Bildiğimiz gibi, 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, aslında (dört yıllık Üniversite diploması olmadığından) Anayasa’da tanımlanan Cumhurbaşkanı seçilme yeterliliğine sahip olmaması karşın, ülkede rejim değişikliğine gitmiş ve Anayasa’ya açıkça aykırı bir şekilde kendisini fiili “Devlet Başkanı” ilan etmişti.
T. Erdoğan, bizzat bu değişikliğin yapıldığını, daha doğrusu Anayasa’ya ve yürürlükteki mevzuata rağmen fiilen bir darbe yaptığını, 14 Ağustos 2015 günü Rize’de yaptığı konuşmada itiraf etmekten çekinmemiştir.
Bu itiraflar; 26 Mayıs 2016 tarihinde AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün Manisa’da Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin etkinliğinde yaptığı konuşmada,
Haziran 2016 ve sonrasında Başbakan Binali Yıldırım tarafından yapılan açıklamalarda,
13/10/2016 tarihinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın İstanbul Hakimevi’nde düzenlenen Uluslararası Hukuk Kongresi’nde yaptığı konuşmada sürekli tekrarlanmıştır.
Bu suç itiraflarına karşı daha önce de partimiz harekete geçmiş ve suç duyurularında bulunmuştur.
Son olarak, 07.01.2017 tarihinde Tuğrul Türkeş; AKP Ankara İl Başkanlığının "Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı"nda yaptığı konuşmada; "(Fiili durumu hukuki çerçeveye yerleştiriyoruz) tuzaktır. Ne siz söyleyin ne de kimseye söyletin…, Muhalefet iyi bir şey söyler gibi söylüyor. Bu gaflete düşmeyin. Bunun Türkçesi nedir? 'Aslında şimdi Sayın Cumhurbaşkanı suç işliyor da biz bunu bir kılıfına uyduracağız'. Yok böyle bir şey. Bu lafı bu şekilde kullanmak tuzaktır. Bu lafı savunursanız zımnen siz mevcut cumhurbaşkanının yetkisini aştığını ve suç işlediğini kabul etmiş olursunuz.” Sözleriyle başta Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm AKP’gillerin suç işlediklerini ve son yapılan Anayasa değişikliği girişimleriyle de 10 Ağustos 2014 tarihinden beri işlemekte oldukları suçları kılıfına uydurduklarını açıkça itiraf etmiş ve partililerini uyararak; “aman bugün yaşan fiili durumu ne siz söyleyin ne kimseye söyletin” uyarısında bulunmuştur.
Yani adamlar toplumun gözünün içine baka baka suç işledikleri gibi, bu suçlarını itiraf etmekten de çekinmemektedirler.
Bir başka ifadeyle, Anayasal hükümleri uygulamakla, korumak ve kollamakla yükümlü olan kişiler, (Anayasaya bağlılık yeminleri ederek oturdukları makamlarda), fiili durumda MEVCUT ANAYASAYA uymadıklarını, suç işlediklerini söylemektedirler.
Halk tarafından seçilmiş olmak yürürlükteki Anayasal, Yasal kurallara uymama keyfiyetini kimseye vermemektedir. Ancak, halen 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yürürlükte olmasına ve bu Anayasa’da “Başkanlık Sistemi”ne ilişkin tek bir kelime dahi olmamasına, bu Anayasa hükümlerinin başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakanı ve Adalet Bakanı da dahil herkesi bağlamasına karşın, bilinçli bir şekilde Anayasa’yı İhlal suçunu işlemektedirler.
Bu nedenle, her ne kadar daha önce de yaptığımız benzer suç duyurularımızda, şimdiye kadar Cumhuriyeti, Anayasa’yı ve Hukukun Üstünlüğünü korumak ve kollamakla görevli hiçbir Cumhuriyet Savcısı bu kişiler hakkında soruşturma başlatmamış, başlatamamış ise de sanki, yürütme organlarının başında bulunan bu kişilerin “suç işleme özgürlükleri” varmış gibi, hergün Anayasayı ve yasaları ihlal etmelerini görmezden gelemeyiz.
Bu nedenle de partimiz tarihsel sorumluluğunu yerine getirerek, Tuğrul Türkeş’in itiraflarından hareketle; Recep Tayyip ERDOĞAN, Binali YILDIRIM ve Bekir BOZDAĞ hakkında TCK 309’uncu maddede öngörülen Anayasayı İhlal suçundan dolayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Suç Duyurusunda bulunmuştur.
HKP’li Hukukçular tarafından hazırlanan ve YARSAV Kurucu Başkanı Sayın Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU’nun da imza koyduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 2017/410 Soruşturma Numarası verilen Suç Duyurusu dilekçesini aşağıda yayınlıyoruz.
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
BAŞVURUDA BULUNAN.: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No: 24/15 Kızılay/ANKARA
V E K İ L L E R İ……….: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU, Av. Ayhan ERKAN,Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA,Av. Doğan ERKAN, Av. Ferit CÖHCE
Adres: Sezenler Cad. No: 4/15 Sıhhiye/ANKARA
Ş Ü P H E L İ……………..: 1- Recep Tayyip ERDOĞAN
2- Binali YILDIRIM
3- Bekir BOZDAĞ
SUÇ……………………….: Anayasayı İhlal (TCK md. 309),
AÇIKLAMALAR………..:
1- 07.01.2017 tarihinde AKP Ankara İl Başkanlığının Cemil Meriç Kültür Merkezinde düzenlenen "Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı"na katılan Tuğrul Türkeş "fiili durum" tartışmalarına da değinerek şöyle konuştu:
"(Fiili durumu hukuki çerçeveye yerleştiriyoruz) tuzaktır. Ne siz söyleyin ne de kimseye söyletin…, Muhalefet iyi bir şey söyler gibi söylüyor. Bu gaflete düşmeyin. Bunun Türkçesi nedir? 'Aslında şimdi Sayın Cumhurbaşkanı suç işliyor da biz bunu bir kılıfına uyduracağız'. Yok böyle bir şey. Bu lafı bu şekilde kullanmak tuzaktır. Bu lafı savunursanız zımnen siz mevcut cumhurbaşkanının yetkisini aştığını ve suç işlediğini kabul etmiş olursunuz.” (http://www.gazetevatan.com/tugrul-turkes-bu-bir-tuzaktir–1026123-gundem/)
2- Bilindiği gibi, 13/10/2016 tarihinde Bekir BOZDAĞ da, İstanbul Hakimevi’nde düzenlenen Uluslararası Hukuk Kongresi’nde bir konuşma yapmış ve şöyle demişti:
"Türkiye'de bugün Sayın Bahçeli'nin dediği gibi fiili başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar yok deyin var. Bu işin adını koymamız kadar doğru ne olabilir. CHP farklı düşünüyor. Siz farklı düşündüğünüzde durum değişiyor mu? Gerçek çok açık ortada. Öyleyse bizim bu gerçekle yüzleşmekten kaçmamızın ülkemize ne faydası var? (http://www.birgun.net/haber-detay/turkes-erdogan-i-uyardi-bu-lafi-savunursaniz-suc-isledigini-kabul-etmis-olursunuz-142413.html)
3- Binali Yıldırımda benzer şekilde, Haziran 2016'da yaptığı açıklamada, fiilen başkanlık sistemine geçildiğini savunarak, "Başkanlık fiilen uygulanıyor. 21.5 milyon insanın önüne gidiyor, ne olacağını söylüyor. Ortada bu gerçek varken, anayasa fiili durumla aynı hale, uyumlu hale getirilmeli. Doğrusu yeni bir anayasa yapmak. Ya da partili cumhurbaşkanı da dahil, yarı başkanlık sistemi de dahil mevcut durumla uyumlu hale getireceğiz." demişti (http://www.birgun.net/haber-detay/turkes-erdogan-i-uyardi-bu-lafi-savunursaniz-suc-isledigini-kabul-etmis-olursunuz-142413.html)
4- Yine Recep Tayyip Erdoğan; 14 Ağustos 2015 günü Rize’de yaptığı bir konuşmada; “Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihinde, milletin doğrudan cumhurbaşkanını seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. (…) İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevenin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.” diyerek fiili durumuna Anayasal bir zemin yaratmak istediğini açıkça beyan etmişti.
5- Bu açıklamalarda, Başkanlık sisteminin “erdemleri”nden, bu sisteme geçilmesinden söz edilmiyor. Mevcut Anayasaya aykırı biçimde, ve anayasa değişmediği halde, Fiili bir başkanlık sisteminin zaten yürürlükte olduğu söyleniyor.
Yani Anayasa’nın 4’üncü maddesi ile “DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER” içinde yer alan; “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri (‘demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti’ olma ilkesi) ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” olan hükümleri uygulamakla, korumak ve kollamakla yükümlü olan kişiler, fiili durumda MEVCUT ANAYASAYA uymadıklarını, suç işlediklerini söylüyorlar.
İşte bu iradeden yakinen haberdar olan Tuğrul TÜRKEŞ de, bu ifadelerin suç olduğunu ortaya koyuyor ve aslında zımnen şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunmuş oluyor.
Öyleyse bu durumda, gerek şüphelinin kendisi gerekse diğer yürütme organlarındaki kişilerin işgal ettikleri koltukları mevcut düzenlemelerine göre elde ettikleri, yürürlükte bulunan Anayasa nerede kaldı. Şu anda yürürlükteki Anayasa’da “Başkanlık Sistemi”ne ilişkin tek bir kelime dahi var mı? Halen 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yürürlükte değil mi? Ve bu Anayasa hükümleri başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakanı ve Adalet Bakanı da dahil herkesi bağlamıyor mu? Halk tarafından seçilmiş olmak yürürlükteki Anayasal, Yasal kurallara uymama keyfiyeti mi vermektedir? Dolayısıyla devlet oldu bittilerle ya da fiili durumlarla yönetilir mi? Demokratik Hukuk Devletinde elbette hayır..
Ancak şüpheliler ve iktidar partisinin diğer yetkilileri günlerdir bu Anayasal suçu işlemektedirler. Bunlardan en çarpıcı olanı AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün Manisa’da 26 Mayıs 2016 tarihinde Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin etkinliğinde yaptığı; "Türkiye'de Başkanlık sistemi fiilen başlamıştır. Şu anda fiili olarak Başkanlık sistemi var. Biz milletvekillerine düşen bundan sonra TBMM'de anayasayı statüye uydurmaktır. Bundan sonraki tek amacımız budur.” şeklindeki konuşmasıdır. (Bkz. Doğan Haber Ajansı)
Yine devrik-müstafi İçişleri Bakanı Efgan ALA da görevdeyken kendisi hakkında “kamu düzenini sağlamada görevlerini yürütemediği, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını akamete uğratma girişimlerinde bulunduğu” iddiasıyla verilen gensoru önergesinin görüşmelerinde, 02 Mart 2015 Pazartesi TBMM Genel Kurul kürsüsünden şunları söylemiştir;
“Anayasaya yemin ediyoruz, uyuyoruz. Bu anayasanın kötü bir anayasa olduğunu söylememize engel bir durum yok, olsa da TANIMIYORUZ. Anayasada diyor ki, ‘milletindir egemenlik, millet bu egemenliğini devletin anayasal kurumları eliyle kullanır.’ Katılıyor musunuz buna Allah aşkına? Millet egemenliğini milletvekilleri eli ile kullanır, referandum yoluyla kullanır. HİÇBİR ANAYASAL KURUM MİLLET EGEMENLİĞİ KULLANMA YETKİSİNE SAHİP DEĞİLDİR, TANIMIYORUM. Bu anayasa derhal değişmelidir. Milletin iradesini gasp etmiş, satır aralarına gizlemiştir, söküp çıkartıp millete teslim etmek bizim görevimizdir” demişti.
Oysa tüm şüpheliler, TBMM’de: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” diyerek yemin etmişlerdir.
Şüpheliler bu Anayasa sayesinde sahip olduğu kamusal güce dayanarak; OHAL ilanını da kullanarak, cebir ve şiddet yoluyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya mevcut düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmektedir. Suçun maddi unsurunu, Anayasa hükümlerinin tamamının veya bir kısmının ihlal edilerek veya uyulmayarak değiştirilmesi oluşturmaktadır. Bu durum yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilmiştir.
Şüpheliler, Yürütmenin başındaki güçler olmakla, fiilen yönetimi altındaki kolluk kuvvetleri ile cebir unsuruna her koşulda sahiptir. Devlete ait kamusal güç kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Kısacası hak ve görevlerin ardına yaslanılarak bir suç işlenmektedirler. Yukarıdaki sözlerden başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Dolayısıyla, yukarıda belirtilen sözleriyle şüpheliler Anayasal Düzen ve bu düzenin temel taşlarını açıkça ortadan kaldırmaktadır.
Bu nedenlerle şüphelilerin baştan beri anlatılan konuşmaları ve eylemleri; TCK’nun 309’uncu maddede tanımlanan ANAYASAYI İHLAL suçunun kapsamındadır.
Anayasa’nın “Cumhurbaşkanının Nitelikleri ve TARAFSIZLIĞI” başlıklı 101. maddesine göre :”Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Ancak başkanlık rejiminde siyasal ve partili, meclise de başkanlık edecek bir devlet başkanı hedeflenmektedir. Yürütme erkleri arasında bir denetim ve cumhurbaşkanının iktidardaki siyasi partiyi dahi denetleyebilmesi üzerine kurulu mevcut anayasal düzen, başkanlık rejimi savunusuyla yok sayılmaktadır. Bu nedenle suç “Anayasayı ihlal suçu”dur. Şüpheliler ise iktidarın tüm zor olanaklarını yönetme ve sevk etme imkanı taşıdığı için bu makamdan bu eylemi gerçekleştirmesi cebir unsurunu kendiliğinden içermektedir.
6- Tuğrul TÜRKEŞ, sıradan biri değildir. Başbakan Yardımcısıdır. Dolayısıyla şüphelilerin sözlerini, iradelerini, niyetlerini bilerek bu sözleri söylemektedir. Bir farkla, şüphelilerin “tuzağa” düşerek bu sözleri söyledikleri kanaatindedir.
Oysa şüpheliler tuzak değil, mevcut Anayasaya karşı bir meydan okuma halindedirler. Cumhurbaşkanı, başbakan, adalet bakanı, sözlerinin ne anlama geldiğini bilebilecek durumdadır. Beyanları tuzak değil, ancak ikrar olarak kabul edilebilir.
Bu kişilerin, ettikleri yemine bağlı kalmadan sürekli tekrarladıkları Anayasayı İhlal eylem ve işlemleri nedeniyle, müvekkil parti adına biz; sürekli suç duyurularında bulunmaktayız. Maalesef, şimdiye kadar Cumhuriyeti, Anayasa’yı ve Hukukun Üstünlüğünü korumak ve kollamakla görevli hiçbir Cumhuriyet Savcısı bu kişiler hakkında soruşturma başlatmamış, başlatamamıştır. Yani yürütme organlarının başında bulunan bu kişilerin sanki “suç işleme özgürlükleri” varmış gibi, hergün Anayasayı ve yasaları ihlal etmeleri görmezden gelinmektedir. Bu nedenle müvekkil parti tarihsel bir sorumluluğunu yerine getirmektedir.
Yine, tüm bu gelişmeler işlenen anayasal suçlar karşısında demokratik hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü savunarak, hukuka sahip çıkmak üzere, TUĞRUL TÜRKEŞ’in BEYANLARINI İHBAR NİTELİĞİNDE GÖREREK, Başsavcılığınıza işbu suç duyurusunu yapmak durumunda kaldık.
SONUÇ ve İSTEM……….: Yukarıda ayrıntılıca açıklandığı üzere;
Şüphelilerin eylemleri nedeniyle, 5237 Sayılı TCK’nun 309’uncu maddesinde öngörülen “Anayasayı İhlal” suçunu işledikleri ortaya çıktığından, şüpheliler hakkında soruşturma başlatılarak yargılanmaları için Kamu Davası açılmasını müvekkil parti adına saygıyla arz ve talep ederiz. 09.01.2017
Başvuruda Bulunan
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
V e k i l l e r i
Av. Metin BAYYAR, Av. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
Av. Sait KIRAN, Av. Ayça OKUR, Av. Doğan ERKAN