Ne kadar güzel şey,
Yolun üstündeki bina
Yıkıldığı zaman
Bilinmeyen ufku görmek…
Orhan Veli Kanık
Gökyüzü delik deşik… Her yer gökdelen… Yüzyıllar boyu nice medeniyete başkent, nice şiire başlık olmuş İstanbul, artık bir taşkent… “Kentsel Dönüşüm” adıyla toprak ana taşa dönüşüyor, bulutlar asit ağlıyor…
“OHALde” Dünya Çevre Günümüz Kutlu Olsun…
İnsana zerre kadar değer vermeyen bu aşağılık düzen adamlarının ülkemizde yarattığı çevre tahribatlarını saymakla bitiremeyiz. Yine de hatırlayalım; kinimiz bilensin, öfkemiz hiç dinmesin diye!
* Avcılar’da zemin yapısı dikkate alınmadan, malzemeden çalıp çırparak inşa edilmiş kat kat binalar zaten bir çevre kıyımıydı. Takvimler 17 Ağustos 1999’u gösterdiğinde korkulan oldu. Yaşanan deprem tam bir felaketti. O dönem gidenler bilir; Avcılar ceset kokuyordu…
* Halkalı’da dere yatağı beton yığınına dönmüş, çarpık kentleşme alıp başını gitmiş, kısacası yine çevre katledilmişti. Şiddetli bir yağışla Ayamama Deresi taştı, yaşanan sel felaketine TIR şoförleri uykuda yakalandı. Sel felaketinin bilançosu 31 masum candı. Lale Festivalleri ile gösteriş yapan, birkaç peyzaj düzenlemesi ile “Ben yaptım oldu” misali sorunların üzerini örtmeye çalışan İstanbul Belediyesi, bu olayla ilgili yaptığı açıklamada “kader” dedi…
* Muğla’nın Yatağan ilçesinde termik santraller ve kömür ocakları yüzünden binlerce zeytin ağacı bir gece yarısı söküldü. Bu katliam da raporlarla, haberlerle duyuruldu, mahkemeler kuruldu. Olan yine çevreye, yine halka oldu…
Hangi birisini sayalım? HES’lerle önüne set çekilmeye çalışılan asi Munzur’u mu, yoksa “sadece 6 ağaç içindi” denilen şanlı “Gezi Parkı” Direnişi’ni mi?
Daha doğmamış yarınlarımıza yaşam alanı bırakmayan, ellerinden gelse soluduğumuz havayı bile tüplere doldurup satacak olan bu zehirli düzende “Kanal İstanbul” gibi sözüm ona projeler ekolojik dengeyi hızla tahrip ediyor. Sularımız siyaha, havamız griye boyanıyor… Toprakta tohum bitmiyor, sanayi devi ülkeler yüzünden dünyamız ısınıyor. Sonra adı konuyor: Küresel Isınma!!! Pek çok canlının soyu tükeniyor, geleceğimizle ilgili sayısız korkunç senaryolar kaleme alınıyor.
“OHALde” Dünya Çevre Günümüz Kutlu Olsun…
Oktay Akbal geliyor aklıma: “Önce Ekmekler Bozuldu, Sonra Her Şey” diyor yazarımız. Sanki Orhan Veli’nin yukarıdaki dörtlüğüne yanıt vermek istercesine devam ediyor: “Bizler yarı barış, yarı savaş insanları umutlarımızı kaybetmedik. Dünyanın iyi bir dünya olabileceğine, insanın mavi gökyüzünü seyretmekle mutluluğu yaşadığı anlara kavuşacağına inanıyoruz.”
Umutlarımızı kaybetmemek yetmiyor, onları beslemek, büyütmek gerekiyor. Kızımın “Anne en güzel renk hangisi?” dediğini gülümseyerek anımsıyorum. Biliyorum ki her renk güzeldir ama, kırmızının en sıcağını, mavinin en sonsuzunu, yeşilin en canlısını yavrularımız, yarınlarımız hak ediyor… 5 Haziran 2018
Daha güzel bir dünya için;
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Halkçı Kamu Emekçileri