Amerikan işbirlikçisi CHP ve HDP’yle “Demokrasi Cephesi” kurma hayalleri yaymak, bilerek ya da bilmeyerek de olsa karşıdevrime destek çıkmaktır!
Biz yıllardan bu yana, bir katı gerçeği, altını çizerek çığlık çığlığa haykırıyoruz. Diyoruz ki; “Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çete bütünüyle ABD planları, projeleri çerçevesinde siyaset yapmaktadır. Bunların Türkiye’yi götürebilecekleri bir tek yer vardır, o da BOP çukurudur. Bunlardan halka yarar hiçbir iş beklenemez, beklenmemelidir.”
Kimse yanılmasın: Bunların kendi aralarındaki muhaliflikleri, kavgaları, tepişmeleri sadece birer kayıkçı dövüşünden ibarettir. Bunların kavgaları birebir Pensilvanyalı İmam’ın cemaatiyle Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller’i arasındaki kavgaya benzer. Bunlardan hangisi üstün gelirse gelsin, ABD için değişen bir şey olmaz.
Hani ne der halkımız böyle durumlar için?
“Ayvaz kasap, hep bir hesap.”
Yapılması gerekense, bu dördü de birer burjuva partisi olan Amerikancı Dörtlü Çeteye karşı, bunların karşıdevrim cephesine karşı, emperyalizm cephesine karşı Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist bir Halk Cephesi örgütlemektir.
Ne yazık ki, İşçi Sınıfının Bilimini kavrayamamış; sınıflardan bağımsız, sınıflarüstü siyaset yapmayı, tahlil yapmayı, değerlendirme yapmayı alışkanlık haline getirmiş küçükburjuva sollarımıza bunu hiç anlatamadık. Başarılı olamadık bu konuda. Onlar bildiklerinden şaşmadılar.
Hatırlanacaktır; bunlar, 10 yıllar boyu laikliğin önemini de hiç kavramadılar. Biz platformlarda, toplantılarda, gençlik ve aydın ortamlarında Laiklik dedikçe, bize şiddetle karşı çıktılar. “Bizim Müslüman halkımızla bir sorunumuz yok. Laiklik Kemalistlerin işi, Laikçi Teyzelerin işi. Bizim ne işimiz olur ki Laiklikle?”, dediler. Ortak hazırlanan bildirilere Laikliği savunmayı öneren tezimizi koyduramadık. Onlar çoğunluktu, biz bir başımızaydık.
Bu adları keskin “Komünist”, “Marksist-Leninist”, “Askerileştirilmiş Politik Savaş Stratejisi” uyguladığı iddialarını taşıyan; özlerinde ise tüm yapıp ettiklerinin küçükburjuva anarşizminden başka hiçbir şey olmadığı, bilimin ışığında ayan beyan meydanda olan sözde sollarımız, bizi “Şeriat paranoyası görmek”le suçladılar. Bir suçlamaları daha vardı: “Sevr paranoyası görmek.”
Bize yönelik bu suçlamaları kayıtlıdır, o günlerde karşılıklı yazılıp çizilen sayfalarımızda.
Bugün, olaylar en kör gözlere bile içerdiği gerçeği batırmıştır artık. Türkiye, hızla Ortaçağ’ın karanlıklarına yuvarlanmaktadır. “Tayyibistan Faşist Din Devleti” tuğla tuğla örülmektedir. Ve Yeni Sevr ya da bugünkü adlandırılmasıyla BOP, adım adım hayata geçirilmektedir.
Bunlar bugün hiç değilse Laikliğin önemini artık dağdaki çobanımızla ve mahalle kahvelerindeki emeklilerimizle birlikte görebildiler. Teslim edelim; onlardan da geriye düşmediler.
Fakat, BOP konusunda hâlâ görmezliklerini, anlamazlıklarını korumaktadırlar.
Bakalım onu ne zaman anlayacaklar…
Gelelim Meclisteki Dörtlü Çeteye:
Bunlardan MHP’yi zaten 1965’te bizzat CIA kurmuştur, Kontrgerilla’nın Paramiliter Özel Örgütü olarak.
CIA teorisyeni David Galula’nın “Ayaklanmalara Karşı Koyma, Teori ve Pratik” adlı kitabında Kontrgerilla’nın her ülkede böylesi bir sivil görünümlü partiye ihtiyaç duyduğu açıkça belirtilir. Bu örgüt militanları -bizde bunlara “Ülkücüler” ya da “Ülkü Ocakları denmektedir- Kontrgerilla’nın resmi kuvvetleriyle birlikte yani askerleri ve polisleriyle birlikte devrimci güçlere karşı örgütlenip, eğitilip silahlandırılarak savaşa sokulur. MHP’nin bu sözde ülkücüleri, 12 mart ve 12 Eylül Faşist Diktatörlüklerinin hazırlanış sürecinde kendilerine verilen bu görevi yüzde yüz oranında yerine getirmişlerdir.
AKP’ninse, bir Amerikan-CIA-MOSSAD ve İngiltere projesi olduğu artık onlarca kitapta yayımlanmış bulunan yüzlerce somut, kesin belgeler ışığında çok açık bir gerçektir. AKP de 2002’den bu yana CIA tarafından kendisine verilen rolü başarıyla oynamıştır. Bugün de hâlâ oynamaya devam etmektedir. 15 Temmuz Paylaşım Savaşı’nda bile yine CIA tarafından galip getirilerek rolüne devam etmesi sağlanmıştır.
Neydi kendisine verilen görevler?
Bunu defalarca yazdık, söyledik. Tekrarlayalım yine de:
1- BOP’un hayata geçirilmesinde kendisine verilecek rolü ABD yönetiminde oynamak.
2- İsrail’in güvenliğini sağlamak. Yani Ortadoğu’da İsrail’in düşmanlarının bertaraf edilmesinde açıktan görev almak.
3- İslam’ın bütünüyle içinin boşaltılarak bir CIA-Pentagon İslamı haline getirilmesinde görev yapmak. Bunu yaparken de cahil, yoksul, bilinçsiz halkımızı “Allah’la aldatmak.”
İşte AKP 14 yıldan bu yana bu hainane görevi yapmaktadır.
CHP ise, bir CIA-MOSSAD ve Fethullah organizasyonu olan “kaset operasyonu”yla yönetimi bütünüyle değiştirilerek 1920’lerdeki CHP’nin 180 derece karşıtı bir çizgiye kaydırılmış ve oraya yerleştirilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun TESEV’ci, dolayısıyla da Sorosçu olduğu gerçeğini ilk açık eden Gerçek Gündem İnternet Gazetesi’nin yöneticisi, bugünün CHP Milletvekil Barış Yarkadaş olmuştur.
Sorosçu Kemal, CHP tepesine zıplatılışının hemen ertesinde, riyakarca ve düzenbazca bir tutumla 27 Mayıs Politik Devrimi’ne saldırmıştır.
Tarikatların ve cemaatlerin topluma faydalı olduklarını, bu nedenle de kendilerinin asla bunlara karşı olmadığını belirtmiştir. Bunlar olsunlar ama siyasete karışmasınlar, demiştir sadece. Sanki böyle bir şey mümkün olabilirmiş gibi… Sanki 1950’den bu yana tarikatlar ve cemaatler, iktidara getirilen Amerikancı partilerle hep içli dışlı olmamışlar gibi… Onunki bilmezlikten değildi tabiî. Düzenbazlıktandı.
“Ben laikliğin tehlikede olduğunu kabul etmiyorum.”, dedi. Oysa Türkiye, günbegün dincileştiriliyordu, Ortaçağ’a doğru bayır aşağı sürüklenip götürülüyordu.
Ömründe bir tek kere olsun CHP’ye oy vermediği gibi, tüm yaşamı CHP ve Laiklik düşmanlığıyla geçmiş, Pontusçu Mehmet Bekaroğlu’nu, aldığı bir emir doğrultusunda CHP yönetimine getirdi, danışman yaptı, milletvekili yaptı.
Yine aynı laiklik düşmanı Ortaçağcı faşist Ekmeleddin’i CHP içindeki hiçbir resmi yöneticinin haberi olmadan, faşist MHP’nin Bahçelisi’yle anlaşarak “Cumhurbaşkanlığı”na aday gösterdi.
Bu gösterilme sonrası, günün CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem İnce ne dedi?
“Ben CHP’nin Genel Başkan Yardımcısıyım, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayımız olduğunu medyadan öğrenmiş bulunuyorum.”
Bütün bu özellikler, Sorosçu Kemal’in Amerikancı ve gerici olmasının dışında, asla demokrasiyle de ilgisi olmadığını göstermektedir.
Bu işler, Sorosçu’nun kararıyla ve buyruğuyla yapılıyor ve yapılacak ise, o zaman parti organlarının tümü hikayedir, göstermeliktir. Ya da kandırmacadan ibarettir.
Yine aynı Sorosçu Kemal, yiğit, namuslu hukukçumuz Yar-Sav Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu, ona oyun oynayarak harcamıştır. Onun sadece milletvekili olmasını engellemekle yetinmemiştir, ki bu konuda kesin söz vermiş olmasına rağmen, mesleğinden de etmiştir adamı. Yani, yargıçlık mesleğinden istifa ettirmiştir, “Senin milletvekilliğin garanti”, diyerek. Kaldı ki Eminağaoğlu’nun, Sorosçu’yu bu konuda uyarmış olmasına rağmen… “Bakın Kemal Bey, yargıç ve savcıların milletvekili adaylığı nedeniyle istifaları sonrasında geriye dönüşleri mümkün değildir.”, demiş olmasına rağmen…
Bu olay da göstermektedir ki, ahlâksızdır da Sorosçu, siyasi anlamda.
Sorosçu’nun gericilikleri çok. Parti yönetimine ve milletvekilliğine, tescilli CIA Ajanı “TR 705”i getirmiştir. O günlerde yapılan seçimde, bu kişinin köyünden CHP’ye 1 oy bile çıkmamıştır.
Peki aday olduğu ilden kendisi için CHP’ye oy veren olmuş mudur?
Hiç sanmıyoruz. Tam tersine, oy kaybettirmiştir esasında CHP’ye.
Bu Sorosçu Kemal, bir ABD operasyonuyla CHP başına oturtulduğu için, onun verdiği tüm görevleri de sadakatle yerine getirmektedir.
Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da bir mühendislik bürosu görünümü altında karargah kurup faaliyette bulunan CIA üssünü protesto etmek için, önünde bir eylem yapmak isteyen ve onun hazırlığı içinde bulunan CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’i harcamış, milletvekilliğini sonlandırmıştır. Tabiî, protesto eylemini de anında durdurmuştur. Bugünse Aksünger, parti yönetimine seçilip gelebilmiştir.
Bu Sorosçu Kemal, Kaçak Saraylı Tayyip kadar ve onun AKP’giller’i kadar, Suriye’nin meşru yönetimine de karşıdır. Sık sık bu düşmanlığını dile getirerek, efendisi ABD’nin gözüne girme çabasını sürdürür.
Bazen, “Ben de Tayyip kadar Esad’a düşmanım.”, der. Bazense, Avrupa’ya giderek AB yetkilileri önünde, “Tayyip Erdoğan’ın Beşşar Esad’dan ne farkı var, ikisi de aynıdır.”, diyerek onlara yavşar, halkımızın deyişiyle.
Daha birkaç gün önce Sorosçu Kemal, CHP Grup Toplantısında da Kaçak Saraylı’nın AKP’giller’i için aynen şu nitelemede bulunuyor:
“Kendi Baas rejimlerini kurdular.” (https://www.chp.org.tr/Haberler/36/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-tbmm-chp-grup-toplantisinda-konustu-1-kasim-2016-46280.aspx)
Adamdaki Amerkanofilliği, efendisi ABD’ye sadakat aşkını görebiliyor musunuz?
AKP’giller Baas rejimi kurmuşlar…
Akla karayı kıyaslıyor birbiriyle.
Behey Sorosçu!
Baas Rejimi’yle ve Beşşar Esad’la senin alıp veremediğin ne?, desek; ne cevap vereceğini biliyoruz:
“Ama efendim öyle diyor.”, diyecek…
Oysa Beşşar Esad, Ortadoğu’nun ve hatta tüm İslam Dünyasının şu an tek namuslu, antiemperyalist, vatansever lideridir. Sadece ülkesini savunmakla kalmıyor, 5 yıldan bu yana, bütün İslam Dünyasını da savunuyor. Tabiî Türkiye’yi de savunuyor.
Ne yapıyor?
Amerika’nın Ortadoğu’ya biçtiği alçakça haritayı ve planı yırtmaya, parçalamaya çalışıyor. Yiğitçe direniyor, ABD ve AB Emperyalist haydut devletlerinin ve onların emrindeki Ortaçağcı CIA yetiştirmesi, insanlık düşmanı Cihatçı örgütlerin canavarlıklarına karşı, saldırılarına karşı.
Tabiî Sorosçu Kemal de, Kaçak Saraylı Reis’in Alevi versiyonu olduğu için, Amerikancılıkta ve emperyalizm yandaşlığında onunla yarışıyor.
Yazıklar olsun, diyebiliriz, onun bu seviyesiz saldırısı ve ihaneti karşısında.
CHP’ye umut bağlamış içtenlikli insanlarımıza da, aklınızı özgürce kullanmayı öğrenin, tavsiyesinde bulunabiliriz. Sorosçu Kemal ve ekibi, 100 yıl CHP’nin başında kalsa, Kaçak Saraylı Reis 100 yıl Sarayında oturur. Ülkemizi de kasıp kavurmayı sürdürür.
CHP bu hainler yönetimiyle bir adım ileriye gidemez. Hiçkimseye güven ve umut veremez. Bu, matematiksel kesinlikte bir gerçekliktir.
Gelelim Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin legal plandaki örgütü HDP’ye…
Hep söylediğimiz gibi, PKK 1991, yani Sosyalist Kamp’ın çöküşü sonrası dümeni aniden kırıp rota değiştirmiş ve soluğu ABD’nin Miami kıyılarında almıştır. O tarihten bu yana da ABD’nin ve CIA’nın Ortadoğu’daki yerel müttefiki ve gücü durumundadır.
Daha bir iki ay önce, Rojava’ya çekilen ABD bayrakları bunun somut kanıtlarından sadece biridir. Unutmayalım ki, yapılan kamuoyu yoklamaları PKK yörüngesindeki Kürtlerin tamamının Amerikancı olduklarını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Zaten Obama bile, PYD ve YPG’nin, bölgedeki yerel ortakları olduğunu, en yetkili ağızdan dile getirmiştir netçe. Amerikan generalleri de sık sık Suriye’deki PYD karargahlarını ziyaret edip desteklerini ve ittifaklarını ortaya koymaktadır. Kaldı ki bugün PYD-YPG, CIA yöneticileriyle, ABD Özel Kuvvetleri’yle ve insan öldürmekten canavarca bir zevk alan, yine CIA yapımı Black Water’larla omuz omuza savaşmaktadır Suriye’de. ABD, PKK’nin bu Suriye koluna baştan beri hafif silahlar vermişti. Ama geçen ay açıkladılar ki, bununla kalmayıp artık PYD ve YPG’yi ağır silahlarla da donatmaya başlamışlar.
Zaten Kandil’in de 10 yıllardan bu yana koruyucusu ve kollayıcısı, çok net bir biçimde ortaya çıkmıştır ki ABD’dir. Yani, ABD müttefikliğinde ve ortaklığında İsrail neyse, Barzani ve Barzanistan da PKK, YPG ve HDP de odur. Etle tırnak gibi kaynaşıktırlar artık ABD’yle.
ABD’nin bu desteği ve PKK dostluğu nereden kaynaklanmaktadır?
Kendisine Ortadoğu’da ikinci bir petrol bekçisi, ikinci bir İsrail, Müslüman bir İsrail yaratma projesinden. Yani Amerikancı Burjuva bir Kürt Devleti oluşturma planını hayata geçirmektedir ABD.
HDP de bütünüyle Amerikancı, Ortaçağcı, gerici ve Sosyalizm döneği insanlar tarafından yönetilmektedir. Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Wikileaks belgeleriyle de netçe ortaya çıkmış olduğu gibi, adına “Uluslararası Liderlik Ziyaretçi Programı”, dedikleri, üç hafta süren, CIA’nın ajan yetiştirme programından geçirilmiştir. Hem de tâ 2005 öncesi, İHD Diyarbakır İl Başkanı olmasından önce. Yani Tayyip gibi seçilmiş, programa alınmış, yetiştirilmiş ve HDP’nin tepesine getirtilmiştir. Diğer yöneticiler de benzer niteliktedir. Tamamı Amerikancıdır. Bir bölümü ağadır. Bir bölümü de burjuvadır. Ve Ortaçağcı Şeriat düzeni taraftarıdır. Altan Tan gibi… Hüda Kaya da ömür boyu Altan Tan gibi sola ve sosyalizme düşmanlık beslemiş bir şeriat düzeni taraftarıdır. Bunları bulup milletvekili yapmak, elbette ki bir ABD projesidir aynı zamanda.
Bildiğimiz gibi bu parti, Şeyh Said anmaları yapar, Kutlu Doğum Haftaları tertipler. Yöneticileriyse Kürt illerinin tarikat şeyhlerini, mollalarını dergahlarında ziyaret edip ellerini öperler. Yani bu parti, antiemperyalist olmadığı gibi, antifeodal de değildir. Yani Laiklik savunucusu da değildir.
Daha önce de yazdığımız gibi, Öcalan da, Selahattin Demirtaş da Pensilvanyalı Fethullah’a övgüler düzüp selamlarını sarkıtmışlardı. Hatta, Şeyh Said’e kadar uzanmıştı bu övgüleri.
Yine hatırlanacağı gibi Sorosçu Kemal de Fethullah’a methiyeler düzmüştü.
Bunlarda ilke tilke aramayacaksın. Bunların tamamı Makyevalist, Amerikancı, vatan ve halk düşmanı burjuva partileridir.
HDP ve PKK antişovenist de değildir, bildiğimiz gibi. Onlar, siyasi ideolojilerini Türk düşmanlığı üzerine inşa etmişlerdir. Halkların kardeşliğine asla inanmazlar. Söylemde arasıra dillendirseler de, bunun hiçbir gerçekliği yoktur. Her davranışlarından ve doktrine ettikleri kadroların söylemlerinden onlardaki bu Türk düşmanlığı net olarak görülür.
Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çeteyi oluşturan bu dört burjuva partisi de, esasında Emperyalizm Cephesinin bileşenleri içinde yer alırlar. Başka türlü ifadelendirirsek; Karşıdevrim Cephesi içinde yer alırlar.
Hatırlayalım; Şanlı Gezi İsyanı’mız günlerinde PKK ve HDP, bu gericiliğini somut biçimde ortaya koyarak bizi sırtımızdan vurdu. Açıktan Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller safında yer aldı. Gezi İsyanı’mızı tıpkı AKP’giller gibi darbe olarak tanımladı. Bunun yazılı ve görüntülü kayıtları medyada yer almaktadır. Biz de aktardık defalarca. Bu ihanetleri karşılığında da AKP’giller’den teşekkür aldılar, yine hatırlayacağımız gibi.
Hiç aklımızdan çıkarmayalım: Ülkemizde ve Ortadoğu’da ne zaman antiemperyalist, devrimci ya da ilerici bir halk hareketi ortaya çıkıp gelişmeye başlasa, ABD Emperyalistleri tıpkı İsrail gibi bölgedeki bu yerel ortağını da yani Barzani’yi, PKK’yi, HDP’yi, YPG’yi de o halk hareketi üzerine saldırtacaktır. Bu sebeple, bunlardan asla ilerici, demokrat, antiemperyalist bir tutum, hareket beklenemez. Bunlar, ABD Emperyalistleri gibi, Türk, Kürt ve bölge halklarının düşmanları kategorisindedir ve o saftadır. Bunlar kendi iradeleriyle davranmazlar. ABD’dir, CIA’dır, Pentagon’dur, bunları yöneten.
Öyleyse nedir, yapılması gereken?
Bu Amerikancı karşıdevrim cephesine karşı, bu emperyalizm cephesine karşı bir Devrimci Halk Cephesi oluşturmaktır.
Bu cephenin ilkeleri nelerdir?
Ya da hangi temeller üzerine oturacaktır bu cephe?
Başta söyledik, tekrardan kaçınmayalım yine de:
1- Antiemperyalist olacak. Yani ABD ve AB Emperyalistlerine kesince karşı olacak. “Katil Amerika, Ortadoğu’dan Defol!”, diyecek.
2- Vazgeçilmez bir biçimde Laikliğin savunucusu olacak. “Laiklik olmadan demokrasi de özgürlük de, hukuk devleti de olmaz.”, diyecek. “Modern anlamda insancıl toplumun vazgeçilmezlerindendir Laiklik”, diyecek. Dolayısıyla da, Antifeodal olacak, Ortaçağ düzeni karşıtı olacak.
3- Antişovenist olacak. Halkların eşitliğini ve kardeşliğini savunacak. Dolayısıyla da Kürt Sorunu’nun Devrimci bir tarzda; gerçek eşitlik, kardeşlik ve özgürlük temelinde çözümünden yana olacak. Bizim bu çözüm önerimiz, PKK’nin ve HDP’nin savunduğu Amerikancı Burjuva çözümün 180 derece karşıtıdır, zıttıdır.
Peki bu Devrimci Halk Cephesi-Devrimci Güçler Cephesinin dayandığı halk kesimleri neler olacak?
Başta İşçi Sınıfımız ve yoksul Köylülüğümüz gelmek üzere; esnaf, aydın, bilim insanı, gençliğimiz ve Birinci Kuvayimilliye ve Mustafa Kemal Geleneğine bağlı olan Ordu Gençliği’mizin tam bağımsızlıkçı, yurtsever, Laik unsurları oluşturacak bu cepheyi.
İşte, Türkiye’nin bugün peynir ekmek kadar ihtiyaç duyduğu şey, böyle bir Devrimci Halk Cephesinin oluşturulmasıdır.
Bunun dışındaki sözde çözüm önerileri ve akıldanelikler-bilgiçlik gösterileri, sadece içtenlikli ama yeterince bilinçli olmayan kitlelerde kafa karışıklığı, zihin bulanıklığı yaratmaktan öte hiçbir işe yaramaz. Dolayısıyla da, bu tür küçükburjuva atmasyonları, bilmeden ve istemeden de olsa, emperyalistlerin karşıdevrim cephesinin işine yaramış olur.
Kahrolsun halkların düşmanı emperyalistler cephesi!
Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz! 09 Kasım 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı