Pontusçu, azgın Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanı Bekâroğlu’nu biliyoruz da ya TESEV’ci, Sorosçu, TR 705’çi, Selina Doğan’cı, Selin Sayek Böke’ci Kemal”e ne diyeceğiz?

Birincisi, açık oynadı ömür boyu. Hiçbir zaman CHP’ye oy vermedi, transferine kadar. Mustafa Kemal’e azgın bir kin ve nefretle saldırdı, “Kefere Kemal” diye.

Sorosçu Kemal tarafından bulunup transfer edildi CHP’ye. Hem de partinin tepesine. Yönetimine yani…

Düşünebiliyor musunuz; uzun ömründe CHP’ye bir kere bile oy vermemiş adam, CHP düşmanı adam, Sorosçu tarafından küt diye CHP’nin tepesine tünetiliyor.

TR 705’i de aynı şekilde getirmedi mi?

Yine, yukarıdakiler gibi Türk düşmanlığıyla kafayı bozmuş, Ermeni Soykırım Yalanının hasta savunucusu Selina Doğan’ı da aynı şekilde milletvekilliğine seçtirmedi mi CHP’nin?

Ha, bir de Ekmeleddin vardı, değil mi?

Onu da Cumhurbaşkanı adayı yapmıştı. Zamanın Genel Başkan Yardımcısı Muharrem İnce bile, “Ben bu aday adayımızı medyadan öğrendim.”, diye açıklamda bulunmak durumunda kalmıştı.

Şu anki CHP milletvekili Barış Yarkadaş, Halk TV’de “Cumhurbaşkanı adayımızı ben de, fikrimi sorsalar, tercih etmezdim. Ama partimin kararıdır, uyarım.”, demişti. Uymuştu ve karşılığını yani mükâfatını da kaptı, gördüğümüz gibi. Şu an Mecliste. Karşı çıksaydı olamazdı, en azından olması çok zor olurdu.

Oysa, partinin kararı değildi, Ekmeleddin’in aday gösterilmesi. Muharrem İnce’nin açıklamasının da netçe ortaya koyduğu gibi, sadece Sorosçu Kemal’in seçimiydi o.

Neylersiniz…

İşte Meclisteki bütün Amerikancı Burjuva Partilerinde yani Dörtlü Çetede durum hep aynıdır. Parti marti, genel yönetimmiş, parti meclisiymiş; hepsi göstermeliktir, hikâyedir. Tepedeki Amerikancı şef ne derse, olan odur. Gık diyenin gelecek kongrede ve seçimlerde kesinkes üstü çizilmiştir.

Yalnız Amerikancı Kürt Hareketi’nin legal plandaki partisi HDP’de durum azıcık farklıdır. Orada karar mercii İmralı’daki Öcalan’dır. Diğerleri onun kâtipleridir.

Uzatmadan esas anlatmak istediğimiz konuya girelim.

Bildiğimiz gibi, geçen hafta Kaçak Saraylı Reis’in memleketinde, onun avanesinden Rize Belediye Başkanı Reşat Kasap, şehrin en görkemli meydanındaki Mustafa Kemal heykelini, tıpkı ABD işgal kuvvetlerinin Bağdat’taki Saddam heykelini söküşü, indirişi ya da 1991 sonrası Sosyalist Kamp’ın yıkılışı ile birlikte eski Sovyet ülkesindeki Lenin heykellerinin karşıdevrimci hainler tarafından yerinden sökülüp, kamyon kasalarına atılarak götürülüşünü andıran görüntülerle söktürdü. Bir belediye arabasına sırtüstü yatırttı ve götürüp gitti.

Vincin, heykelin bedenine dolanan zincirleri bir idam sahnesinin, kurbanın boynuna geçirilen ilmiğini çağrıştırır nitelikteydi. Yani, heykel ya da daha açığı Mustafa Kemal, simgesel olarak idam edilmişti.

Kaçak Saraylı Reis’in adamı belediye başkanı, kafaya takmıştı Mustafa Kemal heykelini oradan kaldırmaya bir kere. Daha önce açıklamıştı, Mustafa Kemal’in yerine oraya bir çay bardağı diktireceğini.

Şimdi çay bardağından vazgeçmiş. “15 Temmuz şehitlerini sembolize eden bir anıt” dikecekmiş oraya.

Evet, onlara uyar. Daha önce de defalarca söyledik ve yazdık ya; Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanlığı, onların beyin hücrelerine kodlanmıştır. Asla iflah olmazlar, ıslah olmazlar. Onları ancak toprak ıslah eder…

Dikkat edersek, Kaçak Saraylı Reis de Türkiye’nin il ve ilçelerinde ne kadar Atatürk adlı stad varsa, hızla onların adlarını değiştiriyor, bir bahaneyle. Ya stadın yerini değiştirip yenisine kendine uygun bir ad veriyor, ya da stadı yıkıp aynı yere yaptırtıyor, adını da değiştirmiş oluyor bu arada.

Sadece Mustafa Kemal uğramıyor bu saldırıya. En sadık silah arkadaşı İsmet İnönü de hedef seçiliyor. İşte kanıtı. Dolmabahçe’deki İnönü Stadyumu. Yıktırdı, yaptırdı burayı Kaçak Saraylı, yeni adı ne oldu?

“Vodafone Arena”.

Yersen papaz eriği… Yemezsen arzun bilir. Adamın çektiği numara bu. “Artık meydan bizim”, diyor. “Bundan sonra böyle.” “Yok Mustafa Kemal, İsmet İnönü. Onlar Tarih oldu…”

Yine dikkatinizi çekmiştir; Kaçak Saraylı ve avanesinin bu saldırılarına birkaç gün önce hemen Pontusçu ve Yeni CHP yöneticisi Bekâroğlu da ani bir dalışla ortak oldu. Biz de Rizeliyiz icabında, dedi. Biz ne güne duruyoruz? Tayyip’ten geri kalacak halimiz yok. Mustafa Kemal düşmanlığıysa, biz ondan çok daha önce “Kefere Kemal” diye yapmışız vuruşumuzu…

Nasıl daldı bu iğrenç ihanet yarışına Bekâroğlu?

Görelim:

“Yeni CHP’li vekilden ‘Atatürk heykeli’ yorumu: Kıyamet koparılacak bir durum yok

“CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Rize’de Atatürk heykelinin yeni tören alanına taşınmasıyla ilgili, “Atatürk heykelinin yeni kaidesine konulmasında sakınca yoktur. Bir bardak suda kıyamet kopartılacak bir durum yoktur” dedi.

“TBMM’de basın toplantısı düzenleyen CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Atatürk heykelinin kaldırılmasına ilişkin açıklamada bulundu.

“Rize’de Atatürk yeni tören alanına taşınmasıyla ilgili soru üzerine ise Bekaroğlu, “Ne irtica ne Atatürk’e saldırı vardır. Atatürk heykelinin yeni kaidesine konulmasında sakınca yoktur. Bir bardak suda kıyamet kopartılacak bir durum yoktur. Rize’de bu anlamda bir problem yok” ifadelerini kullandı.” (http://www.ilk-kursun.com/haber/289358/yeni-chpli-vekilden-ataturk-heykeli-yorumu-kiyamet-koparilacak-bir-durum-yok/)

 

 

 

 

 

 

 

 

Sorosçu Kemal’in Bekaroğlusu’nun açıklaması bu, arkadaşlar.

Şimdi de, Kaçak Saraylı Tayyip’in Belediye Başkanının açıklamasını görelim:

“Bilindiği üzere Rize Belediyesi olarak 15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı projemizin inşaat çalışmaları başlatılmış olup, kazı çalışmalarının devam ettiği alanda bulunan Atatürk heykelimizin yeni tören alanımız olan Rize Valiliği önüne taşınma işlemi gerçekleştirilmiştir. Heykelin taşınma süreci bazı kesimler tarafından ‘heykel kaldırıldı ve akıbeti belirsiz’ gibi kamuoyuna yansıtılmaya çalışılmıştır. Bundan sonraki resmi törenlerimizin Rize Valiliği önünde yapılacak olması nedeniyle Atatürk heykeli, ekiplerimiz tarafından güvenli bir şekilde yeni tören alanına yerleştirilmiştir.” (http://www.aljazeera.com.tr/haber/rizedeki-ataturk-heykeli-neden-kaldirildi)

Görüldüğü gibi, her iki Mustafa Kemal düşmanı da neredeyse bire bir aynı demagojiyi geveliyor, saldırıya ilişkin olarak. E, yok birbirlerinden farkları. İkisi de Mustafa Kemal’e karşı aynı kin ve nefret duygularıyla dolu. Ve de aynı yolun yolcusu. Öyle olunca da elbette aynı koroda yer alacaklar.

Bir de şunu görüyoruz, Tayyipçi belediye başkanının açıklamasında:

Rize’nin en bilinen, en meşhur ve görkemli meydanı olan Cumhuriyet Meydanı’nın adı da değiştiriliyor, heykelin kaldırılmasıyla birlikte.

Ne olacakmış, alanın yeni adı?

“15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı”.

Eee, bu adı taşıyan bir meydanda elbette ki Mustafa Kemal’e yer olmazdı…

Adamlar için gerçek kurtuluş savaşı ve zafer günü 15 Temmuz’dur. Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızsa onlar için kötü bir şeydir, olmaması gereken bir şeydir, karşı çıkılması, lanetlenmesi gereken bir şeydir. Çünkü o savaşın zaferi sonrasında çökkün Osmanlı’nın Hilafet ve Saltanatı yıkılmış, yerine Laik Cumhuriyet’imiz kurulmuştur. İşte hazmedemedikleri de budur, bu Ortaçağcı ABD işbirlikçileri güruhunun. Onlara göre, keşke İngiliz sömürgesi olsaydık da, din devletimiz elden gitmeseydi. Bu düşüncelerini zaten tüm tarikatlarda, Kur’an Kurslarında, İmam Hatip okullarında öğretmekte ve zaman zaman da itiraf etmektedirler.

Rize’de Mustafa Kemal heykeli artık tüm Türkiye’de olduğu gibi, ya da olacağı gibi, böyle büyük, ünlü meydanlarda olmayacak. Valilik binası önünde bir köşeciğe iliştirilecek. Tabiî o da bir süreliğine… Geçiş dönemi sürecinde…

Giderek kurulmakta olan Faşist Tayyibistan Din Devleti tamamlandığında, artık oralarda da olmayacak. Kıyılardan köşelerden de kaldırılıp atılacak, Mustafa Kemal’i simgeleyen her şey.

Bu Pontusçu Bekaroğlu’nun Yeni CHP’ye bir oy getirisi yoktur. Tersine, oy götürüsü vardır. Öyleyse, Sorosçu Kemal niye getirdi bunu, yanıbaşına?

O da aslında gerçek CHP’ye ve onun kurucu önderlerine, AKP’giller gibi, Bekaroğlu gibi, bunların kart babası Molla Necmettin gibi, Pensilvanyalı İmam gibi ve tüm Ortaçağcılar gibi düşmandır. Ama, bu düşmanlığını öbürleri gibi açıktan dillendiremiyor. E, o Yeni CHP’nin en tepesindeki şeftir. Açıktan söylemesi olmaz. Orada bulunmasını engeller.

Peki aynı kişi, CHP’ye yine hiçbir oy getirisi olmayan TR 705 kod adlı tescilli CIA ajanını niye getirdi?

Yine ABD’li efendilerine mesaj vermek için.

Bakın ben Kürt Meselesi’nin aynı sizin istediğiniz tarzda, yani Amerikancı bir içerikte çözülmesini savunuyorum, mesajını iletmek için.

Ve yine hiç bir oy getirisi olmayan Ermeni kökenli ve Ermeni Soykırım Yalanıyla kafayı bozmuş Selina Doğan’ı niye getirdi?

Yine ABD’li efendilerine selam sarkıtmak için.

Bakın ben de bu Türkleri soykırımcılıkla suçluyorum. Beni anlayın gayrı, demiş olmak için.

Biz, aslında Pontusçu Bekaraoğlu’na da, CIA’cı TR 705’e de, Ermeni Soykırımı Emperyalist Yalanının savunucusu Selina Doğan’a da kızmıyoruz. Adamlar doğalarının gereğini yapıyorlar. Bir ölçüde de olsa, açık oynuyorlar. İhanetlerini, Türkiye, Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanlıklarını gizleme gereğini pek duymuyorlar.

Bu yaptıkları muhakkak ki, ABD uşaklığıdır. İhanettir, sahtekârlıktır, düzenbazlıktır, kandırmacadır. Ama hiç değilse adamların ne olduğu görülebiliyor.

Peki, ya Sorosçu Kemal’e ne diyeceğiz?

O, hep ikili oynuyor. Yılan gibi kıvrılıyor. Gâh o oluyor, gâh bu.

Gâh Laik Cumhuriyet’i ve Mustafa Kemal’i, İnönü’yü savunur görünüyor, gâh da şöyle diyerek bunun tam karşıtını oynamaktan geri durmuyor:

“Bugün için Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz” (http://www.kalinka.com.tr/default.asp?islem=sayfa&id=300)

“Biz belli bir inanç grubunun bir araya gelip cemaat kurmasına karşı değiliz. Siyasete girmemek koşuluyla.” (http://www.ntv.com.tr/turkiye/kilicdaroglu-cemaatlere-karsi-degiliz,gh2lRvdiG0iZvEMkcx5NKg)

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “1930’ların CHP’si değiliz” dedi. Diyarbakır’da 2. Tigris Diyalogları Toplantısına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “CHP mi, bırak eski CHP” anlayışını eleştirerek, “Bizi hâlâ 1930’ların 40’ların CHP’si gibi düşünmeyin. Dünya değişiyor, kurumlar değişiyor; tabiî ki biz de değişiyoruz” diye konuştu.” (http://www.posta.com.tr/1930larin-chpsi-degiliz-videosu-518687)

“Diyorlar ki CHP geçmişiyle yüzleşemez. Niye yüzleşmeyelim Biz özgüveni olan bir partiyiz.” (http://www.mynet.com/haber/politika/chp-kilicdaroglu-ile-devam-dedi-1439344-1)

İsterseniz bununla yetinelim, Sorosçu Kemal’den inciler aktarmakta.

Yani ne demiş oluyor, arkadaşlar, bütün bunlarla Sorosçu Kemal efendi?

Bizim 1930’lardaki Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin CHP’siyle sayımız suyumuz yok. Kimse bizi onunla karıştırmasın. O CHP’ye biz de Kaçak Saraylı’nın AKP’gilleri gibi, Pensilvanyalı Feto’nun taifesi gibi karşıyız…

Demek istenen kesinkes budur.

Ama işte yukarıda andığımız üç vatandaş gibi, ihanetini ve ABD hizmetkârlığını açıktan ifade edemiyor. Yani tekli oynamıyor. İkili oynuyor.

Niye?

CHP’ye gönül vermiş, bel bağlamış içtenlikli insanlarımız ayıkmasın, uyanmasın diye…

Onları aldatarak, peşimize takıp ABD’nin gösterdiği hatta BOP yürüyüşümüzü yapıp efendimize hizmetimizi tamamlayalım diye…

Dünkü haber sitelerine düşen bir yazıda ne demişti, “komünist fikirlere yakın” olduğu iddiasındaki bir Sözcü yazarı (Necati Doğru)?

“İyi ki CHP var!”

CHP filan yok, Hafız!

Adı var sadece. Bak ne diyor yukarıda, Sorosçu Kemal?

“1930’ların CHP’si değiliz.”

Senin var sandığın, adına bakarak öyle sandığın Gerçek CHP değil.

Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın önderlerinin kurduğu Laik Cumhuriyet kurucusu CHP değil. TESEV’ci, Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si… Yani tıpkı Meclisteki diğer üç burjuva partisi gibi, ABD Emperyalist haydutlarına sadakatle bağlı olan ve onun BOP’unun hayata geçirilmesinde kendisine verilen rolü oynayan Sahte CHP’dir bu.

Sözcü yazarı, Kılıçdaroğlu’nun şöyle dediğini övgüyle anlatıyor:

“Suriye’yi başımıza bela ettin. Hesabını vereceksin.” (http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/necati-dogru/iyi-ki-chp-var-1584384/)

Yazar, Kılıçdaroğlu’nun bu sözünde samimiyet var sanıyor. Oysa, aynı Kemal Kılıçdaroğlu, ne demişti daha öncesinde?

“Biz Beşşar Esad yönetimine AKP’den daha karşıyız, onun gitmesini daha çok istemekteyiz.”

Yine Avrupa Birliği’ni bir ziyaretinde, AB’li efendilerine yaranmak için akla karayı yan yana getirmiş, şöyle demişti:

“Esad ile Erdoğan arasında fark yoktur sadece ton farkı vardır.” (http://www.ensonhaber.com/kilicdaroglu-esad-benzetmesi-icin-konusuyor-2013-05-16.html)

Aslında, Tayyip’le aralarında ton farkı olan kendisidir Sorosçu’nun. Beşşar Esad, ortalama 6 yıldan bu yana, ABD Emperyalistlerinin saldırılarına karşı yiğitçe ülkesini, vatanını ve halkını savunuyor. Laikliğin kararlı savunucusudur da aynı zamanda.

Tayyip’le Kılıçdaroğlu ise ABD hizmetkârı, ABD projesi; başka türlü dersek ABD yapımı iki işbirlikçi liderdir. Her ikisi de tarikat-cemaat dostudur. Her ikisi de bu ülkenin, bu vatanın, Mustafa Kemal’in, İnönü’nün ve Laik Cumhuriyet’in ton farkıyla düşmanıdır.

CHP’ye gönül vermiş içtenlikli saygıdeğer arkadaşlarımız;

Bu acı gerçeği görmemekte daha ne kadar direneceksiniz?

Sizin, Tayyip’in hüloogg’cularından bir farkınız olması gerekir.

Hiç gerçekleri görüp, kavrayıp, yorumlayıp hükümler oluşturmayacak mısınız?

Yeni CHP işte bu…

Bunun Gerçek CHP’yle zerrece benzerliği yoktur. Sadece ada bakıp aldanmayın. Yahu adı CHP ya, içinin ne olduğu önemli değil, gerisi bizim için teferruattır, sakın demeyin. Fena aldanırsınız…

Bu Yeni CHP, bu şekliyle varlığını yüz yıl bile sürdürmüş olsa, Kaçak Saraylı Reis ve onun AKP’gilleri yüz yıl oturdukları saraylarda, koltuklarda oturmaya devam ederler. Meclisteki bu Amerikancıların tamamı aslında senaryosunu CIA’nın yazdığı, yine onun yönettiği “İhanet” adlı tragedyanın değişik aktörleridir. “BOP” adlı cehennem oyununun farklı oyuncularıdır. Her biri senaryoda kendisine yazılan rolünü oynuyor.

Bize kulak ver. Bizi anlamazsan bunların binbir sahtekârlığıyla, hilesiyle, düzeniyle, yalanıyla, dolabıyla nasıl başa çıkabilirsin…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

26 Aralık 2016

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı