Sağlı sollu nasıl İblisçe bir Amerikancı Satılmışlar Medyasının…

Saygıdeğer arkadaşlar;

Sağlı sollu nasıl İblisçe bir Amerikancı Satılmışlar Medyasının ablukası altında bulunduğumuzu görebiliyor musunuz?

Bizim için medyanın neredeyse tamamı yandaştır. Ve aynı keskinlikte düşmandır bize. Çünkü bunların en sağda olanı da, sosyal demokrat, solumtrak, hatta komünist geçineni de doğrudan ya da dolaylı Amerikancılık ortak paydasında aynı yerde buluşurlar.

Bizse, ABD ve AB Haydut Devletlerine düşmanlığı, devrimciliğin ABC’si sayarız. Bu bakımdan, bunların tamamıyla gece ile gündüz gibi, yerle gök gibi, akla kara gibi, kızılla sarı gibi ayrıyız, farklıyız, karşıtız.

Şimdilik bize dostça davranan sadece “Toplumsal Haber”, “Yön Haber” ve “Gazetekritik” adlı internet gazeteleridir. Tabiî Anadolu’daki namuslu birkaç yerel yazılı ve görsel gazeteler de haberlerimizi, sistemli olmasa da arasıra vermektedirler.

İki örnekle somutlayalım, bu Amerikancı Satılmışlar Medyasının bize düşmanlığını:

1- Bir yoldaşımız, diğer medya organlarını olduğu gibi, Yurt Gazetesi’ni de arıyor, haberlerimizin neden gazetede hiç yer almadığını soruyor. Gazetenin bir editöründen aldığı yanıt aynen şudur:

“Dostum yanlış anlamanı istemem fakat şefimle konuştum haberi girmemem gerektiğini söyledi. Elimde olan bir şey olsa yardımcı olmak isterdim gerçekten ama iş benimle de bitmiyor maalesef.”

Düşmanlığın boyutunu görebiliyor musunuz, arkadaşlar?

Bu gazete sözde sosyal demokrat ve hatta solcu filan kendine kalırsa, değil mi?

Ama işte içyüzü bu…

Gazetecilikten anladığı da bu…

Bu, tekil bir örnek değildir. Yukarıda andığımız birkaç internet gazetesi dışında medyanın tamamının tutumunun ortaya konuşudur.

Gelelim İkinci örneğe:

Bu da Sözcü Gazetesi’nin Başyazarı, “duayen”i Rahmi Turan’dan…

Bu şahıs, bir yazısında Ege’de Yunanistan tarafından işgal ve ilhak edilen 18 Adamızın hiçbir parti tarafından gündem edilmediğini yazıyor. Bir avukat yoldaşımız kendisine bir e-mail göndererek Halkın Kurtuluş Partisi’nin bu konuda yaptığı onlarca eylemden ve yazıdan söz ediyor. Ve Partimizin konuyu sürekli gündeme getirdiğini, AKP’giller İktidarı hakkında bu işgale göz yumdukları için suç duyurularında bulunduğunu, Yunanistan’ı da bu hukuksuzluğundan dolayı UCM’ye kadar şikâyet ettiğini belirtiyor.

Rahmi Turan’ın verdiği yanıt şöyledir:

“Özür dilerim dostum. Ben sadece Meclisteki partileri kast etmiştim.”

Tabiî burada dürüst davranmıyor. Eğer kastı o olsaydı, belirtirdi açıkça, Meclisteki partilerden hiçbiri bu konuyla ilgilenmiyor, diye. Ama işte bunlardaki ahlâki seviye bu…

Avukat Yoldaşımız, Partimizin yakında Çeşme’de Yunanistan’ı protesto eden bir eylem yapacağını dile getiriyor ve kendisinin de bu eyleme katılmasını öneriyor.

Partimiz 28 Ocak Pazar günü 200 kişilik bir kalabalıkla eylemi gerçekleştiriyor Çeşme Meydanı’nda. Rahmi Turan, tahmin edilebileceği gibi eyleme gelmiyor. Eylemle ilgili haberi ise aynen şudur:

“İzmir’in sevimli ilçesi Çeşme’de önemli bir Yürüyüş gerçekleşti. Günlerden 28 Ocak Pazar idi.

“Ne yazık ki medyamız, vatandaşlarımızın tepkisini gösteren bu protesto yurüyüşünden hiç söz etmedi.

“Ege’deki 18 Türk adasının işgaline karşı sessiz kalmayan kalabalık bir grup Çeşme Adliyesi’nin yanında toplanıp, Çeşme Cumhuriyet Meydanı’na kadar coşkulu bir şekilde yürüdü.

“Yürüyüş boyunca “İşgalci Yunanistan, adalardan defol”, “Adalar vatan toprağı, işbirlikçiler hesap verecekler”, “Katil ABD, Ortadoğu’dan defol” sloganları atıldı.

“Ege’de, Çeşme, Bodrum, Didim sınırları içinde bulunan toplam 18 adamızla 1 kayalık 14 yıldır Yunan işgali altında… Bu işgal, Türkiye sessiz kaldıkça ilhaka dönüşüyor! O adalar ve kayalık Lozan Antlaşması’nın 12’nci maddesi ile Türkiye’ye bırakılan yerlerdir. Oysa AKP yönetimi onlardan “Ege’de aidiyeti belli olmayan kara parçaları” diye bahsediyor, vatan topraklarına sahip çıkmıyor!

“Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’ın dediği gibi, iktidar bu işgallere karşı, siyasi bir “Nota” değil, “müzik notası” bile vermedi. Bundan cesaret alan Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos adalar konusunda Türkiye’ye meydan okuyarak “Gelin de alın!” demek küstahlığını gösterdi… Bizimkilerden bu efelenmeye karşı hiçbir ses çıkmadı!

“Yunanistan, Lozan Antlaşması’na aykırı olarak, burnumuzun dibindeki Kalalimnoz Adası’nda askeri tatbikatlar yaptı, 105 mm’lik Obüs toplarının patlayışları, MG 3 makineli tüfek sesleri Bodrum ve Didim’den duyuldu. Bizimkilerden yine gık çıkmadı! Nasıl bir vurdumduymazlıktır bu? Yunanistan’a anlaşmaya ihlal ettiği için hiç değilse bir nota verin, öyle değil mi? Ümit Yalım’ın ifadesiyle “Müzik notası” bile vermediler. Madem vatan topraklarını koruyamayacaklar, o koltuklarda neden oturuyorlar? Yazık değil mi bu memlekete?

“LOZAN’I BİLMİYORLAR!

“Adalet eski Bakanı ve DSP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Lozan Antlaşması’nı iyi bilen siyasetçilerinden biridir. Hikmet Sami Bey, haksız bulduğu AKP iktidarını eleştirerek: “95 yıllık Lozan Barış Antlaşması’nı tartışmaya açmak yerine, antlaşmadan doğan haklarımızı tam olarak kullanmalıyız” diyor.

“Peki, bu iktidar Lozan’daki haklarımızı kullanıyor mu? Hayır! Tam tersine CHP’ye çatarak “Adaları siz verdiniz. Sizin partinizin başında olanlar (Atatürk ile İnönü) verdi” diyor, haksızlık yapıyor!

“Cumhuriyet tarihimizi ve Lozan’ı bilmemenin hazin sonucu bu laflar…

“Lozan’ı tartışmaya açmanın Türkiye’ye hiçbir faydası yoktur.

“Bahsi geçen 18 ada, Lozan’da Yunanistan’a verilmemiştir. Tram tersine Türkiye’ye verilmiştir.

“Lozan Barış Antlaşması’nın 12’nci maddesinin sonunda şu hüküm yer alıyor:

“Asya sahilinden 3 milden az mesafede bulunan adalar, işbu antlaşmada tersine açıklık bulunmadıkça Türkiye egemenliği altında kalacaklardır.”

“Demek ki neymiş? Bahsi geçen 18 ada ve bir kayalık, 3 mil sınırı içinde kaldığından Türkiye’nin egemenliğindeymiş…

“Lozan dahil olmak üzere tarih dosyaları hazırlattığını söyleyen iktidarın bunu bilmesinde fayda var!” (http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/isgalci-yunanistan-adalardan-defol-2196320/)

Açıkça görüldüğü gibi, arkadaşlar, Partimizin adını ağzına alamıyor, Rahmi Turan. Oysa, o eylemi düzenleyen de, o protesto yürüyüşünde yer alan 200 kişi de, ikisi hariç HKP’dir, HKP’lidir.

Rahmi Turan, Ümit Yalım’dan söz ediyor. Tabiî etmesi de gerekir. DSP’den ve Hikmet Sami Türk’ten de söz ediyor. Etsin…

Fakat tek korktuğu ve düşmanlık beslediği biziz. O sebeple, bize geldi mi ahlâkı da, namusu da, gazetecilik ilkelerini de tümüyle unutuyor ve işte öyle bir yaratığa dönüşüyor…

Neden bize düşman?

Çünkü biz ABD ve AB Emperyalist Çakallarına düşmanız. Oysa bunlar dost. Bunlarınki düzeniçi muhalefet. Yani bir anlamda kayıkçı kavgası… O bakımdan birbirlerine sıcak bakar bunlar.

Tek düşmanları biziz, arkadaşlar. Çünkü biz oyun bozucuyuz bunlara göre. Biz devrimciyiz çünkü. ABD, AB Çakallarını da ülkemizden, bölgemizden kovacağız, onlara işbirlikçilik eden vatan satıcı hainleri de…

İşte bizim bu stratejik hedefimiz bunların hepsini ürkütüyor. Ve bize karşı domuztopu gibi birleştiriyor, düşman cephede.

Bir Yoldaşımız Rahmi Turan’a soruyor, neden eylemi gerçekleştiren Partimizin adından hiç söz etmediniz, diye. Verdiği cevap yine içler acısı bir ahlâki sefaletin sergilenmesidir. Şunu diyor:

“Haklısınız. Anlaşılan bu tür yürüyüşleri hiç yazmamak lazım. Anlaşılan İsa’ya da Musa’ya da yaranmak mümkün değil…”

Sefaletin boyutunu görüyor musunuz, arkadaşlar?

Namus denen şeyin ne olduğunu unutunca bir şahıs, işte böyle saçmalar.

Tekrar yazıyor, yoldaşımız:

“Sizi gazeteciliğin düsturu olan 5N 1K kuralına uymadığınız için uyardım. Verdiğiniz cevap, cevap olmadı. Sizin gibi yılların gazetecisine bu kuralı hatırlatmak zorunda kalmak, sizin adınıza bizi üzdü…”

Buna verdiği bir karşılık yok, Rahmi Turan Efendi’nin…

Bu insanlara, arkadaşlar, gelişim dönemlerinde ahlâki ve insani değerler yüklenmemiştir. Eğitim Psikolojisine göre, bu değerlerin yüklendiği gelişme çağı, 3 ila 12 yaşları arasındaki süreçten oluşur. İşte bu kritik eşikte yüklenir ahlâki, vicdani, insani erdemler bir insana.

Eğitim Psikologlarına göre, bu kritik eşikte “ya hep ya hiç” kuralı işler. Bu kritik süreç heba edildi miydi; ahlâki ve vicdani erdemleri yükleyemezsiniz artık o kişiye. Çünkü onun yüklendiği sayfa kapanmıştır artık. O şahıs artık gerçek bir insan olamaz. Hangi mesleği yaparsa yapsın, hangi siyasi görüşü benimserse benimsesin, artık o bir insan sefaletidir. En ünlü siyasetçi de olsa, en hızlısından devrimci de geçinse, savunur göründüğü bütün erdemler ve düşünceler onun sadece dudaklarından dökülen kuru sözlerden ibaret kalır.

Vicdan teşekkül etmediği için, gerçek anlamda bir insani ruhiyat şekillenmediği için hiçbir olumlu söz ve eylemin gerçek ve içtenlikli savunucusu olamaz o.

İşte ülkemizin en önemli insani sorunlarının başında gelen de budur, bizce…

“Ne İsa’ya yaranabilmiş, ne Musa’ya”, vatandaş…

Peki, İsa kim, Musa kim Hafız?

Bu “yaranmak” meselesi de nereden çıktı?

Kimsenin kimseye yaranmak gibi bir borcu ve mecburiyeti yoktur. Senden istenen sadece insan olabilmendir. Ama işte, sen de onu olamayınca böyle zırvalarsın.

Eğer insan olsaydın; benim için sadece olaylar-gerçekler önemlidir, derdin ve neyi gördüysen onu yazar, onu yansıtırdın.

Ama insan olamadığın için gerçekler ürkütüyor seni.

Yazık…

Bu yaşa gelmişsin, ömrünü böylesi bir ahlâki sefalet içinde geçirip gitmişsin…

Ne diyordu, Şairimiz Edip Cansever?

Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak

Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir

Evet, gerçekten de çok güç iştir…

Bu Amerikancı sağlı sollu Satılmışlar Medyasının kalemşorlarına, sözcülerine sorarsanız, gazeteciliği kimselere bırakmazlar. Oysa gerçek insan olamadıktan sonra, gazeteci de olamazsın, devrimci de, solcu da, başka şey, olumlu bir şey de…

Fakat onlar aslında en büyük kötülüğü kendilerine ediyorlar. Yandaşlık edeceğiz diye, Amerikancılık edeceğiz diye, insanlıktan çıktıklarının ayrımına bile varamıyorlar…

Böylece de bir baltaya sap olamadan hayatlarını heba edip gidiyorlar…

Bakmayın onların siz düzen içinde ünlendiklerine, belli kurumların şurasına burasına gelmiş olduklarına…

Ne önemi var ki bunların…

Bunların tamamının yeri Tarihin çöplüğü olacaktır…

Bugün sadece namuslular cephesinde biz varız. Yarın da biz olacağız ve bizden söz edilecek hep. İnsanlığın Gerçek Kurtuluş Yolunun haklı ve meşru temsilcisi sadece biziz bugün. Marks, Engels, Lenin ve Kıvılcımlı Ustalar’ın, Mustafa Suphi ve Onbeşler’in, Denizler’in, Mahirler’in gerçek temsilcileri ve mirasçıları sadece biziz.

ABD ve AB Emperyalist Haydutlarıyla onların yerli işbirlikçisi hainlerin, vatan satıcıların, satılmışların gerçek düşmanı da yine sadece biziz…

Eninde sonunda yeneceğiz bu alçaklar güruhunu. Bu vurguncu, her türden insani erdemin ve duygunun düşmanı yaratıklar güruhunu… Bu Para Tanrısı tapınıcılarını…

Uygulasınlar bakalım bize ölüm ablukasını, susuş suikastını. Eninde sonunda sesimizi duyuracağız Halkımıza. Ulaşacağız ezilen ve sömürülen kitlelere. Anlatabileceğiz derdimizi ve anlayacaklar bizi. Kurtuluşun ordusunu oluşturacağız böyle böyle. Sonunda mutlaka zafere ulaşacağız.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

5 Mart 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı