Bunlardan biri “FETÖ”, öbürü “TATÖ” Biri ne kadar suça batmışsa, öbürü de o kadar suça batmıştır! Hikayenin özeti bu!..

14-eylu%cc%88l-300x228Bunlardan biri terörist mi?

Evet.

Öbürü?

Öbürü de aynı…

Bunlardan biri “Faşist Din Devleti” peşinde mi?

Evet.

Öbürü?

Öbürü de aynı…

Bunlardan biri Laik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanı mı?

Evet.

Öbürü?

Öbürü de aynı…

Bunlardan biri, doymaz bir kamu malı aşırıcısı mı?

Evet.

Öbürü?

Öbürü de aynı…

Bunlardan biri sadık bir Amerikan hizmetkârı mı?

Evet.

Öbürü?

O da aynı…

Bunlardan biri ne kadar suçluysa, öbürü de o kadar suçludur.

Hikayenin özeti bu…

Gerisi laf-ı güzaftır.

İşte bu sebepten, bunlar, 2002’den 2013’e kadar “kardeş kardeş” yürüdüler, bu ihanet yollarında. Ve işte bu sebepten; “ne istediler”se birbirlerinden, hep verdiler.

Ne zaman ki aynı kulvarda her ikisi de “esas oğlan”ın kendisi olduğunu ilan etti ve bunda ayak diretti, işte o zaman yaygara başladı, tantana koparıldı. Kanlı bıçaklı oldular artık.

Demek ki, bunların arasındaki tek fark “şeyh farkı”dır. Birinin şeyhi Pensilvanyalı İmam, öbürününküyse “Kaçak Saraylı İmam”dır. Bunun dışında zerre fark bulamazsınız, bu iki hain, Amerikan yapımı güç arasında.

Bu Bayram gününde, fazla zamanınızı almayalım, dedik. Ona çalışacağız bakalım… Güncel haberlerden bir ikisini konu edip, noktalayalım yazıyı…

İşte 10 Eylül 2016 tarihli Cumhuriyet’ten bir haber:

Büyütüp el koydular

“2003’te piyasa değeri 20 milyon dolar iken bünyesindeki 18 şirketle 10 milyar dolarlık bir hacme ulaşan Koza, AKP ile büyümüş bir grup

“Son yıllarda ÇED raporları olmadığı halde yaptığı altın aramaları nedeniyle çevreciler ve bölge halkının ciddi tepkisine yol açan ve çeşitli protesto gösterileriyle gündeme gelen ve FETÖ’ye finans sağladığı gerekçesiyle TMSF’ye devredilen Koza İpek Holding’in asıl büyümesini AKP iktidarı döneminde yaptığı görülüyor.

“Hikayesi 1948’de Adana’da başlayan Koza grubu, baba Ali İpek tarafından kurulan kağıtçılık ve davetiye şirketi ile yola çıktı. Önce Ankara, ardından İstanbul’a gelen şirketin asıl büyümesi 2002’den itibaren altın madenciliği ile hızlanarak 10 milyar dolarlık bir hacme erişti.

“Altın buldu

“2003’te piyasa değeri 20 milyon dolar olan Koza’nın 10 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmasında, şirletin, altın madenciliğindeki süreci ve girdiği ticari ilişkilerin büyük rolü oldu. Şirket, ABD’li ve Kanadalı altın avcılarının taşeronluğunu yaparak büyük mesafe katetti. 1989’da Eurogold Madencilik adıyla kurulan ve Bergama Ovacık’ta siyanürle altın çıkarma faaliyeti gösteren ABD’li Newmont Mining Corporation’a ait olan şirket 2002’de Avustralyalı Normandy Mining firmasına oradan da 2005’te 44.5 milyon dolara Koza’ya satıldı. Koza altın arama işine bu şekilde başladı. Ardından yine Newmont firması Gümüşhane’deki Mastra altın madeni ve diğer altın ruhsatlarını da Koza’ya sattı.

“Ölüm saçmakla suçlanmıştı

“Koza şu anda Bergama’dan Artvin’e, Kaz Dağları’ndan Gümüşhane’ye kadar geniş alanda maden arama ruhsatı bulunan şirketin Kayseri’de ölüm saçtığı ileri sürülmüştü.

“Koza-İpek Holding, altın madenine ÇED raporu için hileli raporlar düzenledi, çevreyi katlederek üretim yaptığı bilgileri basında yer almış, holdingin işlettiği madenlerde insan sağlığı ve çevreye ölümcül etkiler oluşturacak yasa dışı üretime imza attığı ortaya çıkmıştı. Hakkında soruşturma başlamadan kısa bir süre önce yurtdışına kaçan Koza-İpek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek’in, Kayseri’deki altın madeninde çevreye zehir saçtığı belirlenmişti.

“Az sayılabilecek bir zamandır yaptığı madencilik alanında faaliyet gösteren bir şirketin elinde yüzün üzerinde maden arama ruhsatının bulunması da takdire şayan bir durum olarak yorumlanmıştı.

“Hisseler arttı

“Haberin etkisiyle İpek’in borsada işlem gören şirketlerinden Koza Altın yüzde 18 yükselirken, Koza Anadolu ve İpek Enerji yüzde 14 ve 15 artış gösterdi. Deniz Yatırım notunda, “Bu şirketlerin satış sürecini hızlandıracağı beklentisinin kuvvetlenmesi ile haberin bahsedilen hisseler üzerinde olumlu etki yaratmasını bekliyoruz.” demişti.

“İş Yatırım da hisselerin yükselebileceği değerlendirmesinde bulunmuştu.” (Cumhuriyet Gazetesi, 10 Eylül 2016)

Şuraya bakın, arkadaşlar…

1948’de kurulan şirket, 2002’ye kadar 20 milyon dolarlık bir değere ulaşabiliyor. Fakat o tarihten sonra, AKP’giller’le Pensilvanyalı’nın girmiş olduğu ittifakın katkısıyla, 2002’den 2016’ya kadar geçen süre içinde, tam 10 milyar dolarlık bir holding boyutuna ulaşıyor. Bir başka söyleyişle 14 yılda tam 500 misli büyüyor.

Bu olağanüstü büyüme hızı, hiç normal sayılabilir mi?

Bu, kamu mallarının dizginsiz biçimde aşırılması, iç edilmesi, hırsızlanması ile mümkün olabilir ancak… Başka türlü hiçbir şirket, bu kadar hızlı bir değer artışına ulaşamaz.

Düşünün bir; şirket asıl vurgununu, “değerli maden işletmeciliği” denen, kamuya ait bir servet olan altın, gümüş vb. servetlerin işletilmesinden ve onları kasasına doldurmasından yapmış.

Bergama’dan Kazdağları’na, Artvin’den Gümüşhane’ye kadar, Türkiye’nin her bölgesindeki kıymetli kamu malı madenler, bu Fethullahçı hırsız şirkete peşkeş çekilmiş.

Tabiî, AKP’giller, kendi menfaatleri olmadan, kardeşleri bile olsa yedirmezler, bu kadar kârlı kamu malını kimseye.

Kuşkusuz, “Kaçak Saraylı Reis” başta gelmek üzere, AKP’giller’in tüm kelek kesenleri de bu vurgundan tatlı komisyonlarını almışlardır.

Hani ne demişti Tayyip, tapelere düşen bir ses kaydında?

“İstanbul’daki kupon araziler, benim haberim olmadan satılmasın.”

Bu ne anlama gelir?

Buraların ballı kaymağı benim payımdır. Öbür kıyıda köşede kalmış olanları, siz kendi aranızda paylaşabilirsiniz.

Akın İpek’in baş patron olduğu bu şirket, halkımıza ait bu değerli madenleri, hazine avcılarının tarihi mekanlarda yaptığı tahribata benzer bir biçimde, doğayı ve çevreyi tahrip ederek götürmesine karşı, o bölgelerde yaşayan köy, kasaba ve şehirlerimizin halkından oluşan binlerce, on binlerce insan, bu ihanet vurgununu protesto etmişti, hatırlayacağımız gibi. Onlarca “yürütmeyi durdurma davaları” ortaya çıkmıştı. Fakat, işi beceren kadı olduğu için, ne bu kitle protestolarının bir etkisi oldu, ne de mahkeme kararlarının… Vurgun, olanca hızıyla, hayasızca devam edip gitti.

Tabiî bu, sadece Pensilvanyalı’nın finans kaynaklarından birini oluşturan bir şirketin yaptığı vurgundur. Pensilvanyalı’nın daha böyle yığınla şirketi vardır, AKP’giller tarafından önü açılan, kollanıp korunan.

AKP’giller, amiyane deyimle, halkımızın “başını tutuvermiştir”. Vurguncu, halk düşmanı Parababaları da gerisini getirmiştir artık.

Pensilvanyalı’nın şirketleri de aynısını yapmıştır, AKP’giller’in “Havuzcu” vurgun şirketleri de… Hani diyordu ya, onlardan bir insan sefaleti; “Desenize halkın a..ına koyacağız yine.”, diye.

14 yıldan bu yana, işte bunları yaptınız, bre vurguncular, bre hainler!

Pensilvanyalı’nın bir de özel okulları, üniversiteleri vardı, değil mi?

Oralarda okuyan öğrencilerin ödedikleri ücretin yüzde 60’ı da, devlet tarafından karşılanıyordu, değil mi?

Peki, açıklayın bakalım!

Bugüne dek Pensilvanyalı’nın okullarına kaç milyar aktardınız?

Açıklayamazsınız tabiî…

Sorun bakalım, neredeyse çeyrek yüzyıldır Ankara Belediye Başkanlığı yapan ve de; “Fethullah Gülen’in cinleri var. Cinlerini kullanarak bu işleri yapıyor.”, diye akla ziyan, ciddi ciddi açıklamalar yapan Melih Gökçek Efendi’ye:

Pensilvanyalı’nın şirketlerine, okullarına kaç bin metrekarelik kamu arsasını peşkeş çektin, diye…

10 küsur yıl, tencere kapak gibi uyum içinde kamu malı hırsızladınız ve de efendiniz ABD Emperyalistlerine yarışırcasına hizmetkârlık ettiniz.

Bu haydut efendinizin verdiği emir üzerine, suç ortaklığı ettiniz ona. Irak’ta, Libya’da, Suriye’de sayısı 10 milyonu bulan masum Müslümanın canına kıydınız, kanına girdiniz.

Bir de “Müslüman” geçinirsiniz ha?..

Ne Müslümanı olacaksınız be!

Siz, Muaviye ve Yezid’den bu yana gelmiş geçmiş en büyük ve en eli kanlı Müslüman düşmanlarısınız.

Muaviye ve Yezid ne kadar Müslümansa, siz de ancak o kadar Müslümansınız.

Bizi izleyen arkadaşlar yazılarımızdan, konuşmalarımızdan hatırlayacaklardır:

Hz. Muhammed, bir toprak evin tek odasında yaşardı. Hurma liflerinden dokunmuş bir hasır üstünde yatar ve yine hurma lifleri doldurulmuş bir yastığa baş koyardı. Hırkasının ve su kırbasının dışında hiçbir eşyası yoktu. Yarı aç yarı tok geçirirdi günlerini.

En gözde eşi olan Hz. Ayşe bile, ancak Hayber’in Fethi sonrasında oralardaki bol ürün veren hurma bahçelerinin ürünlerinden payına düşenler sayesinde doyuncaya dek hurma yiyebilmiştir ilk kez.

Sizse, aynen Firavunlar gibi, Nemrutlar gibi, Bizans İmparatorları gibi ve de Muaviye-Yezid gibi saraylarda yaşıyorsunuz. Su gibi kamu malı israf ediyorsunuz. Bununla da yetinmiyor, iki trilyon doları aşan kamu malını iç ediyorsunuz.

Ne Müslümanı olacaksınız siz!..

Su içer, nefes alır gibi yalan söylersiniz, kandırmacada bulunursunuz, riyakârlık edersiniz. Cahil, saf, bilinçsiz Müslüman insanlarımızı “Allah’la Aldat”ırsınız”.

Tüm bunlara ilaveten de, ülkemizi parçalanmanın eşiğine getirdiniz. Suriyeleştirdiniz ülkemizi. “BOP’un Eşbaşkanı”sınız ya siz; işte efendinizin verdiği emir üzerine BOP’u hayata geçiriyorsunuz.

Bir de hiç utanmadan, arlanmadan, yüzünüz kızarmadan diyorsunuz ki; “Biz kandırıldık.”

Yok ya…

Sizi ancak efendiniz ABD haydutları kandırabilir. Başka da hiç kimse kandıramaz.

“Biz kandırıldık”, derken bile, film yapıyorsunuz, riyakârlık yapıyorsunuz. Milleti kandırmaya çalışıyorsunuz.

2002’den 2013’e kadar geçen 11 yıllık süre içinde, elbirliği, güç birliği ederek anasını ağlattınız milletin.

Ne din bıraktınız, ne ahlâk bıraktınız, ne namus bıraktınız, ne vatan bıraktınız, ne komşu bıraktınız. Çürüttünüz, mahvettiniz hepsini…

İş, ganimet paylaşımına gelince, mafya örgüt şeflerinin genelde düştüğü duruma benzer bir duruma düştünüz. “Aslan payını sen alacaksın-ben alacağım” tartışmasına, kavgasına ve savaşına girdiniz. ABD’nin desteğiyle, yardımıyla sen Pensilvanyalı’yı yendin. Tabiî ABD de karşılığını istedi senden bu yardımının. Sen de “okey” dedin. Sanırız bu anlaşma, senin BOP’un hayata geçirilmesinde oynaman gereken rolü aksatmadan yerine getireceğin şeklindeydi. Bu sözü verdin, sen ona. Sözünde de duruyorsun işte. İhanet yolunda kararlılıkla, adım adım ilerliyorsun.

Pensilvanyalı hakkında, onun bir terör örgütü olduğuna dair ve Din Devleti kurma amacı olduğuna dair, DGM SavcısıNuh Mete Yüksel’in hazırladığı ve mahkemece de kabul edilen iddianame vardı masanda, gözünün önünde. Sen onu ittin bir kenara. Ve yaptığın bir yasa değişikliğiyle kurtardın Pensilvanyalı’yı yargının elinden.

Kardeşlik hukukunuz onu gerektirdi, değil mi?

Ve bir de; Meclis Komisyonunun Pensilvanyalı hakkında hazırlamış olduğu rapor vardı ortada. Sen ona da kapadın gözlerini. Ve yok saydın onu da. Dedik ya, hukukunuz derindi, Pensilvanyalı’yla. Oh, ne iyi gidiyoruz. Laik Cumhuriyet’in ve Mustafa Kemal Geleneğinin anasını belliyoruz işte günbegün, diyordun. Sonunda da izini tozunu sileceğiz bunların, diyordun. Gayet neşeliydiniz, hem sen, hem Pensilvanyalı. Amacınız aynıydı çünkü. Dininiz de aynıydı: Muaviye-Yezid Dini, CIA-Pentagon İslamı. Yani anlaşamadığınız tek konu yoktu aranızda. Dedik ya; ne olduysa, ganimet paylaşım kavgasıyla başlayıp oldu.

Şimdi de, Cumhuriyet’in yukarıda aktarma yaptığımız aynı sayfasında yer almış olan bir köşe yazısına bakalım. Çiğdem Toker, konuya ilişkin şunları yazmış:

“AKP iktidarının çabası da büyük, telaşı da. Bir yandan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle, “at izinin it izine karıştığı” -kendi deyişleriyle- temizlik harekâtını yürütürken, diğer yandan da bugün FETÖ terör örgütü olarak anılan yapı Gülen Cemaati iken onunla nasıl iç içe, kol kola ve güçbirliği içinde olduğunu unutturma çabası içindeler. 

“Muhtemelen, medya sahiplik yapısının iktidarla iç içeliğinin bunu mümkün kılacağını düşünüyorlar. O yüzden 14 yıllık iktidar süresinin en az 10 yıllık kısmının; siyasette, bürokraside, yargıda, ekonomik hayatta, bu gayreti boşa çıkaracak binlerce işlem ve uygulamayla dolu olduğunu, kendileri yol vermese, imzalamasa, yürümese, onaylamasa güçlenmesi ve nihayetinde bir tehdide dönüşmesi imkânsız bir yapının, sessiz sedasız palazlandığına inanmamızı istiyorlar.

“***

“Bir an için, “kandırılmayı” baştan reddetmişlerin toplu olarak hafızasını yitirdiğini düşünelim. Peki TBMM arşivi ne olacak?

“Tek elle kaldırmak isteseniz bileğinizi inciteceğiniz kalınlıktaki o 1449 sayfalık raporu nereye saklayacaksınız? Başkanlığını eski AKP İstanbul Milletvekili Nimet Baş’ın yaptığı TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun Kasım 2012 tarihli raporundan söz ediyorum. 

“Aralarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yer aldığı yüzlerce görüşten oluşan rapor orada duruyor. O raporda dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunulan rapor ve brifinglerde, Gülen Cemaati’nin eğitim ve bürokrasi alanındaki faaliyetleri, mali büyüklükten, öğrenci yurdu sayısına kadar tek tek listelenmiş.
Meclis raporunda, Eylül 1996’da MİT’in; Ocak 1997’de de Genelkurmay Başkanlığı’nın Demirel’e, Genelkurmay Karargâhı’nda verdiği raporlardan geniş özetler yer alıyor.

“***

“TBMM Araştırma Komisyonu’nun Kasım 2012 tarihli raporundaki Gülen Cemaati ile ilgili bazı bölümler:

“• Refah Partisi, gelecek nesillerin yetiştirilmesindeki rolü nedeni ile milli eğitim ve öğretim kesimini öncelikli hedef olarak ele almakta ve bu bakanlık koltuğuna Fethullah Gülen’in desteği ile gelmiş olan Mehmet Sağlam’ın bulunmasından da mutlu olmaktadır.

“• Sadece Fethullah Gülen’e ait yurtiçinde ve yurtdışında toplam 448 yurt, 346 dershane, 181 okul ve 3 özel üniversite bulunmaktadır.

“***

“Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in, dönemin Başbakanı Erbakan’a gönderdiği 4 Şubat 1997 tarihli “Kişiye Özel” mektup da TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun raporunda yer alıyor. Raporun 1015. sayfasındaki Demirel mektubunda, Fethullah Gülen’e dair satırlar şöyle:

“• Fethullahçıların Türkiye’de gerçekleştirilmesi hedeflenen İslam devletine uluslararası destek sağlamak amacıyla yurtdışında okul açma atağı başlattıkları, özellikle de Orta Asya’da okullar açtıkları, bu çerçevede 52 ülkede 6 üniversite, 236 ilkokul ve orta dereceli okul, 6 dershane olmak üzere toplam 248 okul/dershane ve 21 öğrenci yurdu açıldığı, bu okullarda 3 bini yabancı olmak üzere, 7 bin eğitici/idarecinin görev yaptığı, önümüzdeki 5 yıl içinde 500 orta dereceli, 50 üniversite açılmasını hedefledikleri, 

“• Fethullah GÜLEN’in eğitim alanındaki bu yatırımlarının toplam değerinin 350 trilyon TL olduğu, GÜLEN’in Batı’ya karşı ılımlı bir dini lider görüntüsü çizmeye özen gösterdiği, Fethullah’ın Papa ile görüşmesinin yaratılmak istenen bu imajın bir uzantısı olduğu anlaşılmaktadır. 

“Yer nedeniyle sınırlı aktarabildiğim bu bölümler için Meclis arşivindeki rapor, meraklısına zengin bir içerik sunuyor. 

“Özeti, kendi inisiyatifiyle sürecini başlattığı bu çalışmanın 2012 tarihli raporunu dahi dikkate almamış bir iktidar, bizi şimdi FETÖ’yle ilgisi olmadığına inandırmaya çalışıyor. “At ve izi”nden çok daha eski izler bu raporda.”(http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/598379/Asil_izler_Meclis_raporunda.html)

Bu ve benzeri yığınla kanıt, belge ortada dururken, bir de “kandırıldık”, demen yok mu; düpedüz milleti ahmak yerine koymak, bu yaptığın.

Senin bu riyakârca yalanına eşekler bile inanmaz. “Ama olsun”, diyorsun değil mi?

“Benim hüloogg’cular inanır. Onlar da benim için kâfidir.”

İşte bunda sen de haklısın be Hafız!

Senin hüloogg’cular inanır, ne yazık ki…

Çünkü onların beyinleri felç edilmiş durumda. Onlar düşünemez, algılayamaz, gerçekleri görüp kavrayamaz durumda. Meczuplaşmış durumda. Hele önlerine de aydan aya, yıldan yıla, seçimden seçime bulgur, makarna, nohut ve alışveriş çeki koydun mu, seni senden daha çok savunurlar.

Dedik ya; dini, ahlâkı çürüttün sen, insanlığı çürüttün, diye… İşte öyle… Ve bu sebepten, geldiğinden beri hep iktidardasın. Tabiî arkanda da Amerika olduğu için. Ve ona hizmette de kusur etmediğin için.

Sadece kendiniz değil, hırsızlığa, vurguna bulaşan; oğullarınız, kızlarınız, damatlarınız… İşte aynı tarihli Cumhuriyet’ten bir haber daha:

“Kadir Topbaş’ın damadı belediyeden ne istediyse almış

“Kadir Topbaş’ın damadı Kavurmacı’nın 2009’daki projesi için 9.5 metre olan yükseklik izni 99.5 metreye çıkarılmış, Vadi istanbul için ise havaray yapma izni verilmiş

“FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın tutuklanmasının ardından Aydınlı Grubu’nun inşaat sektörüne girişini inceledik. Gördük ki İBB Meclisi Aydınlı Grup’un projelerine hep ayrıcalık tanımış. Ve bu projeler CHP’li ve AKP’li Meclis üyelerini hep karşı karşıya getirmiş, CHP’nin “ret” oyu kullandığı projeler AKP’li Meclis üyelerinin oylarıyla kabul edilmiş. Aydınlı Grubu inşaat sektörüne 2009 yılında Esenyurt’taki Solarkent projesiyle giriyor. İBB Meclisi’ne gelen imar planlarında Solarkent projesinin yapıldığı arazinin 9.50 metre olan kat yüksekliği imar planı değişikliğiyle 99.50’ye çıkıyor. Proje kapsamında 31 katlı 4 bloktan oluşan 866 adet konut yapıldı.

“ÖZEL HAVARAY

“Projelerinden biri de Sarıyer’deki “Vadi İstanbul” oldu. Bu projeye havaray yapma ayrıcalığı getirildi. İlk önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan ‘Vadi İstanbul’ projesindeki alışveriş merkezi, Arena Stadı’nın yanındaki metro hattına 750 metrelik özel havaray projesi geçtiğimiz aralık ayında da İBB Meclisi’ne geldi. Türkiye’de ilk kez özel girişim tarafından yaptırılıp İBB’ye devredilecek havaray projesi Meclis’te büyük tartışma yaratmıştı. 7.5 milyon TL’ye mal olacak proje CHP’li Meclis üyelerinin “ret” oyuna karşın AKP’li Meclis üyelerinin oylarıyla kabul edilmişti. Aydınlı Grubu’nun Koru Florya projesi için de üst geçit kaldırılıp yeraltı geçidi yapılmıştı. Aydınlı Grup böylece proje kapsamındaki AVM’ye yaya girişini kolaylaştırmış oldu. Ancak, yapılan yaya altgeçidine “Koru Florya” adı verildi. Küçükçekmece Belediyesi Meclisi’nde de “Cennet Mahallesi” olan alt geçidin ismi “Cennet Mahallesi Koru Florya Yaya Alt Geçidi” olarak değiştirilmişti.

“TOPBAŞ SORU KABUL ETMEDİ

“Damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın tutuklanması ve damadının projesi KoruFlorya’dan aile şirketinin 5 dairesi olduğunu ortaya çıkardığımız İBB Başkanı Kadir Topbaş dün de sorularımızı yanıtlamadı. Topbaş, dün İBB çalışanları ve yakınlarıyla Saraçhane’deki İBB Yönetim binasında bayramlaştı ve bayram boyunca toplu taşım araçlarının yüzde 50 indirimli olacağını açıkladı. Sözü 15 Temmuz darbe girişimine getiren ve İBB’nin gazi bir belediye olduğunu söyleyen Topbaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Belediyemizin önünde 18 şehidimiz var. Belediyemiz önünde 50’ye yakın gazimiz var. Belediyemizden de gazilerimiz var. Onların cesaretleri, bugün burada birlikte olmamıza fırsat verdi. Yoksa, başarılı olsalardı bu terörist grup, bugün Türkiye’nin halini düşünmek dahi istemiyorum.” Konuşmanın ardından gazetecilerin soru sormak istemeleri üzerine Topbaş teşekkür ederek yanlarından ayrıldı.”(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/598330/Kadir_Topbas_in_damadi_belediyeden_ne_istediyse_almis.html)

Görüyorsunuz, arkadaşlar…

Şehit mehit edebiyatıyla nasıl da demagoji yapıyor, Kadir Topbaş nam kamu malı aşırıcısı, değil mi?

Soru sorulmasını da istemiyor. Kaçıyor, görüldüğü gibi. Çünkü ne diyebilecek?

Orada yapacağı demagoji, kandırmaca tutmayacak. En iyisi kaçmak, diyor.

İnanın arkadaşlar; Kadir Topbaş da içinde olmak üzere, AKP’giller, İstanbul’da benzeri binlerce vurgun yapmışlardır, kamu malı aşırmışlardır, suç işlemişlerdir.

Ha, sadece İstanbul’da değil, yönetimde oldukları tüm belediyelerde aynı hırsızlığı yapmaktan hiç geri durmamışlardır.

Düşünün bir arkadaşlar; bunların döneminde İstanbul’da beş bini aşkın imar planı değişikliği yapılmıştır.

Normal şartlarda böyle bir şey olabilir mi?

Adamlar hırsızlığa kılıf geçirmek için habire vurguna uygun planlar imal etmişlerdir.

Devlet ihaleleri de aynı şekildedir, arkadaşlar: Hepsi vurgun içerir. Bunların döneminde tam 123 kez Kamu İhale Kanunu değiştirilmiştir. Vurgunların çeşidine, türüne, kapsamına göre İhale Kanunu yapmıştır adamlar.

Ne olacak, hesap sorabilen mi var?..

Hüloogg’cularımız olduktan sonra, gerisi hikaye, demişlerdir.

Hani Binali Yıldırım’ın oğlu rulet masasında görüntülenmişti, Uzak Doğu’da. Önce inkârdan gelindi, sonra görüntü tüm kanıtlarıyla ortaya konunca ne demişti Binali Yıldırım?

“HERKES BİLDİĞİNİ AÇIKLASIN: Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek istemiyorum. Ama bunu yorumlayan gerek medya mensupları, gerek siyasetçiler sıradan bir iş olmadığını, arka planının mutlaka olabileceğini söylüyorlar. Ben bu işlere alışığım. 13 yıldır bunun daha ağırına, haksız saldırılara maruz kaldım. Dolayısıyla şerbetliyim. Daha ne bildikleri varsa herkes bildiğini açıklasın. Hiç benim umruma gelmez. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın. Ne yaparlarsa yapsınlar. Biz zaten siyasi hayatın içindeyiz, her şeyimiz açık seçik. Herkesin gözü önünde iş yapıyoruz. Yaptığımız işleri de günahıyla sevabıyla vatandaş görüyor ve not veriyor. Bu ve buna benzer ayak oyunları benim için bir şey ifade etmiyor. Ne zaman endişeye düşerim; vatandaş bana yüzünü çevirdiği zaman. Benim için en büyük ceza odur. Öbür türlü, kapalı kapılar arkasında hazırlanan birtakım tezgâhlar. Daha öteye geçemez.”(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/522881/Binali_Yildirim_oglunun__kumar__fotograflari_icin_ilk_kez_konustu.html)

Nasıl da demagojik bir çalkalamada bulunuyor, değil mi arkadaşlar?

Şeytan bile, ortaya çıkan bir suçunu, bir günahını savunurken bu kadar riyakârlık edemez. Ve bu kadar pervasız olamaz…

Ne diyor?

“Biz şerbetliyiz bunlara.”, diyor. Yani 14 yıldır aynı işi yapıyoruz, hüloogg’cularımız hâlâ peşimizde ve hüloogg çekmeye devam ediyorlar. Bunlar bizim peşimizde olduğu sürece, gayrısı hiçbir şey ifade etmez bizim için, diyor.

Fakat, işte hüloogg’cular da uyanmaya başlarsa, o zaman endişeye düşerim ben, diyor. Nasıl da biliyor, sonunun nereden, ne şekilde geleceğini, değil mi arkadaşlar?..

İşte o zavallı insanlar uyanmasın diye de durup dinlenmeden din alıp satıyorlar; zavallı, cahil, aç, bilinçsiz insanlarımızı Allah’la aldatıyorlar. Tabiî ABD’ye de sadakatle hizmetten hiç geri durmuyorlar.

Fakat, gelecek bunların sonları. Muhakkak gelecek… Pensilvanyalı’nın adamları gibi çekilecekler hesaba bir gün…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

14 Eylül 2016

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı