Suriye’yle ilgili Soçi Mutabakatı’nın kazananları ve kaybedeni

Suriye’de bulunan bütün devletlerin ve onların yerel işbirlikçilerinin, kendilerince devletçil çıkarlarına uyumlu bir stratejik hedefi vardır.

Peki, Türkiye’nin Suriye’deki stratejik hedefi nedir, bilen var mı?

Neyi elde etmek için çabalamaktadır Türkiye Suriye’de?

Başlangıçta, bunu Kaçak Saraylı Hafız açıklamıştı. Suriye’nin meşru yönetimi olan Beşşar Esad liderliğindeki BAAS İktidarını devirecekler, Hafız ve avanesi de “Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacak”tı.

Hem de bu hedeflerine birkaç hafta içinde ulaşacaklardı…

Yani Kaçak Saraylı ve avanesi, Suriye’de Mısır’da Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler İktidarına benzer bir Ortaçağcı iktidar kuracaktı.

İnsanlık düşmanı Suudi Kralı ve Katar Emiri’yle birlikte Tayyip Hafız’ı da o dinci iktidarın hamilerinden en önde geleni olacaktı.

Tabiî bu hainane işi ABD ve AB Emperyalist devletlerinin sağdıçlığında gerçekleştireceklerdi…

Zaten Davud’un oğlu Ahmet meczubunun, aslında stratejik sefaletten başka hiçbir anlam taşımayan “Stratejik Derinlik” kitabı da tüm Ortadoğu İslam Ülkelerinin bu türden Türkiye hamiliğinde İslam Devletlerine dönüştürülmesini amaçlıyordu.

Ortaçağcı din devletleri oluşacak Ortadoğu’da, Türkiye de onların ağababası rolünü oynayacaktı. Böylece de Ortadoğu İslam Ülkelerinde Osmanlı benzeri bir saygınlığımız, etkinliğimiz, hâkimiyetimiz olacaktı.

Böylesine zırva bir ideolojiye ancak kafadan gayrimüsellah din meczupları inanabilirdi. Ki öyle oldu zaten. Başta Tayyip gelmek üzere AKP’giller’in üst düzey şahsiyetleri inandılar bu işin olabilirliğine.

Oysa Araplar, Tarihleri boyunca kendilerinden olmayan Müslüman yöneticilerine asla dostça bakmamışlardır, onları sevmemişlerdir. Bugün çıkarları gereği ABD ve AB Emperyalistlerinin işbirlikçiliğini ve taşeronluğunu yapmaktadırlar. Ama bu, onları sevdiklerinden değil; sadece çıkarlarının böyle bir hizmetkârlığa, uşaklığa kendilerini mecbur ettiğindendir.

Tüm Arap Toplumları içinde Türkiye’ye sıcak bakan sadece Libya ve Yemen vardı. Bir de buna son yıllarda Beşşar Esad liderliğindeki Suriye eklenmişti.

Ne yazık ki Tayyip ve avanesinden oluşan iktidar, bu üç dost ülkeye de ihanet etti, onlara karşı ağır suçlar işledi ve hâlâ da işlemeye devam ediyor.

Konuya dönersek; Tayyip’in ve avanesinin 2011’deki Suriye Krizi başladığında kendilerini kaptırmış bulundukları boş hayalin fos çıktığı, artık hemen herkesçe görülmüş ve kabul edilmiş bulunmaktadır.

Suriye’de Beşşar Esad liderliğindeki BAAS kazanmıştır, adım adım ülkesinin kaybedilmiş topraklarını ele geçirmeye devam etmektedir. Ve son açıklamalarında dahi, tek bir karış vatan topraklarını bile teröristlere bırakmayacaklarını tekrarlamışlardır.

Öyleyse bugün AKP’giller’in tutsak aldığı Türkiye’nin Suriye’deki stratejik amacı nedir?

Hiç…

Boş bir Beşşar Esad düşmanlığının ötesinde hiçbir şey…

İşte bu sebepten de Türkiye, bu meczuplar siyasetinin pençesinde avara kasnak gibi dönüp durmaktadır. Türk Ordusu enerjisini ve vatan evlatlarının canını yok yere harcamaktadır bu topraklarda.

Tayyip ve Tayyipgiller Medyası, Menbiç’te ABD Ordusu’yla Türk Ordusu birlikte devriye geziyor, diye övünmektedir. Şimdi de İdlib’de Rus Ordusu’yla Türk Ordusu devriye gezecek diye övünmeye başlamıştır.

Burada soralım Tayyip’e:

İyi, Hafız, Türk Ordusu’na bu iki emperyalist devletin ordularının yedeğinde devriye gezdirdin, nöbet tutturdun. Peki, ne elde edeceksin bunlarla?

Elde etmek istediğin stratejik bir hedefin, odağın var mı?

Yok, onu da açıklayamıyor. Ona da bir cevap yok.

E, o zaman derdin ne oğlum?..

Bak, Türkiye’nin dışında Suriye’deki tüm tarafların, başta da belirttiğimiz gibi, kendi yapılarıyla çıkarlarıyla tutarlı bir stratejik hedefi vardır.

Suriye Devleti’nin nedir stratejik hedefi?

Hep açıkladıkları gibi, vatan topraklarının tamamını yeniden egemenlikleri altına almak ve buraları düşman güçlerden temizlemek. Bu, Suriye Devleti’nin ulusal çıkarlarıyla bire bir uyumlu mudur?

Evet, uyumludur…

ABD Emperyalist Çakalı’nın hedefi nedir Suriye’de?

BOP çerçevesinde Suriye’yi parçalamak ve özellikle de burada Amerikancı Burjuva Kürt Devleti’nin Suriye ayağını hayata geçirmek…

Başlangıçta üçe bölecekti Suriye’yi. Bir de Ortaçağcı meczuplardan oluşmuş bir din devleti kuracaktı burada. Ama onun, Rusya’nın sahaya inmesiyle artık olmazlığını gördü ve bundan vazgeçti. Şimdi Amerikancı Kürt Devleti’ne odaklanmış durumdadır.

Dikkat edersek; Fırat’ın doğusunda oluşturduğu bu devlete Tayyip’in ifadesiyle 5 bin TIR ve 2 bin kargo uçağı dolusu silah hibe etmiştir, en hafifinden en ağırına kadar. Şu son bir ay içinde bile 250 TIR dolusu silah daha göndermiştir, PYD-YPG Bölgesine. Ve orada da bilindiği gibi kendisinin 20’nin üzerinde askeri üssü vardır, Özel Kuvvetler’i vardır, insan öldürmekten vahşi bir haz duyan Black Water’ları vardır.

AB Emperyalist Çakalları ise, önderleri ABD Emperyalistleriyle aynı stratejik hedefi paylaşmaktadırlar. Onlar da onun için Suriye’dedir.

Rusya ve Çin Emperyalist Devletleri ise, emperyalizme henüz geçtikleri için Suriye’den başlamak üzere Arap Dünyası üzerinde ve Ortadoğu ülkeleri üzerinde bir etkinlik ve hâkimiyet oluşturabilmek için Suriye’dedirler.

İran ise hem aynı mezhebi paylaştığı Beşşar Esad liderliğindeki iktidarı koruyabilmek hem de BOP Haritası’nı burada akamete uğratarak sıranın kendisine gelmesini engellemek ya da önlemek için Suriye’dedir.

Lübnan Hizbullahı da aynı amaçla oradadır.

Tabiî İran ve Lübnan Hizbullahı, Beşşar Esad İktidarının Siyonist İsrail’e karşı bir set oluşturduğunu ve bu setin kendilerince de olumlu bir yapı olduğunu bildikleri için oradadırlar. Yani Beşşar Esad liderliğindeki Suriye’nin çökmesi demek, Siyonist İsrail’in, efendisi ve hamisi ABD ve AB çakallarıyla birlikte Ortadoğu’da dizginsizce at koşturması anlamına gelecektir. Onlar da bunu bildikleri için Suriye’nin mevcut iktidarını korumak için çalışmaktadırlar. Onların stratejik hedefi de budur.

Peki, PKK’nin Suriye kolu, Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin yani PYD-YPG’nin stratejik hedefi nedir?

ABD ve AB Emperyalist Çakallarınınkiyle aynıdır onlarınki de. Yani burada Amerikancı Kürt Devleti’nin Suriye bölümünü yani BOP Haritası’nın o bölgeye ilişkin olan bölümünü hayata geçirmek.

Peki IŞİD, El Kaide, El Nusra-Tahrir el Şam, Heyet Tahrir’üş Şam ve daha bilumum değişik ada sahip Ortaçağcı din meczuplarının stratejik amacı ya da odağı nedir?

Açık ve net o da, değil mi?

Bin yıl öncekiler gibi Ortaçağcı bir din devleti, bir Muaviye-Yezid Devleti oluşturmak. Onlar da onun için savaşmaktadırlar Suriye’de.

Demek ki arkadaşlar; Türkiye’nin dışında Suriye’de bulunan bütün aktörlerin kendi içlerinde tutarlı, ulusal ve ideolojik çıkarlarıyla uyumlu bir stratejik hedefleri, odakları vardır.

Hedefsiz, odaksız, meczupvari oratada dolanıp duran sadece Kaçak Saraylı Reis’in ve avanesinin tutsak aldığı Türkiye Devleti’dir.

Böyle olunca da, Suriye dışındaki tüm hain güçler tarafından kolayca kullanılabilmektedir, Türkiye. Gâh ABD kullanmaktadır, AB kullanmaktadır, gâh Rusya, Çin, İran kullanmaktadır; gâh IŞİD, El Kaide, El Nusra, ÖSO vb. Ortaçağcı dinci güçler kullanmaktadır.

Hatırlanacağı gibi Tayyip, Rusya ve İran liderleriyle bir araya geldiği Tahran’daki üçlü zirvede İdlib’deki El Kaide ile aynı ideolojiye sahip Ortaçağcıları kurtarabilmek için “ateşkes” önerdi. Fakat bu, başta Rusya gelmek üzere İran’ın sert tepkisiyle geri çevrildi.

Zirveden hemen iki gün sonra Tayyip, Wall Street Journal’da kendi adına yayımlanan bir yazıda, ABD ve AB Emperyalist Haydut Devletlerini İdlib’e çağırdı; gelin burada Rusya, İran ve Suriye’nin devlet güçlerine karşı savaşalım, İdlib’deki ÖSO adı altında bir araya getirdiğimiz dincileri koruyup kollayalım, diye.

Tabii, Tayyip’in bu akıl, mantık ve vicdan dışı çağrısı hiçbir karşılık bulmadı. Emperyalistler, önce de belirttiğimiz gibi, İdlib’deki dincileri koruma savaşının kendileri açısından çoktan kaybedilmiş bulunduğunu biliyorlardı çünkü.

Baktı ki buradan havasını aldı; hemen yeniden Rusya’ya çevirdi yönünü. Ve Putin’le Soçi’de bir araya gelerek dört saatlik bir görüşme sonrasında bir mutabakat zaptına imza atabildiler.

Bu zapta göre, Rusya, İdlib’deki terör örgütü sayılan El Nusra ve onun gibi El Kaide türevi, IŞİD türevi ve döküntüsü Ortaçağcı, çoğunluğu ruh hastalarından oluşmuş güçlerin ellerindeki ağır silahları Türkiye’ye toplatacaktır. Bunlar silahlarından arındırılacaktır. Bu silahların toplanması ve bu din meczuplarının hiçbir askeri eylemde bulunmaması, Türkiye’nin sorumluluğuna verilmiştir.

Suriye resmi güçleri ile, ki Rusya kuvvetleri de yan yanadırlar, İdlib’deki Ortaçağcı güçler arasında derinliği 15-20 km’yi bulan bir askersizleştirilmiş tampon bölge oluşturulacaktır. Bu bölgenin kontrolünü, Rus Ordusu’yla birlikte Türk Ordusu sağlayacaktır ve buralarda devriye görevi yapacaktır.

Böylelikle de sayıları 60 ve en fazla 70 bin civarında bulunan bu meczuplaştırılmış dinci savaşçılar, Suriye’de savaşamaz hale getirilmiş olacaktır.

Tabiî bu da, ileriki aşamada Rusya destekli Suriye Ordusu’nun buraları daha kolay bir biçimde ele geçirmesine ve dinci teröristlerden arındırmasına yol açacaktır.

Bu sebeple de aslında bu mutabakat, Suriye Yönetiminin ve Rusya’nın, İran’ın yararına bir içerik oluşturmaktadır.

Fakat hâlâ Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye’deki ılımlı muhalifler hafif silahlarını bulundurmaya devam edeceklerdir, diye açıklamada bulunabilmektedir, övünçle.

Peki, bu “ılımlı” diye nitelediğin Ortaçağcılar ellerindeki hafif silahları kime karşı kullanacaklardır?

Kuşkusuz, Beşşar Esad liderliğindeki BAAS İktidarı’nın ordusuna karşı…

Yani Kaçak Saraylı Hafız, onun dış bakanı Çavuşun oğlu ve diğer avanesi hâlâ Suriye’de bu Ortaçağcı din meczuplarının bir devlet oluşturabilmesi, an azından otonom bir bölgeye sahip olabilmesi hayali içindedirler. Çünkü bunlar da Muaviye-Yezid Dincisidir, bunlar da Ortaçağcıdır, bunlar da iflah olmaz bir biçimde Ortaçağ’ın Ümmetçilik Konağının özlemi ve hayali içindedirler.

Oysa şu an Türkiye’nin başında gerçek anlamda bağımsızlıkçı, yurtsever, laik bir iktidar olsa ne yapar arkadaşlar?

Daha önce de birkaç kez tekrarladığımız gibi, doğrudan Beşşar Esad İktidarı’yla ittifaka girer. Çünkü her iki ülkenin de ulusal çıkarları bugün bire bir örtüşmektedir.

Ama bunu kavrayacak akla, fikre, izana, bilgi ve bilince ve siyasi namusa, vatan sevgisine sahip iktidar nerede…

Daha önce de belirtiğimiz gibi ABD Emperyalistleri bu iktidarı Türkiye’yi çökertsinler, batırsınlar diye başımıza bela etti. Bunlar da kendilerine efendileri tarafından verilen bu görevi layıkıyla ve hakkıyla yerine getirmektedirler doğrusu.

İşte bu sebepten ABD ve AB Emperyalist Çakalları AKP’giller’i hâlâ iktidar makamında tutmaya devam etmektedir…

Tabiî El Kaide döküntüsü ve IŞİD ideolojisine sahip 60-70 bin Ortaçağcı ruh hastasının elinden ağır silahlarını almak kolay olmayacaktır. Onları denetlemek, kontrol altında tutmak da kolay olmayacaktır. Türkiye tüm askeri gücünü bu bölgeye yönlendirip orada yoğunlaşmaya çalışacaktır. Bu da Türkiye’nin Ege’yi ve Ege’deki Yunanistan’ın işgali altında bulunan 18 Adamızı, elden çıkması an meselesi olan Kıbrıs’ı, çünkü (Kıbrıs’ta da Mustafa Akıncı nam bir hainler haini, bir ABD uşağı Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmaktadır ve Tayyipgiller İktidarıyla da kaynaşık durumdadır) es geçmesine, oralarla ilgilenememesine yol açacaktır.

Ayrıca da Türkiye ve Türk Ordusu İdlib’e odaklandığı için Fırat’ın doğusunda oluşmuş bulunan Amerikancı Burjuva Kürt Devleti’ne ilişkin hiçbir düşünce ve davranışta bulunamayacaktır artık. Amerika ve PKK-PYD-YPG, burada gönüllerince devletlerini oluşturacaklardır ve tahkim edeceklerdir.

ABD ve AB Emperyalist Çakalları işte bu sebepten olumlu karşılamışlardır Soçi Mutabakatı’nı. Rusya da, yukarıda andığımız sebepten dolayı kazanmış bulunmaktadır bu mutabakatla. Dolayısıyla Suriye de ve İran da…

Yani ünlü deyimiyle Soçi’de Putin; “Kestaneleri ateşten çıkarma görevi”ni Kaçak Saraylı Tayyip ve avanesinin emrine girmiş olan Türk Ordusu’na vermiştir, yani Türkiye’ye vermiştir.

Özetçe, arkadaşlar; tâ başından bu yana olduğu gibi, bu son Soçi’deki Putin ve Erdoğan ve ekiplerinin hazırlayıp imzalamış bulundukları mutabakatla da Türkiye dışında tüm taraflar kazanmıştır. Ve kaybeden sadece Türkiye olmuştur…

İşin bir diğer vahim noktası da, arkadaşlar, şudur:

Silahlarından arındırılmış bu tavuk keser gibi insan kafası kesmeye alışmış Ortaçağcı canavarlar nereye gideceklerdir İdlib’den?

Büyük olasılıkla Türkiye’ye…

Yani yoksul halkımız, işsizlik ve pahalılık cehenneminde kıvranan halkımız uzun bir süre bu canavarlarla yüz yüze yaşamak zorunda bırakılacaktır.

Bu büyük kötülüğü, hatta ihaneti de yapmış olmaktadır Tayyipgiller, ülkemize ve halkımıza…

Daha önce de birkaç kez belirttiğimiz gibi, Türkiye bu ABD yapımı hain kere hain iktidardan kurtulmadığı müddetçe, başına art arda gelen ekonomik, kültürel, sosyal, siyasi felaketlerden kurtulamayacaktır…

Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!

20 Eylül 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı