Öyle görünüyor ki CIA’nın senaryolaştırıp sahneye koyduğu 15 Temmuz Tragedyasında Tayyipgiller, tüm takım taklavatlarıyla yani Hakan Fidan’dan tutun da Hulusi Akar’ına kadar bu karanlık, kanlı oyunun aktörleri olarak yer almışlar.
Tayyip’in 15 Temmuz gecesi “Eniştemden duydum” yalanı, bebelerin bile kanmayacağı cinstendi.
Bugüne dek, “Mecliste Kurulan 15 Temmuz Araştırma Komisyonu”na Hakan Fidan ve Hulusi Akar’ın çağrılıp ifadelerine başvurulmaması da apaçık bir şekilde onları koruma ve kollama amacına yönelikti. Çünkü bunlar, ikili oynayarak Feto’nun askerlerinin ve cemaatinin tuzağa düşürülmesinde çok önemli görev yapmışlardı.
Hulusi Akar Komisyona gitmez. Sadece demagojik kandırmacadan ibaret bir yazı gönderir Komisyona. Orada da, aslında hiçbir konuya açıklık getirmez. Çünkü rolünü gizlemesi gerekmektedir.
Şu nokta artık herkesçe kabul edilmektedir:
15 Temmuz günü saat 16:00’da Hakan Fidan da, Hulusi Akar da Feto’nun askerlerinin bir harekat hazırlığı içinde olduğunu çok net bir biçimde öğrenmiş bulunmaktadırlar. Bizce çok önceden biliyorlardı. Fakat şu an, hemen herkesin üstünde birleştiği nokta, saat 16:00’dan itibaren Genelkurmayın da, MİT’in de, Feto’nun askeri harekâtından tam olarak bilgili olduğudur.
Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı, çok açıkça ortaya koydu tutumunu, mahkemeye vermiş olduğu ifadesinde:
“TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı.” (http://www.hurriyet.com.tr/zekai-aksakalli-omer-halisdemirle-8-kez-gorustum-terziyi-oldurmesini-istedim-40401291)
15 Temmuz günü, TSK’de genel bir kural olan bu uygulamayı yok sayıp görevini yapmayan kimdir?
Başta Hulusi Akar olmak üzere komuta kesimi…
Eğer bu genel kural uygulansaydı tüm personel kışlayı terk etmeyip görev başında mesaisine devam edeceği için Feto’nun askerleri herhangi bir harekata kesinlikle girişemeyeceklerdi.
Bu nokta, çok açık mıdır, arkadaşlar?
Evet.
Demek ki bu kural uygulanmayarak Feto’nun askerlerinin akşam saatlerinde harekete geçirilmesi istenmiş.
Çünkü, kapan kurulmuş, Feto’nun askerlerine. Onların gelip bu kapana girmeleri beklenmiş. Onlar da gelip girmişler.
Feto’nun ana karargâhı olarak adlandırılan Akıncı Üssü sanıklarının duruşmalarında şu nokta da çok net bir biçimde ortaya çıkmıştır:
O gece, Hulusi Akar’a hiç kimse herhangi bir biçimde şiddet uygulamamış ve bir kabalıkta, saygısızlıkta bulunmamıştır. Herkes ona eskiden olduğu gibi, bir komutana nasıl davranılıyorsa aynen öyle, saygı çerçevesi içinde davranmıştır. Ve de herkes, onun verdiği emirlere uymuştur.
Bu da neyi göstermektedir?
Hulusi Akar’ın o gece tavşana kaç, tazıya tut deyiminin kapsamı içinde davrandığını ve ikili oynadığını…
Tabiî Tayyipgiller’le açık bir ittifak içinde olduğunu…
Çünkü CIA, harekâtı başarısızlığa kurgulamıştır. Feto’nun adamları harekete geçecek, oyuna getirilip tuzağa düşürülecek, hezimete uğratılacak ve Tayyipgiller kanlı bir hesaplaşma sonucunda kesin zafer elde etmiş olacaklardır. CIA’nın senaryosu kusursuz biçimde uygulanır…
Harekâtı önleyen, aslında tüm Türkiye’de o gece verilen selalar ve Tayyip’in çağrısı üzerine, başta Boğaz Köprüsü olmak üzere sokaklara dökülen, sayıları toplam 5 bin civarında olan kandırılmış insanlar değildir. Harekâtı önleyen, başta Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar olmak üzere NATO’cu, dolayısıyla da CIA ve Pentagon’la içli dışlı generallerdir.
Çünkü 600 bin kişilik ordunun sadece yüzde 2’si katılmıştır Feto’nın harekâtına. Harp araç ve gereçlerininse sadece yüzde bir buçuğu kullanılmıştır, Feto’cular tarafından.
Peki, ordunun geride kalan ezici çoğunluğu nerede saf tutmuştur?
Karşı tarafta. Yani Tayyipgiller tarafında.
Böyle bir askeri harekâtın başarılı olmasına imkân var mı?
Kandırılmış, sivil insanların Feto’nun silahlı askerleri üzerine sürülüp kırdırılması da, CIA ve Pentagon’ca hazırlanan kanlı tragedyanın senaryosu gereğidir.
Peki, bunda amaç nedir?
Askerle halkı birbirine boğazlatarak askerin tümüyle Şeytanlaştırılması, lanetlenmesi…
Nitekim, Türk Ordusu, tarihinde hiç olmadığı kadar aşağılanmıştır, küçültülmüştür, onuru ve saygınlığı ayaklar altına alınmıştır, bu harekât ve sonrasında.
Tüm kışlalarının önü çöp kamyonlarıyla ve hafriyat kamyonlarıyla, iş makinalarıyla kapatılarak askerlerin giriş çıkışı bile imkânsız hale getirilmiştir. Yiyecek, elektrik, su verilmemiştir kışlalara. Bu şekilde önleri kapatılan kışlalar önünde, Tayyip’in çağrısı üzerine tüm tarikat ve cemaatlerin Ortaçağcı güruhu günlerce kamp kurmuş, piknik yapmıştır.
Sonrasında, bildiğimiz gibi, Tayyip ve avanesi askeri okullarını kapatmıştır ordunun. Harp Okullarını kapatmıştır. Askeri hastanelerini kapatmıştır.
Kuvvet Komutanlıklarını Genelkurmaydan kopararak Genelkurmayı yok ordunun komutanlığı durumuna indirgemiştir. Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarını, Tayyip’in emri altında bulunan İçişleri Bakanlığına bağlamıştır.
Harp Okullarının yerine kurduğu Milli Savunma Üniversitesi adlı ucube okulun başına da, Ortaçağcı dünya görüşüne sahip, Tarihçi Erhan Afyoncu’yu getirdi Tayyip.
Velhasıl, Türk Ordusu 15 Temmuz sonrası tam anlamıyla kurt dalamış keçi sürüsüne döndürülmüş durumdadır.
İşte CIA, Pentagon ve Washington, 15 Temmuz hainane girişimini bu alçakça amaçlarına varmak için senaryolaştırmış ve uygulamaya koymuştur.
Böylece de, yine o emperyalist hain tarafından hazırlanan BOP’un, yani Yeni Sevr’in önündeki en güçlü engel de ortadan kaldırılmıştır.
Artık Türkiye’nin Tayyipgiller tarafından hazırlanan bir iç savaş, onu takip eden bir Fetret Dönemi ve onu da takip eden BOP çerçevesinde üç parçaya bölünmesi, öyle görünüyor ki neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir.
Gidiş de ne acıdır ki bu yöndedir, bu doğrultudadır.
Halkımızın en az yüzde 50’si bu hainane gidişe muhakkak ki karşıdır. Ve bu gidişten çok rahatsızdır. Ama ne yazık ki Türkiye’nin yarısını oluşturan bu içtenlikli, vatansever insanlarımız da neredeyse kendi öz vatanlarında umutsuz ve çaresiz bir yılkı durumundadır.
Şu noktayı da altını çizerek belirtmiş olalım:
Türkiye’yi BOP’a taşıyan sadece Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller’i değildir. Ana Muhalefet rolünü oynayan Sorosçu Kemal’in CHP’si de, Saray’ın karanlık Arka Bahçeli’sinin MHP’si de, HDP’si de çok heveskâr bir biçimde BOP’çudur, Amerikan işbirlikçisidir. Yani AKP’giller’in iktidardan düşürülmesi de Türkiye’nin BOP felaketine sürüklenmesini engellemeyecek ve durdurmayacaktır. Süreç, aynı hızıyla akmaya devam edecektir.
Çünkü hep dediğimiz gibi; Meclisteki Amerikancı Dört Burjuva Partisi de aynı ihanet yolunun yolcusudur, BOP yolunun yolcusudur.
Hep söylediğimiz gibi; Halkımızın bizden başka tutunabileceği hiçbir dal yoktur. Güvenebileceği hiçbir dağ yoktur…
Halkımızın, ülkemizin ve vatanımızın biricik dostu, Gerçek Devrimci ve bilinçli dostu sadece biziz. Ve büyük felaketler yaşandıktan sonra, büyük bedeller ödendikten sonra kurtuluşa bizim gösterdiğimiz yoldan gidilerek ulaşılacaktır.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
10 Ağustos 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı