100 yıl önce yanan bu ateş bugün de bu vatanın gerçek evlatlarının elinde!

Savaştığı cepheden bir emirle çağrılıp İstanbul’a ayak bastığında gördüğü manzara karşısında tek bir şey söyledi; “Geldikleri gibi giderler!”

Bunu söylediğinde tarihler daha 13 Kasım 1918’i gösteriyordu. Mondros Ateşkes Antlaşması yeni imzalanmış, işgaller hemen ardından başlamıştı, İstanbul Boğazı’na Emperyalist İşgalcilerin savaş gemileri demir atmıştı. İşte böyle bir karanlığın içinde umudu ortaya çıkaran bir söz idi, bu söz. Zaferi, savaşı daha başlatmadan kazandıran bir söz…

Bu sözden 6 ay sonra 1919’da, önce 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru’na bindi İstanbul’dan, 19 Mayıs günü Samsun’da idi. Yanında sayıca bir avuç silah arkadaşı vardı, umutsuzluğun ortasında umut, karanlığın ortasında ışık oldular.

Ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa ve hatta ülkeden ülkeye yayılan bir parolaya sahiptiler: “Ya İstiklal Ya Ölüm” idi o slogan. O slogan ki elde silah Emperyalizmin tankıyla topuyla, uşaklarıyla saldırdığı bu vatanda, bu vatanın gerçek evlatlarının, topraklarını azgın işgalci Emperyalist güçlere karşı savunurken canlarını vermeden önce söyledikleri son sözleri idi. İdam sehpalarında genç yaşta asılanların, Tam bağımsız Türkiye diye bağıranların, 19 Mayıs 1919’un 100 yıl sonrasında, 19 Mayıs 2019’da “Mustafa Kemal Ölümsüzdür” diye bağıranların, Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye diye haykıranların son sözüydü ve son sözü de olacaktır.

100 yıl önce bugün bizlere gösterdi ki “vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmeyi yeğleyecek”olanlar, karşılarındaki düşmanlar en güçlü silahlara sahip olsalar dahi onları bu topraklardan süpürüp atabilirler.

Kim miydi 100 yıl önce vatanımızı işgal etmeye çalışanlar ve bunun sonucunda bu vatanın gerçek evlatları tarafından süpürülüp atılanlar, denizlere dökülenler?

“Üstünde Güneşin batmadığı İmparatorluk” denilen İngiliz İmparatorluğu idi, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan büyük pay kapan Fransızlar ve İtalyanlardı. Daha da açığı, bu üç devletin de ortak özelliğini oluşturan tek şey idi: Emperyalizm… Ve tabii ki o dönemde emperyalizmin uşaklığını yapmakta sınır tanımayan Yunan ve ilerleyen zamanlarda Büyük Ermenistan hayalleriyle kandırılıp vatanımıza saldıracak olan Ermeni işgalcilerdi. Hepsinin tek bir amacı vardı; vatanımızı bölüp, parçalara ayırmak.

Ancak Tarih herkesin beklediğini yazmadı. Tarih, işgalci emperyalist devletlerin zaferini değil yenilgisini yazdı, Tarih, mazlum ulusların emperyalizm tarafından ezilişini değil tüm mazlum uluslara umut ve ışık olan Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın zaferini altın harflerle yazdı. Ve Tarih, emperyalizmin direnen halklar karşısında “kağıttan kaplan” oluşunu yazdı.

İşte o yüzden 19 Mayıs demek Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nın meşalesi demektir. Ama bu öyle bir meşaledir ki ateşi vatanın ve Tarihimizin her yerine yazılmıştır. 100 yıl sonra bizler kendimize İkinci Kurtuluş Savaşçıları diyorsak, bu meşaleyi atalarımızın bizlere bıraktığı yerden devraldığımız içindir, onların 100 yıl önce yaktığı bu meşaleyi şimdi biz taşıdığımız içindir, onların yaktığı ateş hâlâ içimizi ısıttığı içindir.

Ancak acı gerçekler karşımızda gün gibi açık durmaktadır. Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının kapı dışarı ettiği emperyalizm, zaferi kazanmamızdan kısa süre sonra siyasi, ekonomik ve kültürel yönden ne yazık ki bir kez daha içimize işlemeye başlamıştır. Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm, yani bir anlamda tekelci kapitalizm, biz daha vatanımızı kurmadan çok önce kendi ülkelerinin yer altı ve yer üstü kaynaklarını tarumar etmiş, gözünü diğer ülkelere dikmişti. Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nda kovduğumuz emperyalizm, sonrasında ise sinsice içimize girmeye başlamıştır. Ancak bu sürecin en açık hali 1950’li yıllardan itibaren iktidara getirmeye başladığı uşaklarıdır.

Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda kovduğumuz emperyalizm 1950’li yıllardan itibaren tekrar hâkim olmuştur. 1919’da karşımızda topuyla, tankıyla, ordusuyla açıkça duran ve gözüken emperyalizm, 1950’den bu yana bu vatanın asla gerçek evladı olamamış ve asla olamayacak kişileri satın almıştır. Emperyalizm vatan hainlerini vatanımızın başına geçirmiş ve tankıyla, topuyla giremediği ülkemize kiralık uşaklarıyla girebilmiştir. O yıllardan bu yana ülkemiz bağımsızlığını tekrar kaybetmiş, “bağımsız” Türkiye’den eser kalmamıştır.

19 Mayıs 1919’da karşımızda ülkemizi parçalara ayıracağını belli eden Mondros Ateşkes Antlaşması duruyordu, daha sonra emperyalistlerin asıl amacını belli eden “Sevr” adlı sözde Barış Antlaşması duracaktı. Vatanımızı parça parça ayıran ve emperyalistlere yem eden antlaşmalardı her ikisi de. Ancak biz o iki kâğıt parçasını da yırtıp suratlarına fırlatmıştık. 19 Mayıs 1919’dan 100 yıl sonra ise karşımızda BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) durmaktadır. Amacı, varlık sebebi Sevr’in aynısıdır, ancak uygulama yöntemleri farklıdır. Bugün iktidarda bulunan AKP’giller eliyle ve türlü kimliklere bürünmüş işbirlikçileriyle, Meclisteki Amerikancı Beşli Çete’yle, Yeni Sevr demek olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulayıp Sevr’de başaramadıklarını başarmak istemektedirler. Zaten siyasi ve ekonomik anlamda emperyalizmin yarısömürgesi durumunda bulunan ülkemizde 1919’un, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı Zaferi’mizin intikamını alabilmek ve yüzyıl önceki başaramadıkları amaçlarını bugün başarmak için çabalamaktadırlar. Ve günümüzün baş haydutları olan ve bu planlarını uygulamak için sabırsızlıkla bekleyen ABD-AB Emperyalizmine de bu amaçlarını uygulamaları için en büyük yardımı ve uşaklığı, yine onlar tarafından iktidara getirilen AKP’giller yapmaktadır. Nasıl ki 100 yıl önce de emperyalistler Sevr’i uygulayabilmek için vatan haini Vahdettin’i yanına aldıysa, günümüzün de Vahdettinler’i AKP’giller’dir.

Bizler Kurtuluş Partilileriz; İşçiyiz, Köylüyüz, Emekçiyiz, Gençliğiz. Bu vatanın gerçek evlatlarıyız. İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız. Henüz 17 yaşındayken elde silah Yörük Ali Efe’nin çetesine katılan ve işgalci Emperyalistlere karşı savaşan Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce oğulları ve kızlarıyız. Emperyalizme karşı canı pahasına savaşan atalarımızn gerçek torunları ve bu vatanın gerçek evlatlarıyız.

Son sözümüz şudur ki;

100 yıl önce bugün Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bizlere, 19 Mayıs 2019’a seslenselerdi aynen şunu derlerdi: “Emperyalizme karşı başlattığımız bu savaş artık sizlere emanet, sayınızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan, bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı savaşın! Bu, bizim sizlere verdiğimiz en büyük görevdir!”

Ve biz de 19 Mayıs 2019’dan 100 yıl önce’ye Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına sesleniyoruz ve diyoruz ki; “Sizin emperyalizme karşı savaşınız zaferle sonuçlandı ancak ikinci bir zafer kazanma sırası bizlere geldi! ABD-AB Emperyalizmine karşı da, onların her türlü uşaklığını yapan vatan satıcılarına karşı da, vatan topraklarını başka ülkelere yem edenlere karşı da bu bayrak bizim elimizdedir! Emin olun, başta ABD-AB Emperyalizmini ve onların uşaklarını İkinci bir Kurtuluş Savaşı ile bir daha geri dönmemek üzere kovacağız! Ve sizlerin bize armağan ettiğiniz ulusal kurtuluşumuzu, sosyal kurtuluşumuz ile taçlandıracağız! Tam Bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi kuracağız! Bu İkinci Kurtuluş Savaşçılarının Birinci Kurtuluş Savaşçılarına sözüdür!”

Yaşasın 19 Mayıs!
Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi!
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!                                                                          

19 Mayıs 2019
Kurtuluş Partisi Gençliği