FETÖ’yle 10 yıllar boyu el ele, kol kola Laik Cumhuriyet’i yıkmak için hainane işler yapan en tepedeki kişiler; yani Kraliçe’nin Gül’ü, Kaçak Saray’ın Tayyip’i, onun avanesi, Davud’un Oğlu, Milyar Ali, Bozdağ Bekir, Bülent Arınç ve bilumum AKP’giller güruhu, hâlâ koltuklarda oturacak, köşklerde, saraylarda devran sürecek, kamu mallarını har vurup harman savurmaya devam edecekler; ondan sonra da bu Amerikan yapımı güruh kalkacak FETÖ’den bahsedecek, FETÖ’yle mücadeleden dem vuracak ve sütten çıkmış ak kaşık gibi kendini masum gösterme numaralarına yatacak, öyle mi?
Bunu da 80 milyonluk milletimiz yiyecek…
Hadi oradan be!
Kim yutar sizin bunca yalanınızı, dümeninizi, dolabınızı, düzeninizi…
FETÖ’yle siz, yapışık ikizler gibi yan yana yürüdünüz, yan yana İblisçe işler çevirdiniz bugüne dek.
Laik Cumhuriyet’i yerle bir edip, onun mirasını paylaşma noktasına gelince de iş, bütün mafyatik yapılarda olduğu gibi, arslan payını sen alacaksın, ben alacağım kavgasına tutuştunuz.
Ayrışmanızın da, sözde kavganızın da biricik ve gerçek sebebi budur.
Ortaya çıkan her kanıt, bu Ayla Güneş kadar apaçık kesin gerçeği, tekrar tekrar gözlere batırıyor, içinde azıcık samimiyet taşıyan, ahlâki ve vicdani erdeme sahip olan her insan, sizin bu hainlikle dopdolu içyüzünüzü görüyor ve anlıyor.
Kraliçe’nin Gülü’nün Çankaya Köşkü’nü işgal altında bulundurduğu 7 yıl boyunca onun özel doktorluğunu yapan, bugün FETÖ’den tutuklu Sedat Caner’in ifadesine dile getirdiği şu itiraflara bakın bir:
“ByLock’lu telefonu Cumhurbaşkanlığı verdi!”
“Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde, Çankaya Köşkü’nde doktorluğunu yapan Sedat Caner, FETÖ’nün Gazi Üniversitesi yapılanmasına yönelik geçen hafta gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alındı ve 2 Ağustos’ta tutuklandı. Bank Asya’da para arttırımı yapmak ve ByLock kullanmakla suçlanan Caner’in FETÖ’nün tepe yönetimiyle irtibatları olduğu iddia edildi. Cumhuriyet’in ulaştığı ifadeye göre Sedat Caner, savcılık sorgusunda şunları anlattı:
“Ben Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün doktoru olmam nedeniyle bu yapının tepe yönetiminde yer alan Tuncay Delibaş ile mecburen temas ettim. Köşk’teki görevime başladığımda Tuncay Delibaş, Sağlık Koordinasyon Kurulu’nda görevliydi. Kendisiyle tıbbi konularda görüşürdüm. Aynı zamanda asistan olarak görev yaptığımda Tuncay Delibaş, Numune Hastanesi’nde bölüm başkanıydı. Ben de o dönemde herkes gibi kendisini tanıdım. Zaman zaman bir araya geldiğimiz oldu. Tuncay Delibaş, beni ürküten bir insandı. Bundan dolayı zorunlu temasım dışında uzak duruyordum.”
“Sedat Caner, İngiltere’de firari olan Hamdi Akın İpek’le irtibatını ise şöyle açıkladı: “Marmaris’te Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde tatil için 2-3 günlüğüne gidilmişti. Ben de heyetteydim. Akın İpek de orada Cumhurbaşkanımızı karşıladı. Cumhurbaşkanı Gül ve ailesi, Akın İpek’e ait olan Angel/S Peninsula isimli otelinde tatil için bulunuyordu. Hep beraber orada tatil yaptık. Akın İpek’in yatları vardı. Bu yatlardan biriyle Sisam adasına bir tur yaptık. Teknede ben, korumalar, Akın İpek, Tekin İpek, Cumhurbaşkanı Gül ve ailesi vardı. Akın İpek’i ben, o tatil ve teknede kaldığımız bu süreçte tanıdım. Kendisi bize hitaben ne iş yaptığımızı sordu. Biz de Cumhurbaşkanı’nın doktoru olduğumuzu söyledik. Lobi barda alkolsüz içkilerden tükettik. Akın İpek Ankara’ya döndükten sonra İpek ailesi üyeleriyle resepsiyonlarda bir araya geldik ve kendisi ile özel dini ve benzeri günlerde mesajlaşma şeklinde temasımız oldu. ”
“İlginç ByLock iddiası
“Sedat Caner, örgütün gizli haberleşme programı ByLock ’u kullandığı iddiasını reddetti. Cumhurbaşkanı doktoru olduğu dönemde Köşk’ün bilgi işlem müdürlüğünden kendilerine kullanmaları için telefon verildiğini söyleyen Caner, “Bana verilen telefonda birçok uygulama yüklüydü. Hatta EDİS Başkanı ile görüştüğümüzde neden bu kadar uygulama var telefonumuzda diye sorduğumuzda bunlar gerekli uygulamalar dedi. Köşk’ten ayrıldıktan sonra bu telefonu kendi özel hattımı takarak kullandım” diye konuştu.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1047979/_ByLock_lu_telefonu_Cumhurbaskanligi_verdi__.html)
Ne diyor yukarıda Gül’ün doktoru?
Ben FETÖ’nün çatı örgütlenmesi içinde yer alan üst düzey yöneticilerden Akın İpek’i, Abdullah Gül’ün doktoru olduğum dönemde Gül vasıtasıyla tanıdım. Hep birlikte Marmaris’te Akın İpek’e ait otelde kalıp tatil yaptık. Orada tanıştık Akın İpek’le.
İpek’in yatıyla Sisam Adası ve çevresinde gezi keyfi yaptık.
O tanışıklığımızdan kaynaklı, Ankara’ya döndükten sonra da resepsiyonlarda karşılaştık, görüştük. Dini ve benzeri günlerde mesajlaştık.
Yani Marmaris’te oluşan dostluğumuz sürüp gitti…
ByLock yazılımı yüklü olan telefonu da Cumhurbaşkanlığı Bilgi İşlem Müdürlüğü verdi bana. Ben, bu kadar fazla uygulama yüklü oluşunun nedenini sorduğumda da, “bunlar gereklidir” cevabını aldım, diyor.
Yani FETÖ’nün özel iletişim sistemini de bana Gül’ün oturduğu Çankaya’nın Bilgi İşlem Müdürlüğü verdi, diyor.
Sedat Caner, 2 Ağustos’tan beri tutukludur, FETÖ örgütüyle ilişkisi olması sebebiyle.
Şimdi bu doktor FETÖ’cülükten tutuklu olacak, onu FETÖ’nün üst düzey yöneticilerinden biriyle tanıştıran Abdullah Gül, serbest olmak bir tarafa, Kavacık’ta Boğaz manzaralı villada oturup, emrine de maaşları devletçe karşılanan 40 insan verilecek. Kamu malı olan 17 lüks araç verilecek…
Sonra da denecek ki AKP Devleti hukuka bağlıdır, kanuna bağlıdır, adaletlidir vs…
Bu uygulamada ne hukuk var, ne kanun var, ne adalet var…
Sadece bir oyun, bir hile, bir dümen var…
Sedat Caner FETÖ’cülükten ceza alırsa, onun en az 10 kat ağırını da Abdullah Gül’ün alması gerekmez mi, bu gerçekler ışığında?
Elbette gerekir…
Tam 14 yıl boyunca FETÖ’yle devleti paylaşan bunlar değil mi?
Gül, Tayyip ve onun AKP’giller’i değil mi?
FETÖ’nün Orduya da, Yargıya da, Eğitime de yerleştirdiği kadrolarının yüzde 80’i bu 14 yıllık AKP’giller İktidarı döneminde yerleştirilmedi mi?
Yerleştirildi…
Bunun en açık, en net ve en kesin kanıtı, AKP’giller’in Kaçak Saraylı Reisi Tayyip’in şu cümlesiyle ortaya konmuş değil midir?
“Cemaatçi kardeşlerimiz bugüne kadar bizden ne istediler de vermedik?”
Peki, soralım Tayyip’e:
Bir illegal terör örgütü olan Pensilvanyalı İmam’ın FETÖ’süne devlet kurumlarını peşkeş çekmek hangi kanuna sığar, hangi ahlâka, vicdana ve namusa sığar?
Söyler misin Tayyip Efendi?
Kanunsuzlukta da, hukuksuzlukta da, adaletsizlikte de, vicdansızlıkta da, Laik Cumhuriyet ve Kuvayimilliye düşmanlığında da, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına olan düşmanlıkta da bir terazinin iki kefesi gibi birbirinize denksiziniz tamı tamına.
Bir gram eksiğiniz ya da fazlanız yok birbirinizden…
Dolayısıyla da aynı oranda suçlusunuz!
Aynı oranda hainsiniz!
Aynı oranda sinsi ve aynı oranda vatan millet, halk düşmanısınız!
Eninde sonunda aynı cezalara çarptırılacaksınız!
Hiç kaçışınız yok!
Şu notu da eklemiş olalım:
Hukukçu yoldaşlarımız, Abdullah Gül hakkında da FETÖ’cülükten bir suç duyurusunda bulunacaklardır herhalde, diye düşünüyorum. Öyle ya; onun özel doktoru FETÖ’cü Sedat Caner’in söyledikleri, bilinen gerçeği bir kez daha ortaya koymuş oluyor.
Zaten ülkede şu an zerre miktarda da hukuka ve kanunlara bağlı bir yargı çalışıyor olsaydı, kendiliğinden bu ifade karşısında Gül hakkında bir soruşturma başlatmış olacaktı.
Eğer onlarda azıcık görev sorumluluğu bulunuyor olsaydı, bunun gereğini yerine getirmiş olacaklardı.
Fakat madem ki ülkemizin içler acısı durumu bu, yani Eğitim gibi Yargı da çökmüş durumdadır; öyleyse bu konuda da bir suç duyurusunda bulunarak onları uyarmak ve Tarihe not düşmek, bizlere görev olarak verilmiş bulunmaktadır.
Devrimci ideolojimizin, vatanımıza ve halkımıza olan sorumluluğumuzun gereğidir, bunu yapmamız.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
9 Ağustos 2018
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı