ACIMASIZLAR

acımasızlar_HKPİst. Ümraniye’de bir öğretmeni bir zulümle alıp gözaltında öldürüyorsunuz da kırk yıldır Pensilvanyalı İmam’la düşüp kalkan Bakanlarınıza, Milletvekillerinize niye tık demiyorsunuz?

 

Ümraniye’de genç öğretmen, Fethullahçı avı kapsamında gözaltına alınıyor ve ölüyor orada. Şeker hastası çocuk. İki kez fenalaşıyor, her ikisinde de Haseki Hastanesi güya tedavisini yapıp “Nezarethanede kalmasında tıbben bir sakınca yoktur.”, raporu vererek gönderiyor nezarethaneye. Üçüncüsünde ise yine Haseki’ye getiriliyor ama iş işten geçmiştir artık. Hayatını yitiriyor öğretmen. Trajediyi babasından dinleyelim isterseniz:

“Ümraniye Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin tarih öğretmeni Gökhan Açıkkolu’nun cenazesi otopsi işlemi için Yenibosna’daki Adli Tıp Kurumu’na getirildi.

“Cenazeyi teslim almak için Adli Tıp Kurumu’na gelen Açıkkolu’nun babası Ayhan Açıkkol, oğlunun suçsuz olduğunu savundu. Gözyaşı döken baba, oğlu Gökhan Açıkkolu’nun şeker hastası olduğunu vurgulayarak, “O gururlu birisiydi. Herhalde gururuna yediremedi, kalp krizi geçirdi” dedi. Acılı baba zaman zaman gözyaşı dökerek şunları söyledi

“EMNİYETE GİTTİK GÖRÜŞELİM DİYE. MAALESEF GÖRÜŞTÜRMEDİLER.”

“Garip karşılanacak bir durum. Ayın 23 Temmuz tarihinde gözaltına alıyorlar ve telefon açıyorlar eşine. Emniyete gittik görüşelim diye. Maalesef görüştürmediler. Sağlıklı bir haber alamadık. Bizimkiler bu sabah telefon açıyor görüşmek için, rahatsızlandığını ve hastaneye kaldırıldığını söylüyorlar. Hastane yetkilileri de öldüğünü, morga gönderdiğini söyledi.

“HAİNLER MEZARLIĞINI GÖSTERİYORLAR”

“Cenazeyi İstanbul’da defnetmeye müsaade etmiyorlar. Hainler mezarlığını gösteriyorlar. Hiçbir işe karışmadığı, hiçbir şey yapmadığı halde vatan haini oluyor. FETÖ nedir, kimdir tanımayız etmeyiz. Zamanında olmuştur, Müslüman adam, hoca adam diye. Ne bilelim zamanında böyle yapmış. Bizim çocuğumuzun ne suçu var. Zamanında Cumhurbaşkanımızın kendisi de kandırılmış, biz de kandırıldık eğer bir şey varsa.. Zannetmiyorum bir şey olduğunu da olmuşsa biz de kandırıldık. Benim çocuğum da kandırıldı. Götürdünüz orada ne muamele yaptınız.. Sapa sağlamdı çocuğum benim, cenazesini alıyorum. Cenazesini almaya çalışıyorum, yok vermiyorlar… Hainler mezarlığına gömülecek. Ne cenazesi yıkanacak, ne kefinlenecek, ne cenaze namazı kılınacak.. Sanki vatan haini olarak tespit edilmiş. Halbuki öyle bir şey yok. Daha gözaltında, ifadesi bile alınmamış. Herhangi bir hüküm yok. O gururlu birisiydi. Herhalde gururuna yediremedi, kalp krizi geçirdi. Şeker hastalığı da vardı. Sanki burası muz cumhuriyeti. Hiç hakkımızı arayamıyoruz, bir şey yapamıyoruz. Çocuğumuza hiç yoktan vatan haini damgası vuruldu. Kimseye zararımız olmadı. Ne Cumhurbaşkanına, ne Başbakana hiç kimseye bir şey söylemedik. Onlar için uğraştık. Bu ne zamana kadar böyle gidecek. “

“Öte yandan anne Asya Açıkkolu da oğlunun suçsuz olduğunu söyleyerek göz yaşlarına boğuldu.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/580062/Gozaltinda_olen_ogretmenin_babasi_gozyaslari_icinde_anlatti.html)

Daha böyle yığınla örnek var, bizim öğrendiğimiz.

Bu yapılanlar, apaçık bir zulümdür. Ne insan hakkı var burada, ne adalet, ne hukuk, ne de insani değerler.

Hep diyoruz ya; 15 Temmuz’dan bu yana tanık olduğumuz iki Yezid gücün çarpışmasıdır. O bakımdan, onların bu savaşında her türlü insani ve vicdani değer bir tarafa itilir.

Arada da olan, böylesi yoksul ana baba kuzusu, kandırılmış, zavallı masum kurbanlara olur.

Öğretmen öldü, kurtuldu. Ama ya eş, anne baba?.. Amca, teyze, hala, kardeş?..

Onlar da bir ömür taşıyacaklar bu acıyı yüreklerinde. Artık hayatları normal bir hayat olmayacak. Acılar denizinde yaşayacak onlar. Yaşadıklarına ne kadar yaşama denirse artık…

Gelelim olayın öbür yönüne:

Bu Pensilvanyalı İmam, Orduda, Yargıda, MİT’te, Poliste, Milli Eğitimde; velhasıl devletin bütün kurumlarında örgütlendi de AKP içinde ve de diğer siyasi partiler içinde örgütlenmedi mi?

Bal gibi, hatta zehir gibi örgütlendi. Onların tümünün Genel Başkanları, hatta en muhalif geçinenin İmralı’daki Patronu ve HDP’sinin eşbaşkanı bile Pensilvanyalı İmam’a övgüler düzmüştü, geçen gösterdiğimiz gibi.

CHP içinden de Pensilvanyalı’ya açıktan methiye düzen vekiller olmuştu. Mesela, Faik Tunay:

“CHP’li vekilden Fethullah Gülen okullarına övgü

“CHP İstanbul Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Üyesi Faik Tunay, Kosova’da Fethullah Gülen cemaatinin okullarına gitti.

“CHP İstanbul Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Üyesi Faik Tunay, Kosova’daki Türk okullarının mezuniyet törenine gittiklerini belirterek, “En önemli bakanlar çocuklarını bizim okullarımızda okutuyor. Bizimle birlikte okulları gezenler diyorlar ki; yanlış düşünmüşüz, haksızlık etmişiz.” diye konuştu.” (http://www.timeturk.com/tr/2013/08/03/chp-li-vekilden-fethullah-gulen-okullarina-ovgu.html)

“Cemaatlerin ülkeye faydalı olduğunu söyleyen Tunay, “Fetullah Gülen’in başarılarına şahit olup takdir etmemek, haklarını teslim etmemek vicdansızlık olur,” dedi.

“Gülen Cemaatinin yurtdışında açtığı Türk Okulları’nı yerinde görüp incelediğini belirten Tunay, bu okulların, bulundukları ülkelerdeki gelecek nesilleri yetiştirmesi açısından büyük önem taşıdığını da ifade etti.

“Ayrıca Tunay, okulların faydalı olduğunu da iddia etti. “Bu okullardaki çocukların, çocuklarımızdan daha iyi Türkçe konuştuğunu görmek göğsümüzü kabartıyor.” dedi.

“Fetullah’a övgüler düzen Faik Tunay partisini eleştirmekten de geri kalmadı. CHP’nin, tavandaki değişim isteğinin tabana sirayet etmediği için bocaladığını söyledi.

“CHP’den önce ANAP saflarında siyaset yapan Tunay, Suriye konusunda da, Esad rejiminin meşruiyetini yitirdiğini söyledi.” (http://www.ilk-kursun.com/haber/119623/chp-vekili-gulene-ovgu-yagdirdi/)

Yine eski CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü şöyle der aynen:

“CHP’nin içerisinde Fethullah Gülen’e methiye dizen milletvekilleri var. Bu milletvekillerini ben getirmedim Sayın Kılıçdaroğlu getirdi. Bunu kendisi de biliyor.” (http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1249632-chpde-fethullah-gulen-hayrani-vekiller-var)

Ne diyor yukarıda Faik Tunay?

“CHP’nin tepesindeki değişim tabana sirayet etmediği için bocalıyor Parti.”

Yani Sorosçu Kemal dahil Fethullah’la da diğer cemaatlerle de dosttur CHP’nin yönetimi, diyor. Ama tabanı daha dönüştürüp bu hale getiremedik, diyor.

Zaten Sorosçu Kemal de; “Ben tarikatlara, cemaatlere karşı değilim, tersine onları faydalı buluyorum. Yeter ki siyasete karışmasınlar.”, dememiş miydi, sanki siyasete karışmamaları mümkün olabilirmiş gibi.

Bütün tarikatların amacı nedir?

Toplumda Ortaçağın şeriat düzeni kurmak. Bu sebeple de kendilerini destekleyen ve toplumu ben oraya götüreceğim, diyen her partiyle bunlar hemen ittifaka girerler, iç içe olurlar. İşte 2013 Aralığına kadar da Tayyip’in AKP’gilleri’yle bu denli kaynaşmış olmaları, böyle bir ortak amaç gütmelerinden kaynaklanmıştı. Ayrışmalarını sağlayan biricik sebepse, elbirliğiyle yıktıkları Laik Cumhuriyet’in mirasını paylaşma kavgasına girmiş olmalarıydı.

Şimdi gelelim AKP içindeki Fethullah Gülen’le ittifak halindeki Bakan ve Milletvekillerine. Bunu da Fethullah’ın 30 yıl yanıbaşında, en güvenilir ve en önemli kişi olarak bulunmuş olan Nurettin Veren’den dinleyelim:

“Bir dönem Fethullah Gülen’in sağ kolu olan Nurettin Veren, “Cemaat ile birlikte çalışan” milletvekillerini açıkladı.

“Didem Arslan Yılmaz’ın TBMM’deki Cemaatçileri sorması üzerine Nurettin Veren, AKP’li eski Bakanlar Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Bülent Arınç ve Vecdi Gönül’ün Cemaat’e çalıştığını açıkladı. Didem Arslan Yılmaz’ın “Bu isimler programa bağlanabilir, çünkü bu çok ciddi bir iddia” demesi üzerine ise Nurettin Veren, “Ben gerçek neyse onu söylüyorum. Şimdi çıkıp yanılmışız diyebilirler tabiî ama 2008-2009 döneminde gidip bunlarla yüz yüze konuştum ben, dinlemediler” diye konuştu.” (http://odatv.com/cemil-cicek-abdulkadir-aksu-bulent-arinc-ve-vecdi-gonul-cemaate-calisiyor-0608161200.html)

Eee, bunlara niye kimse tık demiyor?

Böyle yoksul halk çocuklarını alıp gözaltında öldürtüyorsun, peki bu, ömrünün 40 yılını Pensilvanyalı İmam’ın koltuğunun altında geçiren kaşar Ortaçağcılara niye kimse tık demiyor?

“Dereyi geçerken at değiştirilmez.”, değil mi?

Hele sabırlı olalım, diyorsun. Şu Faşist Din Devletimizi bir kuralım iyice, ondan sonra bunların da icabına bakarız…

E, hani hak, adalet, hukuk?

Hiçbirisi yok değil mi?

Zaten çoktan çürüttün onları. Dini, ahlâkı, tüm insani erdemleri, velhasıl toplumu çürüttün bütünüyle. Bir yalakalar, yanaşmalar ordusu yarattın. Asalaklar, vurguncular ordusu yarattın. Cahil ve aç bırakılmış, alışveriş çeklerine, makarna, bulgur kolilerine ve kömür çuvallarına meftun, onlar için her şeyi yapmaya teşne, içler acısı insanlar sürüsü yarattın. İşte bunlar üzerine kurdun saltanatını. Ve bunlara güvenerek Anayasayı, yasayı, hukuku, adaleti ayaklar altına aldın.

Belediyelere de yerleştirmişsiniz Pensilvanyalı’nın adamlarını, Nurettin Veren’in anlatımına göre. Öyle mi? Öyle.

20 küsur yıldan bu yana Ankara Belediye Başkanın Melih Gökçek ve oğlu da aynı. Onlar da Fethullahçıydı, 2013’teki paylaşım kavganıza kadar. Bakın nasıl pir aşkına savunuyorlardı Fethullah’ı:

“Hoşgörünün, diyaloğun, barışın simgesi, değerli büyüğümüz, bu işin değerli mimarı Fethullah Gülen Hocamıza da sonsuz teşekkür ediyoruz.” (https://www.youtube.com/watch?v=jhwWev0jYMc)

“Terbiyeni takın. Fettullah Gülen’e Feto diyemezsin. Ben sana lakap taksam hoşuna gider mi? Lütfen özür dile. @Defne_JoyFoster” (https://twitter.com/06melihgokcek/status/39827814752456704?lang=tr)

Bakın bu da Osman Gökçek’e ait sözlerdir:

“Ben Samanyolu Kolejinden mezun oldum. Fethullah Gülen Hocamız çok saygı ve sevgi duyduğum değerli bir büyüğümdür.” (http://odatv.com/ulan–2607161200.html)

Burada anımsadık, çağrışımla; Damat Berat Albayrak da Pensilvanyalı İmam’ın “Fatih Koleji”nden mezundu, değil mi?

Burada namuslu araştırmacı gazetecilere bir görev düşüyor. AKP’giller’in evlatlarının acaba kaçta kaçı bu Fethullah’ın kolejlerinden mezun?

Sanırız enteresan durumlarla karşılaşırız.

Odatv yazarlarından Asiye Güldoğan anlatıyor, aşağıdaki gerçeği:

“Ama cemaat 2013’te aslında kırgındı Erdoğan’a. Kendi öz çevreleri, ağabeyler-ablalar ise 2011’de yollarını AKP’den ayırmışlardı. Zira cemaat 12 Eylül referandumunda verdikleri “olağanüstü” destekle, Balyoz-Ergenekon-Odatv vs. gibi operasyonlar sayesinde “Kemalistlerden ve darbeci ordunun vesayetinden kurtarmakla”, “büyük bir ödülü” hak ettiklerini düşünerek Erdoğan’dan “120 milletvekili” talep etmişlerdi. Birlikte ülkeyi tamamen “soldan, Kemalizmden, tüm vesayetlerden” kurtaracaklardı. O dönemde cemaat yazarlarının, AKP’li yazarlardan daha çok bu konular hakkında yazdıklarını çizdiklerini hatırlarsınız. Yine o dönemlerde sol kesimin, Kemalist çevrenin “FETÖ yapılanması” için nasıl hükümeti uyarmaya çalıştığını, CHP milletvekillerinin bu konuyla ilgili Meclis’te konuşmalar yaptığını, hatta AKP’yi cemaat hakkında defalarca ikaz ettiğini de hatırlarsınız. Tabiî ki AKP milletvekilleri ve yazarları o dönem gülüp geçiyordu.

“2011 seçimleri için istenen 120 milletvekili talebini Erdoğan başta kabul etti ama sonradan vazgeçti, Hakan Şükür, İlhan İşbilen, İdris Bal gibi isimlerin olduğu 12-15 arası kontenjan ayırdı. 120 milletvekili olunca “artık filli iktidar olabileceklerini düşünen” cemaatin üst yönetimi, sayı çok düşünce büyük bir yıkıma uğradı. Zaman çok dardı, tabana her şeyi anlatamıyorlardı ama Gülen ve yakın mesai arkadaşları artık Erdoğan için iyi şeyler söylemiyorlardı. O günlerde “bazı ağabeylerin ve ablaların”, Erdoğan hakkında “kibirli”, “çok değişti” gibi sözler söylemesi, sıradan cemaat mensuplarına garip geliyordu. Ali Ünal o sıralarda Erdoğan’ın kibirli olduğuna dair bir yazı yazmıştı Zaman Gazetesi’nde. Durup dururken yazılan bu yazı, hiçbir neden yokken ağabeylerin ablaların o sözleri, “iyice Tayyipleşmiş” cemaat mensupları tarafından “şimdi nerden çıktı bu ya”, “Erdoğan’dan daha iyisi mi var” sözleriyle karşılandı ve pek ciddiye alınmadı.” (http://odatv.com/cemaat-kimlerin-yuzunden-basarisiz-oldu-0108161200.html)

Yazar hanımın anlattıkları apaçık bir şekilde olayı ortaya koyuyor, değil mi?

Ortak hedefe sahip bu iki gayrimeşru Ortaçağcı güç, beraberce yıktıkları Laik Cumhuriyet’ten arta kalan enkaz devleti paylaşmaya gelince sıra, birbirlerine düşüyorlar. Her iki tarafın tarikat şeyhi de kendisini dev aynasında görüyor, öbür tarafın tabi olmasını istiyor. Öyle olunca da, iş kavgaya ve savaşa dökülüyor. Yoksa bunların birbirinden zerre farkı yok. Her ikisi de gayrimeşru, her ikisi de Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanı, her ikisi de vatan millet düşmanı. Her ikisi de Yezid, CIA, Pentagon İslamı’nın mensubu.

Bu iki haksız, hukuksuz, kanunsuz, gayrimeşru, ABD yapımı gücün çarpışmasının ceremesiniyse yoksul halkımızın evlatları ödüyor, canlarıyla, kanlarıyla. Halkımız ödüyor, acılarla, yaşatılan felaketlerle

Başkomutanı Mustafa Kemal olan, Kuvayimilliye yadigarı Türk Ordusu ve Laik Cumhuriyet ödüyor. Ve Türkiye ödüyor. Bunları planlayıp projelendirip Türkiye’nin üzerine süren, insan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalistleriyse bayram ediyorlar içten içe, amacımıza ulaştık, diye. Birinci Kuvayimilliye’nin öcünü aldık, diye…

Türkiye fiili olarak parçalanmış durumdadır. Kürt illeri tamamen PKK’nin denetimi ve kontrolü altındadır artık. Enkaz durumuna düşürülmüş Ordunun geriye kalmış kırık dökük unsurlarıysa kışlalarında hapistir, polislerse karakollarında…

Tayyip ve AKP’giller de zafer kutlaması coşkusu içindeler. Kendilerini bekleyen, kendi elleriyle hazırladıkları acı sondan bihaberdirler şu an. Onların kandırıp meczuplaştırdığı, cahil ve aç bırakılmış, dilenci durumuna düşürülmüş, oylarını makarna, bulgur, mercimek kolilerine, kömür çuvallarına, alışveriş çeklerine değişmiş yığınlar da bayram havasındalar. Sokaklarda tekbirler eşliğinde Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet’e küfürler savurarak tur atmaktadırlar, işgal edilmiş ülkedeki galip ordunun askerleri gibi. Onların da umurlarında değil, Türkiye’nin ne hale getirildiği. Zaten onlar felaketin farkında da değil. Tüm medya artık AKP’giller’in propaganda şirketine dönüşmüş durumda. O yüzden bu ortam devam ettiği sürece bu kitlelerin bir şey görmesi, bir şey öğrenmesi imkansız.

Bütün hainler ve zalimler gibi, bunların da sonu felaket olacaktır. Hiç kaçışları, kurtuluşları yok bu sondan…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

7 Ağustos 2016

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı