Devrimcilik de, demokratlık da, ilericilik de, insanlık da, dindarlık da aslında vicdan demektir…
Ona sahip değilseniz, bunlardan hiçbiri olamazsınız.
Olur görünseniz bile, bu sadece görünüşte kalır ve geçici bir süre içinde kalır. Gerçekliği olmaz yani… Yüzeysel olur, bir Kabuktan ibaret olur, içeriği, ruhiyatı, Özü olmaz…
Çünkü onlar ancak vicdan üzerine inşa edilebilir. Vicdan üzerine yüklenebilir, yazılabilir.
Örnekleyelim, isterseniz:
Şu aşağıda görülen, hayvan düşmanı suretlere “kadın” mı diyeceğiz şimdi biz?
Bizce diyemeyiz…
İşte kanıtımız:
***
Hayvan düşmanı kadının sözlerinden bölümler:
Kedileri kast ederek “Yıllardan beri buradaysa, ben buradayken olmayacak, arkadaşım!”
“Senin b… temizlemek zorunda değilim.”
“Seni it seni. Ga… kaç yaşına gelmişsin sen.”
“Köpek seni. Buralara sokuyor kedileri.”
“Sıfatına s… köpeği, suratına bak.”
(Hayvanları kast ederek) “B… yesinler.
***
Böyle haberleri okuyunca ya da görüntüleri izleyince, içim sıkılıyor, ruhum kararıyor. Hani derler ya; insanlığımdan utandım, diye, gerçekten de, bu görüntülerdekilerle aynı türden olduğundan utanıyor insan.
İşte böyle anlarda hep Hz. Muhammed’in şu dâhice sezişi çağrışır zihnimde:
“Muhakkak insan, gerçekten çok zalim ve çok nankördür (inkârcıdır).” (İbrahim Suresi, 34’üncü Ayet, İskender Evrenosoğlu Meali)
Burada şu gerçeği hiç unutmamamız gerekir:
İnsan, varoluşundan itibaren, çok zalim ve nankör değildir. İnsanı böylesi aşağılık durumlara düşüren, utanç verici hallere sokan, insanlığın 6 bin yıldan bu yana içine girdiği Sınıflı Toplum Basamağıdır ya da Konağıdır.
İnsanın insanı ezmesi, sömürmesi, kandırması ve her türlü zulmü kendi çıkarı için yapması üzerine kurulu olan Sınıflı Toplum, doğası gereği insanları da insanlıktan çıkarır, çamurlara bular. Paçavralaştırır… İğrenç kılıklara büründürür.
İşte insanda var olan bütün bu rezil özelliklerin tamamı, ona hep içinde yaşadığı sosyal sınıflı toplumun yüklediği kötülükler sonucu oluşur.
Oysa, İlkel Komünal Toplum İnsanı son derece vicdanlıdır, hoşgörülüdür, sevecendir, fedakârdır. Gereksiz yere tek bir hayvanın bile canına kıymaz, ona eziyet etmez.
Bir tek ağacın bile dalını kırmaz. Üzerinde yaşadığı dağları, ovaları, nehirleri gözü gibi korur. Hatta, kutsallık atfeder onlara. Onların hepsinin, ruhu olduğunu varsayar. Ve o ruhları incitmemeye, üzmemeye olabildiğince özen gösterir, dikkat eder.
Buna en önemli örneği, Amerikan Yerlileriyle işgalci Beyazlar arasındaki karşıtlık oluşturur.
Ne der, Bilge Yerli Kabile Şefleri:
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
“Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.
“Her şey aynı nefesten alır: Hayvanlar, insanlar, ağaçlar… Hayvanlar olmazsa insanlar ne yapar? Tüm hayvanlar gitse insanların ruhu büyük bir yalnızlığa boğulur; insanlar yalnızlıktan ölür.
“Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.”
İşte böylesine, doğaya, hayvana saygı ve sevgiyle yaklaşır, İlkel Komünal Toplum Düzeninde yaşayan Amerikan Yerlileri.
Beyaz Adam, hâlâ öğrenemedi, değil mi, doğanın, hayvanın kıymetini…
O, habire her ikisini de katletmekle meşguldür. Çünkü içinde bulunduğu Sınıflı Toplum, insanları öyle yönlendirmektedir, hatta öyle şartlandırmaktadır. Hani dedik ya daha önce de; onun tek sadık kaldığı prensip; “Kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeyeceksin”dir.
İşte sömürü sistemi üzerine kurulu sosyal sınıf kültürü, ahlâkı böylesine çürütür insanı. Yani insanlıktan çıkarır.
İnsanlıktan çıkınca da hiçbir şeyiniz kalmaz artık. Hiçbir şey olamazsınız ondan sonra. Ne devrimci olabilirsiniz, ne ilerici, ne demokrat, ne ahlâklı, ne de dindar…
Bunlardan birini benimsedim deseniz bile, o sadece lafta kalır, görünüşte kalır, bir kandırmacadan ibaret kalır.
Fakat, sömürgen sosyal sınıf, insanları bile yük hayvanları olarak gören egemen sosyal sınıf, bütün kuşatmalarına ve zorlamalarına rağmen, insanların tümünü zehirleyip, çürüterek insanlıktan çıkaramaz.
Ezilen ve sömürülen kitlelerin ruhiyatını taşıyanlar, onlardan yana olanlar, onların kurtuluşları için mücadele edenler, savunmasızları, çaresizleri, acı çekenleri savunmak için uğraşanlar, onların dertlerine deva olmak için mücadele edenler insanlıklarını koruyabilirler.
Daha önce de çok kez söylemişimdir ya; biz, bütün canlılara acılar çektirilmesine ve doğanın acımasızca katledilmesine isyan ettiğimiz için devrimci olduk.
Şimdi de, insanlığının hakkını veren, melek kalpli bir kadın kardeşimizi görelim, isterseniz:
***
Videodan bazı bölümlerin tapesi:
Tek Başına Tam 450 Engelli Köpeğe Bakan Barınak Meleği.. Reyhan Avcı Karagözler..
Sunucu: Burada görüdğümüz köpeklerin birçoğu hasta ya da sakat, bakıma muhtaç.
Reyhan Avcı Karagözler: Tabiî, tabiî… Zaten ben sağlam köpekleri almamaya çalışıyorum. Çünkü onlsrı herkes alıyor zaten. Yani bir şekilde yuva buluyorlar. Ama engellilere kimse bakmıyor, çoğu yaşlı.
Sunucu: Reyhan Avcı Karagözler de o yaşlı ve engelli dostlarımızın kaderlerine terk edilmesine razı olmadı. İşini gücünü bıraktı, hayatını onlara hayat katmaya adadı.
(…)
Reyhan Avcı Karagözler: Felçlilerimizin temel sorunu, arka ayakları tutmadığı için kaşınamıyorlar. Ben de günlük 1 saatlik seanslarla hepsini kaşımaya geliyorum.
İlaçları dışında ve beslenmeleri dışında, aslında onlarla bu şekilde ilgilenmek belki de onlara da iyi geliyor.
(…)
Elimden geleni yapıyorum tabiî. Sevgi dışında düzenli olarak besinlerini, mutlaka vitaminlerini kullanıyorum. Onları güçlendirecek yiyecekler veriyorum.
Sunucu: Arkadaşlar bu barınaktaki köpeklerin hikayeleri o kadar dramatik ki gerçekten de duygulanmamak elde değil. Bunun size bırakıyorum takdirini. Bunu yapan insan… Prenses… Prenses buraya geldiğinde sırtında koskocaman bir kurşun vardı. Kurşun yarasıyla geldi. Kurşun şu anda hâlâ içeride çıkartılmadı ve çok yoğun bir tedavi sürecinden sonra doktorların bile çok fazla ihtimal vermemesine rağmen, şimdi Prenses sağlığına kavuştu ve sırtında o insan müsfettesinin attığı kurşunla hayatına devam ediyor.
(…)
Reyhan Avcı Karagözler: Burası, daha önce de söyledim, Türkiye genelinde tek yer. Yüzde yüz gönüllüyüm ben. İşlerimi de bıraktım ben bu çocuklara adadım kendimi.
***
Böyle melek kalpli insanlarımız çokça var tabiî. Biz Gerçek Devrimciler de bu kategorideyiz, muhakkak ki. Hatırlatalım ki, Lenin de, Che de, Kıvılcımlı da hayvanseverdir.
İnsanın insanı ezmesi, sömürmesi ve katletmesi üzerine kurulu bu zulüm düzeni, bu emperyalist sistem muhakkak ki sonunda yenilip, yok olup gidecek. İnsanlığın asla kaderi değildir, böylesine canavarlaştırılmış bir toplum düzeninde yaşamak.
Nitekim, bu aşağılık, acımasız sömürü ve talan düzeninin tüm tarihi 6 bin yıldır.
İnsanlık yeniden Aşağı Mezopotamya düzlüklerinde kaybettiği (Sümer Medeniyeti’yle birlikte) insanlığını yeniden bulacaktır, ona kavuşacaktır.
Üstelik de bu kuracağı Sosyalizm, onun bilinçli iradesiyle de gerçekleştirilmiş olacağı için, bir daha kaybedilmeyecektir.
6 bin yıl önce içinde yaşadığı Sosyalizmin ne olduğundan bihaberdi insanlık. Hani; “Ol mahiler ki derya içindedir deryayı bilmezler”, deyişinin kapsamı içindeydi. O yüzden biz buna “İlkel Sosyalizm” diyoruz. Ya da “İlkel Komünal Toplum Düzeni” diyoruz.
Oysa emperyalist sömürü sisteminin yıkılıp Sınıfsız Topluma geçilişle birlikte kurulmuş olan Sosyalist Toplumun ne olduğunu bu insanlık tümüyle bilecek. Yani nereden gelip nereye ulaştığını, hangi basamaklardan geçtiğini, hangi badireleri atlattığını netçe bilecek. O yüzden de bir daha bu iğrenç, acımasız ve aşağılık sömürgen sosyal sınıflar düzenine dönmeyecek.
Özetçe, arkadaşlar; Tarihin akışı çok net bir şekilde görüldüğü gibi hep ileriye doğrudur. Bu sebeple de eninde sonunda insanlık, bugün içinde yaşadığı, insana yakışmayan Hayvanlık Konağından kurtulacak, bir sıçrayışla gerçek insancıl konağa ulaşacak.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
21 Aralık 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı