Bu her ikisi de Amerikan yapımı olan CIA-Pentagon-Washington ya da Muaviye-Yezid dininin savunucusu güç, hep söylediğimiz gibi ABD’nin 1950 sonrasında uygulamaya koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi”nin bir ürünüdür. Bu proje de bilindiği gibi, CIA’ya aittir. Yapımcısı da, uygulayıcısı da yani sahneye koyucusu da CIA’dır. Hatta bu projenin bölgede uygulanışını bizzat yöneten CIA’nın Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller’dir. Bunu kendisi de itiraf etmiştir, hatırlanacağı gibi. Hatta, bu görevimden “şeref duyarım”, demiştir.
İşte o projenin ürünüdür bu güçler. Ve de hepimizin bildiği gibi, 2013 Aralığına kadar el ele, omuz omuza kardeşane bir dayanışma ile Türkiye’yi CIA’nın buyrukları doğrultusunda hem Ortaçağ karanlıklarına doğru, hem de BOP cehennemine doğru sürükleyip getiriyorlardı.
Ne demişti o günlerde Tayyip Erdoğan bu konuyla ilgili olarak?
Aynen şunu:
“Cemaate kızgınlıkla bu adımların atıldığı iddiası dört dörtlük iftira, yalan. Cemaatin en ileri gelenleri, mensupları bugüne kadar acaba ne getirdiler de Tayyip Erdoğan bunu geri gönderdi. Yani üniversitelerin verilmesiyle alakalı adımlardan tutun da birçok faaliyetlere yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yaptık. Benden geri dönen hiçbirşey yoktur. Buna Rabbim şahittir.” (Star Gazetesi, 24.11.2013, http://haber.star.com.tr/politika/geri-adim-beklemeyin/haber-809317)
Ne kadar net itiraf, değil mi?
Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın ürünü Laik Cumhuriyeti adım adım işte böyle dayanışma içinde yıktılar.
Yine aynı Tayyip Erdoğan Pensilvanyalı İmam için aynen şunları söylüyordu:
“Türkçe Olimpiyatları kapanışında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat sürecinden beri Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen Hoca’yı ‘Bu hasret bitsin artık’ diyerek Türkiye’ye davet etti.
“Başbakan Erdoğan, Türk Telekom Arena Stadyumu’nda düzenlenen 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış gecesinde konuşma yaptı. Konuşmasında vatan hasreti çekenleri hatırlatan Erdoğan, ‘Gurbet hasrettir, hasretin bedeli çok ağırdır.’ dedi. Vatan hasreti çekenleri de Türkiye’ye davet eden Erdoğan, ‘Gurbette olup vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Gurbet aynı zamanda garipliktir, zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki bu sıla hasreti artık bitmelidir. Bitsin istiyoruz.” (http://www.haber7.com/siyaset/haber/891422-erdogan-gulene-artik-don-cagrisi)
Çok açıkça görüldüğü gibi Tayyip Erdoğan, Pensilvanyalı’nın “Türkçe Olimpiyatları” adlı etkinliğine katılıyor. Ve orada sarf ediyor bu dostluk ve kardeşlik sözlerini. Ve de Tarih 14 Haziran 2012.
İşte böylesine dosttular, kardeştiler ve hatta “kardeşten de ileri”ydiler.
Amma velakin, iş canına okuduk artık, işini bitirdik dedikleri kısmen de olsa Laik Cumhuriyetin bıraktığı ganimetin paylaşımına gelince tıpkı mafyacıların soygun sonrasında düştükleri anlaşmazlık, kavga ve kanlı hesaplaşmaya benzer bir hesaplaşmaya, vuruşmaya girdiler. Ganimet büyüktü.
Aslan payını kim alacaktı bundan?
Her ikisi de “ben”, diyordu. “Benim hakkım bu.”
İşte 2013 Aralığında patlak veren, bir enkaz yığınına çevirdikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin paylaşım kavgasının yeni bir basamağı, konağı ya da vuruşmasıdır, 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananlar.
Hep söylediğimiz gibi, hasım tarafları oluşturan bu her iki meşruiyetten ve kanuniyetten yoksun, Anayasa ve kanunlar dışına düşmüş suçluların oluşturduğu güç, aynı sınıfsal, ideolojik, kültürel, felsefi ve siyasi inanca sahiptir.
Her ikisi de Muaviye ve Yezid İslamı’nın, yani sahte İslam’ın; Kur’an’la ve Hz. Muhammed’le hiç ilgisi olmayan Amerikan İslamı’nın savunucusudur.
Her ikisi de Ortaçağcıdır. Yani Ortaçağın şeriat düzeninin savunucusudur ve bir din devleti kurma amacı gütmektedir. Dolayısıyla da azgın bir Laiklik düşmanlığına sahiptir.
Her ikisi de yukarıda da belirttiğimiz gibi Amerikan projesidir ve Amerikan yapımıdır.
Her ikisi de vatana, millete ve Türkiye Halkına düşmandır.
Her ikisi de kamu malı aşırıcısıdır. Dolayısıyla da Maun Suresi mücrimidir. Hz. Muhammed’in Gerçek İslam anlayışına göre bunların cenaze namazları bile Müslüman sıfatıyla kılınamaz.
Her ikisi de gaddarlıkta, acımasızlıkta, insan, hayvan ve doğa düşmanlığında birbirleriyle yarışırlar.
Özetçe; her ikisi de El Kaide, El Nusra, ÖSO, ve IŞİD çizgisindedir, ideolojisindedir.
Dikkat edelim; insanları koyun keser gibi, boğazlarını keserek katleden kimler olmuştur Tarihte ve bugün?
Muaviye, Yezid… Yezid’in Kûfe valisi, Ebu Süfyan’ın veled-i zinası Ubeydullah bin Ziyad. İşte bu Ziyad, kendisi gibi bir insan sefaleti olan zalim Ömer bin Sa’d komutasında binlerce kişilik orduyu Kerbela’ya İmam Hüseyin’i ve 72 kişiden oluşan Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’ini katlederek yok etmesi için gönderdi. Fırat kenarında günlerce aç ve susuz bırakılan İmam Hüseyin ve Ehl-i Beyt 10 Muharrem 680’de insanın kanını donduran bir canilikle katledildi. Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt’in başları kesilip gövdelerinden ayrıldı. İmam Hüseyin’in bedeni, düşman atlılarının ayakları altında kağıt gibi oluncaya kadar çiğnenerek ezildi. Kesik başı da önce Kûfe’ye sonra da Şam’daki Muaviye’nin sarayına gönderildi.
Ehl-i Beyt’in cesetleri vahşi hayvanlar ve leş kuşları yesin diye açıkta bırakıldı. Ancak, Yezid Ordusu çekildikten sonra yakın köylerden gelen Gerçek Müslümanlar cenazeleri defnetti.
O tarihten bu yana Muaviye ve Yezid İslamının devamcısı ve savunucusu olan Arap halifeleri kelle kesmiştir.
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Vahhabi İmam Hüseyin yönetimindeki Arap Orduları, İngiliz Emperyalistlerinin ve Lawrence’in emirleri ve yönetimi altında Batılı Emperyalistlere karşı savaşan Osmanlı askerlerini gece baskınları yaparak arkadan vurmuşlardır. Ellerine verilen İngiliz silahlarıyla öldürmüşlerdir. Teslim olanları ise cenbiye denilen eğri Arap hançeriyle-bıçağıyla boyunlarını keserek katletmişlerdir.
Bilindiği gibi, Fethullah’ın ve Tayyipgiller’in dostu Suudi Krallığı da yüz yıldan bu yana sürekli kılıçla insan kafası kesmektedir. Daha birkaç ay önce, bu yılın 1 Ocağında aralarından birinin İranlı bir din adamı olduğu 47 kişiyi başını keserek idam etmiştir Suudi Krallığı.
Orta yaştaki arkadaşlar hatırlarlar; yine CIA’nın doktrine ettiği ve örgütlediği, Cezayir’deki GİA (Silahlı İslami Grup) adlı insanlıktan çıkmış canavarlar yüzlerce masum insanın hatta başları açık diye kaçırdıkları ortaokul, lise öğrencisi genç kızların başlarını kesmişlerdir. Hem de bir kasabın bir koyunu kesemeyeceği soğukkanlılıkta ve acımasızlıkta. Gülerek, kendi aralarında konuşup şakalaşarak katletmişlerdir bu masum kızcağızları.
Ve yine bildiğimiz gibi, bir CIA yapımı ve CIA dini savunucusu olan IŞİD insan kesmektedir sürekli. Ve o canavarca infazlarını da kayda alarak internet ortamında paylaşmaktadır.
Ve gelelim bugüne. Daha doğrusu 15 Temmuz gecesine. İstanbul Boğaz Köprüsü’ne…
Tayyip Erdoğan ve AKP’giller’in uzun yıllar uğraşını vererek yetiştirdikleri (tabiî Pentagon-CIA’yla el ele vererek) IŞİD militanı görünümlü “dindar ve kindar nesil”, 20-21 yaşlarındaki gencecik masum vatan evladı askerlerimizin boğazını keserek katletmiştir.
Hiçbir şeyden haberi olmayan, rütbesiz, “vatan görevini” yapmak için orada bulunan garip yavrucaklarımızı Muaviye ve Yezid Ordusunun yaptığı gaddarlık ve zalimlikle, boğazlarını keserek katletmiştir, AKP’giller’in CIA’yla el ele vererek yaratıp yetiştirdikleri “dindar ve kindar” kadrolar.
Yine bu vatan evlatlarını yüzüstü yerlere yatırmışlar, kemerlerle kırbaçlamışlar, külotları kalıncaya kadar çırılçıplak soymuşlar, tekmelemişler, ağızlarını yüzlerini kan içinde bırakıncaya dek dövmüşlerdir. Hakaretler, küfürler savurmuşlardır.
Bu katliamlar sonrasında CIA’nın yaptığı proje ya da senaryo gereği galip getirilen Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nda yaptığı konuşmada damadıyla birlikte gülüyordu. Ve bu işin “Allah’ın bir lütfu” olduğunu söylemekten de kendisini alamıyordu. Öyle ya; bu “lütuf” sonrasında Tayyipgiller, hem 2013’ten bu yana savaştıkları Pensilvanyalı İmam’ın güçlerini ağır bir hezimete uğratmış oluyor, hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde kendisinden yana olmayan tüm unsurların temizlenmesi için eline sonsuz bir fırsat geçirmiş oluyordu.
Hiç kuşkunuz olmasın ki bundan sonra AKP’giller kendilerinin ihanet, talan ve vurgun düzenine karşı çıkan herkesi “Paralelci”, “Darbeci” diyerek gece baskınlarıyla gözaltına aldırıp, artık bütünüyle kendilerinin hukuk bürolarına döndürdükleri sözde mahkemelerinde yargılatıp, ağır cezalara uğratmayı deneyeceklerdir. AKP’li olmayan herkes Paralelcidir ve düşmanıdır artık onların.
O kadar pervasızlaşmışlardır ki artık; darbeci diyerek yakalayıp topladıkları 70 küsur amiral ve generalin onlarcasını ağır işkencelerden geçirmişlerdir. Çıplak ayakla, yüzleri gözleri, bedenleri kanlı yara izleriyle ve darp izleriyle dolu perperişan bir halde, ters kelepçeye vurulmuş görüntülerini, hakaret ve aşağılamalar eşliğinde kayda aldırıp TRT Televizyonu da dahil olmak üzere tüm medya kuruluşlarına servis ettirmişlerdir. Bizim bilgilerimiz dahilinde Tarihte hiçbir düşman gücü Türk Ordusu’nun bu kadar çok sayıdaki amiral ve generalini bu denli aşağılamamıştı.
4 Temmuz 2003’te Irak Süleymaniye’de 11 Türk subayının başına çuval geçiren, emperyalistlerin başhaydut devleti Amerika’nın işgal ordusunun askerleri bile bu denli ağır hakaret etmemişti.
Kaldı ki biz bu amiral ve generallerin hepsinin Pensilvanyalı İmam’ın tarikatına bağlı olduğu kanısında değiliz.
Bundan sonra da Birinci Kuvayimilliye ve Mustafa Kemal Geleneğine bağlı olan askerler, hakim ve savcılar, bilim insanları da Paralelcilik yaftası ve iddiasıyla yoğun saldırılara uğratılacaktır. Tayyipgiller, ellerine geçen bu fırsatı sonuna kadar kullanmayı deneyeceklerdir.
İşkence, uluslararası hukukta ve insan vicdanında kesinkes mahkum edilmiş bir insanlık suçudur. Hiç kimseye işkence ve kötü muamele yapılamaz. Hele hele teslim olmuş, tutsak edilmiş insanlara hiç yapılamaz. Bunu yapanlar çok net bir şekilde insanlık suçu işlemişlerdir. İşte AKP’giller bu suçu hem işlemekte, hem de görüntülerini medyada pervasızca paylaşarak yaptıkları bu utanç verici işle övünmektedirler.
Yine dikkat edersek; Pensilvanyalı İmam’ın savcı, yargıç ve polis kadrolarındaki güçleri de böyle acımasızdır. Onlar da Türk Ordusu’nun Mustafa Kemal Geleneğine bağlı, laik güçlerini ve yine aynı laik geleneğe bağlı bilim insanlarını, akademisyenleri, gazetecileri aynı acımasızlıkla ve insan aklıyla alay eden iftira ve suçlamalarıyla, gece baskınlarıyla yakalayıp Silivri, Hasdal zindanlarına tıkmışlardı. Yıllarca buralarda tutmuşlar ve ağırlaştırılmış müebbetlere varan ağır cezalara çarptırmışlardı.
AKP’giller de gaddarlıkta, acımasızlıkta ve Ortaçağcılıkta tıpatıp aynıdırlar. His yoksunudur bunlar.
AKP’giller, Ordudaki, yargıdaki, üniversitelerdeki, eğitimdeki, polisteki Pensilvanyalı İmam’ın tüm unsurlarını tasfiye edeceklerdir artık. Fakat asla bununla yetinmeyeceklerdir. Mustafa Kemal Gelenekli, laik, yurtsever, antiemperyalist unsurların tamamını da devlet kurumlarından uzaklaştıracaklardır, atacaklardır. Ve hatta, tutuklatıp yargılatıp cezalara çarptıracaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini “Tayyibistan Devleti”ne çevirmek isteyeceklerdir artık. Hesapları, hedefleri budur.
Biz, birkaç yıl önce yaptığımız bir tespitte şöyle demiştik:
“Tayyipgiller’in adaleti, Pensilvanyalı Fethullah’ın cemaatinin adaletinden asla daha insaflı olmayacaktır. Acımasızlıkta, hukuksuzlukta ve kanun tanımazlıkta onunla başa baş yarışacaktır.”
Gelişen olaylar bizim bu tespitimizi doğrulamıştır o günden bu yana. Çünkü bunlar, aynı toptan kesmedir. Aynı ABD yapımıdır. Ve aynı Muaviye-Yezid dinini savunucusudur.
Bunların her ikisi de başta Anayasa olmak üzere her türlü kanunu çiğnemiş ve onun dışına düşmüştür. Bunların her ikisi de her türlü meşruiyetten yoksundur. Bunların her ikisi de darbecidir, zalimdir, hak hukuk bilmezdir. Acıma duygusundan yoksundur. Ve her ikisi de ABD’ye sadakatte ve hizmette zerre kusur etmezler…
Fakat tüm zalimler gibi bunlar da kaçınılmaz sonlarından yani yıkılmaktan kurtulamayacaklardır. Yaptıkları tüm suçların hesabını bir bir vereceklerdir. Bundan kaçışları yok.
İki gün önce akşam belediye otobüsünde eve dönüyordum. Yan tarafıma 60 yaşlarında kara halktan yani bir ömür alınteriyle geçim sağlamış bir insanımız oturmuştu. Tayyipgiller’in çağrısıyla sokakları doldurmuş dindar ve kindar güçler, naralar, sloganlar eşliğinde doldurmuşlardı caddeleri, sokakları. Otobüs ilerleyemiyordu bir türlü. Yanımdaki kardeşle göz göze geldik. “Dün iki askerin boğazını keserek öldürdü bunlar. Ağladım uzun süre, tutamadım kendimi.”, dedi.
Bense; “Ben de çok üzüldüm o vatan evlatlarına. Benim de gözlerim doluktu.”, dedim. Dostça vedalaştık ayrılırken.
Aynı gece, eşim de ağlamıştı Boğaz Köprüsü üzerinde işlenen bu canavarlığı görünce. Telefonla arayan kızım da ağladığını söyledi. Ayrıca, iki günden bu yana da bir şey yiyip içemediğini söyledi bu sebepten dolayı.
O geceki canavarlıklar ve Türk amiral ve generallerine ettikleri işkenceler, aşağılamalar, insanlık suçları önemli ölçüde bir tepki ve nefret uyandırmıştır halkımızda. Bu mayalanma sürecektir. Kitleler, bunların içyüzlerini giderek daha açık görmeye başlayacaklardır. Yani rüzgar ekmektedir bunlar, etmekte oldukları bunca zalimlikle. Atasözümüzün öngördüğü gibi, fırtına biçeceklerdir. Bunların sonu da Pensilvanyalı İmam’ın cemaatinin sonundan farklı olmayacaktır. Beraber yürümüştür bunlar on yıllar boyu ihanet yolunda. Sonları da aynı olacaktır. Aynı kaderi paylaşacaklardır.
Ve geçen sefer de söylediğimiz gibi bunlar ABD Emperyalistlerinin projesi doğrultusunda Türk Ordusu üzerinde oynadıkları bu kanlı oyunun ve Türk Ordusu’nu sürükledikleri bu felaketin, yaşattıkları bu acıların, döktükleri bu kanların hesabını son kertesine dek vereceklerdir. Bu hesabı halkımızla el ele, omuz omuza vererek biz Gerçek Devrimciler soracağız. Onlar en sonunda layık oldukları cezalara çarptırılacaklardır. Tarih ve insanlık vicdanı önünde zaten çoktan mahkum olmuşlardır da.
Onları bugünkü yasalar çerçevesinde sadece hukuka ve vicdanlarına dayanarak hüküm oluşturan bağımsız, gerçek mahkemeler önünde yargılayacağız.
Bakmayın bu AKP’giller’in şu an güçlü göründüklerine. Vatana bunca ihaneti etmiş, bunca yolsuzluk yapmış, bunca kan dökmüş ve her türden suçu sayısız defa işlemiş ve Laik Cumhuriyeti yerle bir etmiş olan bu Amerikan işbirlikçisi AKP’giller’in güçlülükleri görünüştedir, geçicidir, aldatıcıdır. Bunlar güçlü görünse ne olur… Onları da, Pensilvanyalı İmam’ın tarikatını da mahkemeler karşısına çıkaracağız. Hukuki, yasal, bağımsız, güvenilir mahkemeler karşısına. 18.07.2016.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı