Meşru-yasal bir Cumhurbaşkanı yok. Fakat “Cumhurbaşkanına Hakaret”ten açılmış binlerce dava var

Meşru-yasal bir Cumhurbaşkanı yok. Fakat “Cumhurbaşkanına Hakaret”ten açılmış 68 bin 817 soruşturma, 12 bin 839 dava ve 3 bin 414 hapis cezası verilmiş karar var

Kimse alınıp darılmasın…

Ergun Poyraz’la bizim dışımızda kalan, medyadaki, yazarçizer aydın çevrelerindeki, sanatçı, şarkıcı, türkücü çevrelerindeki adı bilinen ve de sözde muhalif görünen herkes Tayyipgiller yandaşıdır, hatta halkımızın deyişiyle, biraz amiyane olacak ama yalakasıdır, yalamasıdır.

Birden şöyle denecektir sanıyoruz:

Yahu bu nasıl olur?

Bakın şöyle olur…

Ortada meşru bir cumhurbaşkanı var mıdır?

Hayır…

Kesinlikle yoktur.

Cumhurbaşkanı seçilebilmenin şartları, Anayasada kesince belirlenmiştir. Yüksekokul mezunu olması gerekir bir kişinin, Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için öncelikle.

Peki, Tayyip’in var mıdır yükseköğrenim gördüğüne dair bir diploması?

Hayır…

Ortaya iki tane diploma sürmüştür, ikisinin de sahteliği matematiksel bir kesinlikte belgelenmiştir. Üstelik bu iki sahte diploma, kendi içlerinde birbiriyle de çelişmektedir. Hani bizim oraların söyleyişiyle, bunlardan biri göğe bakmakta, biri çakmak çakmaktadır.

Tayyip’in sadece Fatih İmam Hatip Lisesinden ikmale kaldığı Arapça ve Kur’an derslerini bütünleme sınavlarında vererek mezun olduğunu belirten bir diploması vardır. Başka da bir öğrenim belgesi yoktur…

Bunu medyadaki ve aydın çevrelerdeki her muhalif geçinen kişi ve hatta Sorosdaroğlu Kemal Efendi’nin Yeni CHP’sinin başındaki kişiler de adları gibi bilmekte midirler?

Evet, bilmektedirler.

E, o zaman nedir bu “Cumhurbaşkanı Erdoğan” ya da “Sayın Cumhurbaşkanım” ya da “Sayın Erdoğan” söylemi?

Hukuki deyişler suça ve suçluya arka çıkmaktır. Dolayısıyla da o suça bulaşmış olmaktır, suç işlemiş olmaktır.

Şu an Türkiye’de herhangi bir kişi “Cumhurbaşkanı Erdoğan” dediği anda suç işlemiş olur. Çünkü Tayyip’in böyle meşru bir titri ya da sıfatı yoktur.

“Sayın Erdoğan” demek de suç işlemiş olmak anlamına gelir.

Nedir “sayın”ın Türkçe Sözlükteki karşılığı?

“Kendisine saygı gösterilen, seçkin, değerli kişi.”

Tayyip, diploması olmadığı halde sahte bir belgeyle AKP’nin bir yan kuruluş haline getirdiği Yüksek Seçim Kurulunu kullanarak 81 milyon insanımızı idiot yerine koymuş, daha açığıyla ahmak yerine koymuş, kandırmıştır. Dolayısıyla da ağır bir suç işlemiştir. “Resmi evrakta sahtecilik”tir, işlediği suçların başında gelen.

1983 yılında kurulan Marmara Üniversitesi’nden 1981 yılında mezun olduğunu gösteren sahte kâğıtları, düzmece kâğıtları diploma diye halkımıza yedirmiştir.

Şimdi, böylesi bir sahtecilik yapmış olan kişiye “sayın” sıfatıyla hitap edersek ne olur?

Yine suç işlenmiş olur. Suça ve suçluya arka çıkılmış olunur.

Gelelim bir sonrakine…

16 Nisan 2017 tarihindeki Başkanlık Anayasası Referandumunu ise kesin biçimde, yüzde 48’e yüzde 52 oy oranıyla kaybetmiştir.

Yani bütün kanunsuzluklarına, usulsüzlüklerine rağmen alabildiği geçerli oy oranı yüzde 48’i asla geçmemiştir. Fakat yine emri altına aldığı Yüksek Seçim Kurulunu kullanarak, ona zorla yasa koyucunun yani TBMM’nin görevini yaptırtmış, Seçim Kanununu değiştirtmiştir. Hem de akşam sandıklar açıldıktan, oylar sayılmaya başlandıktan sonra.

AKP temsilcisine bir dilekçe verdirterek Sandık Kurulu mührü taşımayan zarfların içindeki oy pusulalarının da geçerli olacağı yönünde bir kanun çıkarttırmıştır YSK’ye. YSK’nin böyle bir yetkisi zinhar bulunmamasına rağmen…

Oysa 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 98/4’üncü fıkrası açık ve netçe şunu emreder:

“Üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mührü bulunmayan (…) zarflar geçersiz sayılır.”

İşte bu açık yasa hükmünü YSK, oylar sayılmaya başlandıktan sonra AKP temsilcisinin el yazısıyla verdiği bir dilekçe doğrultusunda, kendisini yasa koyucunun yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin yerine koyarak şu emirnameyi gönderir, il-ilçe seçim kurullarına ve sandık kurullarına:

“Ancak üzerinde sandık kurulu mührü bulunmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Yüksek seçim Kurulu filigranı, amblemi ve ilçe seçim kurulu mührü bulunan zarflar ile üzerinde leke veya çizik bulunsa dahi bunun özel işaret koymak amacıyla yapıldığı kesin olarak anlaşılamayan zarflar geçerli sayılır.”

Açıkça görüldüğü gibi kanun hükmünü tersyüz eder Tayyip’in buyruğuna girmiş olan YSK.

YSK’nin yaptığı bu ani, kanunsuz değişikliğin sebebi nedir?

Bu konudaki uzman sosyal bilim insanlarının tespitine göre 2 buçuk milyon civarındaki sahte oy pusulasının da bu hile yoluyla geçerli saydırılması ve gösterilmesi, kabul ettirilmesidir.

Bu yapılan, namuslu hukukçuların deyişiyle “Tam Kanunsuzluk”tur. Dolayısıyla da o seçim gayrimeşrudur, yok hükmündedir, boş hükmündedir.

Seçim günü akşamı bu kanunsuzluğu, çıktığı bir televizyon programında hiç utanıp sıkılmadan ve yüzü kızarmadan kabul ettiğini belirten Sorosçu Kemal de bu cürmün en önde gelen suç ortaklarındandır.

Sorosçu sadece kendi kabul etmekle kalmamıştır bu hileyi, oyunu, düzeni. “Aman sokağa çıkmayın. Orada sizleri AKP’nin silahlı adamları beklemektedir.” diyerek namuslu CHP tabanını da sindirip, korkutup nötralize etmiştir.

Dolayısıyla da Sorosçu, Tayyipgiller’in doğrudan suç ortakları arasındadır…

24 Haziran 2018 Seçimlerini de Yargıtay eski Başkanlarından Sami Selçuk’un da açıkça ortaya koyduğu gibi kaybetmiştir AKP ve Tayyipgiller. Ama orada da kendilerini YSK sopasını kullanarak kazandı göstertebilmişlerdir.

Tayyip’in şu anda bile oturduğu saray kaçaktır. İdare Mahkemesinin aldığı onca yasaklama kararına rağmen Kaçak Saray’ını SİT alanında yaptırtmış, avanesiyle birlikte oraya gidip oturmuştur. Böylece Mustafa Kemal’in Türkiye Halkına modern tarımın nasıl yapılacağını öğretmek amacıyla hibe etmiş olduğu Atatürk Orman Çiftliği’ni berheva etmiştir. İmha etmiştir.

Kaçak Saraylı Tayyip ve onun AKP’giller’inin suçları, vatana ihanetten tutun da trilyonlarca liralık kamu malını aşırmaya varana kadar, Ortadoğu’da işbirlikçilik-taşeronluk ettiği ABD-AB Emperyalist Haydutlarıyla birlikte sayısı 10 milyona varan masum insanın kanını akıtıp canına kıymaya varana kadar uzanıp gider.

Hatırlanacaktır yine; Ege’de, Lozan’da ve takip eden antlaşmalarda mülkiyeti Türkiye’ye bırakılmış olan 18 Adamızı kendi elleriyle Yunanistan’a peşkeş çekmişlerdir bunlar. Yani düpedüz vatan hainliği etmişlerdir.

Sözü fazla uzatmayalım; neresinden bakarsanız bakın, tutarsanız tutun, AKP’giller çıkar amaçlı kriminal bir örgüttür. Meşru bir hükümet, iktidar, yönetim yoktur ortada.

Hatırlanacaktır; bir de BOP Eşbaşkanlığı vardır Tayyip’in, değil mi? “Ben BOP Eşbaşkanlarından bir tanesiyim ve bu görevi yapıyorum.” diyerek aylarca övünmüştür meydanlarda, televizyon ekranlarında.

Halbuki BOP kimin projesidir?

ABD’nin, CIA’nın, Pentagon’un, Washington’un…

BOP Haritası’na göre Türkiye ne olacaktır?

O harita hayat bulunca üç parçaya bölünecektir.

İşte Tayyip ve onun AKP’giller’i bu ihanet görevinin eşbaşkanlarından bir tanesidir.

Şimdi böyle bir şahsa “Cumhurbaşkanı” demek ve onun emri altındaki iktidara “meşru iktidar” demek, açıkça suçu ve suçluyu övmek anlamına gelir, dolayısıyla da o suça bulaşmak, ortaklık etmek anlamına gelir.

Ergun Poyraz’la bizim dışımızda bu suçu işlemeyen var mıdır, adı bilinen, muhalif geçinen kişiler arasında?

Şu anda yoktur…

Öyleyse de arkadaşlar, muhalifi oynayan tüm aydın kişi ya da kuruluşlar kerte kerte yandaşlık yapmaktadır, Tayyip’e ve avanesine yalakalık yapmaktadır. Bilineceği gibi, yandaşlığın, yalakalığın, yalamalığın da binbir derecesi, kademesi, yolu, yöntemi ve biçimi vardır.

İşte bu kast ettiğimiz kesim, farklı kademelerde, derecelerde, biçimlerde, yöntemlerde aslında Tayyipgiller’e destek vermiş olmaktadır, onları meşru saymış ve göstermiş olmaktadır, böylece de namuslu, içtenlikli, cahil ve yoksul insanlarımızı kandırmış ve onların yanlışa düşmelerine sebep olmuş olmaktadır.

Soralım burada:

Baştan itibaren her muhalif görünen ve bilinen aydın ya da kuruluş, parti vs; bizim ve Ergun Poyraz’ın koyduğu kesin, net, kararlı, üstelik de biricik hukuki ve meşru tutumu benimemiş olsaydı ve bunu cesaretle ortaya koyabilmiş olsaydı; Tayyipgiller iktidarlarını böylesine pervasızce sürdürebilirler miydi? Hatta koruyabilirler miydi?

Bizce hayır…

Unutmayalım ki, devrimci olmak, devrimci siyaset yapmak bilim ister, bilinç ister, kararlılık ister, namus ister, cesaret ister, fedakârlık ister. Bunlara sahip değilseniz Gerçek Devrimci olamazsınız. Ancak sahtesi olursunuz, çakması olursunuz, dolayısıyla da zarar verirsiniz sonuç olarak halkımıza ve devrimci harekete…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

26 Aralık 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı