Konuşsanıza bre hainler!
IŞİD’in iki askerimizi diri diri yakması hakkında söyleyecek hiç mi sözünüz yok?..
Yok, değil mi?
Evet, yok.
Her konuda koşarsınız hemen kürsülere, mikrofonlara, ekranlara. Kükrersiniz oralarda. Asarsınız, kesersiniz karşıtlarınızı; meydan okursunuz herkese.
Ama, işte böylesi can alıcı, yürek yakıcı gerçekler karşısında susarsınız. Önce, “Görüntüleri incelemeye aldık.”, diyerek işi madrabazlığa vurursunuz. Sonra da, meseleyi zamana yayarak gündemden düşmesini beklemeye, unutturmaya oynarsınız. Şark Metodu… En iyi bildiğiniz şey bu.
Bundan 13 yıl önce de, siyasi yapımcınız ve efendiniz ABD’nin işgalci, haydut askerleri, 11 askerimizi esir alıp, ters kelepçeye vurup, başlarına çuval geçirip alıp götürmüştü cezaevine. Tarih, 4 Temmuz 2003’tü. Yer, Süleymaniye’ydi.
Dostunuz, müttefikiniz Barzani’nin Peşmergeleri de yan yanaydı, ABD’li işgal ordusunun askerleriyle. İkisi birlikte yapmıştı bu iğrenç saldırıyı. O zaman da dilinizi yutmuştunuz, tüm avanenizle beraber. Hem Kaçak Saraylı Reis ve avanesi, hem Genelkurmay Başkanlığı binasında oturan, Kemal Sunal’ın Tosun Paşası’ndan farksız Hilmi Özkök Paşanız.
Bir gazeteci sormuştu, Kaçak Saraylı’ya:
ABD’ye askerlerimize yaptığı, dolayısıyla da Türk Ordusu’na yaptığı bu saldırıdan dolayı bir nota verecek misiniz?, diye.
Yanıtı tam bir kara mizah örneğiydi. Aynen şöyle demişti:
“Ne notası? Müzik notası mı?”
ABD Emperyalist haydutları en hakaretamiz küfür, tekme vb. davranışlarla 11 askerimizi esir alıyorlar, Kaçak Saraylı müzik notasından söz ediyordu. Hilmi Özkök’se, ölü numarasına yatıyordu.
Bunlarda ulusal ve kişisel onurun, vatan millet sevgisinin seviyesi ne yazık ki işte bu, arkadaşlar.
Onların bu içler acısı durumunu, tabiî içeride ve dışarıda, aklı eren herkes görüyor, netçe.
Bunların kankası, can dostları Suudi Krallığı’nın bir gazetecisi bile aynen şu nitelemede bulunmuştu, Kaçak saraylı Reis için:
“Kuru gürültü…”
Bir insan için, hele hele de ülkemizi temsil eden ya da öyle görünen bir insan için ne kadar hazin bir durum, değil mi?
Tabiî bu, ülkemiz için de aynı hazinlikte…
4 Temmuz 2003’te Irak-Süleymaniye’deki saldırıyı dünyanın başhaydut devleti yapmıştı. Oysa birkaç gün önce Suriye’de askerlerimizi yakanlarsa bir devlet bile değil. Dünyanın dört bir yanından devşirilmiş, sapkınlaştırılmış, canileştirilmiş, meczuplaştırılmış, başıbozuk katiller sürüsü.
Onun karşısında bile çaresiz kalıyorsunuz. Dilinizi yutuyorsunuz. Ölü numarasına yatıyorsunuz. Yazık be…
Tarihinde Türk Ordusu’na böylesi alçakça, namussuzca, şerefsizce hakaretleri, sizin döneminize kadar hiç kimse yapmaya cesaret edememişti. Bütün bunları siz yaptırttınız. Sizin bilgisizliğiniz, algısızlığınız, düşüncesizliğiniz, zavallılığınız; ve tüm bunlara ilaveten de hırsınız sebep oldu. O canilere, o haydutlara sizin bu acizliğiniz cesaret verdi.
Her şey gün gibi açık, meydanda. Cayır cayır yanan evlatlarımızın kimlikleri belli, katledilişleri belli, katledenler belli; velhasıl her şey belli. Sizse, hâlâ “araştırıyoruz” gevelemelerini tekrarlayıp duruyorsunuz. Yazık…
İşte şu, Kaçak Saraylı’nın Milli Savunma Bakanı Fikri Işık… IŞİD’in askerlerimize yönelik canavarlığına ilişkin yaptığı şu sözde açıklamanın zavallılığına bakın, demagojik boyutuna bakın. Adamlar alışmışlar bir defa, insanlarımızı ahmak yerine koymaya. Biz böylesine ipe sapa gelmez laflar ederiz, eşeklerin bile inanmayacağı demagojiler yaparız, ama bizim hüloogg’cularımız bunları yer, diye düşünüyorlar. Aradan üç beş gün geçinde de mesele gündemden düşer, unutulur gider. Kimse de bize sormaz artık bu olayı, diyorlar.
Açıklaması şu, Fikri Işık’ın. Tabiî, açıklama denirse buna:
“TSK’dan, IŞİD tarafından yakılarak infaz edilen Türk askerleri ile ilgili açıklama
“(…)
“Temasları kapsamında Kocaeli’ne giden Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, burada gazetecilerin konu ile ilgili sorularını yanıtladı.
“El Bab’ta operasyonların devam edeceğini, bölgeden DEAŞ’ı tamamen temizleyene kadar Özgür Suriye Ordusu ile bu operasyonları yürüteceklerini” anlatan Işık, şunları söyledi:
“Şu ana kadar 3 askerimizin DEAŞ’ın elinde olduğuna yönelik bilgimiz var. Evet, 3 askerimizin DEAŞ’ın elinde olduğunu değerlendiriyoruz ancak bundan öteki tüm yorumlar teyit edilmiş bilgi değildir. Bilgiler teyit edilmeden de bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söylüyoruz.” (http://www.haberyirmi.net/2016/12/tskdan-isid-tarafndan-yaklarak-infaz.html)
Fikri Işık, bu demagojik safsatayı, bu insanlarımızı aldatmaya yönelik demagojiyi, 23 Aralık’ta yani Cuma günü yapıyor. Bugünse ayın 28’i. Yani aradan 5 gün geçmiş. Katliamın üzerindense 6 gün geçmiş.
Hafızlar hâlâ değerlendirememişler olayı.
Bundan sonra da değerlendiremezler artık.
Kaçak Saraylı ve adamları, bu kan içici, insanlık dışı örgüt için “DEAŞ”, diyorlar hep, dikkat edersek. Bu kısaltma, örgütün adının Arapça harflerinden oluşmaktadır. IŞİD’se Türkçesidir. Örgütün adı netçe anlaşılmasın diye Arapçasının kısaltmasını kullanıyor, Kaçak Saraylı ve adamları.
Oysa “IŞİD” dese, bunun “Irak-Şam İslam Devleti” demek olduğunu herkes anlar. Anlaşılmasın istiyorlar bunlar.
Kendileri de Faşist Tayyibistan İslam Devleti kurmak istiyorlar ya… yani bunlar da aynı yolun yolcusudur IŞİD’le. Stratejik hedef birliği içindedirler. Yöntemleri de aynıdır. Bakmayın, burada bunların IŞİD kadar canavarlık yapamadıklarına. Varmak istedikleri nihai hedefe henüz varmadılar da ondan kaynaklanmaktadır bu.
Nitekim, 15 Temmuz’da Boğaz Köprüsü’nde askerlerimizin, hatta 21 yaşındaki bir Hava Harp Okulu öğrencisinin boğazını keserek katletmedi mi, bunların adamları?
Biraz geriye gidersek; Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde 35 canımızı aynen IŞİD gibi yakarak katletmedi mi, bunların öncülleri?
Ettiler… Ederler de…
Vicdani ve insani sefalet yönünden aynıdırlar çünkü. Acıma hissi bunlarda da oluşmamıştır.
İşte bu da Kaçak Saraylı Reis’in 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşı sonrası bütünüyle ele geçirdiği Genelkurmay’ın sözde açıklaması:
“TSK’dan, IŞİD tarafından yakılarak infaz edilen Türk askerleri ile ilgili açıklama geldi.
“IŞİD’in, geçen yıl kaçırdığı Sefter Taş ile asker olduğunu iddia ettiği Fethi Şahin ve geçtiğimiz ay El Bab bölgesinde rehin aldığı Özel Kuvvetler mensubu Astsubay Kıvanç Kaşıkçı ile Muhammed Duran Keskin’i öldürdüğü iddiası ardından halen resmi bir açıklama yapılmadı.
“Ancak BBC, konuyla ilgili olarak “Genelkurmay Başkanlığı yetkililerinin, yayınlanan görüntülerin incelendiği bilgisini verdiğini” aktardı.” (agy)
İşte, bu da günlerdir o 19 dakikalık canavarlık görüntülerini incelemeyi bitiremedi, bugüne dek. Bitiremez de, Kaçak Saraylı’nın adamları gibi.
Burada, millet olarak sormak hakkımızdır:
Türk Askerinin El Bab’ta ne işi var?
Daha önce de söylediğimiz gibi, ulusal çıkarlar baz alındığında hiçbir işi yok. Olmamalıdır da.
ABD Emperyalist haydutları, 1990’lı yılların başından itibaren Pakistan’daki medreselerde yetiştirip Afganistan’daki Sosyalist İktidara karşı, CIA ve Pentagon uzmanları vasıtasıyla eğitip silahlandırdıkları ve de savaştırdıkları bu canavarları, BOP çerçevesinde kullanmak için Libya’ya, sonra da Suriye’ye getirmişlerdi. Yani IŞİD, El Kaide’den türemiş bir Ortaçağcı, CIA-Pentagon Dincisi, kan içici örgüttür.
Fakat bu örgüt, Suriye’de birkaç yıl ABD’nin emrettiği şekilde meşru Suriye Devleti’ne karşı savaştıktan sonra, aniden rotadan kayış yaptı. BOP Haritası’nda açıkça belirtilmiş bulunan Rojova’ya saldırıda bulundu. Oysa, BOP Haritası’nda Suriye, Türkiye, Irak ve İran topraklarının belli bölümlerini içine alan ve “Free Kurdistan” olarak adlandırılan, ABD’nin yeni petrol bekçisi olacak devlet, yani Amerikancı Kürt Devleti yer almaktaydı. Netçe belirtilmekteydi haritada, bu devletin coğrafyası. İşte IŞİD, Rojova’ya saldırmakla BOP Haritası’na, dolayısıyla BOP’a ve arkasındaki CIA’ya, Pentagon’a, Washington’a saldırmış oldu. ABD, ondan sonra karşısına aldı IŞİD’i. Tabiî o da kesin bir alış değil de, sadece IŞİD’i, haritanın Free Kurdistan diye belirlediği bölgesinden uzak tutmaya yönelikti.
Yoksa IŞİD’in Beşşar Esad yönetimine karşı yaptığı savaşı ve katliamları sevinçle karşılıyor ve sonuna kadar destekliyordu.
Bildiğimiz gibi, 2015 Martı’nda bölgeye Rusya da askeri uzmanları, savaş uçakları ve savaş gemileriyle, hatta füzeleriyle girdi, meşru Suriye Hükümeti’nin çağrısıyla. İran daha açıktan desteklemeye başladı Suriye’yi. Çin Halk Cumhuriyeti, yine aynı şekilde davrandı. Ve Lübnan’daki Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah da yer aldı Suriye Ordusu’nun yanı başında. Böyle olunca da, ABD ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ortaçağcı Cihatçılarla Suriye Hükümeti arasındaki denklem, bir anda hızla değişmeye başladı.
ABD’nin başını çektiği ittifak, zemin ve mevzi kaybetmeye başladı. Suriye Ordusu, günbegün ilerleyerek ülke topraklarını bu Cihatçılardan temizlemeye girişti.
İşte işin bu aşamasında ABD, Türk Ordusu’nun IŞİD’e karşı savaşmasının kendileri açısından uygun olacağı hükmüne vardı. Türk Ordusu, IŞİD’in dışında kalan diğer Cihatçı örgütlerle yani adlarına “ÖSO” denen Ortaçağcılarla birlikte El Bab’a yöneltildi ve IŞİD’le savaşa tutuşturuldu.
ABD istedi ki, IŞİD egemenliğindeki bölge, Suriye Ordusu’nun eline geçmesin de, kendi safındaki Türkiye ve CIA yönetimineki diğer Cihatçı örgütlerin eline geçsin. Hiç değilse kendinin de Suriye’de PYD’nin, YPG’nin dışında bir kara gücü daha bulunsun. Böylece de, eli daha bir güçlenmiş olsun.
Rusya da Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’e karşı savaşmasını olumlu buldu. İyi, dedi, var IŞİD’le bunlar da savaşsın, bunlar da kayıp versin. Böylece IŞİD’in işinin bitirilmesi ve Suriye’den defedilmesi daha da kolaylaşmış ve süresi de kısalmış olur.
IŞİD Suriye’den bütünüyle temizlenince de nasıl olsa ABD’yle birlikte Türkiye’ye, “Arkadaşlar Suriye’de ortaklaşa bir savaş yürüttük, sonuçta da zafere ulaştık. Suriye’yi o insanlık dışı örgütten kurtardık. Artık hepimiz ülkelerimize dönmeliyiz.”, deriz, Türk Ordusu’nu ülkesine göndeririz, diye hesap yaptı Rusya.
İşin sonunda da olacak olan aynen budur. ABD de, Rusya da Türkiye’ye şunu diyeceklerdir:
“Efferin oğlum Mehmet, sen bu yolda devam et…”
Türkiye de askerini çekecektir, kaçınılmaz bir biçimde. Olansa orada IŞİD mermileriyle, bombalarıyla ve onun canavarca yöntemleriyle hayatını kaybeden halk çocuklarına olacaktır.
Bu savaşın Türkiye açısından bir stratejik hedefi var mıdır?
Hayır. Kesinlikle yoktur.
ABD Emperyalist haydutları, kendi yaratmış oldukları canavara karşı Türk Ordusu’nu savaştırıyorlar. Ve bizim evlatlarımızı katlettiriyorlar.
Hani ne demişti yıllar önce, alçak CIA şefi Robert Baer?
“Yeni Ortadoğu’yu kurabilmenin tek yolu, Mad Max seçeneğiyle, bölgede geniş çaplı şii-sünni savaşını tetiklemekten geçiyor. Niye biz Amerikalılar ölelim ki? Bırakalım, müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!” (http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/el-bab-filan-1587657/)
İşte alçak haydut bunu yaptırıyor Ortadoğu’da, arkadaşlar. Müslümanları birbirine kırdırıyor. Ne yazık ki, Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri de bu vekâlet savaşına, bu BOP savaşına gözü kapalı, balıklama bir şekilde Türkiye’yi de sokuyor.
Tabiî olan sadece halk çocuklarına oluyor, onların anasına, babasına, eşine, kardeşine oluyor. Bu arada da, bildiğimiz gibi, Kaçak Saraylı Reis, sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli kaçkını ülkemize doldurmuş bulunmaktadır. Halkımızın alınterinden gasp edilerek toplanan vergilerden oluşan, zamlardan oluşan devlet hazinesinin 30 milyar dolar civarındaki parasını, bu Suriyeliler için harcamıştır.
Kaçak Saraylı ve onun AKP’gilleri’nin milletimizin başına açtığı bunca bela yetmiyormuş gibi, şimdi bir de böyle acılar yaşatıyor insanlarımıza.
Ama onların umrunda bile değil, bu yiten canlar, bu çekilen acılar. Onlar, Kaçak Saraylı Reis’i Caligula benzeri, Neron benzeri bir diktatör yapacak Anayasa yapma derdindeler. İşin garibi, Sorosçu Kemal’in CHP’si de bu Anayasa çalışmaları masasında yer almış bulunmaktadır. Yani AKP’giller, Kontrgerilla’nın Özel Örgütü MHP’nin Bahçeli’sinin avanesi ve Sorosçu Kemal’in CHP’sinin temsilcileri oturmuşlar aynı masanın etrafına, Kaçak Saraylı Reis’in isteği doğrultusunda yeni bir Anayasa yapma derdindeler, çalışmasındalar.
Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin temsilcileri PKK ve HDP ise, büyük bir sevinç yaşamakta, ABD’yle, Siyonist İsrail’le yan yana Burjuva Kürt Devleti kuruyoruz, diye. Ortadoğu’da çıkan fırsatları iyi değerlendiriyoruz, diye.
Yani bunların umurlarında değil; Türk olsun, Kürt olsun hayatını yitirmiş, katledilmiş, yakılmış halk çocukları.
Ülkemiz Suriyeleştirilmiş, ölüm tarlalarına dönüştürülmüş, her tarafında bombalar patlatılıyor, asker sivil, yaşlı, genç, çocuk olmak üzere insanlarımız öldürülüyor. Bunlar başka havada. Her biri başka bir dava peşinde…
Özetçe, arkadaşlar; ülkemiz ateşler içinde. İnsanlarımız katlediliyor, yakılıyor, canlarımız yanıyor, ülkemiz yanıyor. Bunlarsa, hiç tınmıyorlar. Mecliste, Anayasa Komisyonunda vb. komisyonlarda, salonlarda geyik çeviriyorlar, saçlarını tarıyorlar…
Öyle görünüyor ki, daha çok acılar çekeceğiz, felaketler yaşayacağız, canlar vereceğiz. Ama en sonunda Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda olduğu gibi, yine biz kazanacağız, halkımız kazanacak…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
28 Aralık 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı