Ey namuslu cephede oynayan Şark Aydınları! Tamam, Cemaati ABD, CIA, MİT kurdu da AKP’yi melekler mi kurdu? AKP’giller de, Pensilvanyalı’nın Cemaatinin ruh ikizi değil mi?
15 Temmuz Kapışmasından bu yana 25 gün geçti. Siz hâlâ Feto’nun devlete nasıl sızdığından, Orduda, Yargıda, Poliste bir numaranın ya da İmam’ın kim olduğundan ve bilmem neden bahsetmekle meşgulsünüz.
Ayıptır ya! Birazcık cesaretli olun, dik durmaya çabalayın.
Nedir bu ekranlardaki, medya köşelerindeki sözüm ona muhalifi oynayarak, solcuyu, demokratı oynayarak Tayyip’e ve Avanesine selam sarkıtmalarınız?..
Onların koltuğu altına sığınarak ya da en azından onların sempatisini, hoşgörüsünü kazanmaya çalışarak geyik çevirmeleriniz?..
Unutmayın; bu günler de geçecek. Tıpkı 12 Mart, 12 Eylül Faşist Diktatörlüklerinin yıkılıp gittiği gibi. Bugünün muktedirleri de yıkılıp gidecek. Onlar hangi dille anılıyorsa, bunlar da aynı dille anılacak.
Biz, bu faşist diktatörlüklerin işkence tezgahlarından geçtik. 146’ya 1’den yani idam istemiyle yargılandık. O zamanlarda da yüreğimizde ve gözlerimizde korkunun ve şaşkınlığın zerresini göremedi düşmanlarımız. O zamanlarda da hep “Onur yaşamdan önemlidir!”, diye emreden temel ahlâk ilkemize uygun davrandık. “İşkencede direnmeyi ömrüm boyunca en büyük erdem belledim.”, diye bize mirasta bulunan Önder’imiz, Usta’mız Kıvılcımlı’ya ve halkımıza layık olmayı hep en önde tuttuk.
Hepiniz olmasa da çoğunuz adınız gibi bilmektesiniz, AKP’giller’in de bir ABD projesi olduğunu. Bunların babasının, dünyanın Başhaydut Devleti-İnsan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalistlerinin Yeşil Kuşak Projesi’nin bölgemizdeki CIA Şefi-CIA’nın Ankara İstasyon Şefi-Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller, anasınınsa, yine ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve CIA yöneticisi Morton Abramowitz olduğunu. M. Abramovitz’in Tayyip Erdoğan’ı tâ 1992’de, Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanıyken MOSSAD’la birlikte keşfederek ele alıp yetiştirmeye başladığını ve önündeki engelleri bir bir bertaraf ederek onu başarıdan başarıya koşturduğunu, sonunda da milletin başına sarıp bugünlere getirdiğini.
Bugüne dek, siyasi meselelere girdiğine pek tanık olmadığımız; derin edebi mevzulardan başını kaldırıp başka sosyal meselelerle ilgilendiğini görmediğimiz ünlü edebiyatçımız Enis Batur bile dayanamayıp sessizliğini bozuyor, bir paragraflık-birkaç cümlelik bir yer de tutsa, ağır bir siyasi eleştiride bulunuyor, günümüzün yakıcı siyasi gerçeğine dair. Shakespeare’in ünlü tragedyası Hamlet’i değerlendirirken şöyle der, Türkiye’nin bu en önde gelen edebiyat tarihçisi ve eleştirmenlerinden biri olan Enis Batur:
“Shakespeare, nasıl olmuştu da 2016 Türkiyesi’nde yaşanacakları, ülkeyi kasıp kavuran muktedir portresini, etrafı işgal eden yalaka ordusunu, medyaya doluşan yeteneksiz soytarıları, cehaletin ve sofuluğun tırmanışını, değer bunalımını, para tapıncını, soysuzlaşmayı anlatmıştı?” (Cumhuriyet Kitap Eki, 4 Ağustos 2016)
Demek ki şu anda Türkiye’yi kasıp kavuran Ortaçağcı, Laik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanı, ABD işbirlikçisi bir muktedir ve onun AKP’giller’i var. Onların yarattığı içler acısı bir sosyal tahribat var ülkemizde. Bir toplumsal çürüme, soysuzlaşma var. Para tapıncı var. Din adına varlıklıların ve bunların peşine takılan cahil ve aç bırakılmış yoksulların tapındıkları biricik Tanrı olan “Para Tanrısı” var. Toplumda tüm ahlâkî, insanî ve vicdanî değerlerin çürütülüp ayaklar altına alınışı var. Ve bu gidişin sonunda ülkemizi, vatanımızı bekleyen bir çöküş ve parçalanma var. “Yeni Sevr” var, modern adlandırılışıyla “BOP”un hayata geçirilmesi var.
Kendisine “ben devrimciyim, solcuyum, demokratım, ilericiyim, namuslu aydınım”, diyen herkesin öncelikle bu hainane gidişe dur demek için elindeki tüm imkanlarla kavgaya girmesi gerekirken, yukarıda sözünü ettiğimiz Şark Aydınları ikili oynuyorlar. Münafıklık ediyorlar. “FETÖ Heyulası”nın ardına ya da gölgesine saklanarak, sığınarak Enis Batur’un sözünü ettiği muktedire ve onun liderliğindeki Sevr sürecine destek atıyorlar, en hafif sözcüğüyle göz kapıyorlar. Görmezlikten, bilmezlikten geliyorlar, önümüzde bizi bekleyen bu felaketi.
Bunlardan kimisi Tayyip Erdoğan ve AKP’giller hakkında kitaplar yazdı. Çok satanlar listesinde haftalarca kaldı bu kitaplar. Ve çuvalla para kazandılar. Şimdiyse, ne acıdır ki, orada yazdıklarını bile unutmuş görünüyorlar. Sırtlarını dönüyorlar kitaplarına. Yani bir anlamda terk ediyorlar o düşünce ürünlerini; ihanet ediyorlar o düşünce ürünlerine.
Önder’imiz Kıvılcımlı, “Şark Aydını”, der bunlara. Şöyle tanımlar bunları:
“Sosyalist ahlâk’, yahut ‘insancıl namus’ mu? Kısa vade ‘Gerçeklik’ önünde yenilenlerin ahlâkı ve namusu aranır. ‘Küçükburjuva’ alışkanlıklarını bırak. Gömülenler tanıklık edemezler. Düşman, enayi değil gizli dosyasını yaysın. Tarihi dosyalar ele geçse ‘BEYAZIT MEYDANI’ ne güne duruyor? Buna karşılık, ŞARK aydını demişler ona. ‘LALE’yi, isterse bir soylu çiçek, dilerse boyuna takılmış kızgın demir anlamına çekiverir. Sen Edebiyata, Şiire, Müziğe, Tiyatroya, Romana davula zurnaya bak. Babasını satmaya ‘Evrensel deha’ ihanete ‘TAKTİK inceliği’ denilir. Kağıt bu: Üzerine yazılanı ‘almam’ diyebilir mi?” (Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye’de Sınıflar ve Politika, Derleniş Yayınları, Mayıs 1993, s. 38)
Yukarıda sözünü ettiğimiz aydınlar işte tam da bu kapsam içinde davranıyorlar. Kimisi, Tayyip Erdoğan ve Ortaçağcı taraftarlarının “Hain FETÖ Darbesi”ni ezip demokrasiyi kurtardığından dem vuruyor; kimisi, Tayyip Erdoğan’ın “Bu yaşananlardan ders çıkarıp artık tüm toplumu kucaklayacak politikalar üretmesi”nden dem vuruyor. Kimisi de TESEV’ci, Sorosçu Kemal’in, TR 705’in, Çarşafçı Gürsel’in, Gök İsa’nın Tayyip’in Yenikapı Mitingine icabet ederek toplumsal birliğin ve barışın sağlanmasına ne büyük katkıda bulunduğundan dem vuruyor.
Bu zerzevatın tümü köşelerini, koltuklarını, tatlı canlarını korumanın derdindeler aslında. Böylece de Muktedir’in kanatları altına sığınarak kendilerini güvenceye alabilmenin çabası-gayreti içindeler. Ama bir yandan da demokratı, solcuyu, vatanseveri oynamayı elden bırakmıyorlar. Eee, ihanete, yamulmaya kılıf lazım tabiî. Ya da onları gölgelemek, maskelemek lazım.
Oysa nedir gerçek?
Apaçık ortada aslında. Onlarca kez tekrarladık da üstelik. Bir kez daha tekrarlayalım:
Meclisteki Dört Amerikancı Parti asla kendi akıllarıyla, iradeleriyle düşünüp davranamazlar. Bunlar, Amerika’nın oralara atadığı, getirdiği, doldurduğu sadık memurlarıdır. Demokrasi memokrasi yok Türkiye’de. Hepsi bir kandırmaca, hile, düzen… Bunlardan halka ve vatana faydalı iş beklemek, ölü gözünden yaş beklemekten farksızdır.
AKP’giller’se, Türkiye’deki Emperyalizm Cephesinin baş aktörüdür. İşte Türkiye’yi Suriyeleştirdi ve parçaladı fiilen. Kürt illeri fiili anlamda artık PKK’nin kontrolündedir. Dolayısıyla da o bölgenin idari yönetimi ABD’ye geçmiştir gayrı.
Türk Ordusu parçalanmıştır bugün. Üstelik de, üniforması, onuru, özgüveni aşağılanmış, yaralanmış, bitirilmiştir. Dikkat edelim, şu apaçık görünen gerçekliğe; AKP’giller’in 15 Temmuz gecesinden bu yana sokaklara, meydanlara döktükleri her türden ve soydan cemaatten, tarikattan Ortaçağcının gözünde, Şeytandır Türk Ordusu. Tabiî Mustafa Kemal de, Laik Cumhuriyet de… Tümünün ortak anlayışıdır bu. Sakın onlardaki bu karakteristiği bilmiyormuş gibi davranmayın. Tayyip onları boşuna meydanlarda tutmuyor. Bizden olmayana hayat hakkı yok, özgürlük yok bu memlekette, mesajı vermek istiyor aslında. O güruhla terörize ediyor, düşman saydığı, karşısında yer alan “Yüzde Elli”yi. Sokaklar da, meydanlar da bizim artık, diyor. İstediğimizi yaparız; kanunmuş, Anayasaymış, mahkemeymiş hepsini bozarız, darma duman ederiz, kendi gönlümüze göre yeniden yaparız, diyor. Kimse de bize karşı çıkamaz, gelemez; çıksa da güç yetiremez, diyor.
Adam ne yaptı?
Türk Ordusu’nu parça parça etti. Komuta merkezi olan “Genelkurmay Başkanlığı”nı kartondan kuleye dönüştürdü. Tüm Kuvvet Komutanlıklarını, Genelkurmay Başkanlığından kopararak doğrudan Milli Savunma Bakanlığına, dolayısıyla da doğrudan Başbakanına ve kendisine bağladı. Tabiî onların “Personel Daire Başkanlık”larını da, “İstihbarat Başkanlık”larını da, “Adli Müşavirlik”lerini de, kıdem ve terfi mekanizmalarını da. Yani Türk Ordusu şu anda aynen Polis statüsüne düşürülmüş durumdadır. Zerrece farkı kalmamıştır Polisten. Polis nasıl kendilerine bağlıysa doğrudan, Ordu da o haldedir artık.
Üstelik adam bununla yetinmiyor. Askeri Liseleri kapattı. Hatta bununla yetinmiyor İmam Hatip mezunlarını ve o zihniyetle yetiştirilmiş diğer okul mezunlarını Harp Okullarına doldurarak kendisine bağlı bir “İmamlar Ordusu” yaratma işine girmiş durumda. Yani 15 Temmuz gecesi sokaklara, meydanlara döktüğü ve o günden bu yana da oralarda tuttuğu Ortaçağcı güruhun; üniformalı, asker kisvesine bürünmüş şeklini oluşturma peşinde.
Başka türlü dersek; Birinci Kurtuluş Savaşı’nın ürünü olan, Başkomutanı da Mustafa Kemal olan Ordunun yerinde yeller esmektedir artık. O, enkaza döndürülmüştür. Pensilvanyalı İmam’ın cemaatiyle Tayyip’in AKP’giller’i el ele vererek bazen kardeş kardeş, bazen de düşman kardeşler biçiminde paylaşım savaşına girerek bu hale getirmişlerdir, düşürmüşlerdir Türk Ordusu’nu. Ve Laik Cumhuriyeti de…
Milli Eğitim artık bütünüyle İmam Hatipleştirilmiştir. Laik eğitimin son kaleleri de bir bir düşürülüp yok edilmiştir.
Hiçbir şeyi göremeyecek kadar bilgiden ve bilinçten yoksun zavallılara diyoruz ki; hiç değilse geçen Pazar günkü Tayyip’in ve AKP’giller’in Yenikapı Şovuna bakın. Orada yaşananların tümü, Suudi Arabistan benzeri, Afganistan benzeri bir din devletinde yaşanabilir ancak. Tüm gösteriler, ritüeller, din devleti kapsamı içinde yer almıştır orada.
Tabiî bu gidişin sonu hüsrandır. Yıkılıştır, çöküştür, Yeni Sevr’dir. Bu ihanet yolunda öncülüğü AKP yapmıştır. Sorosçu Kemal’in CHP’si de, geçen Pazar Yenikapı’da olduğu gibi, dolgu malzemesi olarak yer almıştır bu gidişte. 1965’te CIA’nın kendisine bağlı, paramiliter bir Özel Kontrgerilla Örgütü olarak kurduğu, Bahçeli’nin MHP’si ise, Tayyip’in ayrılmaz ikizidir yıllardan bu yana. Amerikancı Kürt Hareketi PKK’nin siyasi plandaki kolu HDP de aynı yolun yolcusudur. Ve üstelik o, Lozan’a açıktan karşı çıkar ve Sevr’i savunur yıllardan bu yana. Hiç gizleyip saklamaya gerek duymadan…
İşte böyle bir AKP’den ve Meclisteki diğer Amerikancı Üçlü Burjuva Partisinden halk adına, demokrasi ve laiklik adına medet ummak, onlara bel bağlamak ihanet değilse, gafilliktir. Başka da hiçbir şey değildir.
Çok tekrarladık bunu; haydi bir kez daha tekrarlayalım:
AKP nasıl, hangi görevle ve kimler tarafından kuruldu? Sahibi kim ve hangi görevleri yapmakla yükümlü kıldı? Onu görelim:
“AK PARTİ BİR PROJE PARTİSİDİR”
“Abdurrahim Karslı: Yok yineleyeyim. Bir grup gazeteci arkadaş, bizim de kurucu arkadaşlarımız ile birlikte benim evimi ziyarete geldiler. Yemek yedik, sohbet ettik. Sohbet esnasında, bizim Medya ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Şeyda Açıkkol, bir soru sordu. Dedi ki gazeteci ve hazırda olan arkadaşlara;
“1- Ak Parti ile ilgili düşünceniz nedir bu gelinen noktada?
“2. Biz yeni bir parti kurduk Merkez Parti ile ilgili ne düşünüyorsunuz”
“Orada muhtelif arkadaşlar vardı, demin yukarıda ismini söylediğim Ak Parti’ye çok hizmet eden, fikir babası, halen içinde olan, çok müdafaa eden gazeteci yazar, benim de eskiden beri tanıdığım, düşünce insanı olarak bildiğim Abdurrahman Dilipak da vardı. Hatta benden yaşça büyük olduğu için ben ona ağabey diye hitap ederim. O da orada vardı. Bu soruya mukabil işte insanlar fikrini söylerken o da fikrini söyledi. Dedi ki “Ak Parti ben de bunu çok da yazdım” dedi, “saklamaya gerek yok her yerde de bu mevcut” dedi. “Ak Parti bir proje partisidir” dedi. “Ne projesi?” dediler. “Bir tarihte, 90’lı yıllarının başından sonra küresel güçler, emperyalist güçler bunun içinde ABD, İngiltere, İsrail falan Türkiye’ye gidip gelmeye başladı. Bizlerle de görüşmeye başladı. ‘Niye gelip gidiyorlardı?’ dediler. Bundan sonra Türkiye’de siyasal İslamcılar ile birlikte çalışmak istiyoruz. Çünkü yükselen trend siyasal İslam. Çünkü, Erbakan hoca ve ekibi gittikçe yükselen trendde puan almaya başlamış. Biz sizinle çalışmak istiyoruz biz anlaşma yapalım” yani kendi anlattı.
“Cem Özer: Neden Erbakan Hoca madem yükseliyor onunla anlaşma yapmıyorlar?
“Abdurrahim Karslı: Erbakan hocaya teklif etmişler. Hatta bunu da söyledi. “O kabul etmedi” dedi. Yani nasıl bir anlaşma?
“Anlaşma şu:
“1. Biz sizi iktidara taşıyalım.
“2. Size iktidarda sorun çıkaracakları opere edelim.
“3. Size gerekli finansal destekleri getirelim.
“Cem Özer: Yani o zaman kabul ediyor ameliyatı. Memleketi üzerinde kendine yana olursa ameliyatı kabul ediyor…
“Abdurrahim Karslı: Tabiî.
“Cem Özer: Ben memleketin üzerinde ameliyat yaptırmam derken, o zaman yaptırıyor.
“ERBAKAN’A TEKLİF ETTİLER KABUL ETMEDİ
“Abdurrahim Karslı: Demiyor tabiî. Yani Erbakan hoca bunları kabul etmiyor. Ama Erbakan hocanın ekibi şimdi Ak Parti’yi kuranlar bunu kabul ediyor. Bunun içinde de Tayyip Bey ve Abdullah Bey var. “Ben de vardım” dedi o müzakere ekibinin içinde. Hatta insanlar orada garip garip bakınca orada huzurda olan Ali Bulaç Bey de vardı gazeteci yazar. “Ali Bey’in de haberi var o da biliyor bu ekibi.” dedi. Sonra biz bunları yapalım sizden de istediğimiz şu:
“1. İsrail’in güvenliğini arttıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
“2. Büyük Ortadoğu projesi yani sınırların değişmesi.
“3. İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.
“Hatta orada DSP’li bir Bakanımız vardı Aydın Tümen onun da ismini söyleyeyim kızmaz inşallah. Aydın Tümen dönüp bakınca ters ters dedi ki; “Kızmanıza gerek yok. Sosyal demokratlardan da bu projenin içinde olanlar vardı. O zaman CHP’nin başında olan Deniz Baykal, ona da çünkü Cumhurbaşkanlığını verecektik” dedi. “Ama o sıra dedi anlaşma gereği hiç çalışmadı gitti sırt üstü yattı. ‘Nasıl olduysa anlaştık’ diye, proje bozuldu Abdullah Bey’e teklif ettik” dedi.
“Cem Özer: Zaten Deniz Baykal, eğer evet demeseydi siyasi hayatımızda Recep Tayyip Erdoğan daha sonra olacaktı.
“Abdurrahim Karslı: Tam olarak değil aslında. Daha değişiği, bu iktidar bir proje iktidarı olduğu için muhalefette bu proje gereği iktidarın destekçisi. Dediğiniz gibi meclise girmesi Tayyip Bey’in Deniz Bey sebeptir. Ama erken seçimi teklif eden de Devlet Bahçeli’dir.
“Cem Özer: Yani bozalım iktidarı…
“BU PROJE TÜRKİYE’Yİ BÖLER
“Abdurrahim Karslı: Bozalım ve yani o ekonomik bunalımdan siyasi bir bunalım çıkardılar. Ak Parti iktidarı gerçekten projedir.
“Cem Özer: Tam da çözülmüştü ekonomi…
“Abdurrahim Karslı: Tam da çözülmüştü ekonomi…
“Cem Özer: Kemal Derviş geldi, falan filan…
“Abdurrahim Karslı: Birden işler tersine döndü. Bunu millet yaşadı. Yani bunu Abdurrahman Bey bunu ısrarla söyledi. “Ya ben bunu kaç defa yazdım. Zaten Türkiye bunu yaşadı.” Beni de göstererek dedi ki “O zaman ben bu arkadaşa gittim geldim bir hafta anlattım böyle böyle çalışalım diye bu kabul etmedi. Reddetti beni.” Doğru. Bana göre öyle bir teklif Türkiye’nin bölünmesi, İslam’ın tahrip edilmesiydi. Sırf Türkiye’nin değil, Büyük Ortadoğu projesi bütün Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarının değiştirilmesi, ekonomik imkanların küresel güçlere bağlanması demektir.
“Cem Özer: Peki şöyle bir şey yapmıştır iktidar tamam bunlar bizim oyunumuza gelsin bunlar önümüzü açsınlar sonra biz bunların dediğini yapmayıveririz biter gider…
“Abdurrahim Karslı: Belki öyle düşünmüş olabilirler. Ben ne düşündüklerini bilmiyorum ama şunu söyledi Abdurrahman Bey, dedi ki “Bu projeyi diğerleri kabul etmedi, biz ve bu projenin içinde ‘evet’ diyen Abdullah Bey’le Tayyip Bey ‘evet’ dedi. Bu bir projedir. Merkez Partinin başarı şansını şimdilik görmüyorum. Çünkü proje henüz tamamlanmadı” dedi.
“İSRAİL’İN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ AKP KALDIRDI
“Cem Özer: Peki bir şey söyleyeceğim. Ama şimdi İsrail’in güvenliğinin önünü açmak diyorsunuz. İsrail’e en çok kafa tutan ekip. Takır takır kafa tutuyor.
“Abdurrahim Karslı: Kafa tutuyor dediğiniz zahiren hal böyle. Ama Numan Kurtulmuş’un da anlattığı bir şey var. Ben de hukukçuyum siz de hukukçusunuz. Biz İsrail’e kafa tuttuk. Ama bütün uluslararası kurum ve kuruluşlarda engelleri önlerinden kaldırdık. Bugün kaldırdık. Bir sürü kuruluşlarda mesela ortak olamayacağı birçok kuruluşlarda biz veto hakkımızı kullanmadık geldi ortak oldu. İsrail’deki yasak olan silahların üretimi var mıdır yok mudur filan diye biz tekini istemedik Türkiye olarak. Ondan da öte biz fiilen de İsrail önündeki engelleri kaldırdık.
“AKP’NİN SAYESİNDE İSRAİL ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GEZİYOR
“Cem Özer: Nasıl kaldırdık
“Abdurrahim Karslı: Hamas en büyük engeldi biz tahrik ettik İsrail Hamas’ı dümdüz etti.
“Cem Özer: Yani Hamas şimdi…
“Abdurrahim Karslı: Efendim akıllı insan ne düşünür. Şimdi İsrail’e karşı iki tane kuvvet var. 1. Filistin Kurtuluş Örgütü 2. Hamas.
“Filistin Kurtuluş Örgütü uluslararası camiada meşru organ kabul ediliyor. Bir de Hamas var. Bütün uluslararası camia da bunu terör olarak kabul ediyor. Biz bunu tahrik etmek yerine madem bizim sözümüzü dinliyor biz de kuvvetliyiz ağabeyiz, ne der insan siyaseten, siz kendinizi fesh edin nasıl olsa uluslararası illegal bir örgüt olarak kabul ediyorsunuz, şu Filistin Kurtuluş Örgütü’ne iştirak edin. Zaten en sonunda birleştiler. Dolayısıyla buna kuvvet verip bununla iştirak etse biz meşru bir organı müdafaa edecektik. Biz öyle yapmadık. Verdik gazı Hamas’a Gazze’ye gidiyoruz diye, gidebildik mi? 3 kişi öldürdüler diye binlerce kişiyi İsrail’e öldürttük. Bunu beraber yaşadık. Yani ağaç meyvesini verdi diyorum. Biz gidecektik oraya ambargoyu kaldıracaktık, Mavi Marmara Gemisi’ni gönderdik insanlar öldü. Ne oldu? Sonuca bakmamız lazım. One Munite demekle bu işler hallolmuyor. Numan Kurtulmuş’un da ifadesiyle, hukuken önlerini açtık bütün kurum ve kuruluşlarda. Önlerindeki engelleri kaldırdık.
“Hamas’ı mahvettik.
“Mısır’ı darma duman ettik.
“En çok kafa tutan Suriye’yi yerle yeksan ettik.
“Bunun dışında da Ürdün, Libya hepsi yok şu anda.
“Yani İsrail artık elini kolunu sallayarak geziyor. Güvenliğini arttırdık. Lütfen Ak Parti’nin getirdiği neticeyi dinleyin. İçerde PKK’yı makbul ve mübarek yaptı. Dışarıda da İsrail’in önünü açtı. İslam adına da bir sürü terör örgütü icat etti.” (http://www.odatv.com/n.php?n=akp-aslinda-nasil-kuruldu-1612141200)
Anlamak isteyen, görmek isteyen herkes için ne kadar açık ve kesin söylenenler, değil mi?
Böyle bir partiden hâlâ demokratlık bekleyen, laiklik bekleyen, umut uman; hain değilse bile gafil olmaz da başka ne olur?
Oysa yapılması gereken ne?
Gerçek Devrimci Görevler ne?
Halkımızı bu şer cephesinin, bu Amerikancı satılmışlar cephesinin elinden kurtarmak…
Antiemperyalist, Antifeodal-Laik ve Antişovenist bir Halk Kurtuluş Cephesi oluşturmaktır. Bir İkinci Kuvayimilliye Cephesi kurmaktır. Biz bunun mücadelesini vermekteyiz işte, yıllardan beri. Hatta bir anlamda 1954’ten beri. Önder’imiz Hikmet Kıvılcımlı’nın Gerçek Vatan Partisi’ni (bugünkü sahtesiyle karıştırmayalım sakın) yoldaşlarıyla birlikte kuruşundan ve bu kavgaya girişinden beri. Tâ o günden bu kara gidişi görmüş, ona karşı kavgaya girmiş ve Halkımızı uyandırmak, bilinçlendirmek için çalışmaya başlamıştık. Çok yol alamadık, ne yazık ki. Ne yapalım… Bizim bilimimizden, bilincimizden, sarsılmaz inanç ve kararlılığımızdan, fedakarlığımızdan ve halk sevgimizden başka yani insanlığımızdan başka hiçbir şeyimiz yok. Emperyalizm Cephesininse her türlü imkanı var. Parası var, askeri var, casus teşkilatları var, medyası var. Ona karşı savaştık. Tabiî güçler olağanüstü eşitsiz.
Ama sonunda başaracağız. Karınca ya da kaplumbağa hızıyla da olsa, günbegün yol alıyoruz, Kurtuluşa doğru. Kitleler çok küçük azınlıklar halinde de olsa anlıyor bizi. Davamızı, içtenliğimizi, fedakarlığımızı, cesaretimizi…
Sonunda mutlaka kazanacağız ve kurtaracağız halkımızı bu zulümden, bu ihanetlerden, bu acılardan, bu katliamlardan. Bu aldatmalardan, bu yalanlardan… Sonunda halkımız da anlayacak gerçek dostun, gerçek düşmanın kimler olduğunu. Kararlıyız, inançlıyız, umutluyuz…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
9 Ağustos 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı