Vatan Satıcı’nın derdi ne Ege Adaları ne Kıbrıs…

Eee, Kaçak Saraylı Hafız?..

Çipras’ı davet edip mükemmel bir şekilde ağırladın Türkiye’de.

Ateist olduğunu gizlemeyen Çipras, sadece şoven duygularından dolayı Heybeliada Ruhban Okulu’na gidip orada Fener Rum Patriği Bartholomeos’un yönettiği ayine katıldı. Yanında da Tayyip’in avanesinden İbrahim Kalın vardı. Hep beraber geyikleştiler.

Sen ve avanense, kendi ellerinizle, gönüllü olarak, hatta belki de o meşhur fıkrada olduğu gibi “istemeden” verdiğiniz için Ege’deki 18 Adamızı ve 1 Kayalığımızı; hiç konu etmedin, değil mi bu meseleyi?

Oysa, Yunanistan sadece işgal ve ilhak etmekle kalmadı. Topların namlularını Türkiye’ye çevirip, en hafifinden en ağırına kadar silahlandırdı da oraları. Yerleşime de açtı, kiliseler de yaptırdı Adalarımızda.

Yunan Faşist Savunma Bakanı gelip hem işgalci askerleriyle kuzu çevirdi Adalarımızda, hem de Türkiye’ye tehdit ve hakaretler savurdu.

Siz de yiyip yuttunuz bu ağır hakaret ve tehditleri…

Ne mide ve ne hazım varmış sizde be… Yazıklar olsun…

Hiçbiriniz ne o gün ne de bugün tık bile diyemediniz bu işgalci, saldırgan ve ulusal kimliğini Türk düşmanlığı üzerine inşa etmiş devlete.

Bu Adalarımızın en azından şimdilik barışçıl bir çerçevede hesabını sormak ise, namuslu, yiğit, yurtsever askerimiz, Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Albay Ümit Yalım’a düştü. Zaten o kahraman askerden ve bizden başka da, elden çıkarılan bu vatan topraklarının acısını yüreğinde duyan ve de onun hesabını sormak için gün sayan kimse kalmamış gibi Türkiye’de.

Ne vahim bir durum, değil mi?..

Tıpkı Mütareke Günlerinde olduğu gibi…

Neyse, işin bu yönü ayrı bir mevzu. O da derin bir yara…

Saygıdeğer Ümit Yalım, Saygı Öztürk’ün köşesinde naklettiğine göre, aynen şöyle yapmış bu işi:

“Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, Yunanistan tarafından işgal edilen 18 adamızı sıkça gündeme getiren ve adalarla ilgili her gelişmeyi anlatan bir isim. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın Türkiye ziyaretinde, düzenlenen basın toplantısında adalar konusunun sorulmasını bekledi.

“Ancak, işgal altındaki adalarımızla ilgili hiçbir soru yöneltilmedi. “Bu görev bana düştü” dedi ve Çipras’ın Ruhban Okulu’nu ziyaret edeceğini televizyon haberinden öğrenince, sabah 08.00 vapuruyla Heybeliada’ya gitti.

“BAY ÇİPRAS, BİR SORUM OLACAK

“Adaya gelen gazetecilerden Çipras’ın saat 11.30’da geleceğini, saat 16.00’da ayrılacağını öğrendi. Çipras, Heybeliada’ya geldiğinde, iskelede bekleyen Ümit Yalım, soru sorabilmek için Çipras’a yaklaşmaya çalıştı. Ancak, kalabalık nedeniyle Çipras’a yaklaşamadı ve sorusunu da yöneltemedi. İlk girişiminde başarılı olamayan Yalım, Çipras adadan ayrılmadan önce onunla görüşebilmek umuduyla saat 15.00’te yeniden iskeleye geldi. Devamını Ümit Yalım’dan dinliyorum:

“Çipras, Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaret etti. Adadan ayrılmak için iskeleye geldi. Saat 16:15 civarında Heybeliada vapur iskelesinin ön tarafında, kalabalığı yararak Çipras’a yaklaştım. Kendisiyle yan yana olduğum an İngilizce olarak ‘Bay Çipras, size bir sorum var. Ege Denizi’nde işgal edilen Türk adalarını ne zaman boşaltacaksınız?’ sorusunu yönelttim.

“O SORUNUN CEVABI

“Çipras’ın suratı asıldı ve cevap vermekte tereddüt etti. Bunun üzerine ben bu kez ‘Ege Denizi’nde işgal edilen Türk adalarını ne zaman boşaltacaksınız? Biliyorsunuz, 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı Yunanistan tarafından işgal edildi’ dedim.

“Durdu, samimi bir biçimde kolumdan tuttu. Kısa bir süre düşündükten sonra ‘Bu kesin değil’ karşılığını verdi. Ben de kendisine, ‘18 Ada ve 1 Kayalık Türkiye’ye aittir’ dedim. Çipras, bu sözlerim karşısında sessiz kaldı ve adada yaşayan Rum kökenli vatandaşlarımızla fotoğraf çektirdikten sonra kendisine tahsis edilen tekneye binerek adadan ayrıldı. Kendisinden adalar konusunun oturup konuşulması gerektiğini söylemesini beklerdim. Hiç gündeme getirilmemesi, adalarımızla ilgili kafamdaki soru işaretlerini artırdı.”(https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/saygi-ozturk/ciprasa-sorulamayani-o-sordu-3442667/)

Görüyorsunuz, arkadaşlar…

Yunan Başbakanı Çipras bile, 18 Adamızla ilgili olarak bunların Türkiye’ye ait olduğu konusunda sadece “Bu kesin değil.”, diyebiliyor.

Tayyip’in Başbakanı, Meclis Başkanı ve şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Milyar Ali ise bu adalara pasaportla gidiyor…

Yani kendi vatan toprağımız olan adalara pasaportla gidebiliyor…

Güler misiniz, ağlar mısınız…

Ha, kendisini sorarsanız; kendisi düştüğü o durumdan gayet memnun. Ağzı kulaklarında, adalara ayak basarken.

Daha önce de defalarca söylediğimiz gibi, bu Ortaçağcı din simsarlarında ulusal duyguların ve değerlerin zerresi bulunmamaktadır…

Sadece Ege’deki Adalarımızı, Mavi Vatanımızı Yunanistan’a peşkeş çekmekle yetinmiyor, ABD devşirmesi Tayyipgiller İktidarı. Kıbrıs’ı da aynı şekilde peşkeş çekme heveskârlığı içindedir.

Bu konuda da daha önce yazılar yazmıştık. Bu sefer de isterseniz yine bir emekli askerden dinleyelim konuyu:

***

Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte Türkiye karşıtı ittifaklar kurmak için hemen her yola başvurdu. ABD, İsrail, GKRY’yı da arkasına alarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını ve Türkiye’yi doğrudan hedef alan geniş çaplı askeri tatbikatlara katıldı. Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Arap ülkelerini Türkiye’ye karşı kışkırttı. ABD’yi Türkiye’ye karşı konumlandırmak için üslerini ABD’ye açacağını ilan etti. Bu ülke ile Türkiye’yi dolaylı olarak hedef alan stratejik diyalog başlattı. Mısır ile Türkiye’nin yetki alanlarına tecavüz eden Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasında imza aşamasına gelindi.

TÜRKİYE KARŞITI EYLEMLERİN ODAK NOKTASI

Avrupa Birliği (AB)’ni Türkiye aleyhine bir manivela olarak kullandı. AB bütün raporlarında Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı haklı bularak Türkiye’yi suçladı. 7 km. karelik Meis adasını gerekçe göstererek Türkiye’nin 50 bin km. karelik mavi vatanına göz koydu. Son darbesi, ağırlıklı olarak AB’nin Akdeniz’de kıyısı olan ülkelerini (Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekiz, Malta ve GKRY- MED 7) Kıbrıs Rum Kesiminde toplayarak Türkiye’ye düşmanlık içeren mesajlar yayımlatma oldu. Hem Kıbrıs davasında hem de Doğu Akdeniz’de Türkiye yerden yere vuruldu. Karşımızda Ege sorunlarında, “Bu bizim egemenlik hakkımızdır. Tartışmayız!” diyen bağnaz bir devlet var. Her türlü uluslararası antlaşmaya rağmen Türkiye’ye yakın Doğu Ege adalarını silahlandırdı. Ve en önemlisi adalarımızı fiilen işgal etti.

NİÇİN AYRICALIKLI DAVET!

Bu ahval ve şerait içinde, sanki hiçbir şey olmamış gibi Yunanistan’a sıcak mesajlar göndermek ve Çipras’ı Türkiye’ye davet etmek ne anlama geliyor? Jeopolitik kırılmalarda ciddi bir devlet mesajlarını nasıl vermeli? Üstüne üstlük Çipras’ın Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaret eden ilk Yunan Başbakanı olması anlaşılır gibi değil!

ADA İŞGALLERİ OLAĞAN MI KARŞILANIYOR?

Çipras’ın davet edilmesi, hassasiyet arz eden Ruhban Okulu’nu ziyaret etmesi, Yunanistan’ın yaptığı düşmanca eylemlerden Türkiye’nin pek de rahatsız olmadığı anlamına gelir. Kaldı ki Yunanistan’ın Batı Trakya’da soydaşlarımıza karşı yaptığı dini ve siyasi baskılar ortadır. Yunanistan çok sayıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararını uygulamamaktadır. Her devlet için en önemli konu beka ve güvenliktir. Bir ülke size karşı en güçlü askeri ittifakları kurmak için üst üste girişimlerde bulunurken, en önemlisi adalarınızı işgal ederken, o ülkenin başbakanını, bakanlarını davet etmek ülkenin bekası konusunda gösterilen hassasiyetin aynasıdır.

Ortada ağır ve vahim sorunlar varken, bunlar yokmuş gibi idare-i maslahat içine girmek Yunanistan’ı daha da küstahlaştırır. Çipras’ın gerçek görüşlerini öğrenmek istiyorsanız, Türk basınında da yer bulan Ta Nea gazetesini okuyacaksınız. İşte özeti: “İşgal ordusu Kıbrıs’tan çekilsin! Meis’in Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) kabul edilsin! GKRY’nin MEB’ine tecavüz edilmesin! Mavi Vatan’dan vazgeçilsin! Ruhban Okulu açılsın…” Böylece uzayıp gidiyor… Tüm yaptığı düşmanca eylemlerden sonra, ayrıcalıklı olarak Türkiye’ye davet edilen Çipras sanırım oldukça rahatlamıştır. Yaptığı bütün girişimlerin Türkiye’de olağan karşılandığını düşünmüştür. Yunanistan uzmanları çok iyi bilir. Yunanistan’da milli birlik ve bütünlüğün anahtarı bugün de, tarihi süreçler boyunca da Türk düşmanlığı ve Rum Ortodoks kilisesi olmuştur. Yunanistan’la ilişkilerde ve her türlü temasta Türkiye temel ulusal çıkar alanlarını ön planda tutmalıdır. Bu alanlardaki mesajlar muhataplarına açık, net ve anlaşılır bir şekilde verilmelidir.

TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİNDE YUNANİSTAN

Diğer taraftan holding basını Çipras’ın “Türkiye’yi AB sürecinde destekleme” sözlerini ballandıra ballandıra aktarıyor. Oysaki Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde Yunanistan bir devlet kararı aldı. Türkiye’nin AB sürecinin Yunanistan’ın ulusal çıkarlarına hizmet edeceği değerlendirildi. Bu konuda ayak sürüyen GKRY yetkilileri Atina’da sert bir şekilde uyarıldı. Gerçekten de Türkiye’nin Ege ve Kıbrıs sorununu AB sürecine bağlaması intihar oldu. Her iki alanda da büyük mevziler kaybettik! AB içinde itilen kakılan Türkiye’yi Yunanistan daha rahat hırpalıyor. Yunanistan’daki istisnasız tüm iktidarlar Türkiye’nin AB sürecini desteklemiştir. Ayrıca Ahmet Davutoğlu faktörü ve iktidarın öngörüsüzlüğü nedeniyle Avrupa’nın mülteci oteli olan Türkiye’yi pohpohlamak gerekiyor. Otelcilikten vazgeçilirse, mültecilerin ikinci durağı Yunanistan olur! Bu son davet, Türkiye’nin hayati ulusal sorunlarının pek de iyi kavranmadığı izlenimi uyandırıyor. (https://www.aydinlik.com.tr/yunanistan-ve-ege-politikamiz-var-mi-soner-polat-kose-yazilari-subat-2019)

***

Görüldüğü gibi, arkadaşlar; vatan topraklarını parça parça satarak iktidara gelen ve iktidarda kalan, hainler haini bir gayrimeşru çetenin eline düşmüş durumdadır Türkiye.

Hep söyleyegeldiğimiz gibi; bunlardan kurtulmadıkça ne vatanımızın, ne milletin, ne de Halkımızın gün yüzü göreceği yoktur.

Mütareke Günlerinin işgal kuvvetleri neyse, bunlar da aynen odur…

Kaldı ki onlar hiç değilse kendi devletlerinin üniformaları ve bayraklarıyla neydiyseler öylece ortadaydılar, görülebiliyordular. Bunlarsa insanlarımızı Allah’la aldatma üstadı oldukları için kendilerini Müslüman maskesiyle gizliyorlar ve “Türküz” diyemedikleri için de “Osmanlı torunuyuz” yalanlarıyla kandırıyorlar.

“Yeşil Kuşak Projesi” ürünü, zihin hasarına uğratılmış halkın yüzde 30, yüzde 40’lık bölümünü de peşlerine takabiliyorlar. Oy sandıklarına, mezbahaya koşturulan sürü hayvanları gibi koşturulup oylarını arttırabiliyorlar. Oyların geri kalan bölümünü de her türden kanunu ayaklar altına alarak hırsızlamayla, yüzde 50, 52 oranına kadar yükselteyebiliyorlar.

Arkalarında Amerika ve AB Emperyalist Haydutları olduğu için de 17 yıldan beri zulüm ve ihanetlerine, hiç hız kesmeden devam edebiliyorlar…

Fakat her şey gibi bunların da sonu gelecek!

Hem de yaklaştı artık o son…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

11 Şubat 2019

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı