Aslında bu Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’nin…

Aslında bu Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’nin ve hülooğğ’cularının tamamı biliyor da Laik Cumhuriyet’i yerle bir ettiklerini, ortada Anayasa manayasa hiçbir şey bırakmadıklarını, bir Sorosçu Kemal’in Amerikancı lahmacun pideleri bilmiyor, bir de Sevr’ci Soytarı Sahte Sol’un sözde yazarçizerleri…

Adamlar artık açık konuşmaya başladılar: “Âlem buysa, gayrı kral biziz”, demeye başladılar. “Kim bize gak guk edebilir ki bundan böyle?..”

Pervasızlaştılar, bu sebeple. Her meselede olduğu gibi, bu işte de başı Kaçak ve de Haram Saraylı Reis çekti.

Ne dedi?

“Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. (…) İster kabul edilsin ister edilmesin. Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir” (http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150814_erdogan_sistem)

İşte, açık, kesin, net itiraf…

Biz Laik Cumhuriyet’i yerle bir ettik. Onun Anayasayla oluşmuş olan tüm kurumlarını, kuruluşlarını, yasalarını ortadan kaldırdık. Kafamızdaki Çete Hukuku’nu Devlet Hukuku yerine geçirdik. Böylece de devleti kendi devletimiz yaptık. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumu anayasal bir kılıfa büründürmekten ibarettir.

Adam onun derdinde, birkaç yıldan bu yana. Anayasayı ve onunla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma suçu işlediğini adı gibi biliyor. Bu suçun cezasını öngören TCK Yasası 146/1’di.

Ne derdi bu ceza kanunu?

“Madde 146 – Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olur.

“65 inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek birkaç kişi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.

“(Ek fıkra: 06/07/1960 – 15/1 md.) Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayrı surette iştirak eden fer’i şerikler hakkında beş seneden onbeş seneye kadar ağır hapis ve amme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur.” (http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm)

Daha eskiden, bu suçu işleyenler hakkında ölüm cezasına hükmolunurdu.

Tayyip, şebekesiyle birlikte bu suçu tam anlamıyla, eksiksiz bir biçimde işlediklerini biliyor. O yüzden, kendisine anayasal bir kılıf örmek istiyor. Ama ister öyle bir kılıf örsün, ister öremesin; işlediği bu suçun hesabını vermekten asla kurtulamayacaktır. Çünkü onun öreceği kılıf, meşru bir hukuk oluşturmaz. Ancak Çete Hukuku olur ve hep de öyle kalır.

Aynı açık ve kesin itirafı, Başbakan Milyar Ali dile getirdi.

O ne demişti?

Şunu:

“Cumhurbaşkanımızın Türkiye siyasetindeki yeri sembolik cumhurbaşkanlığı olan ülkeler gibi değil. Güçlü cumhurbaşkanlığı. Hele seçimle geldikten sonra fiilen de böyle. Yapmamız gereken fiili duruma uygun anayasa değişikliğini yapmak.” (http://www.milliyet.com.tr/-b-plani-hemen-devreye-girer/siyaset/ydetay/2234526/default.htm)

Gördüğümüz gibi, itiraflar birbirinin tıpatıp aynı.

Biz Anayasayı ve ona uygun kurumları ortadan kaldırdık. Şu an bütün kurumların başı Tayyip Erdoğan’dır. Yapmamız gereken de bu fiili duruma uygun bir Anayasadır.

Sen istediğin kadar o fiili duruma uygun sözde Anayasa yap, babayasa yap; bunların hiçbiri meşru bir hukuki zemin oluşturmaz.

Bir defa sen, Cumhurbaşkanını halk seçsin, demekle; o Anayasaya aykırı bir sözde yasa ve onun uygulamasını yaptın. Yani Anayasa suçu işledin. O Anayasayı ortadan kaldırma suçu işledin. Şimdi de o suçunu sandıkla, oyla gizlemeye, meşru göstermeye çabalıyorsun.

12 Eylül 1980 Faşist Darbesinin Amerikancı Şefi Kenan Evren’i yüzde 92 oy almak nasıl meşru kılmamışsa, Kaçak saraylı Tayyip’i de yüzde 50 vb. oy alması asla meşru kılmaz. Her ikisi de faşist zihniyetlidir, diktatördür, Anayasayı fiilen ortadan kaldırma suçu işlemiştir. Bu sebeple de, her ikisi de gerçek anlamda Darbecidir.

Tayyip ve Binali’nin itiraflarının ardından, onları kim takip etti?

Tayyip’in güya Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Hafız.

Bu ne dedi?

“Türkiye’de bugün Sayın Bahçeli’nin dediği gibi fiili başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar yok deyin var. Bu işin adını koymamız kadar doğru ne olabilir. CHP farklı düşünüyor. Siz farklı düşündüğünüzde durum değişiyor mu? Gerçek çok açık ortada. Öyleyse bizim bu gerçekle yüzleşmekten kaçmamızın ülkemize ne faydası var? Geçmişte de ‘Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi sistem değişikliği gerektirir’ diyen birçok hukukçu oldu. Türkiye’de bir yandan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için anayasa değişikliği oldu. Bir yandan cumhurbaşkanına tanınan büyük yetkiler var. Siyasi partiler bu konuyu Meclis’e getirmeli. Meclis, 330’un üzerinde bunu kabul ettiğinde halkımıza sorarız. Türk halkı ne derse tartışma biter. Halk bu sorunu çözer. Çünkü bu millet hangi soruna el attıysa onu çözüyor. Ben eminim ki sistem sorunlarını da çözecek olan Türk halkıdır.” (http://kurtuluspartisi.org/partimiz-anayasayi-ihlal-eden-bekir-bozdag-hakkinda-suc-duyurusunda-bulundu/)

İşte, Bekir Bozdağ’ın itirafları da yukarıdakilerinkilerle birebir aynı. Onlar sadece sandığı tanıyorlar. Biliyorlar; 1950’de ABD Emperyalist haydutlarının oluşturduğu “Yeşil Kuşak Projesi” ürünü olan milyonlarca Muaviye-Yezid İslamı’nın, CIA-Pentagon İslamı’nın meczubu var Türkiye’de. Gerçeklerle bağını koparmış, dünyadan, Türkiye’den bihaber, Ortaçağ karanlıklarının dünyasında yaşayan 10 milyonlar var Türkiye’de.

IŞİD kafasına sahip hülooğğ’cularla dolu Türkiye. Nasıl olsa din alıp satmaya biraz hız verdik mi, bunları yine mezbahaya koşan zavallılar gibi oy sandıklarına koşturur, oylarını alırız. Böylece de istediğimiz gibi atımızı oynatırız bu memlekette. Mustafa Kemal’miş, İnönü’ymüş, laiklikmiş, bunların artık hiçbirine yer yok. Bunlar tarih oldu. Devre arasıydı bunlar, kapandı bitti…

Bu kafadalar, bu anlayıştalar ve bu doğrultudalar artık. Biliyorlar ki, Pensilvanyalı İmam’ınki dahil tüm tarikatlar, cemaatler, Kur’an Kursları, İmam Hatip Okulları, ve sayıları yüz bini aşkın Diyanet İşleri görevlileri, İlahiyat Fakülteleri, 65 yıldan bu yana harıl harıl çalışarak bu kafadan gayrimüsellah CIA-Pentagon İslamcılarını üretti, yetiştirdi. Kerte kerte ele geçirdiler bunlar devlet kurumlarını. Şimdi de artık kesin hâkimiyetlerini kurmuş durumdalar. Kitle tabanları ise çok geniş. Bütün şehirlerimizde, kasabalarımızda, köylerimizde, mahallelere varıncaya kadar örgütlenmiş durumdalar.

Ayrıca da bunların 20 milyona yaklaşan bir kesimi kömüre, makarnaya, bulgura ve alışveriş çekine bağlanmış durumda. Bu yolla kesince devşirilmiş durumdadırlar.

İşte bu oy kalabalığına güvenmektedirler, bu Amerikancı, hain, vatan millet ve halk düşmanı CIA Dincileri.

AKP’giller’in bu itirafçılar korosuna, işte dün de Tuğrul Türkeş katıldı. Fakat, farklı bir tarzda ve farklı bir yaklaşımla. O da şöyle dedi:

“SUÇ İŞLEMİŞ OLDUĞUNU KABUL ETMİŞ OLURSUNUZ”

“Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, başkanlık sistemi ile ilgili tartışmalara değinerek şunları söyledi:

“Fiili durumu hukuki çerçeveye yerleştiriyoruz sözleri tuzaktır. Açık ve net söylüyorum.  Ne siz söyleyin ne de kimseye söyletin. 12 Eylül 1980 sonrası Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığına göre düzenlenmiş bir anayasa ile Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı yapıyor. Kenan Evren’in kullandığı yetkilere ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı yetkiye bakın. Muhalefet iyi bir şey söyler gibi söylüyor. Bu gaflete düşmeyin. Bunun Türkçesi nedir? ‘Aslında şimdi Sayın Cumhurbaşkanı suç işliyor da biz bunu bir kılıfına uyduracağız’. Yok böyle bir şey. Bu lafı bu şekilde kullanmak tuzaktır. Bu lafı savunursanız zımnen siz mevcut cumhurbaşkanının yetkisini aştığını ve suç işlediğini kabul etmiş olursunuz.” (http://odatv.com/tugrul-turkes-erdoganin-suc-isledigini-kabul-etti-0801171200.html)

Yani ne demiş oluyor, Tuğrul Türkeş?

Biz elbirliğiyle Laik Cumhuriyet’in Anayasası başta gelmek üzere, tüm kurum ve kuruluşlarıyla canına okuduk. Onu bir enkaz yığınına döndürdük. Kendi devletimizi kurduk, onun üzerine. O da, “Tayyibistan Din Devleti”dir.

Fakat, bunu asla bu şekilde dile getirmememiz, böyle bir itirafta bulunmamamız gerekir. Eğer bulunursak, açıktan tümümüzün Laik Cumhuriyet’i yıkma ve Anayasayı ortadan kaldırma suçunu fiilen işlemiş olduğumuzu kabul etmiş oluruz. Bu nedenle, böyle bir itirafta ne biz bulunalım, ne de başkalarının bulunmasına izin verelim. Bırakın sessizce yapalım işimizi, götürelim malımızı. Kuralım Tayyibistan Faşist Din Devleti’mizi. Ama biz, şunu yıktık, bunu yaptık, bundan sonra da şöyle yapacağız, gibi sözler etmeyelim, itiraflarda bulunmayalım. Yoksa açıktan suç işlediğimizi, suçlu olduğumuzu kabul etmiş oluruz.

Dediği özetçe bu, Türkeş’in.

Demek ki arkadaşlar; ortada ne bir anayasa var, ne o anayasaya göre oluşturulmuş Meclis, Bakanlıklar ve bunların altındaki devlet kurumları… Ne de hukuka göre işleyen bir yargı ve adliye mekanizması. Ne Milli Eğitim var, ne de Ordu… Ortada bir Çete Devleti ve onun uygulamakta olduğu Çete Hukuku var, arkadaşlar. Başka da hiçbir şey yok…

Biz yıllardan bu yana, bu acı gerçeği ortaya koymakta, dile getirmekte ve göstermeye çalışmaktayız.

Bu sebeple de, yani ortada meşru bir iktidar, bir hukuk devleti olmadığı için, 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananların da kesinlikle bir darbe olamayacağını, bunun sadece iki ABD işbirlikçisi hain Ortaçağcı gücün, elbirliğiyle yıktıkları Laik Cumhuriyet’in mirasını Paylaşma Savaşı olduğunu ortaya koyduk. Ki, olayın esası yani tüm gerçekliği bundan ibaretti.

15 Temmuz’da Ganimet Paylaşım Savaşı yapan her iki güç de aynı oranda hukuk dışıydı, gayrimeşru idi ve birer Çete Örgütlenmesiydi.

Bunların arasındaki Paylaşım Savaşı nasıl siyasi bir terim olan “Darbe” ile adlandırılabilirdi?

Hayır, kesinlikle…

Fakat, bilindiği gibi, bizim bu tespitimiz; dışımızdaki sağlı sollu tüm yazarçizerler tarafından kabul görmedi. Onlar, Kaçak ve Haram Saraylı Reis’in AKP’gilleri’nin ve onların Havuz Medyasının-Alo Fatih Medyasının-Yandaş Medyasının ve de Amerikancı Parababaları Medyasının ağzıyla konuştular hep.

Darbe, dediler 15 Temmuz için. Böylece de bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek Kaçak Saraylı Reis’in ve avanesinin ağzıyla konuşmuş oldular, onun yanında yer almış oldular. Ona, yandan çarklı destek atmış oldular.

AKP’giller ve onun medyası anlaşılır. Amerikancı Satılmış Parababaları Medyası anlaşılır. Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sinin Medyası anlaşılır. Sevr’ci Soytarı Sahte Sol’un Medyası anlaşılır. Yani onların böyle demeleri doğalarına uygun düşer. Çünkü onlar da Amerikancıdırlar.

Ne demiştik daha önce bunlar için?

Ortak paydaları Amerikancılıktır, BOP’çuluktur-Yeni Sevr’ciliktir.

Böyle olunca da 15 Temmuz gibi önemli olaylarla karşılaştıklarında, aynı demagojiyi gevelemeleri anormal sayılmaz, bizler için.

Evet, arkadaşlar. Demek ki, ortada ne bir anayasa var, ne ondan kaynak almış kanunlar ve ne de o kanunlarla çalışan adalet mekanizması…

Ne meşru bir Meclis var, ne de orada meşru siyasi partiler…

Bunların hepsi gayrimeşrudur. Çünkü ortada Laik Cumhuriyet Devleti diye bir şey bırakılmamıştır. Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’giller’i, defalarca söylediğimiz gibi, tepeden tırnağa suça batmış durumdadırlar. Bu sebeple de, en ağır siyasi suçu işlemişlerdir. Ve, bu suçlarından dolayı hukuka uygun çalışan, bağımsız mahkemeler önüne çıkarılmaları gerekir. Bırakalım bunların Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, vb’leri olmalarını; bunlar sıradan bir masum vatandaş olmaktan bile çıkmışlardır artık bugün. Hepsi birer mücrimdir, durup dinlenmeden suç işlemektedirler.

Hem ülkemize, vatanımıza ihanet ederek, ABD Emperyalistlerine taşeronluk ederek ağır siyasi suçlar işlemektedirler, hem de yine hiç ara vermeksizin kamu malları aşırmak suretiyle akçeli suçlar işlemektedirler.

Bilindiği gibi, bunlar IŞİD, El Nusra, ÖSO gibi Amerikan yapımı Ortaçağı Cihatçı Örgütleri de her alanda destekledikleri için, savaş suçu işlemektedirler. Suriye’deki meşru Baas İktidarı’na ABD’den aldıkları bir emir üzerine savaş açtıkları için savaş suçu işlemektedirler.

Yani arkadaşlar, bunlar, daha önce de söylediğimiz gibi, TCK’de yazılı hemen tüm suçları defalarca işlemişlerdir.

Bunlar, birer suçludur. Bunların partileri, bir çıkar amaçlı suç örgütüdür. Bunlarla oturup konuşulmaz. Herhangi bir tartışma, anlaşma yapılmaz. Yapan, bunların suçuna bulaşmış, bunlarla suç ortaklığı etmiş olur.

Hep söylediğimiz gibi, bunların acilen bağımsız mahkemeler önüne çıkarılmaları gerekir.

Bizim bu söylediklerimizin gerçek olduğunu Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’gilleri’nin, hülooğğ’cularının tamamı bilmektedir. İşte kanıtı, yukarıda onlardan yaptığımız aktarmalardır.

Peki, bu vahim gerçeği kim bilmemektedir?

Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sinin tepesini tutmuş Amerikancı zavallı lahmacun pideleri…

Sevr’ci Soytarı Sahte Sol’un yine aynı zavallılıktaki Amerikancı sözde aydınlar güruhu.

