Onlar Emperyalizmin karşıtı değil yandaşıdır

Onlar Emperyalizmin karşıtı değil yandaşıdır

Odatv yazarlarından Ahmet Yıldız iki gün önce yazmış. “Antiemperyalist slogan duymadım” diye. Yazısının başlığı bu. Şöyle de devam etmiş:

“1 Mayıs törenlerinde her yıl olduğu gibi kavga gürültü haberlerine odaklanmışken göze batan bir gerçek vardı ki, yürek yaktı.

“Miting ve yürüyüşler toplumu bilinçlendirmek, uyandırmak, hatta o gerçek karşısında sarsmak için yapılır; bir fırsat olarak değerlendirilir.

“Sol, İstanbul’u ziyaret eden ABD askerlerini denize dökmesiyle ünlüydü!

“Sol, emperyalizmi İzmir’de denize dökenlerin soyundan geldiğiyle övünürdü!

“Dünkü 1 Mayıs mitinglerinde görüldü ki sol bu özelliğini yitirmiş.

“Dünyanın, bölgemizin ve ülkemizin içinde bulunduğu emperyalist kuşatmayı önceleyecek tek bir pankart tek bir slogan duymadım. (Ben Ankara’da katıldım. Duymadıklarımı, görmediklerimi tenzih ederim.)

“Üstelik Türkiye ABD ordusuyla kafa kafaya gelmişken.

“Üstelik güney sınırlarımız ABD, İngiliz, Fransız askeri ve 100 bine yakın YPG milisiyle sarılmışken.

“Akçakale’den gözle görülen Telabyad’da bile NATO ülkesine ait 900 yabancı asker sınırlarımızda nöbet tutan askerlerimize açılan taciz ateşini yönetirken!

“Üstelik adalarımız Yunanistan tarafından işgal edilmişken!

“Üstelik emperyalizm Asya’dayken! Kore’den Türkiye’ye dek silah gösterirken!

“Batı kamuoyu kara propagandayla Türkiye’ye saldırı için psikolojik olarak hazırlanırken.

“1 Mayıs 2017’de Türkiye’de sol örgütlerden tık yok!

“1 Mayıs 2017’de sol, Nazım Hikmet’in, Hikmet Kıvılcımlı’nın, Doğan Avcıoğlu’nun, Mahir Çayan’ın, Deniz Gezmiş’in, binlerce toprağa düşmüş devrimcinin kemiklerini sızlattı!

“Çok mu zordu, “Amerika sınırlarımızdan defol!” “Amerika Ortadoğu’dan defol!” diyebilmek.

“Gençliğini emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı mücadelede 12 Eylül zindanlarda geçirmiş biri olarak utançla soruyorum:

“Sizi kim böyle lal, böyle kör hale getirdi!”

Ahmet Yıldız’ın bu satırlarına bir teki hariç biz de aynen katılırız. Altına imzamızı atarız.

Zaten bu yazılanlar bizim 10 yıllardır söyleyip yazdıklarımızın ılımlandırılmış bir aktarımından başka bir şey değildir.

İstanbul Bakırköy’deki “Pazar Çukurcuları” da bunların Ankara ve başka şehirlerdeki versiyonları da aynıdır. Yani bunların anlayışında Antiemperyalistlik zinhar yoktur. Tam tersine bunlar emperyalizmin yandaşıdır üstelik. Doğrudan veya dolaylı biçimde. Ama mutlaka yandaştırlar ABD ve AB emperyalist haydut devletleriyle.

Yazar son cümlesinde soruyor bunları kim bu hale getirdi diye.

Cevabı şu:

  1. ABD ve onun casus örgütü CIA. Bunun dışında AB casus örgütleri ve her ikisinin birden CIA yönetimindeki Vakıfları, dernekleri. Hani günün moda deyişiyle “Sivil Toplum Örgütleri”.

Bu casus örgütleri ajanlaştırdı söz konusu sözde sol örgütlerin yöneticilerinin en etkinlerini. Onlar eliyle de yönetimine denetimine aldı bu örgütleri. Bu “sol grupları”.

  1. Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi  PKK ve HDP.

Biri illegal yapıdaki diğeri legal siyasi parti formundaki Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi 1991’de Sosyalist Kamp’ın çöküşüyle birlikte dümeni Amerika’ya kırıp Miami sahillerine demir atmıştır. CIA ile, Pentagon ile eklemlenmiştir. Denetimine, yönetimine girmiştir. 1991’den bu yana PKK’yi ve HDP’yi ABD oynatmaktadır.

Zaten Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da eşiyle birlikte CIA’nın “Uluslararası liderlik ziyaretçi programı” adını verdiği ABD’de 3 hafta süren ajan yetiştirme kurslarından geçirilmiştir. Hem de tâ İHD Diyarbakır Şube Başkanı olmadan önce. Wikileaks belgelerinde ortaya konuldu bu gerçek.

PKK de onun yan örgütü PYD, YPG de artık çok net bir şekilde görüldüğü gibi Suriye’de Amerikan bayraklı zırhlı araçlarıyla, Amerikan özel kuvvetleriyle, Black Water denen CIA yönetimindeki insan öldürmekten özel zevk duyan canavarlaştırılmış katil sürüleriyle birlikte Suriye Ordusu’na, Türk Ordusu’na ve İŞİD’e karşı savaşmaktadır. Amaç da açıktır. BOP’un önce Suriye bölümünü sonra da Türkiye bölümünü hayata geçirmektir. Irak bölümüyse zaten oluşturulmuş durumdadır, Barzanistan olarak. Yazarında anlattığı gibi Suriye’de Amerika Ordusu’yla PKK’nin YPG’si yan yana savaş vermektedir. ABD’nin çizdiği haritayı uygulamaya koymak için.

Böyle bir hareketten Antiemperyalist bir tavır beklemek şeytandan iman beklemek gibi tuhafın da ötesinde absürt bir şey olur.

Peki, “solun” diğer grupları ne olacak. Onlar neden Antiemperyalist bir slogan atmıyor denebilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi onlar da öncelikle tepeden bağlanmış durumdadırlar CIA’ca. Yani CIA onların en etkili önderlerini devşirmiş bulunmaktadır.

Buna ilave olarak da tüm bu gruplar küçükburjuva sınıf yapısı karakterlerinden dolayı güce tapıcıdırlar. PKK’nin ve HDP’nin kitlesel ve askeri gücü bunları yamyassı edip emri altına almıştır. Tek tükü zaman zaman mızıldansa da PKK’nin ve HDP’nin karşısında asla itirazda bulunamazlar. Hizayı bozamazlar. Onun emrimden ve denetiminden çıkamazlar. PKK süreç içinde bunları eze eze sindirmiş. Ehlileştirmiş ve hatta köleleştirmiştir. Artık hepsi PKK’nin ibrikçisi olmuştur. Ya da çaycısı olmuştur.

Biz bu yapılarından dolayı, daha açık bir ifadeyle, onların bu utanç verici savrulmalarından ve devrimci ideoloji ve saflardan koparak ABD’nin, CIA’nın belirlediği saflara doğru kayıp gittikleri için onları Sevr’ci Soytarı Sahte Sol diye adlandırmıştık. Yönetim kademelerini baz alırsak bu grupların, onlara CIA Solu da diyebiliriz. Çünkü bunların savunduğu sözde demokrasi anlayışını ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri yani CIA “Project Democracy” olarak adlandırmıştır. Yani ABD’nin Emperyalist çıkarlarını demokrasi getirme yaftası altında savunmadır bu anlayış.

Bu sözde sol örgütleri de yine Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüleri “Demokrasi Güçleri” ve “umut kaynağı” olarak ilan etti.

Bu ilan edişlerden filan da hiç alınıp rahatsız olmadı söz konusu sahte sol. İhanet ve teslimiyet onların ruhlarını kapladı çünkü. Memnunlar durumlarından o grupların ahlaksız yöneticileri.

Biz boşuna feryat etmiyoruz 10 yıllardan bu yana. Bu Sevr’ci Sahte Sol’un Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve Onbeşler’le, Kıvılcımlı Usta’yla, Denizlerle, Mahirlerle zerrece ilgileri kalmamıştır diye. Bunlar geçmişteki önderlerimizin savundukları hattın tam karşıtı olan bir hatta savrulmuşlardır diye.

Bunlar artık devrimci güçler cephesinde değil karşı devrimci emperyalistler cephesinde yer almaktadırlar.

Böyle olunca da ne 1 Mayıs’larda ne başka bir eylemlerinde ne de yazılarında, çizilerinde Antiemperyalist bir slogan asla atmazlar, atamazlar.

Şimdi gelelim yazarın katılmadığımız tek cümlesine:

“1 Mayıs 2017’de Türkiye’de sol örgütlerden tık yok!”

Yukarıda görüldüğü gibi yazar Emperyalistlere karşı yani ABD’ye AB’ye karşı sol örgütlerden tık yok diyor.

İşte burada büyük bir haksızlık yapıyor.

Bizi görmüyor. Görmezlikten, bilmezlikten geliyor. 1971’de önderimiz Kıvılcımlı’nın bedence aramızdan ayrılmasından sonra onun Kızıl Savaş Bayrağını bizim taşıyor olmamızı duymamışlıktan, bilmemişlikten geliyor.

Ayıp ediyor. Yakışmıyor. Namusluyum diyen bir yazara asla uymaz bu tutum. Hele hele de Emperyalizme karşı duyarlı olan bir yazara hiç uymaz.

Hani hep deriz ya; Şark aydını bizimkiler. Altı bin yıldan bu yana sınıflı toplumun rezillikleri insanlarımızı çamurlara bulamıştır. İnsan solcu olmaya da çabalasa, namuslu, demokrat aydın da olmaya çabalasa bu lanetli çürütücü toplumun iliklerine işlettiği pisliklerden, lekelerden arındıramıyor kendini tümüyle…

Yazarımızın demek ki aydın namusu ve insancıl ahlâkı, bizim hakkımızı teslim etmeye yetmiyor. Defolu çünkü onlar. Olsun bakalım. Ne diyelim.

Kader utansın deyip geçelim…

Dost da düşman da bilir ki biz solculuğun birinci şartının insan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalistlerine ve onların müttefiki AB Emperyalistlerine ve ülkemizdeki yerli işbirlikçilerine karşı olmak olduğunu söyleriz. Her yazımızda, her konuşmamızda söyleriz. Ama mutlaka söyleriz.

1 Mayıs akşamı eylemci yoldaşlarımıza hitaben yaptığımız değerlendirme konuşmasında da bu tutumumuzu netçe ve kesince ortaya koymuştuk. Bu değerlendirmemizin videosu internet sayfalarımızda mevcuttur. Tape edilmiş metni Kurtuluş Yolu adlı gazetemizde yayımlanmıştır.

Ayrıca da 2015 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleriyle ilgili olarak TRT’de yaptığımız On’ar dakikalık 4 konuşmamızda Antiemperyalist anlayışımızı çok açık ve kesin biçimde bebelerin bile anlayacağı sadelikte ortaya koyduk. Bunu da herkes bilir…

2 Mayıs’ın Milliyet’inde, köşesindeki yazısında Güngör Uras da şöyle yakınmaktaydı:

“1 Mayıs’ta coşku azdı”

“Nerede bizim zamanımızdaki 1 Mayıs’lar!

“Zaten kutlamanın adı da “Emek ve Dayanışma Günü” toplantısı oldu.

“(….)

“Bakırköy’e giderken yollar polis doluydu. Bakırköy’de ise her köşede yüzlerce polis bekleşiyordu. Polisler teker teker üst ve çanta araması yapıyor. Kibar davranıyorlar. Birinci polis aramasından sonra, ikinci defa aynı şekilde üst ve çanta aramasından geçtim. Yürü yürü… Yol bitmez… Nihayet saat 11.00’e gelirken toplantı alanına ulaştım.

Kardeşlik önemli

Sahne güzel. Ses düzeni güzel. Ancak müzikler “ruhsuz”. Anons yapan hanım “ruhsuz”. Tören başlayıncaya kadar coşku yaratılamadı. Toplu gelenler de sessiz sedasız alanı doldurmaya başladı. Ben (geçmiş yılların 1 Mayıs’larını yaşamış bir emekçi olarak) coşku bekliyorum.

“Hayat şartlarından mı, yaşadığımız kötü olaylardan mı neden bilemiyorum, “coşku yok”… Farklı düşüncelere sahip olmalarına rağmen insanlar bir arada, kardeşçe toplantının başlamasını bekliyor. Alanda, müziğin uygun olmamasına rağmen halay çekerek hareket yaratmaya çalışan gruplar var. O kadar. Geri kalanlar sadece bekliyor…

“Ben de bekliyorum… Saat 13.00’da program başlar demişlerdi… Alana en son CHP heyeti girdi… Ve nihayet 14.25’te program başlayabildi.

“Ben, İstanbul’daki çok sayıdaki işçi bu meydana nasıl sığar diye endişeliydim. Meydanın yarısından fazlası dolmuştu ama arka bölümler tenhaydı. Saat 14.00’ten sonra bazı katılımcıların beklemekten yorularak alanı tek etmeye başlamalarına ise şaşırdım.

“Alandaki tek seyyar tuvaletin önünde ve de alana yakın bölümdeki paralı tuvaletlerin önünde uzun kuyruklar vardı. Katılımcıların yiyecek ve içecek ihtiyaçları önemsenmemişti. Bunları olanı biteni kötülemek için yazmıyorum. Sendikacılarımızı uyarmaya çalışıyorum. Allah’a şükür, sendikalarımızın paraları var. Bu tür etkinliklere daha fazla önem vermeleri gerekir.”

Bu ekonomist yazar da gördüğümüz gibi coşkusuzluktan, ruhsuzluktan yakınıyor. Pazar Çukurunda gördüğü insanların herhangi bir coşku taşımadığını söylüyor.

Birinci bölümde işlediğimiz konuyu dikkate alırsak bu yapıdaki insanların, daha doğrusu böylesi utanç verici bir duruma düşürülmüş insanların 1 Mayıs gibi bir günde coşku taşımaları elbette olanaksızdır. Yani bu sarı sendikacıların ve sözde sol örgütlerin yönetim kadroları elbette bir coşku taşıyamazlar. Çünkü onlar İşçi Sınıfının ve halkımızın dostu değil, düşmanıdırlar gerçekte. Onlar ABD, AB Emperyalistlerinin dostlarıdırlar. Onlarınki doğal davranışlarıdır bu sebeple.

Peki, bu hain işbirlikçi şeflerin kandırarak o Pazar Çukuruna sürüklediği kitlelerde neden coşku yoktu. Şundan: onlarda yöneticileri eliyle kendilerinin teslimiyete sürüklenmiş olduğunu bedenlerinde, ruhlarında ve bilinçlerinde yaşayıp duyuyorlardı. Utanç içindeydiler. Çünkü yaptıkları iş devrimcilik filan değildi. Olsa olsa yasak savma babında ya da ayıp olmasın diye yapılmış bir görev olabilirdi sadece. İşte bu sebepten onlarda da herhangi bir coşku yoktu. Mutluluk yoktu.

Ayrıca da tüm bu adı sol örgütler ideolojik olarak çoktan iflas etmiş durumdadırlar. Devrime yönelik tüm projeleri fos çıkmıştır. Yakıştırma çıkmıştır. Uyduruk çıkmıştır ve iflas etmiştir. Bir stratejik amaçları, ufukları yoktur bunların. Böyle olunca da 1 Mayıs gibi İşçi Sınıfımızın Uluslararası Mücadele Dayanışma Birlik ve Bayram gününün bir anlamı kalmaz ki. Anlamsız yapılan bir işten de insanlar zevk duymaz. Mutlu olmaz o işi yapmış olmaktan dolayı. İşte olay bundan ibarettir.

Biz ne dedik bunlar hakkında:

ABD’nin sol tabelalı şark ekspresinin yolcuları.

Bunların bir kısmı şimendifer koltuğunda oturmaktadır. Çoğunluğu oluşturan diğer bölümü ise lokomotife bağlı arka vagonlarda.

Hepsi de ABD’nin çizdiği yolda yürümektedir. Onun emperyalist halk düşmanı çıkarlarına hizmet etmektedir. Bilerek ya da bilmeyerek… İsteyerek ya da istemeden de olsa…

İşte bütün bu sebeplerden dolayı bunlar ne Antiemperyalist bir söylemde bulunabilirler ne de yaptıkları ihanet görevinden bir coşku duyabilirler.

Karanlıktır ruh dünyaları. Umutsuzdurlar, mutsuzdurlar. Acınacak durumdadırlar aslında…

Keşke elimizden gelse de bunları bu ihanet denizinden çekip çıkarabilsek.

Bütün gücümüzle uğraşmaktayız. İyi niyetli ve aklını özgürce kullanabilme cesareti gösterebilecek insanlarımızı o bataklıktan çekip çıkarmaya ve devrimci saflara kazanmaya. Bizim elimizden gelen bu. Gerisi artık bu arkadaşların namusuna ve anlayışına kalmıştır… 04.05.2017

Nurullah Ankut
HKP
Genel Başkanı