyla vurulmuştur. 6 aya indirilen askerlik sonucunda 130 bin silah altındaki asker bir anda terhis edilmiştir. Parası olanın askerlik yapmaması sağlanmıştır. Askerlik artık büyük ölçüde paralı hale getirilmiştir.

Özetçe; Ordudaki savaşkan damar olan Mehmetçik ruhu ortadan kaldırılmıştır, arkadaşlar…

CIA, ardındaki ABD Emperyalist Haydut Devleti ve AB Emperyalist Haydutları, Türk Ordusu’nu çökertme amaçlarına ulaşmışlardır artık büyük ölçüde.

Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, artık İkinci Kuvayimilliye Seferberliğimizle birlikte, Birincisinde olduğu gibi Antiemperyalist-Yurtsever bir ordu kurmak göreviyle karşı karşıyayız. Fakat bu sefer Birincisinin eksik bıraktığı alanı da dolduracağız.

Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist bir Halk İktidarı’yla birlikte bir Halk Ordusu da oluşturacağız.

Ne diyoruz?

Birincisinde yendik, İkincisinde de yeneceğiz!

Emperyalist çakalların ve yerli hain işbirlikçilerinin heveslerini yine kursaklarında bırakacağız. Yaptıklarına pişman edeceğiz onları!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

8 Temmuz 2019

Nurullah Ankut
HKP Genel Genel Başkanı

 ***

HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un Ağustos 2013’te Ergenekon maskeli CIA Operasyonunda mahkeme kararları açıklandığı günün ertesi günü yaptığı görüntülü değerlendirme

 

 Videonun Tapesi:

 Yoldaşlar,

Adına “Ergenekon Davası” denilen bu Pentagon-CIA operasyonu nihayet sonuçlandı.

Zaten bu alçaklar varmak istedikleri yere varmışlardı. Onlar için amaç hâsıl olmuştu. Ama elde edileni muhafaza edebilmek için bu ağır cezaları vermeleri gerekiyordu. İşte onu yaptılar dün. 18 kişiye müebbet, ağırlaştırılmış müebbet verdiler ve yüzlerce kişiye de onlarca hatta yüzlerce yılı bulan cezalar verdiler. Kurbanların yani Silivri’deki tutsakların yaş durumları nazarı itibara alındığında verilen bu cezalar onların yüzde 90’ı için zaten zindanda ölüm anlamına gelir. Yani ağırlaştırılmış müebbet anlamına gelir. Çünkü ağır ceza alan mağdurların yaşları 50’nin üzerinde…

Bu davayı kim projelendirdi? Ve kim yürürlüğe koydu

İşin en önemli bölümlerinden birisi budur.

Yani bu davanın sahibi kim? Bu operasyonun sahibi kim?

Hep söylediğimiz gibi bunu projelendiren CIA’dır, Pentagondur arkadaşlar. Uygulayıcıları Pensilvanyalı imam yani insanları Allah’la aldatan İblis Fethullah ve Tayyipgiller iktidarı, AKP iktidarıdır. Demek ki bu operasyon üç ayak üzerine oturtulmuştur.

Patron: ABD-CIA-Pentagon Washington.

Uygulayıcı işbirlikçi hainler: Fethullah cemaati ve Tayyipgiller iktidarıdır.

Bu üç ayaktan birini gözden kaçırdık mı bu saldırının özünü kavrayamayız.

Dün, daha önceki günlerde hatta yıllarda da bu operasyona sözde karşı çıkan onun aleyhinde yorumlar yapan aydınlar, siyasetçiler gördük. Bunların çoğunluğu, dikkat edersek sadece AKP karşıtlığı üzerinden bu “Ergenekon” adlı operasyonlara yaklaştı ve o karşıtlık üzerinden değerlendirdi. Çünkü bunların önemli bir kısmı, ezici bir kısmı, Amerikancıdır. Amerikancı olunca patrona dil uzatmak olmaz. Bir kısmı da Fethullahçı. Mesela CHP onunla uzlaşmak için Pensilvanya’ya heyetler gönderdi ve sıcak mesajlar gönderiyor CHP’li vekiller bu İblis’e. Öyle olunca geriye saldırının sadece bir ayağını görmek ve onun üzerinden olaya yaklaşmak kalıyor onlar için. Bu sahtekârca yaklaşımdır, namussuzca bir yaklaşımdır. Onu göze batırmamız gerekir. Yani bu operasyonun sahibi ABD’dir. Uygulayıcı yerli hainler, işbirlikçilerdir.

ABD peki bununla neyi amaçlamıştır, bu saldırıyla, yoldaşlar.

CIA’nın çekirdek örgütleri yani Dış İlişkiler KonseyiBilderbergÜçlü Konsey buralarda hep tartışılmış, konuşulmuş, yazılmış, çizilmiş belgelere, kitaplara geçmiştir bu projenin kapsamı, tamamı.

Ne diyorlar?

“Dünyayı bin ülkeli bir hale getirmeliyiz. Kent devletçiklerine dönmeliyiz. O zaman hepsini kolayca yönetiriz ve dünyanın üzerinde istediğimiz gibi gönlümüzce at oynatabiliriz.”

İşte projenin esası, özü budur, yoldaşlar. Ha, onun bir parçası olan BOP da, bildiğimiz gibi açıklandı ABD Dışişleri Bakanları tarafından, diğer ABD yetkilileri tarafından, o da sadece Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı ilgilendiren bölümüdür bu geniş projenin.

Hani ABD’nin, Pentagon’un büyük stratejisti Brzezinski ne diyor?

“Büyük satranç tahtası”, diyor. Yani en doğudaki Vladivostok’tan en batıdaki Baltık Denizi’ne kadar uzanan geniş coğrafyayı, Asya’yı, Avrupa’yı içine alan büyük iki kıtayı “büyük satranç tahtası” diye adlandırıyor.

Ve öyle stratejiler, öyle planlar öneriyor ki… Ancak bunları uygularsak bu satranç tahtası üzerinde istediğimiz gibi oyunumuzu oynarız ve bizim dışımızdaki herkes bizim yönettiğimiz piyonlar olur bu oyunda, diyor. İşte BOP da onun bölgemize ilişkin bir bölümüdür. Ve şu anda bu “Ergenekon” adlı operasyon da BOP’un bir parçasıdır, yoldaşlar.

Aslında hazırlıklar tâ 60’lı yıllardan itibaren yapılmış olmasına rağmen, Sosyalist Kamp’ın varlığında, ABD Türkiye’nin bütünlüğünü ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin belli bir oranda güce sahip olmasını kendi emperyalist çıkarları açısından gerekli buluyordu. Malum Sovyetler’le girişeceği, Sosyalist Kamp’la girişeceği bir savaşta, Sosyalist Kamp’tan gelecek saldırıyı ilk karşılayacak ve onu absorbe edecek güç olarak Türkiye’yi görüyordu. O yüzden Türkiye’nin bütünlüğünü ve Türk Ordusu’nun belli oranda bir güce sahip olmasını gerekli buluyordu. Ama Sosyalist Kamp yıkıldıktan sonra artık ABD’nin Türk Ordusu’na bakışı tümden değişti ve sadece 60’larda yaptığı o planın doğrultusunda bakmaya başladı bölgemize ve Türkiye’ye. Yani dünyayı bin ülkeye böleceğiz, bu arada Türkiye gibi büyük ülkelere, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi güçlü ordulara gerek yok artık. Onların varlığı önümüze engeller çıkarır. O zaman onları parçalamalıyız, etkisizleştirmeliyiz. İşte “Ergenekon Davası”nın amacı bu, arkadaşlar. Yani Yeni Sevr. Orta Anadolu’da küçük bir İslam devleti, diğer bölgeleri budanmış, koparılmış, parçalanmış bir Türkiye, ABD’nin öngördüğü Yeni Sevr Planı. İşte onun hazırlıklarını yaptı. AKP denilen Tayyipgiller iktidarı da o amaç için oluşturuldu, yapılandırıldı, var edildi, projelendirildi ve ete kemiğe büründürüldü ve iktidara getirildi.

Diğer partiler, Meclisteki diğer üç parti de aynı proje doğrultusunda yeniden formatlandı, biçimlendirildi. Özleri ve biçimleri ona uygun düşecek şekilde değiştirildi. Dikkat edersek Meclistekilerin hepsi Amerikan uşağı… Medya ona uygun hale getirildi. Artık kitleyi bilgilendirme aracı olmaktan çıkarıldı. Tümüyle Parababalarının eline geçti, eline teslim edildi ve Parababalarının ihale almalarını ve kendi reklam işleri yapmalarını sağlayan bir kuruma dönüştürüldü medya. Bizdeki tüm Parababaları da ABD uşağıdır bildiğimiz gibi. Onların ortağıdır. Medya da bu projeye uyumlu hale getirildi. Türkiye Halkları da zaten 1950’lerden itibaren hatta 45’ten itibaren ABD’nin uyguladığı “Yeşil Kuşak Projesi”çerçevesi kapsamında Ortaçağa doğru adım adım sürüklendi.

Kimlerle?

Tarikatlarla, Kur’an kurslarıyla, imam hatip okullarıyla insanlarımız CIA İslamıyla, Amerikan İslamıyla afyonlandı, uyuşturuldu, sağlıklı düşünemez hale getirildi. İşte Tayyip gibi, günde 40 kere yalan söyleyen, içtenlikten, dürüstlükten, insani değerlerden, acımadan, sadakatten zerre kadar nasip almamış bir insan üç seçimdir yüzde 40’ın üzerinde oy alıyor. Yüzde 50 civarında oy alıyor. Gittikçe de oylarını artırıyor gördüğümüz gibi. İşte bu sayede oldu. İnsanlar görüp kavrayamadı, düşünemez hale getirildi. Yoksa bu iktidarın vurgundan ve ihanetten başka nesi var?

Yaptığı hiçbir şey yok, halka verdiği hiçbir şey yok. Ama insanlar düşünemeyince, Usta’mız çok güzel anlattı bunu, Kıvılcımlı Usta: hayvanın bile gerisine düşer, diyordu. Hayvanı bir kere kandırırsın ama insanı defalarca kandırırsınız düşünmekten alıkoyduğunuz anda. Yani halkımız da bu projeye kanacak duruma getirildi. Geriye son kesim kalıyordu: Sosyalistler…

İşte ABD içine yerleştirdiği ajanlarla solu da kendi çizgisine çekti. Solu da gerçek sol olmaktan çıkardı, içini boşalttı. Ve bizim Sevrci Soytarı Sahte Sol dediğimiz solun, bugün Denizler’in, Mahirler’in izlediği hatla zerre kadar ilgileri kalmadı. Hepsi Denizler’in, Mahirler’in savunduğu değerlerin yüz seksen derece karşıtında, karşısında bulunuyor. Onun karşıtı bir hat izliyorlar. Biz onların izlediği hatta Amerika’nın “Demokrasi Projesi”nin hattı diyoruz, yoldaşlar. O kapsam içinde tüm eylemleri ve savundukları tezler. Yani onlar da bu projeye uyumlu hale getirildi. Bize tavır almaları da bundan… 17 grubun, biz onların bu içyüzünü açığa çıkardığımız, yüzlerine ayna tuttuğumuz için, bizi düşman bellemeleri ve bizimle ilişkilerini askıya almaları da bundan, yoldaşlar. Hâlbuki biz onları devrimci anlayışımız gereği yoldaşça, dostça uyarmıştık, devrimci hatta çağırmıştık. Ama küçükburjuvalıkları yüzünden anlamadılar bizi.

İşte ABD Emperyalistleri, Türk Ordusu’nun Ordu Gençliği’ni oluşturan bölümünün, Mustafa Kemalci, antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, yurtsever, laik kesimini düşman olarak gördüler. Yani hainane, emperyalist amaçlarını uygularken karşılarında engel oluşturabilecek, onlarla mücadele edebilecek bir güç olarak, bir düşman olarak gördüler ve bu operasyonu onlara yönelttiler.

Namuslu bilim insanlarını düşman olarak gördüler. Yine aynı değerlere sahip yani antiemperyalist, yurtsever, Mustafa Kemalci, laik bilim insanlarını, üniversite rektörlerini düşman olarak gördüler ve onları Silivri’ye doldurdular. Namuslu aydınları, yazarları, gazetecileri düşman olarak gördüler. Onları toplayıp Silivri zindanlarına tıktılar. Yani onlar açısından bu operasyon bir yol temizliğiydi. Böylece kendilerine güçlük çıkaracak, bu düşmanları da temizleyip saf dışı ettikten sonra artık bir otoyolda gider gibi gönüllerince, rahatça amaçlarına ulaşmayı planladılar, hedeflediler.

İşte bu operasyon bu anlayışın ve amacın ürünüdür, yoldaşlar. Biz daha bu saldırının ilk adımında, 2008’de, devrimci teorimizin ışığında olayı gördük. Tüm yönleriyle kavradık olayı. Dedik ki; bu bir CIA operasyonudur ve antiemperyalist, laik, yurtsever, tam bağımsızlıkçı, Mustafa Kemalci güçleri tasfiye etmeyi, ezmeyi, sindirmeyi, etkisizleştirmeyi ve terörize etmeyi amaçlayan bir CIA operasyonudur. Ne yazık ki, bugün aradan 6 yıl geçmiş olmasına rağmen, bizim olayın özünü yakalayıp ortaya koyan bu tespitimizi, bizim dışımızda başka gruplar, başka siyasetler hâlâ kavrayabilmiş değil, yoldaşlar.

Silivri’de mahkeme falan yok. Yargıçlar, savcılar yok. Orada bir tiyatro oynanıyor, bir trajedi oynanıyor. Mahkemecilik, yargılamacılık, hukukçuluk oyunu oynanıyor orada. Oradaki görevliler yüzlerinde maske taşıyorlar. Yargıç, savcı maskesi taşıyorlar. Yani “Kırmızı Başlıklı Kız” masalında kurdun içine girdiği post gibi, sahte bir postun içinde, görünümün içindeler, yoldaşlar. Onların hukukla, yargıçlıkla bir ilgisi yok. Onlar CIA’nın, Pentagon’un, ABD’nin, insanları Allah’la aldatan İblis Fethullah’ın bu amaçla, bu görevle görevlendirdiği bir ekiptir.

Onları mahkeme olarak gördüğünüz ve tanıdığınız anda boynunuza ölüm ilmiğinin geçirilmesini kabul etmiş olursunuz, dedik operasyon ilk başladığında tutuklanan generallere. Bunlar budur. Bunları sahici bir mahkemeymiş gibi kabul edip onlar karşısında hukuki gerekçeler ortaya koyarak savunma yapmaya kalkmak, onların vereceği her cezayı baştan gönüllü olarak kabullenmek demektir ki, bunun anlamı da ölüm ilmiğini boğazınıza geçirmek demektir, dedik.

O zaman onlara karşı yapılacak nedir?

Hukuki söylemle, literatürle uyum savunması değil, kopuş savunması, reddiye savunması, ret ediş savunması, tanımama savunması, onların içyüzünü ortaya koyma savunması…

Kimse kimseyi yanıltmasın, aldatmaya kalkmasın; biz yurtseveriz, antiemperyalistiz, ama siz de; CIA’nın, Pentagon’un görevlilerisiniz, Türkiye Halklarının düşmanısınız, Yeni Sevr’i gerçekleştirmek için bu operasyonu yapmakla görevlendirildiniz, bunu söylemeniz gerekir, dedik. Ama hiçbiri buna cesaret edemedi, yoldaşlar. O dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerindeki muvazzaf subaylar da bu cesareti gösteremedi. Bu operasyonun özünü, amacını, sahibini görüp ona uygun, Mustafa Kemalci bir tutum alamadı. Korkakça bir tutum aldılar.

Yoldaşlar,

İşte dün karşılaştığımız durum, tüm bu yaşanan sürecin bir sonucudur. Ve bu saldırının kurbanları, içerdeki 300-400 kişi değildir. Asıl kurban Türkiye Halklarıdır ve halkların geleceğidir.

Yeni Sevr’e götürülüyor ülkemiz. Budur asıl büyük tehlike. Bu Sevr bataklığında hepimiz köleleştirilmek, ABD uşağı yapılmak isteniyoruz.

Fakat hep şunu söyleriz yoldaşlar; İnsanlar hayvan sürüsü değil. Sürgit kandırılamazlar, uyutulamazlar, aldatılamazlar; bir noktadan sonra yapılan ihaneti ve oynanan oyunları görürler. Nitekim Birinci Milli Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda da böyle oldu.

İşte Taksim Gezi Direnişi’miz halklardaki uyanışın ilk kıvılcımının çakışıdır, yoldaşlar. Hiç ummadıkları, beklemedikleri bir anda halkımız ayağa kalktı ve Tayyipgiller’e ve onların arkasındaki Fethullah’a, AB-D Emperyalistlerine karşı meydanları doldurdu. Milyonlar, on milyonlar olarak döküldü sokaklara, meydanlara. Hepsi şaşırdılar halklarımızın bu isyanı karşısında. Şu anda bu isyanı kontrol altına almış görünüyorlar. Ama sadece kontrol altına almış görünüyorlar; durdurmuş değiller, durduramazlar da, durduramayacaklar da. Adım adım, dalga dalga, gün be gün bu isyanımız büyüyerek zafere varıncaya kadar gelişecek, güçlenerek sürecek, yoldaşlar. Ve sonunda, hep dediğimiz gibi; halklar kazanacak. Dünya Halkları kazanacak, Türkiye Halkları kazanacak.

ABD Emperyalistleri, AB Emperyalistleri ve onların işbirlikçileri yerli hainleri Tarihte hep lanetle anılacaklar. İğrenilerek, tiksintiyle anılacaklar. Bundan adımız gibi eminiz. Ve el yüzüne bakamayacaklar.

Ve hep biz yani halklar kazanacağız. Uzatmayalım yoldaşlar:

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!