Bunlar, sanki ortada meşru bir Cumhurbaşkanı, meşru bir Hükümet, meşru bir Meclis ve orada yer alan meşru partiler varmış gibi davranmaktadırlar.

Hep söylediğimiz gibi, halkımızın bunlara kanmaması, bunları gerçek içyüzleriyle görüp tanıması gerekir. Bunlardan vatana millete zerre miktarda da olsa bir hayır gelmeyeceğini anlaması gerekir.

 

Saygıdeğer Halkımız;

Marksizm-Leninizm adlı biricik sosyal bilime sadece biz sahibiz. Ve o bilimin önümüze düşürdüğü ışığın aydınlığında dünyanın, Ortadoğu’nun ve ülkemizin gerçeklerini bütün açıklığıyla görüp, anlayıp sizlere de göstermeye çalışıyoruz.

İşte AKP’giller’in Laik Cumhuriyet’i yıkma ve Anayasayı ortadan kaldırma fiili, en kör gözlerin bile görebileceği açıklıkta ortada dururken, Adalet Saraylarında oturan sözde hâkim ve savcılardan bir teki olsun bunlara karşı herhangi bir soruşturma, kovuşturma açabiliyor, başlatabiliyor mu?

Hayır.

Kendiliklerinden yapmaları gereken bu görevlerini yapmamaları bir yana, bizim önlerine koyduğumuz suç duyurularını da işleme koymuyorlar. Hatta kabul etmek bile istemiyorlar, bu konudaki dilekçelerimizi. Dolayısıyla bunlar da AKP’giller’le suç ortaklığı etmiş oluyorlar. Hem yapmakla memur oldukları görevlerini yapmıyorlar, hem de suçu ve suçluyu kollayarak ikinci bir suç işlemiş oluyorlar.

Onlar da yarın AKP’giller gibi bağımsız yargı önüne çıkarılacaklardır. Bu görev kaçkınlıklarının ve suç ortaklıklarının hesabını vereceklerdir. Bunlar da yaptıkları kanunsuzluğun yanlarına kalacağını sanmasınlar.

 

Saygıdeğer Halkımız;

İşte, Türkiye’de mesleğinin ve insanlığının hakkını veren bir tek HKP’li Hukukçu Yoldaşlarımız kalmıştır bugün. Bir de bizimle her türlü dayanışmayı gösteren, namuslu ve yiğit hukukçu, Yar-Sav Kurucu Genel Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu.

Koca ülkede, ne acıdır ki, başka hukukçu filan kalmamıştır gerçeklikte.

Bu yiğit hukukçular, günlük haberleri izleyen arkadaşlarımızın bildiği gibi, AKP’giller ve onun Kaçak Saraylı Reis’i hakkında, Anayasayı ve Laik Cumhuriyet’i Ortadan Kaldırma Suçu işlediklerine dair bir suç duyurusunda daha bulunmuştur.

Biliyoruz ki, bundan öncekiler gibi bu suç duyurumuz da ya işleme konmayacak ya da reddedilecektir. Fakat, AKP’giller’in bu suçu işledikleri, matematiksel bir kesinlikte gerçektir.

Yarın, Halkın Devrimci Demokratik İktidarı kurulduğunda bu suçlular güruhu gerçek mahkemeler önüne çıkarılacaktır. İşte o zaman, o gerçek halk mahkemeleri, bunlar hangi suçları işlemişlerdi, diye bir araştırmaya girme gereği duymayacaktır. Çünkü, onların işledikleri suçlara dair dosyalar bugünden hazırlanmıştır. O gün geldiğinde önlerine konuverecektir. Onlar da hazır belgeli, kanıtlı dosyalar üzerinden bunların hak ettikleri cezaları hemen, çok kısa sürede verivereceklerdir.

İşte o günlere yapılmış bir hazırlıktır, bizim bu suç duyurularımız aynı zamanda.

O günler mi?

Mutlaka gelecek. Hiç umutsuzluğa yer yok. Gelecek o günler… Bekle bizi Türkiye…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

09 Ocak 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı