Milleti de bu kadar ahmak yerine koymayın be! Pensilvanyalı İmam’ın ülkedeki en büyük yardım ve yatakçısı kim? Sensin, AKP’giller’dir! Kimi kandırmaya çalışıyorsun?..
Akıl ve vicdan sahibi her kişi, yukarıdaki sorumuza aynen böyle cevap verir.
Pensilvanyalı İmam’ın tarikatı bir gayrimeşru, vatan millet düşmanı suç örgütü müdür?
Evet. Kesinlikle öyledir.
Peki, ona bugüne dek en büyük desteği kim vermiştir?
Yardım ve yataklığı kim yapmıştır?
Sen. Sen ve avanen. Siz de aynen öyle vatan, millet, laiklik ve Mustafa Kemal düşmanı bir suç örgütüsünüz. İşte bu sebepten, yıllar boyu iç içe oldunuz, yandaş oldunuz, kardeş oldunuz. İş 2013’te ganimetin paylaşımına gelince birbirinize düştünüz. Olay budur.
Peki, bu durum seni meşru kılar mı?
Hayır, zinhar… Sen de onun kadar gayrimeşrusun ve suçlusun.
Sağda solda bazı işadamlarını, öğretmenleri, memurları gece baskınlarıyla toplatıp dolduruyorsun nezarethanelere.
Peki sen?.. Avanen?..
O toplattıklarının en az bir milyon katı desteği, yardımı siz verdiniz Pensilvanyalı İmam’ın tarikatına.
Siz ne olacaksınız?
Darbeyi defetmiş, muzaffer komutan olarak meydanlarda, ekranlarda poz keseceksiniz, nutuk atacaksınız, öyle mi? Millet de bunu yiyecek.
Bu yaşananların, hadi diyelim ki bir numaralı sorumlusu ve suçlusu Fethullah Gülen’dir. İki numaralısı ise, hiç tartışmasız sensin, senin tarikatındır, AKP’giller’dir.
Pensilvanyalı İmam’a herhangi bir zamanda şöyle ya da böyle, şu ya da bu biçimde kanmış, ona inanmış ve ona yardımda bulunmuş herkesi derdest edip toplayacaksın, işinden gücünden edeceksin, yargılatıp mahkumiyetler vereceksin,
Sen ve avanen ise saraylarda, Meclislerde, konaklarda, köşklerde oturacaksınız, yaşayacaksınız; özel uçaklarla, zırhlı Mercedeslerle, dolaşacaksınız. Kamu mallarını vurmaya, küplerinizi doldurmaya devam edeceksiniz.
Ardından da kendi kendine sevineceksin, değil mi, oh bee, ne de kolay kandırıyoruz bu milleti, diye.
Yok öyle! Burası Türkiye.
Tıpkı Pensilvanyalı İmam’ın kandırdığı gibi kurbanlarını, sen de bir süre kandırabilirsin milleti. Kandırıyorsun da… Ama bu sürgit böyle olacak sanma. Eğer böyle bir sanıya kapılırsan yanılırsın, hem de fena halde yanılırsın. Sen de aynen o ve adamları gibi hesaba çekileceksin. Haa, farkınız şu olacak:
Sen ve AKP’giller, emri hukuktan ve vicdanından alan bağımsız yargıç ve savcılardan oluşan bağımsız mahkemelerde hesaba çekileceksiniz.
Bak, hatırlatalım yaptığınız yardım ve yataklığı:
“Kardeşlerim, gurbet hasrettir. Hasret, bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz.
“Doğrusu ben şu andaki tavrınızla, evet, hep birlikte bu hasretin bitmesini istiyorum. Öyleyse, bitsin bu hasret! (…) Gurbeti bir kenara, hasreti bir kenara bırakalım, diyorum.” (Tayyip Erdoğan’ın 10. Türkçe Olimpiyatları Kapanış Töreninde yaptığı konuşma, 14 Haziran 2012, https://www.youtube.com/watch?v=ZioVJ65g4J0)
“Dünyanın dört bir yanından, okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum.
“Buradan okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre, bizim de bu mesajı verenlere bir mesajımızın olması lazım.” (Tayyip Erdoğan’ın 2010 yılındaki Anayasa Referandumu sonrası Fethullah Gülen’e teşekkürü, 12 Eylül 2010, http://t24.com.tr/haber/erdogan-okyanus-otesinden-surece-destek-verenleri-kutluyorum,97974)
“Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinin ayrıntılarını yazdı. Kendisine geçmiş olsun telefonu açan Erdoğan ile görüşen Gülen, Başbakan Erdoğan’a övgü dolu sözler söylemiş.
“İşte Dumanlı’nın yazısından bir kısım:
“İnsanın içi burkuluyor, boğazı düğümleniyor böyle durumlarda. (…) Neyse ki hastaneden müspet haberler geliyor, “Durumu kontrol altında” deniyor. Kaygıları gidermek mümkün değil yine de. Arayan arayana. Merak, endişe, ıstırap…
“İLK ARAYANLARDAN BİRİ ERDOĞAN
“İlk arayanlardan biri Başbakan Tayyip Erdoğan’dı. Zarif bir ses tonuyla ‘geçmiş olsun’ dileklerinde bulundu. Hocaefendi de aynı zarafetle Sayın Başbakan’ın hatırını sordu, “Zahmet buyurdunuz…” dedi. Söz sırası dualaşmaya gelmişti. İkisi de hem dua istedi birbirinden, hem dua ettiler birbirlerine. Görülmeye, duyulmaya, düşünmeye değer bir tabloydu. Uzaktan bu manzarayı izleyebilseydiniz, eminim, “Yahu işgüzarlar! Artık aradan çekilin ki fitne ateşi sönsün!” diyecektiniz. Öyle samimi, öyle halisane bir iletişim vardı ortada…
“SESİ ÇOK GÜZEL GELİYORDU"
“Görüşme bitince Hocaefendi, “Sesi çok güzel geliyordu…” dedi. O sesteki duruluk ve içtenliği birkaç kez anlattı arkadaşlarına. Sonra dua etti bol bol…” (http://www.haber7.com/guncel/haber/1088889-gulenden-erdogana-ovgu-dolu-sozler)
“Erdoğan ve Gül, AKP kurulurken Pensilvanya’yı ziyaret etti
“Gülen’in konuşmalarının yayınlandığı Herkul.org sitesinin editörü Osman Şimşek, 2000’li yılların başında AKP’nin kuruluş aşamasında, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Pensilvanya’ya gelerek Fethullah Gülen’i ziyaret ettiğini söyledi. “Erdoğan yaşadığımız yeri görmüş; kahvemizi içmişti” diyen Şimşek, “Hatta o gün musluklarımız bozuktu; bizimle beraber bahçedeki hortumdan abdest almıştı. Yine aynı dönemde Abdullah Gül de teşrif etmiş; hâlâ bizi bağrına basan evimizde, yaşantımıza şahit olmuş ve bizimle aynı safta namaza durmuştu” ifadelerini kullandı.” (http://t24.com.tr/haber/fethullah-gulen-erdogani-2006da-ikaz-etmis,253462)
“Başbakan Erdoğan: Bahçeli’nin Hocaefendi’ye saldırısı ihanet
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Fethullah Gülen Hoca ile ilgili sözlerine sert tepki gösterdi. Bahçeli’nin sözlerini ahlaki bulmayan Erdoğan, bunu ihanet derecesinde kınadığını söyledi.
“(…)
“Başbakan Erdoğan’a yönelttiğimiz,
“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kasetlerle ilgili Fethullah Gülen Hoca’yı suçladı. Gülen’in böyle suçlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna cevabı bir hayli sertti: “MHP’nin bir defa Fethullah Hocaefendi’ye saldırısı gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Bu hiç ahlâki değil. Çok çok çirkin bir şey… Yani Hocaefendi, işi gücü bırakmış da Bahçeli’yle mi uğraşıyor? Bir defa onun bulunduğu makam böyle bir şeye müsaade etmez. Onun meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez. Bu çok çirkin, çok ayıp bir şey… Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum. Burada kendini bir defa çek etmesi lazım, kendiyle uğraşması lazım. Ben inanıyorum ki, aklıselim sahibi ülkücü kardeşlerim de bunun bu yaptıklarından ciddi manada rahatsızlar. Böyle bir yaklaşım olmaz. Zannediyor ki bunu siyaset malzemesi olarak kullanırsa bundan bir şey elde edecek sanıyor ama çok büyük yanlış yapıyor farkında değil.” (http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ovur/2011/05/14/basbakan-erdogan-bahcelinin-hocaefendiye-saldirisi-ihanet)
Fethullah Gülen’e ve tarikatına yönelik yaptığın bu övgüleri sen de çok iyi hatırlarsın, değil mi?
Hatırlarsın. Bunları söylemekle kalmadın; Ordu, Yargı, Polis, MİT, Milli Eğitim ve bilumum devlet dairelerine bu cemaatin mensuplarının dolmasının yardımcısı oldun. Onların önündeki bütün engelleri kaldırdın. İstedikleri gibi girdiler, yerleştiler devletin her kurumuna. Çünkü o zamanlar yukarıda anlatıldığı gibi, birbirinize karşılıklı övgüler düzüyordunuz, dualar ediyordunuz. İyi gidiyoruz şöyle, diyordun değil mi? Bu gidişin sonunda Laik, Mustafa Kemalci TC’nin işini tümden bitirip yıkacağız onu, mirasına da konacağız. Tabiî aslan payı da benim olacak, hesabını yapıyordun.
Bugün tutuklatıp içeri attıklarının hangi biri senin yaptığın yardım ve yataklığın binde birini yapmış olabilir?
Olamaz. Seninkilerin yanında onlarınki küçücük kalır.
Sadece sen değildin böyle övgüler düzen. Senin tüm avanen. İşte birkaç örnek de onlardan verelim.
Hatırlanacağı gibi, bu cemaat, CIA ve MOSSAD’la işbirliği halinde kaset operasyonlarına girişmişti, Türkiye’de burjuva siyasetini yeniden şekillendirmek için. Bunlardan biriyle Deniz Baykal alaşağı edilerek yerine Sorosçu Kemal’in getirilmesi sağlanmıştı. Bir diğeriyle MHP’deki dış politikadan sorumlu Deniz Bölükbaşı ve ekibi Milliyetçiliği ciddiye aldıkları için siyasetten ayrılmak zorunda bırakılmışlar, siyasi hayatları bitirilmişti. Bunun sonrasında da MHP’nin Amerikan çizgisinden milim sapmayan Bahçelisi’nin ve avanesinin parti içindeki iktidarı garantiye alınmıştı. Fakat partideki milletvekili ve yöneticilerine yönelik bu kaset operasyonları konusunda başkan olarak kendisinin göstermelik de olsa bir tepkide bulunması mecburiyeti hasıl olmuştu. O da Pensilvanyalı’ya cemaatinin faaliyetlerini bir süreliğine de olsa durdur, çağrısında bulunmuştu. İşte bu çağrı üzerine AKP’giller’in verdiği tepki de şöyle olmuştu:
Numan Kurtulmuş:
“Bu faaliyetlerin daha fazla arttırılmasını, daha yaygın hale getirilmesini istemek gerçekten Türkiye’de vatanseverlik görevi olarak görülmesi gerekirken ‘efendim bu faaliyet kapatılsın ya da bir süre için durdurulsun’, demeyi gerçekten anlamak, herhangi bir mantıklı açıklamasını yapmak mümkün değildir. Son derece talihsizdir. Keşke böyle bir açıklama yapılmasaydı.”
Süleyman Soylu:
“İpe sapa gelmez ama bir merkezden yönetildiği apaçık olan açıklamalarda bulunuyor. Bunun tesadüf olduğunu kimse bana söylemesin. Türkiye’yi yönetenleri uyarıyorum. Bu aynen 28 Şubat gibi, bu aynen 12 Eylül öncesi gibi bir senaryodur. Derin devlet bütün ama bütün her şeyiyle beraber harekete geçmiştir. Bu saldırının sebebi, aslında Türkiye’de ilk defa mazlum insanlar iktidara gelmektedir. Bu ülkede halk ilk defa iktidara gelmektedir. Cemaat dövülerek ve cemaat üzerinden başka bir algı oluşturularak Türkiye’de 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak seçimlerde iktidarın rengini ve Türkiye’nin değişim yönünü bir şekilde etkilemeye çalışmaktadırlar.”
Faruk Çelik:
“İnsan merkezli bir hizmeti esas alan insana ve insanlara ‘siz görevinizi ve hizmetlerinizi durdurun’, denir mi? Hizmet insan merkezliyse teşvik edilir, desteklenir, elden ne geliyorsa o katkı sunulur.
“Bu, bu kadar vahim bir durumdur. Bir siyasi parti genel başkanının bu kadar hassas ve aleni konuyu görememesi, böyle bir ferasetsizlik örneğini ortaya koyması, doğrusu çok üzüntü verici bir durumdur.”
Recep Akdağ:
“Bunu şu şekilde, şiddetle kınıyorum. Daha ağır bir kelime kullanmamak için de kendimi tutuyorum. Devlet Bahçeli’yi de biz hep ağır bir siyasetçi olarak biliriz ama konuştukça bilinçaltında sıkıntıların olduğu ortaya çıkıyor. Az konuşuyordu ve biz bunları görmezdik. Konuştukça bunlar ortaya çıkıyor. İnsan biraz da mantığını kullanır. Hayatı millete, hatta insanlığa hizmetle geçmiş bir büyük zat için böyle şeyleri düşünmek, böyle bir suçlamada bulunmak son derece çirkindir. Onun için değerli hemşehrimize yapılan bu saldırı Türk siyaset tarihinde kara bir leke olarak…”
Suat Kılıç:
“Bana ilk telefonda okunduğunda inanamadım. İnanıyorum ki sayın Bahçeli kendi arkasına dönüp baksa, kendi parti camiası bile yapmış olduğu bu açıklamaların arkasında dırmayacak. Türk insanı böylesine beyanları önemsemeyecektir, ciddiye almayacaktır. Dolayısıyla unutulmaya mahkum bir taleptir.” (http://www.abcgazetesi.com/erdogan-bahcelinin-hocaefendiye-saldirisi-ihanet-24395h.htm)
Ahmet Gündoğdu:
“Ama vicdanlı bir sendika başkanı olarak diyorum ki; dünyayı geziyorum, bir ülkenin devlet yöneticilerinin çocukları Türk okullarında okuduğunu görüyorum. Ülkemizin dilini, kültürünü, değerlerini anlatan muhteşem hizmetler yürütülüyor. Geçen yıl 83 ülkeydi, bu sene 100 ülke çocuklarının katılımıyla Türkçe Olimpiyatları gerçekleşecek. Biz İngilizce öğrenmek için can atarken, onlar Türkçeyi dünyaya öğretiyorlar. Türkülerimizi, şarkılarımızı ve folklorumuzu yabancı ülke çocuklarının ağzından dünyaya tanıtıyorlar. Bu hizmetler ancak alkışlanır. Sayın yavru parti muhalefet partisi genel başkanına çağrımız; ‘bu hizmetlerin durdurulmasını istemek yerine, gölge etme başka ihsan istemeyiz’ diyoruz.” (http://beyazgazete.com/haber/2011/4/2/gundogdu-gulen-in-hizmetleri-ancak-alkislanir-512106.html)
Sadece bunlar değil, Pensilvanyalı’ya övgüler düzen. Bak, şu anki Adalet Bakanın Bekir Bozdağ ne diyor:
“Bu aşkın peşinde koşanlara tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Ama daha da önemlisi yıllar önce Olimpiyatlar için “gün gelecek bu olimpiyatları yaptığınız yerler kapalı salonlar veya stadyumlar olabilir ama stadyumlar da kapalı açık salonlar da bu olimpiyatlar için dar gelecek” diyerek ufuk çizen, vizyon ortaya koyan Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nindir.
“O zaman belki belki olur mu böyle işler deniyordu. İşte ilk başladığında 17 ülkedeydi, yurt dışında okullar açılmak istendiğinde neler oldu neler, herkes bilir. Türkiye’de neler yapılmak istendi? Herkes görür, bilir. Onun için ben bu okullara husumet beslemeyi ibadet sayanlara bir kez daha diyorum. Elinizi vicdanınıza koyun, şu tabloya, şu esere bir bakın, bu eseri yaratanlara husumet beslemeye sizin vicdanınız izin verir mi? Eğer kara vicdan değilse izin vermez. Sadece dua etmek, alkış vurmak, destek olmak ister insan. Ben onu görüyorum, onun için de değerli dostlarım bu ateşi yakan, bu yolu açan ve bu fikri veren ve bu yolda yürüyenlere destek olan her türlü katkıyı sunan Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye de Antalya’dan gönül dolusu selamlar, saygılar gönderiyorum. Kendisine teşekkür ediyorum.
“Türkçemizi dünyaya tanıtan kadrolar, insanlar yetiştirdiği için. Yüzyıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, bundan sonra hiç kimse sarayda, divanda, mecliste, çarşıda, pazarda Türkçeden başka bir dil konuşulmayacak diye Karamanoğlu beyliği için konuşuyordu. Ama bugün bakın, yüzyıllar sonra Karamanoğlu Mehmet Bey’in bu devlet fermanını onun torunları, Karamanoğlu’nun beyliğinin sınırlarında değil, dünyanın her yerinde Türkiye’yi, Türkçeyi konuşur hâle getirdiler, öğrettiler. Ve bugün dünya Türkçe konuşuyor. Onun fermanı yüzyıllar sonra sınırların ötesine taştı, o yüzden ben bu emeği veren herkesi bir kez daha kutluyorum, bir kez daha tebrik ediyorum. Ve diyorum ki yurt dışındaki Türk okulları; Türkiye’nin şanıdır, Türkiye’nin gururudur, bizim gönüllü dil elçilerimizdir. Onlar bizim dil bayrağımızın, bu milletin kültürünün ve medeniyetinin şaha kalkmış örnekleridir.” (https://www.youtube.com/watch?v=nu1ZIjxvXk8)
Seni yetiştiren ama sonradan onu da sırtından vurarak sattığın “Erbakan Hoca”nın ve senin neredeyse çeyrek yüzyıldır Ankara Belediye Başkanlığınızı yapan Melih Gökçek de bakın ne diyor, o zamanki yerlere göklere sığdıramadığınız “Fethullah Gülen Hocaefendiniz” hakkında:
“Sayın Bakanım, sevgili Ankaralılar hoş geldiniz.
“Biliyorsunuz, Türkçe Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmak bir ayrıcalık, biz Ankara olarak bu ayrıcalığı yaşıyoruz bize bu ayrıcalığı yaşatan bütün arkadaşlarıma Ankaralılar adına teşekkür ediyorum. Biraz önce sevgili gençleri gerçekten kıvançla seyrettik. Bütün dünyada artık Türkçe konuşuluyor, ne mutlu. Ümit ederim ki bir sene sonra dünyadaki İngilizceden sonra konuşulan lisan haline gelir. Kim yapıyor bunu? Bu gençler yapıyor. Kim yapıyor bunu? Bu gençlere emek veren öğretmenler yapıyor. Teşekkür ediyoruz onlara, sağ olsunlar, var olsunlar.
“Bu gençlerin birçoğu büyüdü, üniversiteleri bitirdi. Şu anda herkes kendi ülkesinde devlet dairelerin de güzel yerlere geliyor. İnşallah kendi ülkelerinin yarın yöneticisi olacaklar ve bu yöneticilerin hepsi Türk dostu olacaklar inşallah. Ne güzel, ne kadar mükemmel bir olay. Gerçekten bu proje müthiş bir proje, dostluğun projesi, barışın projesi ve özellikle Türkiye’nin tanıtılması projesi. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Ve özellikle ve özellikle Muhterem büyüğümüz Fethullah Gülen Hocama şükranlarımızı sunuyoruz. Sağ olsun, var olsun. Gurbetteki Değerli Hocama Ankara’dan gönül dolusu, kucak dolusu selamlar gönderiyoruz. Evet değerli kardeşlerim çok güzel bir proje, mükemmel bir proje. Emeği geçen herkese, herkese bir sefer daha şükranlarımı sunuyorum. Ankaralılar adına, tekrar Ankara’ya bütün bu gençler hoş geldiler diyorum, sağ olun, var olun.” (https://www.youtube.com/watch?v=QCDddn_kXyk)
Melih Gökçek’iniz sadece methiye düzmekle kalmıyor. Ankara’nın kamu arazilerini de Pensilvanyalı İmam’ın tarikatının emrine sunuyor. Peşkeş çekiyor onları, Hocaefendisine. Tıpkı senin şu an yaptığın gibi. Yani sen de yıllardır aynı şekilde Türkiye’nin hemen her büyük şehrindeki kamu arazilerini ve kamu binalarını peşkeş çekiyorsun ya oğlun Bilal’in başında bulunduğu TÜRGEV’e. Yolunuz, yordamınız da aynı. Kamu malını aşırmak, iç etmek, kitabına uydurarak. Muaviye ve Yezid’den bu yana hiç değişmedi ruhiyatınızın bu temel özelliği. Gerisi laf-ı güzaf. Bütün söyleminiz bu hırsızlığınızı gizlemeye ve halkı kandırmaya yönelik din iman edebiyatı, din alıp satmak. Yani zavallı, cahil insanlarımızı “Allah’la aldatmak.”
Bak gösterelim, Melih Gökçek Efendi hangi kamu arsalarını yeyim ettirmiş Pensilvanyalı’nın tarikatına:
“Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (HKMO) Ankara Şubesi, Fethullah Gülen “Cemaat”ine ait okullara peşkeş çekilen yerleri açıklamaya başladı.
“(…)
“1- Yenimahalle İlçesi’ne ait Varlık Mahallesi 8409.00 m2 alana sahip 7564 ada 1 parseldeki cemaate bağlı Özel Hasan Tanık Ortaokulu’nun arazisi, “Güncel tapu kayıtları”nda “Maliye hazinesine ait” bir “tarla” olarak gözükmektedir. Bu taşınmaz, Mayıs 2012 yılına kadar mahallelinin top oynadığı “ortak kullanım alanı” iken bugün cemaatin hizmetinde faaliyet yürüten bir özel okula “tahsis” edildiği görülmektedir.
“MEB tarafından gerçekleştirilen bu tahsis sorgulanmalı ve soruşturulmalıdır. “Darbe girişimi” sonrası mühürlenen bu okula, dolayısıyla Cemaat yapılanmasına izin veren yetkililerin ifadesi alınmalı deliller ışığında gerekli idari ve hukuki işlemlere ivedilikle başlanmalıdır.
“2- Yine Yenimahalle İlçesi’ne ait Varlık Mahallesi 2011 yılında inşaatına başlanan 5798 ada 1 parseldeki Turgut Özal Üniversitesi Öğrenci Yurdu yine Maliye Hazinesine ait bir parsel üzerindedir. Güncel tapu kayıtlarına göre 2157.00 m2 alana sahip 5798 ada 1 parseldeki yurt, darbe girişiminin hemen ardından mühürlenmiştir.
“15 Temmuz 2016 tarihinde yüzlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği darbe girişiminin sorumluları olan bu örgüte nasıl oluyor da bu kadar rahat bir şekilde bu parseller tahsis edilebilmiştir?
“Gerek 2011 yılında devletin ilgili organları tarafından tahsis edilen ve yapılaşması gerçekleştirilen bu parsel ile ilgili gerekse de bu yasadışı FETÖ’ye bugüne kadar merkezi ve yerel yönetimlerin yaptığı arazi, arsa ve bina tahsisleri ile buralara yasal olmayan süreçlerle yapılan binalara ilişkin açıklama yapılmalı, tahsis süreçleri sorgulanmalı, soruşturulmalı, idari ve hukuki işlemlere ivedilikle başlanılmalıdır.
“Genellikle aynı yıllarda başladığı görülen bu “tahsis”lerin ancak merkezi bir politika ile yapılabileceğini düşünüyoruz. Parsel parsel açıklamalarımızın devam edeceğini belirtir, kamuoyuna saygı ile duyururuz.
“TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası
“Ankara Şubesi 12. Dönem Yönetim Kurulu” (http://odatv.com/bu-haberden-sonra-melih-gokcekin-cani-cok-sikilacak-0808161200.html)
Şimdi soralım bakalım:
Ne olacak bu peşkeşler?
Ve Gökçek’le birlikte daha kimler aracılık etti bu peşkeşlere? Onlara bir şey olmayacak mı?
Bak, Meclis Anayasa Komisyonlarına başkanlık ettirdiğin, kaç dönemden beridir milletvekilin olan Prof. Burhan Kuzu, Pensilvanyalı İmam’ın cemaatiyle yaptığınız bu hainane, vatan millet düşmanı işbirliğinizin esbabı mucibesini, yani sebeplerini nasıl açıklıyor, hem de şimdi:
“Burhan Kuzu: 2013’e kadar verilen önergeler var. CHP’nin verdiği iki tane önerge var; 2005-2010. “F-Tipi Yapılanmanın devletteki yerinin araştırılması. Düzgün önergeler bugüne göre.
“Spiker Balçiçek Pamir: AK Parti neden reddetti o zaman o önergeleri?
“Burhan Kuzu: O zaman netice itibarıyla dedik ya;
“Ne diyor memleketin Cumhurbaşkanı?
“Ne istediler de vermedik, diyor. Netice itibarıyla siz gelmişsiniz, demin gayet güzel söyledi. Efendim bu tarafta sıkışmış bir hükümet, her an partinin kapanma riskinin altındasın, burun burunasın. Efendim bir bürokrat ekip lazım, bürokrat ekip bunlardan oluşmuş.
“Kimi kullanacağım ben hükümet olarak, ne yapacağım?” (Habertürk’te 7 Ağustos’ta yayımlanan ‘Söz Sende’ Programında Burhan Kuzu’nun yaptığı açıklama, http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video_haber/581011/Burhan_Kuzu_farkinda_olmadan_her_seyi_itiraf_etti__Bilerek_reddettik.html)
Biz hep diyoruz ya; siz aslında normal, meşru bir siyasi parti filan değilsiniz, çıkar amaçlı bir suç örgütüsünüz, diye. Yani tıpkı Pensilvanyalı İmam’ın tarikatı gibi. Bu sebeple çıkarınız gerektirdiği anda ve durumda İblis’le bile ittifaka girmekte asla tereddüt etmezsiniz. Sizin tapındığınız bir tek tanrı var: Para Tanrısı. Malum; bu tanrı inananlarının asla başka bir tanrıya da bağlanmalarına izin vermez. Busunuz siz… Ne yazık ki halkımızı da Allah’la aldatarak kandırıyorsunuz on yıllar boyu. Mahvettiniz memleketimizi, Laik Cumhuriyet’imizi. Mustafa Kemal’in kurduğu Türk Ordusu’nu bir enkaz yığınına döndürdünüz.
Fakat sanmayın ki elde ettiğiniz bu ganimetin sefasını uzun süre sürebileceksiniz. Hayır! Yıktığınız bu enkazın altında kalacaksınız siz de. Tıpkı Pensilvanyalı İmam’ın tarikat mensupları gibi. Kaçışınız, kurtuluşunuz mümkün olmayacak. Hesap günü er geç gelip çatacak sizin için de.
Saygıdeğer arkadaşlar;
Biz ne demişiz AKP’giller’in, Pensilvanyalı İmam’a ve onun okullarına koro halinde, birbirleriyle yarış içinde övgüler düzdüğü o yıllarda, bir de bunu görelim. Pensilvanyalı İmam’ı nasıl ruhunun bütün kiri, pasıyla görüp tanıdığımızı ve onun ABD işbirlikçisi bir hain olduğunu nasıl aktarmışız, göstermişiz, bir de bunu görelim.
Tabiî biz hep diyoruz ya; Pensilvanyalı İmam, onun tarikatı ve AKP’giller 2013 Aralığına kadar ayrılmaz bir ikili olarak, onların yapımcısı ve Türkiye’de görevlendiricisi ABD Emperyalistlerine pir aşkına hizmet ederler. Bunu nasıl ortaya koymuşuz, bir de bunu görelim.
Aşağıda okuyacağınız satırlar 2012 Aralığında, Önderimiz Hikmet Kıvılcımlı’yı Anma Konuşmamızda geçen bir bölümdür. O Anma Konuşmalarında zamanımız sınırlıdır, doğal olarak. Çünkü o konuşmalarda bir yıl içinde geçmiş olan Dünyada ve Türkiye’deki tüm ekonomik, sosyal, siyasi olayları değerlendiriyoruz. Ama buna rağmen bakın, Pensilvanyalı İmam’ın tarikatının taşıdığı potansiyel tehlikeyi göstermek için nasıl bir zaman harcama fedakarlığında bulunmuşuz…
Tabiî bununla birlikte aynı oranda Türkiye’ye, halkımıza, vatana ve millete karşı büyük bir tehlike oluşturan AKP’giller’e değinmeyi de ihmal etmemişiz. Bunu görelim, arkadaşlar:
“Bir Ortaçağcının deneyimleriyle cemaat okullarının misyonu
Yoldaşlar; Kadir Mısıroğlu diye bir Ortaçağcı var. Mustafa Kemal’e hakaretten mahkûm olmuş, hapis yatmış, yurtdışına kaçmış, hâlâ da Mustafa Kemal’e televizyonda saldırmayı sürdüren bir Ortaçağcı. Ama Fethullah’a göre bir ölçüde namuslu bir tarafı var. “Gurbet İçinde Gurbet” diye öz yaşam öyküsünü anlatır. Bu kişi, tanıdığı Yusuf Cevahir diye bir yakın dostu varmış, ondan Fethullah’la ilgili şunu naklediyor:
“(…) Şu sözleri benden defaatle dinlemiş olan Yusuf Cevahir, benden 5-10 sene evvel Sudan’da iş yapıyordu. Orada Fethullahçılar’ın bir mektep açtığını duyunca, “gurbette millî tesânüt nâmına onları tebrike gitmiş. (Bunların okulları var ya hani geçenlerde de topladılar falan. Medyada günlerce övgüsü yapıldı değil mi? Bütün devlet erkânı gitti alkışladı, kutladı; yazarçizerler övdüler, Türkçe Olimpiyatları yapıyor vb. diye. – N. Ankut) Kendisini o anda makamında bulunmayan müdürün odasına oturtmuşlar ve biraz beklemesini, müdürün hemen geleceğini söylemişler.
“Müdür gelene kadar O’nun masası üzerindeki yığınla evrakın en üstünde duran bir kâğıt alakasını çekmiş ve gayr-i ihtiyarî onu okumuş. Bu UNESCO’dan geliyor. Ve Hartum’da açılmış bulunan bu mektebin masraflarının kendileri tarafından karşılandığını, paranın ne suretle ve hangi bankaya intikal ettiği hususundaki bilgiyi ihtiva ediyormuş.”
Yani parayı CIA, UNESCO’ya ödetiyor. Dikkat ediyor musunuz?
“O, bu yazıyı gayr-i ihtiyarî okuduktan sonra müdür, odasına gelmiş ve O’nunla selam- kelam, tebrikleşmeden sonra aralarında şöyle bir konuşma geçmiş.”
Burada dikkatinizi çekerim. Soruyor Yusuf Cevahir:
“-Siz burada ne yapıyorsunuz? Arapça öğretiyoruz desen, bunların anadili Arapça!.. Şeriat öğretiyoruz desen, resmi nizamları şeriat! Allah için burada ne yapmak istiyorsunuz?!.. (Bakın cevaba, arkadaşlar)
“-Bunların hiçbiri değil! Biz burada Sudan’ın müstakbel idarecileri olacak süper zeki çocukları bulup, Amerika’ya göndermek için bulunuyoruz. Orada bir üniversitemiz var. Onları yetiştirip tekrar buraya göndereceğiz!..” (Kadir Mısıroğlu, Gurbet İçinde Gurbet, s.188)
Gördünüz mü okulların amacı neymiş? İblis’in dünya çapında ABD’ye nasıl hizmet ettiğini görüyor musunuz?
Tabiî Türkiye’deki okullarda da aynı hizmeti yapıyor.
Mahmut Yoldaş: Türkî Devletlerde de aynısını yapıyor, Hoca’m.
Nurullah Ankut Yoldaş: Her yerde, pek çok ülkede.
Bir Dinleyici: İsrail’de okulu yok.
Nurullah Ankut Yoldaş: İsrail’de okulu yok. Rusya da kovdu sonradan.
“O zaman Yusuf Cevahir masa üzerindeki muhtevasına muttali olduğu mektubun bir suretini istemiş. Müdür; hayır, hayır asla diyerek o mektubu kaptığı gibi çekmecesinin gözüne koymuş.”
Dünden bugüne Fethullah’ın ABD’yle ilişkisi
Burada daha bir sürü Fethullah hakkında anlatımı var. Yani 12 Eylül, 12 Mart dönemlerinde bile faşist darbecilerle nasıl içli dışlı olduğunu; göstermelik olarak, sıkıyönetimin halkı kandırmak için bazen onu nasıl arıyormuş gibi davranışlara girdiğini anlatıyor. Arananların resimleri yapıştırılıyordu ya o zaman duvarlara, Fethullah’ın da yapıştırılıyor. İşte eski bakanlardan biri, sıkıyönetim askeri yetkilisine soruyor: Yahu Hoca’nın fotoğrafını da niye koydunuz?.. Cevap: Yahu sen ona inanma, öylesine yaptık, öyle gerekiyordu. Hoca’yla bizim aramız iyi, görüşüyoruz; Hoca’mla aramda problem yok, diyor. Yani onları da anlatıyor. CIA çok önceden Fethullah’ı da devşirmiş, arkadaşlar. O yüzden işte bu operasyonda kullanıyor. Başka amaçlar için de kullanıyor. Şu anda üniversiteler, ordu, yargı, polis bunların denetiminde.
Bir Dinleyici: Ustası Saidi Nursi’nin çırağı…
Nurullah Ankut Yoldaş: Ustasıyla da, onunla ilgili de bir sürü şey var, ama zaman yok. Bu aynı zamanda öylesine namussuz bir düzenbaz ki, insanları kandırmak için her şeyi yapıyor.
Ergün Poyraz, “Amerika’daki İmam” kitabının yazarı; şu anda Silivri’de yatma rekoru onda. Altıncı yılını yatıyor, arkadaşlar ve dimdik. Hiç eğilip bükülmedi hâlâ cepheden saldırıyor Tayyipgiller’e, o bakımdan takdire değer. Kitaptan bir bölüm aktarayım:
“Rüyalar ve Fethullah
“Fethullah Gülen’in anlatımlarına bakıldığında, yaşamında rüyaların önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyordu? Kendince önemli, önemsiz birçok kararını bazen kendi gördüğü, bazen de başkalarının kendisi hakkında gördüğü rüyalara dayandırarak anlatıyordu. “Evlenmeme kararını nasıl aldığını ‘Küçük Dünyam’ adlı kitabında şöyle anlatıyordu.”
Bu kitabı aradım, arkadaşlar. Cağaloğlu’nda yok, kendilerinin kitapçılarına vardım, üç senedir baskısı yapılmıyor, dediler. Çünkü çok açık zırvalamalar olduğu için artık toplatmışlar, piyasada da bulunmuyor, baskısı da yapılmıyor. Ergün Poyraz bulmuş aktarıyor. Şöyle anlatıyor: “Bir ara içimden ‘acaba evlense miydim’ diye geçti. Katiyyen düşünmek şeklinde değil, şimşek süratinde gelip geçen bir fikir.”
“İlahi hikmete(!) bakın ki, evlenme fikri aklından şimşek gibi geçmesine rağmen ertesi gün bir arkadaşı geliyor ve Fethullah Gülen’e akşam gördüğü rüyayı şöyle naklediyordu: (Ergün Poyraz, diyor. İlahi hikmetten sonrada parantezli ünlem var. Şimdi Fethullah’tan aktarıyor Küçük Dünyam adlı kitabından. – N. Ankut)
“Rüyamda Efendimizi gördüm. (Bir arkadaşının anlatımı bu Fethullah’a. Fethullah da kitabında bunları aktarıyor. – N. Ankut) Size selam söyledi ve ‘evlendiği gün ölür ve cenazesine de gelmem’ buyurdu. Bu bir rüyaydı, rüyayla amel edilemeyeceğini biliyordum, ama şahsım adına bu işarete saygılı olmaya çalıştım.”
Yani böylesine namussuzca, yalanlarla, demagojilerle, insanları kandırıyor. Tavlıyor insanları.
Şimdi size bir kitap göstereceğim: Ders kitabı boyutundaki bu kitap 312 sayfadır. Ayrıca arkada da kuşe kâğıda renkli basılmış 14 sayfa resim var, bu Fethullah’ın okullarıyla ilgili. Bu fotoğraflar, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Hüseyin Çelik, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Bülent Arınç, Tansu Çiller, Bülent-Rahşan Ecevit, Turgut Özal, İsmail Hakkı Karadayı’nın bu okulları ziyaretlerini görüntülemektedir. Demek ki, devletin son yirmi yılında etkin görevlerde hatta tepesinde bulunmuş tüm devletlular bu okulları ziyaretleriyle kutsuyorlar. Tabiî övgüler de düzüyorlar.
Sadece devletin tepesini tutmuş siyasiler değil, bu okullara övgüler düzen. Sözde bilim insanları da… Kitabın adını söylemeyi unuttuk: “Barış Köprüleri”. Alt başlığıysa: “Dünyaya Açılan Türk Okulları”.
Kitabın editörleriyse: Toktamış Ateş, Eser Karakaş ve İlber Ortaylı’dır. Kitabın sağ alt tarafında, kırmızı fonlu daire içinde “ilk 500 bin” ibaresi yer almaktadır. Yine kitabın başlığı altında “1” rakamı yer almaktadır. Bu da kitabın birinci cilt olduğunu gösterir. Kitabı, Üsküdar’da bir kitapçının dükkânı önüne koyduğu serginin “Kitaplar 1 lira” yazan bölümünden aldım. Kitap ikinci el değil, yeni. Kitap bu okullara methiye düzenlerin söylediklerinden oluşmaktadır.
Kimler mi bunlar?
Bülent Ecevit, Niyazi Öktem, Mehmet Sağlam, Mümtaz’er Türköne, Gündüz Aktan, Ümit Meriç, İlber Ortaylı, Naci Bostancı, Kemal Karpat, Ali Bulaç, M. Ali Kılıçbay, Eser Karakaş , Halit Refiğ, Ali Rıza Sarıbay, Mehmet Altan, Yılmaz Öztuna, Süleyman Seyfi Öğün, Gülay Göktürk, Cengiz Aytmatov, Nevzat Kösoğlu, M. Niyazi Özdemir, Büşra Ersanlı, Şerif Ali Tekalan, Faruk Tuncer, Ali Fuat Bilkan, Yasin Aktay, Şahin Alpay.
Bu şahıslardan sadece Büşra Ersanlı, AB-D Emperyalistleri tarafından devşirilmiş olmakla birlikte feminist de olduğu için; bu okulların çok iyi fen eğitimi verdiğini ancak erkek-egemen bir anlayışın da bunlarla birlikte verildiğini belirtir. Diğer şahısların tümü sadece övgü düzer, İblis’in bu okullarına.
İşte yukarıda deve dişi gibi devlet adamı ve bilim insanı geçinen bu sürüyle zevatın, bu okulların içyüzünü ve gerçek amacını Ortaçağcı Kadir Mısıroğlu kadar olsun göremediklerini ya da görenlerin de itiraf edemediklerini görmekteyiz. Bu zevatın bir kısmı da tıpkı Fethullah gibi devşirilmiştir. Yani ABD’nin, CIA’nın buyruğundadır, hizmetindedir. Bir kısmı da gafildir, zavallıdır. Şimdi biz bunlara bilim insanları mı diyeceğiz? Devlet adamları, siyasetçiler mi diyeceğiz?
Hayır. Asla… Bunlar ya haindir ya da gafil, diyeceğiz.
Geçende Samsun’dan bir haber vardı, izlemişsinizdir. Bir mermerci, apartmanın, üç katlı bir apartmanın damına mermerden mezar yapıyor. İzlediniz değil mi, arkadaşlar? Bir süre sonra insanlar gelip dua etmeye, nesneler bağlamaya başlıyorlar; apartmanın damına çıkıp. Türbe oldu, diyor yapan kişi. İnsanlar bir evliya yatıyor sanıyor gelip burada dua ediyorlar, diyor. Yani insanlarımız o hale gelince artık bu İblis de kandırır, Tayyipgiller de kandırır, din alıp satan herkes kandırır. Çünkü öylesine bir zemin oluşmuş artık. Hani Usta’mız der ya: “Bilinç olmayınca hayvandan geriye düşer insan” diye. Ne yazık ki insanlarımız o hale getirildi.
Yine Küçük Dünyam’dan naklediyor Ergün Poyraz:
“Bir gün bu arkadaşlardan biri rüya görüyor. Hatice Validemiz kapının dışında, Efendimiz de içerde oturuyor. Ders yaptığımız bu dört-beş kişiyi kastederek, (kendisi bazı öğrencilerle ders yapıyormuş bunları kastederek. – N. Ankut) Hatice Validemiz Efendimize: ‘Ya Resulallah’ bunlar ‘bizden hoşnut musun Ya Resulallah’ diye soruyorlar’ diyor. Ve efendimizden cevap geliyor: ‘evet hoşnutum hele birisi, hele birisi!..’ diyor.”
(Gülüşmeler…)
Şunlara bakın… Daha burada çok böyle adice, namussuzca, mide bulandırıcı olaylar anlatıyor. Bu kadarı yeter sanıyorum. Zaten son yarım saatimiz kaldı demişti arkadaşlar; şu anda da bitti diyecekler ama…
(Gülüşmeler…)
Birkaç cümleyle de olsa bunun hocası, üstadı, şeyhi Said Nursi’den de söz edelim:
Said Nursi de bunun gibi din sapkını bir düzenbazdır. O da insanları Allah’la aldatmayı meslek edinmiştir. Kitaplarında, kendisine bu kitapların dolaylı bir anlatımla, Allah tarafından vahiy yoluyla yazdırıldığını ve Hz. Ali’nin de kitaplarını büyük bir ilgiyle okuduğunu ileri sürmektedir. “Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi:
“İmam-ı Ali (radıyallahu anh), Risale-i Nur ile çok meşguldür.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sekizinci Şuâ) “Aziz, sıddık kardeşlerim, size dört meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:” (Emirdağ Lâhikası – 1 | ( 52 ) “Birden bir ihtar-ı gaybîyle kat’î kanaat verecek bir surette kalbime geldi. Denildi ki: “Ciddî bir alâkayla senin eskiden beri tekrar ettiğin ‘Bir ışık var, bir nur göreceğiz’ diye müjdelerin tevili ve tefsiri ve tâbiri, sizin hakkınızda belki iman cihetiyle, âlem-i İslâm hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur’dur. Bu ışıktır, seni şiddetle alâkadar etmişti.” (Kastamonu Lâhikası | ( 19 )
Sapkınlığın düzeyini düşünebiliyor musunuz?..
Hz. Muhammed’in “Konuşan Kur’an” diye nitelediği Hz. Ali bile Said Nursi’nin “Risale-i Nur” diye adlandırdığı zırvalamalarını okuyormuş. Hem de o saçmalamalarla “çok meşgul”müş. Öyle ya Kur’an artık demode. “Çağdaş Kur’an”la “çok meşgul” olmak gerekir artık. Yine bir Ortaçağcı olan İsmail Nacar’ın şu sözünü insan takdir edememezlik edemiyor: “Bütün tarikatlar birer yılan yuvasıdır.” Gerçekten de bunlar, hepsinin başında birer İblis’in bulunduğu “insanları Allah’la aldatma” merkezidir.
Bir tanığın anlatımıyla Tayyip’in Başbakanlığa hazırlatılışı
Sabahattin Önkibar ve Aslan Bulut, bugünlerde takip ettiğim yazarlardandır. Bunlar geçmişte hep sağda yer almışlardır. Fakat o yer alışları hep bilinçsizliklerinden kaynaklanmıştır. Yani aldatılmışlardır. Yoksa ikisi de samimi, namuslu yazarlardır. Şu anda geldikleri nokta itibarıyla da net bir biçimde antiemperyalisttirler, antifeodaldirler. AB-D Emperyalistlerinin, Fethullah’ın ve Tayyipgiller’in bölgemize ve ülkemize yönelik alçaklıklarını, ihanetlerini görmekte ve açıkça yazmaktadırlar.
Çok önemli bilgilere ulaşıp yazıyorlar. Biz de bu sayede bunlardan haberdar oluyoruz. Yoksa bizim bu bilgilere ulaşmamız başka türlü mümkün değil. Bunların o ilişkileri olduğu için, eskiden hep sağa oynamış insanlar oldukları için ve o çevreyle ilişkilere hâlâ sahip oldukları için hayati önemde değer taşıyan bilgileri öğrenip naklediyorlar. İşte bir örnek; Arslan Bulut naklediyor:
“2000’li yılların başbakanını nasıl hazırladılar?
“Türk-Amerikan dostluk derneklerinden birinde görev yapmış bir Türk ile tanıştım. Bir anısını anlattı: “ADL (Anti Defamation League), (Bu ADL yani Anti Defamation League, neye karşı, ayrımcılığa ve… İngilizce bilen arkadaşlar, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı Lig-Birlik değil mi, arkadaşlar? Evet, arkadaşlar. ABD’deki en önemli Yahudi derneği, Siyonist dernektir. Bildiğimiz gibi bu dernek, 11 Haziran 2005 tarihinde Tayyip’e “Önemsemeyi Cesaretlendirme Ödülü” vermiştir. Bu ödül, Yahudi Soykırımı ve Yahudilere karşı önyargı ve karalamalarla mücadele etmiş kişilere verilen bir ödüldür. – N. Ankut) İstanbul’dan Tayyip Erdoğan adlı bir siyasetçiyi davet etti. Amerikan Türk Dernekleri, karşılamada bulunmak için çeşitli eyalet ve şehirlerdeki dernek başkanlarına bildiri geçerek karşılamada bulunmak isteyenleri çağırdı. Biz hafta içi olduğundan gelemeyeceğimizi bildirdik. Geliş tarihini hafta sonuna aldılar ve biz de katıldık. O zamanki başkan, ‘Bir misafir gelecek, ADL’de dokuz günlük bir beyin fırtınası yapılacak ve geleceğe yönelik kararlar alınacak. Bu yüzden, misafiri çok düzenli bir biçimde havaalanından alıp ADL’ye teslim edeceğiz sonra da yurda dönerken havaalanına götüreceğiz’ dedi. Başkana misafirin adını sordum… ‘Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı’ dedi. (Yıl 1994, arkadaşlar. – N. Ankut) ‘Peki, Yahudi örgütüyle işi ne?’ diye sorunca, ‘2000’li yılların başbakanını hazırlıyorlar’ cevabını verdi… Kanım dondu… “O toplantıya Egemen Bağış’ın da katıldığını hatırlıyorum..” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 22 Kasım 2012)
Bu Amerikan Türk Derneği’ndeki kişi; “kanım dondu”, diyor. ADL, 2000’li yılların Türk başbakanını hazırlıyoruz, diyor. Yıl 1994… Daha ayrıntılı olarak anlatıyor, devam ediyor da, İsrail’e asla karşı olamaz, göstermelik “one minute”, vb. diyor, zamanımız doldu. Yani Tayyip ve Tayyipgiller de bu, yoldaşlar. CIA ve MOSSAD yetiştirmesi. Ama ne yazık ki doğup büyüdüğüm Konya’mdan % 69 küsur oy alabiliyor. İnsana nasıl dokunuyor, değil mi? CIA diniyle uyuttukları için halkımızı…” (Lenin Sonrasının Marksizmi-Leninizmi Işığında Dünya ve Türkiye Cilt: 4, Derleniş Yayınları, Mayıs 2014, s. 202-208)
Mesele netçe ortaya konmuş, değil mi arkadaşlar?
İşte bilim, bilinç, halkımıza ve ülkemize karşı olması gereken sevgi ve sorumluluk budur. Namus budur, insanlık budur. Böyle yapmazsak, görevimizi, Önderimize ve halkımıza layık bir şekilde yerine getirmemiş oluruz.
Yarım yüzyıla yaklaşan siyasi-devrimci hayatımız boyunca hep bu tutum içinde olduk, son soluğumuzu verene dek de böyle olacağız.
Tabiî bizden sonra bayrağı devralacak genç yoldaşlarımız da hep bu ahlâk, anlayış ve kararlılıkla sürdürecekler davamızı. Ve sonunda mutlaka zafer kazanacak davamız. Biz kazanacağız, halklarımız kazanacak…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
8 Ağustos 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı