Değerli Öğretmenime Açık Mektup

özler-300x228 (1)Yıl 2015 Öğretmenim.

ABD-AB Emperyalizminin BOP Projesi doğrultusunda Ortadoğu ülkelerini nasıl kan gölüne çevirdiğini görüyorsun Öğretmenim.

Bu projeleriyle AB-D Emperyalistlerinin, Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşımız ile yırtıp çöpe attığımız Sevr’i yeniden uygulamaya koyduğunu; bu hain amaç doğrultusunda ülkemizde de bin yıldır kardeşçe yaşayan Halkları birbirine kırdırmaya çalıştıklarını görüyorsun Öğretmenim.

İçinde yaşadığımız Parababaları düzeninin, Emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin, özellikle son 13 yıldır Tayyipgiller iktidarı eliyle bu ülkenin işçisine-kamu kamu emekçisine- köylüsüne kısacası işgücünü satarak geçinen insanlarına nasıl bir yaşamı reva gördüğünü biliyorsun çünkü yaşıyorsun Öğretmenim.

Eğitimin üretim ilişkilerinden bağımsız düşünülemeyeceğini; para kaynaklarımızın Emperyalistlerin elinde olduğu sürece, eğitim politikalarımızın da onların elinde olacağını biliyorsun öğretmenim. Tam da bu nedenlerle, AB-D Emperyalistlerinin zaten kapitalizmce geri olan İslam ülkelerini Ortaçağın karanlıklarına götürmek ve devrimci, ilerici, demokrat yurtsever hareketlerin gelişimini engellemek amacıyla, gerçek İslam ile ilgisi olmayan Siyasal İslam’ı (CIA İslamı’nı) formüle ettiğini; bunun için ülkemizde özellikle son 13 yıldır eğitimin hızla Ortaçağcılaştırıldığını, tüm okulların İmam Hatipleştirilmeye çalışıldığını, ülkenin, Kur’an kurslarıyla, tarikatlarla, TÜRGEV gibi gerici örgütlenmelerle donatıldığını görüyorsun Öğretmenim.

TEOG uygulaması yoluyla Halk çocuklarının, gençlerimizin İmam Hatiplere mahkum edildiğini, kadının özgürlüğünün değil esaretinin simgesi olan türbanın ilkokullara kadar sokulduğunu; kısacası eğitimin her kademesinde laikliğin, bilimselliğin ayaklar altına alındığını; eğitim sistemimizin bir yandan Ortaçağcılaştırılırken, bir yandan da emperyalist talanın emrine sunulduğunu görüyorsun Öğretmenim.

Eğitim Programlarımızın Dünya Bankasının işbirliğiyle hazırlandığını; 4+4+4 uygulamalarının öğretmeni öğretmenlikten, öğrenciyi de öğrencilikten çıkardığını; bu uygulamalar sonucunda küçücük kızlarımızın okuldan uzaklaştırılarak, çocuk gelinler yapıldığını; çocuk bedenlerin Parababalarına ucuz işgücü olarak pazarlandığını biliyorsun Öğretmenim.

Avrupa Birliği projelerinin senin gözünü boyayacak biçimde düzenlenmiş Emperyalist sömürünün üstü cilalanmış uygulamaları olduğunu; bu uygulamaların yurdun dört bir yanını sarmış sivil örümcek ajanslar eliyle yürütüldüğünü ve iyi niyetli, fedakâr öğretmenlerimize ‘bilimsellik’ maskesi altında pazarlandığını, hatta okullarda küçücük çocuklarımıza programın gereği olarak ‘Avrupa Birliğini Seviyorum’ şiirleri yazdırılarak düşüncelerinin biçimlendirilmeye çalışıldığını biliyorsun Öğretmenim.

Milli Eğitime bütçeden ayrılan payın Cumhuriyet döneminin en düşük seviyesine ulaştığını, tüm eğitim yatırımlarının durduğunu, sınıfların eğitim yapılamayacak kadar kalabalıklaştığını, çocuklarımızın okulsuz ve öğretmensiz bırakıldığını, durum böyle iken onca emek vererek okuyup, diploma sahibi olmuş 2015 itibarıyla sayıları 400 bine ulaşan öğretmenimizin atama için beklediğini, bu genç öğretmenlerimizin dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından Eminönü’nde önlerine birisinin yem atması için bekleyen güvercinlere benzetildiğini biliyor, bu durumdaki onlarca genç öğretmenimizin intihar ettiğini görüyorsun Öğretmenim.

Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik ile eğitim sistemimizin biçiminin, içeriğinin ve kadrolarının tamamen değiştirilip, ilerici değerlere sahip çıkan bütün eğitim emekçilerini tasfiye etmeye yönelik adımlar atıldığını; bu doğrultuda 7 bine yakın okul müdürünün görevine son verildiğini, yerine AKP yandaşı (Eğitim-Bir Sen’li) müdürlerin getirildiğini biliyorsun Öğretmenim.

Aday öğretmenlere sözlü mülakat uygulaması yoluyla, yandaş olmayan yani Laik, Yurtsever, Demokrat genç öğretmenlerin, tümüyle sistemden elenmeye çalışıldığını görüyorsun Öğretmenim.

Köy Enstitülerinin günümüzdeki son izi olan Öğretmen liselerinin kapatıldığını; bakkal dükkanı açar gibi Eğitim Fakültelerinin açıldığını, bu fakültelerde devşirme personelle ‘öğretmen eğitimi’ yapıldığını; öğretmenlik formasyonunun ‘Yaşam Boyu Eğitim’ adı altında, herkesin yapabileceği bir iş statüsüne indirgenmeye çalışıldığını; formasyon programlarının gerekirse uzaktan eğitim yoluyla verilebileceğini, performansa dayalı ücretlendirme, kariyer basamakları vb esnek-güvencesiz çalıştırma politikalarıyla öğretmenlik mesleğinin iğdiş edildiğini, meslek ve insan onurunun ayaklar altına alınmaya çalışıldığını iliklerine dek yaşıyorsun Öğretmenim.

Tayyipgiller iktidarıyla Yandaş sendikanın, ‘Sözde Toplu Görüşme’ masalarında al gülüm ver gülüm yaparak, Türk Lirası Dolar ve Euro karşısında hızla erirken, halkımızın alım gücü günden güne azalırken, kamu emekçilerine reva görülen zam oranlarıyla bizlerle adeta dalga geçildiğini, bizlerin sefalet ücretine mahkum edildiğini biliyorsun Öğretmenim. Bu ekonomik şartlar altında nasıl sistemin kölesi haline getirilmeye çalışıldığımızı görüyorsun Öğretmenim.

Halbuki çok iyi biliyorsun ki sevgili Öğretmenim; devrimci, yurtsever eğitimci Fakir Baykurt’un dile getirişiyle “Öğretmen yalvarmaz, Öğretmen boyun eğmez, Öğretmen el açmaz.” Ve yine çok iyi biliyorsun ki sevgili Öğretmenim; senin bu sözleri kanıtlayan bir mücadele geleneğin ve tarihin var.

Bu topraklarda “Sömürü, İşgal Varsa; Ya İstiklal Ya Ölüm diyen de vardır” sözünü haykıran ve bu uğurda davranan Mustafa Kemal, Kubilay, Tonguç, Baykurt, Apaydın gibi nice öncülerin var, biliyorsun Öğretmenim.

Ancak şunu da biliyorsun Öğretmenim: Çok derdin tek ilacı gerçekten örgütlü olmak, örgütlü mücadele etmek. Egemenler, sömürü düzenlerini sürdürebilmek için ‘öğretmen tarafsız olmalı, öğretmen siyasetle uğraşmamalı’ söylemini geçerli-haklı bir söylemmiş gibi kabul ettirmeye çalışıyorlar. Ancak bu söylemin ve benimsendiğinde ortaya çıkacak davranışların ezilenler ve sömürülenler lehine hiçbir sonuç vermeyeceğini görüyorsun Öğretmenim. Ne demişti Fakir Baykurt TÖS’ ün 1968 yılında düzenlediği Devrimci Eğitim Şurası’nın açış konuşmasında:

“Fakat öğretmen -şunu da bilmelidir ki, bu ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları öğretmene özlediği refahı sağlayacak zenginliktedir. Ancak bu refahın sağlanması her çeşit sömürünün sona erdiği gerçekten toplum yararına işleyen bir ekonomik düzen kurulmasıyla mümkündür. Bu noktada öğretmenin ekonomik sorunu, toplumumuzun ezilen ve sömürülen sınıflarının sorunlarıyla birleşmekte ve özdeşleşmektedir. Öğretmen ancak bu sınıfların bilincine ulaşmasındaki başarısıyla kendi sorununu da çözümlemiş olacaktır. Çünkü tek başına bir öğretmen sorunu yoktur, onun sorunu Türkiye’nin genel sorunu içinde bir parçadır. Bu nedenlerle öğretmenin ve onun devrimci örgütünün mücadelesi bu yöne dönük olmalıdır. Öğretmenin geçim ve güvenliği de bu anlayış içinde ele alınmak zorundadır.

“Devletin ve Eğitimin yöneticileri, bizim tarafsız kalmamızı istiyorlar. Kurtla kuzunun adil olmayan mücadelesinde tarafsız kalmak, güçsüz kuzunun karşısındaki güçlü kurdu kendi gücümüz kadar güçlendirmek demektir… Tarafsızlık, çağdaş aydının, çağdaş eğitimcinin şiarı olamaz.

Her taraflı olma durumu bir siyasettir sevgili Öğretmenim. Ve bizim örgütlü olarak yürüteceğimiz mücadelemiz ve siyasetimiz ezilenden yana olacağı için haklı ve onurlu olacaktır. Bu mücadeleyi başarıya ulaştırmada vazgeçilmez ilkelerin ise anti-emperyalizm, anti-feodalizm ve anti-şovenizm olduğunu biliyorsun Öğretmenim.

Değerli Öğretmenim,

inanıyorum ki bu yolda omuz omuzayız ve giderek de çoğalacağız. Nereden mi biliyorum? Çünkü biz en son Şanlı Gezi Direnişimizde gördük, yaşadık bunu. Ayağa kalkan binlerle beraber direnişlerdeydik. Onların fıtratında zam, zulüm, işkence varsa; bizim fıtratımızda da direniş ve mücadele var Öğretmenim. İşte bunun için,

5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ’NDE YÜREKLİ ve GELECEK NESİLLERE ONURLU BİR GEÇMİŞ BIRAKACAK MÜCADELENİ KUTLARIM ÖĞRETMENİM.

Sevgi ve saygılarımla,. 

Doç. Dr. Özler ÇAKIR