Türk Ordusu’na kurulan kumpasın bir savcısı daha ortaya çıktı: Başbakan Milyar Ali Yıldırım

kumpascilar_hkpHepimizin bildiği gibi, ABD Emperyalistleri Yeni Sevr’e ya da BOP’a giden yolun üzerindeki direnç noktalarını ortadan kaldırmak için Türk Ordusu’na bir kumpas kurmuştu: “Ergenekon Davası” denen CIA Operasyonu…

Bu operasyonu Washington, Pentagon, CIA planlamıştı. Yöneticisi de, uygulama süreci boyunca Ankara’ya gelip karargâh kuran 30 civarındaki CIA uzmanı oldu.

Yine hatırlanacağı gibi, operasyonun başlama sinyalini, Beyaz Saray’da 2007 yılında Bush vermişti. Tayyip Erdoğan’a aynen emretti bu operasyonu. İşin bu yönünü Ortaçağcıların önde gelen gazetecilerinden Fehmi Koru yazdı.

Operasyonun ilk aylarında, Başbakan Tayyip Erdoğan ne demişti?

“Ben bu davanın savcısıyım.”

Evet, gerçekten de davanın siyasi ayağını oluşturan savcısı veya ana dayanağıydı, Tayyip. Eğer Tayyip ve AKP’giller’in bu cürüm ortaklığı olmasaydı, Pensilvanyalı İmam’ın polisleri, savcıları ve yargıçları bu hainane işi kotaramazlardı. Yani 1995’ten yani Tayyip’in İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden bu yana hep olduğu gibi, Tayyip ve Pensilvanyalı İmam yan yana olmuştu, omuz omuza vermişti. İhanet yolunda birlikte yürümüşlerdi. Hep söylediğimiz gibi, Laik Cumhuriyet’i birlikte çökertip enkaz yığınına dönüştürdüler.

Operasyon sürecinde, en önde gelen FETO Savcısı Zekeriya Öz’ün altına Zırhlı Mercedes’i Tayyip vermişti. Ayrıca da, “kahraman” ilan etmişti bu şerefsiz savcı kisvesine bürünmüş FETÖ’cüyü.

Bu süreçte Tayyip ve AKP’giller’in tamamı, ellerindeki belediyeler dahil olmak üzere, tüm güçleriyle destek verdiler, FETÖ’nün Adli Sistemdeki vatan millet ve halk düşmanı teröristlerine. Bunun videolu, konuşma metinli yüzlerce kanıtı şu an internet ortamında apaçık bir şekilde bulunmaktadır, dolaşmaktadır. Olayı gerçekliğiyle görmek isteyen her namuslu insanımız saniyeler içinde bu kanıtlara ulaşabilir.

Türk Ordusu  bu operasyonda hırpalanıp, şeytanlaştırılıp; onuru, saygınlığı, özgüveni paramparça edilip ayaklar altına alındıktan sonra, artık Yeni Sevr’e gidişin önünde engel oluşturabilecek silahlı, savaşçı bir güç ortada kalmamış oluyordu.

Bundan cesaret alan Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller, vurdukça vurdular, Laik Cumhuriyet’e. Ve sonunda onu da çökertip enkaz yığınına döndürdüler.

İşin bu aşamasında, Pensilvanyalı İmam’ın tarikat mensubu güçleriyle, Kaçak Saraylı İmam’ın AKP’giller’ini oluşturan güçler Ganimet Paylaşım Savaşı’na tutuştular. Birbirlerine girdiler, sonunda kanlı bir hesaplaşmaya döndürdüler bu savaşı.

İşte bu savaşın patlak verdiği ilk günlerde, yani 17-25 Aralık 2013’te, Kaçak Saraylı Tayyip, ani bir manevra yaparak Pensilvanyalı İmam’a karşı Türk Ordusu’nun (artık ne kadar kaldıysa) geride kalan güçleriyle ittifaka yöneldi. 2008’de başlattıkları Milli Orduya karşı kurdukları kumpasın bütün sorumluluğunu ve dolayısıyla da suçunu, Pensilvanyalı İmam’ın tarikat erbabına yıktı. Pensilvanyalı’yı, “haşhaşilikle”, “teröristlikle”, “Paralelcilikle” ve “Milli Orduya kumpas kurmakla” suçladı. Hemen ardından da, davranışa geçerek zaten 2010’da yaptırttığı Anayasa Referandumu’yla kendi hukuk bürosuna dönüştürdüğü Yargıyı harekete geçirdi. Daha önce, Pensilvanyalı’nın mahkemelerinin vermiş olduğu kesinleşmiş ağır hapis cezalarını yok saydırdı. Yani iptal ettirdi. Ve Ergenekon tutsaklarının tamamına yakınını serbest bıraktı.

Tayyip’in burada yapmak istediği gayet açıktı. Tabiî akıl sahipleri için… Ya da aklını özgürce kullanabilme yeteneğine sahip olanlar için…

Pensilvanyalı İmam’ın Ordudaki, Yargıdaki, Polisteki ve bütün devlet kurumlarındaki kadrolarını tümüyle tasfiye edebilmek için başta Ergenekon tutsağı subaylar olmak üzere, laik kesimle geçici bir süre işbirliği yapma gereğini duymuştu. Akıllıca bir savaş taktiğiydi bu. Düşmanı yalnızlaştırıp ona karşı ezici üstünlük kurabilmek için yeni geçici müttefikler edinmesi anlamına gelmekteydi. Bu taktiğinde tümüyle başarılı oldu. İstediği sonucu aldı. ABD’nin koruyup kollamasıyla Pensilvanyalı’nın Ordu içindeki askerlerine 15 Temmuz Hesaplaşmasında ölüm vuruşunu indirebildi. Böylece, tam zafer elde etmiş oldu.

İşte işin bu aşamasında, Ordunun geriye kalmış son unsurlarını da, art arda indirdiği darbelerle darma duman etti. Artık kendisi için hiçbir risk unsuru ortada kalmamıştı. Önü ve yolu tümüyle açılmıştı.

“Tayyibistan Faşist Din Devleti”ni inşaya girişti artık. Ve onu gerçekleştiriyor, izlediğimiz gibi, hızla.

Eee, durum artık kendileri açısından böylesine elverişli hale gelince, laiklerle kurmuş olduğu geçici ittifaka da gerek kalmamış oluyordu.

Evet, onların hiçbir desteğine ihtiyacı kalmamıştı artık. Öyle olunca da, 2008’deki ayarlarına dönmesi gerekiyordu, Kaçak Saraylı’nın ve AKP’giller’in.

Kaçak Saraylı, Lozan’a, dolayısıyla da İsmet Paşa’ya ve Mustafa Kemal’e giydirmeye başladı. Bunlar kahraman filan değil, yapıp ettiklerinin zaferle, başarıyla bir ilgisi yok. Tam tersine, zararlı unsurlardır bunlar, anlamına gelen saldırılar yaptı art arda. Birinci Kuvayimilliye’nin büyük komutanlarına…

Sazı AKP’giller’in Kaçak Saraylı’dan sonra gelen İkinci Adamı Başbakan Milyar Ali eline aldı. Burada, belki arkadaşların aklına şöyle bir soru gelmiş olabilir:

Niye Milyar Ali?

17-25 Aralık yolsuzluk konuşmalarında ve tapelerinde Milyar Ali’nin de boylu boyunca işin içinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, ondan en yakışan isimle söz etmiş oluyoruz.

Evet, ne dedi Milyar Ali 2 gün önce?

“Ergenekon, Balyoz sapına kadar gerçekti. FETO onu sulandırdı.”

Nasıl sulandırmış FETO onu, Hafız?

Bir anlat bakalım.

Diyecek ki burada; “Ya o lafın gelişi. FETO’ya vurmamız gerekiyor artık her yapıp ettiğimiz işte. O sebeple o ibareyi soktuk oraya.”

Yani demiş oluyor ki adam, Ergenekon ve Balyoz sapına kadar gerçek. Bunların tamamı suçlu. Hâlâ Mustafa Kemal’e görünüşte de olsa sahip çıkan bu CIA Operasyonu mağduru 743 subayın tamamı “sapına kadar” suçlu, demiş oluyor, Hafız Milyar Ali. Yine demiş oluyor ki, aslında şu anda da siz, FETO’nun mahkemelerinin vermiş olduğu cezaları hak etmiş durumdasınız. Biz sizi kurtardık, FETO’nun elinden. Gerekirse, yeniden sizi Silivri’ye, Hasdal’a, Metris’e hemen anında postalayabiliriz. Eğer kafamızı kızdırmaya kalkarsanız, bir şafak vakti hepinizi evlerinizden alıp ters kelepçeyle tekme tokat polis otobüslerine bindirip at ahırlarına tıkabiliriz.

Bu sebeple de, Reis’imizin ve bizim size yaptığı iyiliğin büyüklüğünü bilin ve hiç aklınızdan çıkarmayın bunu.

Özetçe adam, ayar veriyor, zılgıt çekiyor. Dolayısıyla da, terörize ediyor bu askerleri.

Aslında bu tehdit Kaçak Saraylı Reis’e ve onun Başkanlık madalyalı Anayasasına karşı çıkmayı düşünen herkese yapılmış bulunmaktadır.

Adamlar açıkça, artık meydan bizim, diyorlar. “Astığımız astık, kestiğimiz kestik. Var mı itirazı olan?..”

Kaçak Saraylı’nın ve AKP’giller’in bu manevralarını ve onların Tayyibistan Faşist Din Devleti kurma girişimlerini algılamaktan, kavramaktan aciz, alıklaşmış, zavallı askerlerse yine 2008 ve devam eden yıllarda olduğu gibi, bu saldırıların hukuki bir yönü olduğunu sanıyorlar. Bu sebeple de, Ahmet Zeki Üçok başkanlığındaki “Kumpas-Der”, hukuki argümanlar kullanarak cevap veriyor güya Başbakan Milyar Ali’ye. Tabiî bu cevabı da aslında efemine bir tutumla Kaçak Saraylı Reis’e ve AKP’giller’e biatı da içerir bir anlayışla yazılmış durumdadır. Yani zavallılar diyor  ki, bu sözümona cevaplarında; “Biz Pensilvanyalı İmam’a karşı sonuna kadar senin yanındayız. Sana biatımız tamdır. Bu sebeple bize acı ve dokunma.” Bir yakarış aslında onlarınki…

Evet, arkadaşlar, özetçe dersek: Pensilvanyalı İmam olsun, Kaçak Saraylı İmam olsun, hukuksuzlukta ve acımasızlıkta birbirlerine zerrece baskın gelmezler. Atbaşı giderler, hak, hukuk tanımazlıkta ve zalimlikte. Ve de, Laik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanlığında… Hep söylediğimiz gibi, bunların Birinci Kuvayimilliye’ye, Laik Cumhuriyet’e, Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye ve silah arkadaşlarına karşı olan düşmanlığı asla bitmez, son bulmaz. Onların beyin hücrelerine kodlanmıştır bu düşmanlık. Onların değişebileceğini sanmak, bu vatana, bu millete ve halka faydalı işler yapabileceğini sanmak, gafillik ve ahmaklık değilse, düpedüz hainliktir. Dedik ya; onları ancak toprak ıslah eder, diye.

Onlardan biz hesap soracağız yalnızca, Demokratik Halk Devrimi Savaşı’mızın zaferi sonrasında. Onlar bu ihanetlerinin de, ABD haydutlarına yaptıkları hizmetkârlığın da, aşırdıkları trilyonlarca dolarlık kamu malının da hesabını bir eksiksiz verecekler… 26 Ekim 2016

Halkız Haklıyız Yeneceğiz!

 

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı