Hepsinin Nürnberg benzeri bir mahkemede yargılanıp cezalandırılmaları gerekir!

Aslında bunların tamamının acilen Nürnberg benzeri bir mahkemede yargılanmaları gerekir…

Kaçak Saraylı Hafız diyor ki, “Amerika, Türkiye’ye operasyon çekiyor.”

Amerika’nın hayatı operasyon be!

1945’ten bu yana tüm mazlum milletlere ve dünya halklarına operasyon çekmektedir, o Emperyalist Çakal.

Ve hatta, senin ABD Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz tarafından keşfedilip devşirilmen, partileştirilmen, iktidara taşınman ve 16 yıldan bu yana da Türkiye Halkının başına bela edilmen de bir ağulu ABD operasyonudur.

12 Mart, 12 Eylül Faşist Diktatörlükleri de ve o diktatörlüklere zemin hazırlanabilmesi için 5 bin masum insanımızın katlettirilmesi de, o alçağın bir operasyonudur.

Menderes’lerin, Bayar’ların, Demirel’lerin, Özal’ların, Tansu Çiller’lerin, Molla Necmettin’lerin, Mesut Yılmaz’ların ve şu an senin Kaçak Saray’ının Arka Bahçelisi Devlet Efendi’lerinin Türkiye’nin başına getirilerek halkımıza ölümlerden ölüm beğendirtilmesi de bir ABD operasyonudur.

Pensilvanyalı FETÖ’nün, onun tarikatının, İskenderpaşa Dergâhları’nın, İsmailağa Cemaat’lerinin, Cüppeli-Cüppesiz bilumum Ortaçağcı, Laiklik ve insanlık düşmanı Yezid Dincilerinin, Menzilcilerin, Nurettin Yıldız’ların, Müslüm Gündüz’lerin ve onların birer yılan yuvasından bin kat daha tehlikeli tarikat yuvalarının Türkiye’nin dört bir tarafını süne zararlıları gibi sarması ve onlara uygun zemin hazırlatılması da hep birer ABD operasyonudur.

O emperyalist alçakların; “Yeşil Kuşak Projesi”, adını verdikleri, İslam ülkelerini bin yıl öncenin Ortaçağına geri göndererek birer tımarhane haline getirtilmesi de hep ABD operasyonu olmuştur.

İran’da 1953’te namuslu, yurtsever Muhammed Musaddık liderliğindeki iktidarın CIA ve İngiliz İstihbarat Örgütü MI6 tarafından bir faşist darbeyle devrilmesi ve yerine Amerikancı satılmış Şah Rıza Pehlevi’nin getirtilmesi de bir ABD operasyonudur.

Ondan bir yıl sonra, bir Latin Amerika ülkesi olan Guetamala’da yine ilerici, yurtsever Jakobo Arbenz İktidarının CIA yönetimindeki bir faşist darbeyle devrilmesi de bir ABD operasyonudur.

Ve ondan sonra Latin Amerika’nın hemen her ülkesinde, birbiri ardına patlak veren onlarca faşit darbenin Latin Amerika Halklarına kan ağlatması da hep birer ABD operasyonudur.

Endonezya’da 1965’te faşist satılmış diktatör Suharto’nun yine benzer bir faşist darbeyle iktidara getirilmesi ve o alçağa 1 milyon namuslu demokrat, ilerici, yurtsever ve sosyalistin katlettirilmesi de bir ABD operasyonudur.

1967’deki Yunanistan Albaylar Cuntası’nın iktidar edilmesi de bir CIA, dolayısıyla ABD operasyonudur.

1974’te Kıbrıs’ta faşist Nikos Sampson’un bir darbeyle iktidara taşınıp Türkleri katletmeye girişmesi de bir ABD operasyonudur.

Özetçe; 1945’ten bu yana bu Emperyalist Haydut, kapitalist dünyanın mazlum milletlerinin hep başbelası olmuştur, onları boyunduruk altında tutabilmek için ve o ülkeler halklarını kanlarını kuruturcasına sömürebilmek için durup dinlenmeden, art arda operasyonlar çekmiştir.

Bu ABD Emperyalist Haydut Devleti, hangi güçleriyle operasyonlar çeker?

1- Ordu-Askeri Gücüyle.

2- Casus Gücüyle. Yani CIA’sıyla ve onun türdaşı ajan örgütleriyle.

3- Dolar Gücüyle.

Bildiğimiz gibi bu alçağın parası tüm dünyanın dış ticaretinde en belirleyici değişim aracı olmaktadır.

Bizim gibi Kapitalizmce geri ülkelerin tamamını “kısmi” ya da “varlık dolarizasyonu” olarak adlandırılan biçimde dolarizasyona uğratmıştır. Bu ülkelerde yerli ve milli paralar artık güvenilir bir tasarruf aracı olma özelliğini yitirmiştir böylece.

Kaldı ki, ülkenin iç ticaretinde önemli oranda, dış ticaretininse tamamında bir değer ve değişim aracı olarak dolar egemenliği başlamıştır.

Böylece, geri ülkeler artık ekonomik bağımsızlıklarını finans alanında da yitirmişlerdir.

Sanayi alanında zaten bu ülkeler bütünüyle ABD ve AB Emperyalist Tekelleri başta olmak üzere, uluslararası büyük tekellerin hakimiyet alanına girmiştir. Yerli sanayinin gelişmesine izin verilmez, bizim gibi ülkelerde…

Bakın, dünyada kaba bir teknoloji ürünü olarak kabul edilen yerli, orijinal otomobilimiz bile yoktur. Yerli telefonumuz, gelişkin bir teknoloji gerektirdiği için zaten hiç yoktur.

Tayyip ne demişti birkaç gün önce?

Onların iPhone’u varsa, bizim de Samsung’umuz, Vestel Venüs’ümüz var…

Tayyip’in sözlerinin tamamına yakınında olduğu gibi bu cümlede dile getirdikleri de bir kağıttan tayyaredir.

Samsung, hemen herkesçe bilindiği gibi Güney Kore malıdır. Vestel Venüs’ün de sadece kabı Türkiye’de yapılmaktadır.

Neden böyle olmuştur?

Çünkü ABD Emperyalist Haydudu bilimce, teknolojice, sanayice gelişmemize asla izin vermemiştir.

Kendisine devamlı bağımlı kılabilmek ve Türkiye’yi bilimce, ideolojice karantinaya alınmış bir deliler koğuşu haline getirebilmek için, Muaviye-Yezid Dini’yle afyonlanmış meczuplar ülkesi haline getirebilmek için, bilimin aydınlığından uzak tutmuştur ülkemizi.

ABD ve onun baş müttefiki AB Emperyalist Çakalları, iğrenç, insanlık düşmanı, ahlâk, vicdan ve merhamet yoksunu içyüzleriyle görünmek istemezler halkların gözüne.

Onlar kendilerini hukukun, demokrasinin, özgürlüğün temsilcileri ve hatta havarileri olarak pazarlarlar…

Bizim gibi geri ülkelere gelirken de hep en gerici sınıf, tabaka ve zümrelerin temsilcisi olan, ahlâk ve onur yoksunu, ihanet potansiyeli oldukça yüksek, kendini koltuk ya da para için satmaya hazır kişileri devşirir, örgütler ve iktidarlara getirir.

Ve onların geri ülkedeki siyasi, ekonomik ortaklıklarını, işbirlikçiliklerini yapacak kişiler, kadrolar, partiler organize eder.

Kendi tekel ürünlerinin montajını ve ithalatını yapacak sözde sanayici Parababaları bulup örgütler, onlarla ortaklıklar kurar.

Yani geri ülkede her boydan ve her soydan hain kişiler, kadrolar, gruplar, partiler yaratır. Onları maşa olarak kullanarak geri ülke halklarını boyunduruklar, kanlarını kuruturcasına sömürür, doğal zenginliklerini talan eder, yağmalar…

İşte bu sebeplerden dolayı, ABD-AB Emperyalist Çakallarıyla birlikte, onların hain yerel piyonları, kuklaları, işbirlikçileri de insanlık düşmanıdırlar, vicdan, merhamet ve ahlâk yoksunudurlar… Cürüm ortaklarıdır bunlar…

Hitler ve onun Nazi İktidarı, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı ve onun hazırlık aşamasında Almanya’da ve Almanya dışındaki pek çok ülkede, toplamda 60 milyon civarında insanın öldürülmesinden birinci derecede suçludurlar.

Bu suçlarından dolayı, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında Naziler Nürnberg Savaş Suçları Mahkemesine çıkarılmışlar ve orada hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır.

Hitler’se, bilindiği gibi, savaşın son günlerinde saklandığı sığınakta zehir içerek intihar etmiştir…

1945 sonrasında dünyanın mazlum ülkelerini ve halklarını hegemonyası altına alan ABD Haydut Devleti ve onun kendisi gibi emperyalist müttefiki AB Devletleri ve Ortadoğu’da o Emperyalist Haydudun bekçi köpekliğini yapan Siyonist İsrail Devleti; çıkardıkları savaşlarla, işgal ve ilhaklarla, tertipledikleri faşist darbelerle ve bizim gibi geri ülkelere uyguladıkları ekonomik politikalarla açlığa, çaresizliğe, ölümlere, salgın hastalıklara ve katliamlara uğratarak, 60 milyondan çok daha fazla insanın ölümüne sebep olmuşlardır.

Yani, bu emperyalist haydutların ve onların yerel taşeronlarının insanlığa karşı işlemiş oldukları suçlar, Hitler’in ve Nazi Almanyası’nın işlemiş olduğu suçlardan çok daha fazladır, ağırdır.

Dolayısıyla da bunların da derhal Nürnberg benzeri bir mahkeme huzuruna çıkartılıp insanlığa karşı en ağır suçları işlemiş olmalarından dolayı yargılanmaları ve Nazi Liderlerinin çarptırıldıkları cezalara çarptırılmaları gerekir.

İnsan soyunun yüzkarasıdır bunlar!

Ne demişti Kahraman Gerilla Che Guevara, Bolivya dağlarında Latin Amerika Halklarının Kurtuluşu için savaşırken Havana’da toplanan Tricontinental’e (Üç Kıta – Amerika, Asya, Afrika Konferansı’na) gönderdiği mesajında?

“Emperyalizmin bir dünya sistemi olduğunu, kapitalizmin son aşaması olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız ve o dünya çapında yenilgiye uğratılmak zorundadır. Bu mücadelenin stratejik sonu, emperyalizmin yıkılması olacaktır. Bize, bu dünyanın sömürülenlerine ve azgelişmişlerine düşen pay, emperyalizmin temellerini ortadan kaldırmaktır: biz ezilen uluslar, onlara sermaye, hammadde, teknisyen ve ucuz emek vererek ve onlardan yeni egemenlik araçları olan yeni sermaye, silah ve her çeşit materyal alarak mutlak bir bağımlılık içine sürüklenmekteyiz.

“Bu stratejik hedefin temel unsuru tüm halkın gerçek kurtuluşu olacaktır. Pek çok olayda bu kurtuluş silahlı mücadeleyle gerçekleşecek ve Bizim Amerika’da sosyalist devrim kaçınılmaz olacaktır.

“Emperyalizmin yıkılması hedeflenirken, onun başını kimin çektiği kesinlikle belirlenmek zorundadır. Bu, ABD’den başkası değildir.

“(…) düşmandan nefret etmeyen bir halk vahşi bir düşmanı yenemez.

“(…)

“Ve insanlığın kurtuluşu uğruna verilen savaşın bayrağı altında, uluslararası proleter ordularla gerçek bir proletarya enternasyonalizmi geliştirmeliyiz.

“(…)

“Eğer dünyada ölümün kendi paylarına düşen kısmıyla ve müthiş trajedileriyle, her günkü kahramanlıklarıyla, emperyalizme bitmez tükenmez darbeler indirerek, dünya halklarının artan nefretiyle emperyalizmin güçlerini parçalamak için iki, üç daha fazla Vietnam gün ışığına çıksaydı, geleceğe daha güvenli bakabilirdik!

“Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın en büyük düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için bir savaş marşıdır.”

Ne kadar açık, duru ve net bir tespit, değil mi arkadaşlar?

Her cümlesi, bizim gibi geri ülkelerin en yakıcı sorunlarına, dertlerine ışık düşürmekte ve derman önermektedir.

Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal ne diyordu, düşmanımızı belirlerken?

“Fakat varlığımıza sataşan (tasallut eden) bütün Batı dünyası, Amerika da içinde olduğu halde, tabiatıyla büyük bir kuvvet teşkil ediyor.” (Mustafa Kemal, Aktaran: Fethi Naci, Atatürk’ün Temel Görüşleri, s. 46)

Mustafa Kemal de iki düşmanımız var, diyordu:

Birincisi, yukarıda işaret ettiği dış düşman.

İkincisi ise onlarla ittifak etmiş, sarayını ve saltanatını düşünmek dışında hiçbir şey umrunda olmayan çökkün, bunak Vahdettin ve İstanbul Hükümetleri.

Demek ki arkadaşlar, Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız, bu iki düşmana karşı savaşılarak ve onları hezimete uğratarak zafere ulaşmıştır.

Bugün de hemen hemen aynı durıumla karşı karşıyayız…

Kimdir bugünkü Türkiye Halkının düşmanları?

ABD ve AB Emperyalist Haydut Devletleri ve onları dost, müttefik, stratejik ortak edinen Tayyipgiller önde gelmek üzere Meclisteki Burjuva Partileri. Meclisteki partilerin tamamı Amerikancı Burjuva Partileridir.

Ve ABD tekelleriyle ortaklığa girmiş olan halk düşmanı, satılmış, sözde sanayiciler: TÜSİAD’cılar, MÜSİAD’cılar, TİSK’çiler ve benzerleri…

İkinci Antiemperyalist Ulusal ve Sosyal Kurtuluş Savaşı’mızda da bu iki düşmanın mahv u perişan edilmesi ve hezimete uğratılması gerekmektedir.

Ancak o zaman Türkiye Halkı Kurtuluşa ulaşacak, kendi Devrimci Demokratik Halk İktidarını kurabilecektir.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

20 Ağustos 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı