Saygıdeğer Halkımız;
Yıllardan beri haykırıyoruz:
Bu savaş ne Türklerin savaşıdır, ne Kürtlerin…
Bu savaş Amerika’nın savaşıdır, BOP Savaşıdır, diye
İşte geçen hafta Amerikancı Kürt Hareketi PKK’nin bir kolu olan TAK’ın Beşiktaş’ta patlattığı iki bomba sonucu 44 masum insanımız yok olup gitti. Onlarcası yaralandı, sakatlandı.
Aradan birkaç gün geçmeden, dün de Kayseri’de haftasonu iznine çıkan, yoksul halk çocuklarından oluşan yirmili yaşlardaki 14 masum evladımız yine aynı yöntemle katledildi.
Bu katliamlarda, tetikçi Amerikancı Kürt Hareketi PKK’dir, onun acıma duygusunu yitirmiş, Türk düşmanlığını siyasetinin merkezine koymuş, İmralı’daki ve Kandil’deki şefleridir.
Bu katliamlar neyi amaçlamaktadır?
Halkların ayrışmasını. Türk ve Kürt Halkının bin yıldan bu yana sürdüregeldiği kardeşçe birlikteliğin sonlandırılmasını. Onun yerine kanlı bir boğazlaşma sonucu oluşacak olan onulmaz bir düşmanlığın, kin ve nefret duygusunun konulmasını.
Her katliamda iki halkı birbirine bağlayan bağların bir demeti daha, yiten masum canlarla birlikte koparılıp, yok edilip götürülmektedir. Yani bu katliamlar, hızlı bir ayrışma sürecinin, parçalanma sürecinin vazgeçilmez canilikleridir.
Tabiî, Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’nin 2009’dan 2015 Temmuzu’na kadar sürdürmekte olduğu “Açılım”, “Barış” süreci ve onun sonunda oluşan kanlı biçimler almış bir hale dönüşen savaşı da aynı amaca hizmet etmektedir. O da, Kürt Halkına; “Yahu bundan böyle Türklerle bir arada yaşanmaz. En iyisi ayrılıp kendi devletimizi kurmaktır. Bu işte bize yardımcı olan Amerika ve Avrupa da en büyük dostlarımızdır. Onlara sıkı sarılmalıyız.”, dedirtmeyi amaçlamaktadır.
PKK’nin TAK’ının canavarca katliamları ise Türk Halkına; “Bu Kürtler ayrılmak istiyorlarsa varsın ayrılsınlar. Zaten birlikte olduk da ne faydasını gördük bunun? Kandan, ölümden başka ne getirdi bu birliktelik? Ayrılıp gitsin bunlar da bu kan artık dursun.”, dedirtmeyi amaçlamaktadır.
Dünkü son katliamda, Kayseri gibi Orta Anadolu’nun bir şehrinin seçilmiş olması, onlarca çok bilinçlice yapılmış bir tercihtir. ABD Emperyalistlerinin BOP’u açısından çok uygun bir seçimdir. Burada yapılan bu masum gençlerin katledilişi, Kayseri’deki Türk Halkını, Kürt mahallelerine ve işyerlerine saldırtmayı ve halkları birbirine kırdırtmayı amaçlamıştır açıkça. Buna kışkırtılmak istenmiştir Türkler.
Fakat Kontrgerilla’nın haince ve alçakça ve de sinsice provokasyonları sonucunda, kısmen de olsa, olabilir böylesi felaketler ancak. Tabiî MHP’nin de CIA yönetimindeki Kontrgerilla’nın 1965’te kurulan özel bir örgütü olduğunu göz önünde bulundurursak, bu provokasyon ve katliam örgütünün bu yöndeki kışkırtmaları da aynı anlamı taşır.
Kıvılcımlı Usta der ki; “Dünyanın en toleranslı halkıdır, halkımız.” Ayrıca da bin yıldan bu yana kardeşçe birlikte yaşamışız iki halk. Anadolu’yu birlikte vatan yapmışız. Malazgirt’te Bizans Ordusu’na karşı yan yana savaşarak Anadolu’nun kapılarını aralamışız. Ve kaynaşmışız birbirimizle. O yüzden, iki halkı ayrıştırmak, parçalamak ve de birbirine düşmanlaştırmak kolay başarılabilecek bir iş değildir.
Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK, kuruluşundan bu yana halkların kardeşliği üzerine değil, düşmanlığı üzerine oturttuğu bir siyaset yürütmüştür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, siyasetinin en karakteristik temeli, Türk düşmanlığı olmuştur hep. Bu sebeple, PKK kadrolarında ve onun ideolojice etkilediği kesimde, Türk düşmanlığı oluşmuş, yerleşmiş ve kökleşmiştir. Fakat Kürt Halkı için durum böyle değildir.
Geçen yıl alçakça ve namussuzca katledilen Diyarbakır barosu Başkanı Tahir Elçi’nin de netçe belirttiği gibi, “Kürtlerin yüzde sekseni ayrılmadan değil, birlikte yaşamaktan yanadır Türklerle.” İşte bu tespiti savunmak sebep olmuştur, onun katline. Dikkat edersek, kimvurduya getirilmiştir, bu namuslu hukukçu. Cinayet apaçık biçimde işlenmiş olmasına rağmen katilin kimliği büyük bir maharetle gizlenebilmiştir.
İşte bu katliamlar, karşılıklı yaşanan bu ölümler, yitirilen bu canlar, hep ABD Emperyalistlerince amaçlanan ayrışmanın daha kısa sürede gerçekleşmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Düşmanlaşmanın, halk kitlelerine yayılmasını ve büyümesini hedeflemektedir.
Daha önce de tekrar tekrar belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin gündemindeki en önemli siyasi sorun olan Kürt Meselesi, bugün Amerika’nın eline geçmiştir artık. Her iki tarafı da, yani Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri’ni de, PKK’yi de Amerika ve onun ajan örgütü CIA yönetmektedir.
Amerika, Kürt Meselesi’ni nasıl çözeceğini açık ve kesin biçimde, hiç gizleme, saklama gereği duymadan ortaya koymuştur, bildiğimiz gibi.
Nedir bu çözüm şekli?
BOP Haritasında apaçık biçimde görülmektedir bu. O haritayı hem kendi ordu gazetesinde yayımlamış, hem de NATO Kolejinde ders olarak okutmuştur, işlemiştir. ABD Emperyalizminin en önde gelen sözcülerinden ve bir dönemin Dışişleri Bakanı Condolleeza Rice da yine kesin biçimde savunmuştur o haritayı, hatırlanacağı gibi.
İşte biz, on yıllardan bu yana bu gerçeği ortaya koymaya çabalıyoruz. Anlatmaya, kavratmaya uğraşıyoruz. ABD Emperyalist haydutları Türkiye’yi en az üç parçaya bölmeye karar verdiler ve onu uygulamaya uğraşmaktadırlar, diyoruz.
Geçen günlerde, ABD Emperyalizminin en önde gelen ideolog haydutlarından, kanlı zalimlerinden, bir dönem Pentagon’un ve George Bush’un da danışmanlığını yapmış akıldanelerinden olan Michael Rubin’in bir yazısı yayımlandı. Aynen şöyle demektedir, emperyalist ajan haydut, satırlarında:
“(…) Türkiye psikolojik anlamda bir bölünme sürecinden geçiyor. Hatta Erdoğan’ın kendisi dahi bir aşamada bu bölünmenin kaçınılmaz olduğunu anladı ve hatta ekonomi politikalarından Kürt bölgelerini silmesinden bu durumu anlayabiliriz.
“Psikolojik bölünme etnik bir temizliği tersine çevirmeyi imkansız hale getirmektedir. Neredeyse imkansız hale gelmesi bir yana, Kürtler de silahlı ve savaş deneyimine sahipler. Türkler gerçeklerle yüzleşmeliler: Türkiye parçalara ayrılmış durumdadır. Sınırları yakında değişecek; tek mesele bölünme iki ayrı devlet şeklinde mi olacak yoksa Türkiye’ye dahil bir federasyon mu henüz belli değil. Erdoğan kendisini büyük bir lider ve yeni Atatürk olarak görüyor olabilir. Fakat Atatürk modern Türkiye’yi inşa ederken, Erdoğan onu yıkmaktan başka bir şey yapmadı. Erdoğan tarihe bir kahraman olarak geçmeyecek, kibiri uğruna Türkiye’yi yıkan yozlaşmış bir kötü adam olarak geçecek.” (http://odatv.com/turkiyenin-sinirlari-yakinda-degisecek-1012161200.html)
Çok net biçimde görüldüğü gibi, yoldaşlar, bu aşağılık emperyalist ajan da gerçeği işte böylece açık biçimde ortaya koymaktan çekinmiyor artık. Açık oynanıyor oyun.
Tabiî, burada şerefsiz ajanın gizlediği, Kaçak Saraylı Reis’i kendilerinin kullanmakta olduğu gerçeği. Sanki Kaçak Saraylı’yı bağımsız düşünüp davranabiliyormuş gibi gösteriyor ajan. Gerçi, onu biz yönlendiriyoruz, o da, PKK de, Ortadoğu’daki diğer güçler de bizim piyonlarımızdır, diyecek hali yok. Elbette, meselenin o yönünü titizlikle gizleyecekler.
Bir de ajan, sözde Mustafa Kemal’e sahip çıkmış oluyor. E, öyle diyecek tabiî. Sureti haktan görünebilmek için, Mustafa Kemal’i savunur görünecek.
Hatırlanacağı gibi, bunlar bazen böyle savunur görünürler Mustafa Kemal’i, bazen de artık “Kemalizm aşılmıştır. Ondan vazgeçmek gerekir”, diyerek saldırırlar Mustafa Kemal’e.
Hatırlayacaksınız arkadaşlar, CIA’nın eski Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller da 2000 yılında şöyle saldırıyordu, Mustafa Kemal’e, bir makalesinde:
“Bugün Türk devletinin bir sorunu varsa, bu da aslında Kemalizmin değişmez bir değerler paketi olarak var olmayı sürdürmesidir. Hangi türden olursa olsun hiç bir metin, hep ortaya çıktığı şartlar altındaki terimlerle yorumlanamaz. Atatürk’ün içinde parlak ve yaratıcı bir şekilde operasyonunu yaptığı dünya bugün değişip gitmiştir. Böylece Kemalizmin en temel noktalarının, tümüyle silinip atılmasa bile, dünya ve Türkiye değişirken, yeniden yorumlanmasına ihtiyaç vardır.
“Türkiye, Balkanlar, Ortadoğu ve Müslüman dünyasında en başarılı ülkelerden birisi olmasına rağmen, hala Avrupa Birliği’ne tam üyelik kriterlerini yerine getirmekte ciddi problemlerle karşı karşıyadır. Bu problemlerin özünde kemikleşmiş Kemalizm yatmaktadır. Kemalizmin 6 ilkesi arasında yer alan devletçilik, bugün geniş anlamıyla ülkenin gelişiminin önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir.
“Devletin merkeziyetçiliği 19. ve 20. yüzyılın büyük bölümünde ulusu oluşturmanın temel unsuruydu, ancak bugün dünya çapında farklı algılanmaktadır. Bu değişim, hem liberal düşüncenin süregiden evrimini, hem de 20. yüzyılda gerek faşist, gerekse komünist devletlerdeki gücün büyük çapta merkezileşmesinden çıkarılan derslere dayanmaktadır.” (Graham Fuller, National Interest Dergisi, 2000, http://arsiv.ntv.com.tr/news/32808.asp)
Bu emperyalist ajanların Mustafa Kemal’e düşmanlıkları son derece doğal. Çünkü Mustafa Kemal, onları dünyada ilk hezimete uğratan ordunun örgütleyicisi ve başkomutanıdır. Mustafa Kemal ve Birinci Antiemperyalist ulusal Kurtuluş Savaşı’mız, dünyanın tüm mazlum uluslarına ilham vermiş, örnek oluşturmuştur. Onlar da emperyalizme karşı mücadelelerinde hep Mustafa Kemal’i örnek almışlardır.
Hatırlanacaktır; Mao da, Fidel de hep övgüyle söz eder Mustafa Kemal’den.
ABD ve AB Emperyalist çakalları, işte şimdi Mustafa Kemal’in Türkiyesi’ni yıkıp “Yeni Sevr”i yani “BOP”u hayata geçirme çabası içindedirler. Onların bu aşağılık savaşlarında yerel işbirlikçileri ise, saydığımız gibi, şu hainler olmuştur:
Meclisteki Dört Amerikancı Burjuva Partisi, PKK, PYD, YPG, IŞİD, El Nusra, ÖSO vb…
Michael Rubin adlı ajan da işte yönettikleri sürecin başarıyla yürütüldüğünü ve sonunda Türkiye’nin parçalanıp sınırlarının değiştirileceğini net biçimde ortaya koymakta, sevinçle ellerini ovuşturmaktadır.
Ne yazık ki durum bu, saygıdeğer halkımız.
Bu can alıcı, yürek kanatıcı gerçeği ise, sadece bütün açıklığıyla biz görüp, biz ortaya koymaktayız, biz anlatmaktayız. Ve ona karşı da cansiperane biz mücadele etmekte, savaşmaktayız.
Bu raundu, öyle görünüyor ki, bu alçak emperyalistler ve yerli işbirlikçi hainleri kazanacaktır. Ama sonunda mutlaka kazanan biz olacağız.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
18 Aralık 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı