Darbeyi beraber yaptılar Kuvayimilliye Yadigarı Laik Cumhuriyet’e karşı

darbebes1Onu yaraladılar. Kolunu kanadını kırdılar. Kışlalarını, kalelerini ele geçirdiler.

Tersanelerine girdiler. Ordusunu aşağıladılar. Vatan evlatlarının gırtlaklarını kestiler.

Tekmelediler, yüzünü, gözünü, bedenini al kanlara buladılar. Sopalarla, kemerlerle dövdüler.

Yerlerde sürüklediler. Üniformalarını soydular, çiğnediler. Kanlara bulanmış kesik başlarına

doladılar üniformalarını ana kuzusu askerlerin. Cesetlerinin başında kurt işaretli pozlar verip

fotoğraflar çektiler.

İç donlarına varasıya soyup, ellerini arkadan kelepçeleyip hayvan ahırlarına doldurdular.

Ağır küfürlerle, hakaretlerle itibarını ayaklar altına aldılar.

Ana karargahına, yani Genelkurmay’a, Mustafa Kemal’e küfürler yağdırarak tekbirler

eşliğinde girdiler.

Kışlalarının önüne barikatlar kurdular. Askerleri dışarı çıkamaz, içeri giremez hale

getirdiler.

Tarihi zaferlerle dolu Türk Ordusu’nu, 2 bin yıldır Tarihin her yerinde Türklerin var

olduğunu ortaya koyan, bu milletin bir parçası olan Türk Ordusu’nu generallerine,

üniformasına, erlerine varıncaya kadar işkencelere uğrattılar, hakaretlere maruz bıraktılar.

Birinci Emperyalist Yağma Savaşı’nda işgalci İngiliz, Fransız önderliğindeki İtilaf

Orduları bile tutsak aldıkları Türk Askerlerine böylesi bir muamelede bulunmamıştı, böylesi

bir aşağılamaya tenezzül etmemişti.

Dolayısıyla da arkadaşlar; parçaladılar, dağıttılar, erittiler Türk Ordusu’nu. Saygınlığını,

caydırıcılığını, savaş gücünü ve özgüvenini darma duman ettiler.

ABD Emperyalistleri zaten yüz yıldan bu yana hep aynı şeyi amaçlıyordu. Onlar, Birinci

Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda uğradıkları yenilginin intikamını alma peşindedirler.

Hatta ve hatta onlar, 26 Ağustos 1071’in yani Anadolu’nun kapılarını Türklere ve Kürtlere

açan o büyük savaşın ve kazandığımız büyük zaferin intikamını alma peşindedirler.

O emperyalist haydutlar Haçlı Seferleri’nde yiğit Anadolu Selçukluları komutanlarının ve

ordularının, kendilerini uğrattığı hezimetin intikamını alma peşindedirler. Eğer Türk Halkının

bağrından kopan bir parça olan Türk Ordusu olmasaydı Haçlı Seferleri’yle Batılı

sömürgeciler İslam’ı yeryüzünden silmeyi deneyeceklerdi. İşte bütün bunların intikamını

alma peşindedir onlar. Tabiî Çanakkale Zaferi’mizin de…

Onların başarıya ulaşabilmesi için Türk Ordusu’nun ve Türkiye Halkının işte böyle hazin

durumlara düşürülmesi gerekiyordu. Dini ve milli temelde parça parça edilmesi gerekiyordu.

Çok önemli oranda istedikleri gerçekleşmiş oldu.

Bunun da yerli aktörleri Pensilvanyalı İmam’ın cemaatiyle AKP’giller’in iktidarı oldu. Bu

iki aktör Türkiye’yi 15 yıldır adım adım bugünkü cehennem ortamına sürüklediler.

ABD Emperyalistleri, zaten onları bu görevi yapsınlar diye çıkardı sahneye. Hazırladığı

kanlı ve korkunç tragedyanın en önemli iki oyuncusuydu bunlar. Bunlar, 2013’e kadar el ele

yürüdüler bu ihanet yollarında. Türkiye’nin Ordusu’nu, Yargısını, Milli Eğitimini, Polisini ve

Siyasetini ele geçirdiler, sinsice, kalleşçe.

Laik Cumhuriyet’in bütün değerlerini dirhem dirhem aşındırıp bitirdiler. Ve çökerttiler

sonunda onu.

İşte bu aşamada da ele geçirdikleri ganimetin paylaşım savaşına tutuştular. Hep

söylediğimiz gibi; 2013 Aralığından bu yana yaşanan, onların bu paylaşım savaşıdır.

Gelinen son hazin durumu göz önüne alırsak; bu her iki kanlı aktör de kendilerine verilen

rolü büyük bir başarıyla oynadılar. Çünkü her ikisi de ihanet oyunlarının çok usta

aktörleriydiler.

Türkiye Halkını parça parça böldüler. Birbirlerine düşmanlaştırdılar, kanlı bıçaklı hale

getirdiler.

İşte ABD Emperyalistlerinin istediği de tamı tamına böyle bir ortamın oluşmasıydı.

İstedikleri oldu, ne acıdır ki.

Bundan sonra ne olacak?

 

AKP’giller, hemen tüm kadrolarının gönlünden geçen din devletini kurmak için çok hızlı

biçimde saldırılar yapacaklar. Laik Cumhuriyet’in son kırıntılarını da, kalıntılarını da silip

süpürmeye girişecekler.

Tabiî bu saldırılarını hep “Pensilvanyalı’nın cemaatinin temsilcilerini tasfiye ediyoruz.”,

kisvesi altında yapacaklar.

AKP’giller’in dün gece üç ay süreyle ilan ettikleri Olağanüstü Hal, işte onların bu

saldırılarını istedikleri gibi, yani istedikleri boyutta ve çabuklukta yapabilmelerini sağlama

amacını gütmektedir. Onlar artık Kanun Hükmünde Kararnamelerle bu amaçlarına ulaşmak

için yapacakları her saldırıya güya, görünüşte yasal kılıf oluşturmuş olacaklardır. O amaçla

ilan etmişlerdir üç aylık Olağanüstü Hal’i.

Üç ayda istediklerinin tam gerçekleşmemiş olduğunu düşünürlerse, bunu yeniden yeniden

uzatacaklardır.

Hiç unutmayalım ki; varmak istedikleri yer, Tayyibistan İslam Cumhuriyeti’dir. Yani

Sultanlıkla yönetilen bir din devleti kurmaktır. Buraya varmak için ellerinden gelen her şeyi

yapmak isteyeceklerdir.

Zaten bu amaçlarını da Tayyip Erdoğan’ın Saray Sözcüsü İbrahim Kalın 16 Temmuz’da

açıkça şöyle dile getirdi:

“Rabia ruhuyla yolumuza devam edeceğiz.”

Yani ne demiş oluyor?

Biz, Mısır’ın Mursi’siyle aynı anlayıştayız ve onun Mısır’da kurmayı denediği din

devletini Türkiye’de kuracağız.

Kötü kaderimize bakın arkadaşlar; bu kişi de yani İbrahim Kalın da, Wikileaks

belgelerinde “TR 326” kod numarasıyla geçer. Yani CIA devşirmiş ve kodlamış TR 326

diye.

İşin çok enteresan yönlerinden biri de şudur:

Eski Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Sedat Laçiner var ya; hani onun da şu

an adı gözaltına alınanlar arasında geçmektedir. Kardeşiyle birlikte alınmış.

İşte bu Sedat Laçiner de aynı Wikileaks belgelerinde “TR 313” kod adıyla yer almaktadır.

Demek ki CIA her iki tarafı da ele geçirmiş, oynatıyor, kullanıyor, sonunda da varmak

istediği yere varıyor. Yani Türkiye’yi adım adım BOP Haritası’na, Yeni Sevr Haritası’na ya

da cehennemine çekip götürüyor. Orada üç parçaya bölecek ve varlığına son verecek. Onun

nihai amacı da bu.

Zaten ABD Emperyalistleri ve CIA, AKP’giller’i 15 Temmuz’daki bu son kapışmada,

onlara vermiş olduğu bu görevi tamamlasınlar, sonuçlandırsınlar, diye galip getirdi,

Pensilvanyalı karşısında.

ABD Emperyalistleri, bundan sonra AKP’giller’e şunu diyeceklerdir:

“PKK’yle masaya oturacaksın. Artık bunda ayak sürümene tahammül yok. Ve bizim

hazırladığımız çözüm planını onaylayıp imzalayacaksın. Tabiî bunu halkın gözünü boyamak

için biraz sürece yayabiliriz. Ama sonunda iş mutlaka dediğimiz şekilde noktalanacak.”

AKP’giller yapacak bunu. İktidarlarını sürdürebilmek için mecburdurlar zaten de. Yoksa,

ABD tekerleyiverir onları. Hem de sonları Pensilvanyalı’nın cemaatininkinden daha kötü

olur.

İşte önümüzdeki günlerde buna da tanık olacağız, arkadaşlar. Yani adım adım Irak’ta,

Suriye’de oluşturulan Kürt Devleti’nin Türkiye ayağı da BOP Haritası çerçevesinde hayata

geçirilecek. Ortadoğu’da ABD’ye yeni bir petrol bekçisi devlet yani Amerikancı Kürt Devleti

oluşturulacak. Siyonist İsrail’e kardeş gelecek…

Tabiî bu hazin gidiş AKP’giller’in de sonunu yaklaştıracak. Türkiye’nin, kör gözlerin bile

görebileceği şekilde parça parça edilmesi, bugün Tayyip Erdoğan’ın peşinden sürüklenen

kitlelerin çok önemli bir bölümünün uyanmasına yol açacak. Dolayısıyla da “Allah ile

Aldatarak” kandırdıkları, oyuna getirdikleri kitleleri artık arkalarında bulamayacaklar.

Böylece de güçleri, kitle destekleri eriyecek…

Yani arkadaşlar; zulümleri arttıkça hak ettikleri kaçınılmaz, trajik sona günbegün

yaklaşacaklardır.

 

Fakat, ağır suçlar işlemiş her mücrim gibi bu sondan kendilerini kurtarabilmek için

zulümlerini gittikçe arttıracaklardır. Buna da hazırlıklı olalım…

Birinci Antiemperyalist ulusal Kurtuluş savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal, 1919’da

Milletimizin uğradığı felaketlerin iki sorumlusu olarak şunları gösterir. Yani iki büyük

düşmanımızın, alt etmemiz gereken iki büyük gücün kim olduğunu şöyle netçe ortaya koyar:

“Mütarekeden sonra millet iki büyük felâket altında kalmıştı. Bunların birincisi

vatan ve milletin duçar olduğu hakşiken muameleler, ikincisi de hükûmet-i sabıkanın

bu tearruzat esnasında âdeta Yunanlılarla teşrik-i mesâi eder gibi hareket etmesidir. Bu

iki büyük sebep memleketin her tarafında bir galeyan-ı intibah vücuda getirdi.

Memleketimizin her kısmında icra-i tesir etmiş olan aynı esbap aynı maksat uğrunda

her yerde teşkilât-ı millîye vücuda getirilmesini intaç etmiş ve nihayet bütün bu

müteferrik teşkilât ittihat ederek memlekete şâmil olmuştur.” (Atatürk’ün Söylev

Demeçleri’nden, 11 Ekim 1919)

Demek ki uğradığımız felaketlerin iki sorumlusundan biri Batılı Emperyalistler. İkincisi de

İstanbul Hükümetleri’ymiş.

Birincisi, Amerika da içinde olmak üzere tüm Emperyalist Batı Alemi’ymiş. Mustafa

Kemal bu birinci düşmanı başka bir konuşmasında şöyle açar:

“(…) mevcudiyetimize tasallut eden bütün garp âlemi, Amerika da dâhil olduğu

halde, tabiatiyle azîm bir kuvvet teşkil ediyor.” (Atatürk’ün Söylev Demeçleri’nden, 8

Temmuz 1920)

İkinci düşmanımız ise, vatanımız ve milletimiz için değil de Batılı Emperyalist devletlerin

kuklası işgalci Yunan Ordusu’nun safında hareket eden İstanbul Hükümetleri’ymiş. Yani

Saltanat’mış.

Hatırlanacağı gibi Halife ve onun ihanet içindeki Şeyhülislam’ı Dürrizade, Mustafa Kemal

ve Antiemperyalist Kurtuluş Savaşçılarımız hakkında idam ferman ve fetvaları çıkarıyorlardı.

İşte bu iki düşmana karşı savaşılmış ve kazanılmıştır, Kurtuluş savaşı’mız.

Bugüne gelirsek; düşmanlar yine aynıdır: ABD-AB Emperyalistleri ve onların işbirlikçisi

yerli, tepelerinden tırnaklarına kadar ihanete batmış Hilafet ve Saltanat özlemcileri.

Meclisteki Amerikancı dört burjuva partisi.

İşte, İkinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı bu düşmanlara karşı vereceğiz.

Vatanımıza, milletimize, halkımıza, Ordumuza, üniversitelerimize, Adliyemize bunlar

saldırmaktadırlar. Cumhuriyet’in tamamını yerle bir edip, silip süpürmek için…

Bugün, Mustafa Kemal’in 1919’da Samsun’a çıktığı günlerden çok daha kara günlerden

geçmekteyiz. Çünkü o gün dış düşman apaçık ortadaydı. Vatanımıza dört bir taraftan kan

dökerek saldırıyor, işgaller yapıyordu.

İç düşmansa, bu insanlık düşmanı, namus düşmanı işgal ordusunu açıktan destekliyordu.

Onunla açık işbirliği ediyor, Kuvayimilliyecilere ise yine aynı açıklıkta düşmanlık

güdüyordu. Yani böylece o da, yüzük taşı gibi açığa çıkmış biçimde görülebiliyordu. Üstelik

de İstanbul’da tecrit edilmiş haldeydi.

Bugünse cepheler iç içe geçmiş durumdadır. Halkımız dost ve düşman cepheyi görüp

kavrayamıyor. Kendisini Yeni Sevr bataklığına götürmekte olan yerli hainleri, güvenilecek

kurtarıcılar sanıyor. Onların peşine takılıyor. Yani kolayca aldatılabiliyor.

Bütün bu olumsuzluklara ilave olarak, Türkiye Halkı da etnik temelde ne yazık ki birbirine

belli ölçüde düşman edilmiştir. Türkler ve Kürtler, Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi yan

yana ve omuz omuza değildirler bugün. ABD Emperyalistleri bu ayrıştırmayı gittikçe

derinleştirmeye uğraşmaktadırlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi.

Fakat, bu kuşatmadan da çıkış mutlaka vardır. Büyük felaketler yaşayacak olsak da,

ülkemiz parçalanacak olsa da, sonunda yine halklarımız kazanacak, biz kazanacağız. Türk ve

Kürt Halkı belli bir süre ayrı devletler biçiminde bölünmüş dahi olsa, yine birliğimizi,

kardeşliğimizi oluşturacağız. Gerçek düşmanımızın ABD Emperyalistleri ve yerli işbirlikçi

hainler olduğunu görüp kavrayacağız, her iki halk olarak.

Kürt Meselesi’ni eşitlik, kardeşlik ve özgürlük temelinde çözerek iki halkı yeniden

kardeşleştireceğiz.

 

Fakat ne çare ki bu raundu ABD Emperyalistleri kazanacaktır, bir süreliğine de olsa bizi

parçalayacaklardır. Süreç onu gösteriyor…

Tekrarlayalım ki; büyük felaketler yaşayacak olsak da, tarifsiz acılar çekecek olsak da bu

cehennemden çıkacağız, bu kara günleri aşacağız.

Ortadoğu’da on milyonu aşkın masum müslümanın kanını döken ve ülkemiz de dahil

olmak üzere Müslüman ülkeleri parça parça etmek için savaşlar, işgaller yapan, insan

soyunun baş düşmanı ABD Emperyalistlerini ve yerli işbirlikçi hainlerini kesinkes yenilgiye

uğratacağız. Döktükleri masum insan kanının ve ettikleri zulümlerin, ihanetlerin hesabını tek

eksiği kalmamacasına soracağız.

Bizi korkutmaları, yıldırmaları, yolumuzdan döndürmeleri asla mümkün değildir. Buna hiç

kimsenin gücü yetmez.

Uğradığımız sayısız, tarifsiz işkencelerin ve 12 Eylül faşist diktatörlerinin emrindeki

mehkemelerin hakkımızda yürüttüğü idam istemli yargılamaların, kovalamaların gücü

yetmedi buna. Bu zulümler inancımımızda, cesaretimizde ve kararlılığımızda zerre miktarda

olsun azalmaya sebep olamadı.

Daha önce de defalarca söylediğimiz gibi; ABD Emperyalistleri ve yerli işbirlikçileri bizi

tutuklatabilirler, işkencelere uğratabilirler, ağır cezalara çarptırabilirler ve öldürebilirler. Ama

asla korkutamazlar, yıldıramazlar, kutsal davamızdan vazgeçiremezler.

Önderimizi, Birinci Kuvayimilliye Savaşçısı, Kuvayimilliye Köyceğiz Askeri Komutanı

Hikmet Kıvılcımlı der ki;

“Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek yeğdir.”

Evet, vatanımız ve halkımız için, onun kurtuluşu için mücadeleden vazgeçmektense ölmek

yeğdir, bizim için de.

Atalarımız bize şu erdemi öğretti ve benimsetti ki:

Yatakta ölmek, bizim için makbul bir ölüm değildir. Biz, bir kavgada vurulup düşerek

ölmeyi tercih ederiz. Burada tabiî dostluğun da düşmanlığın da mertçe olduğu bir kavgada

olsun bu, deriz.

Fakat, hain, işbirlikçi düşmanların sinsice ve kalleşçe pususunda, saldırısında vurulup

düşersek de ne diyelim, kader utansın.

Biz, Önderimiz Hikmet Kıvılcımlı’dan bayrağı devraldığımız günden bu yana geçen 50 yıl

boyunca da hep bu anlayış içinde olduk.

Sözü daha fazla uzatmayalım, arkadaşlar. Biz, hep olduğumuz yerdeyiz ve aynı anlşayışla,

aynı kavganın içindeyiz. Biliyoruz ki Tarihin görüp tanıdığı en haklı ve meşru dava bizim

davamızdır… 21 Temmuz 2016.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı