HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un TRT’de gerçekleştirdiği İkinci Seçim Konuşmasının orijinal metnini yayımlıyoruz:
Ey bütün dünyayı kana ve ateşe boğan, yüz milyonlarca masum insanın katili, insan soyunun başdüşmanı Amerikan ve Avrupa Emperyalistleri, cani ellerinizdeki kanları yıkamaya, okyanusların bütün suları yetmez.
Ey ülkemizin, bölgemizin ve mazlum dünya halklarının başbelası haydutlar, yıkılacaksınız, defolup gideceksiniz ülkemizden, bölgemizden, Asya’dan, Afrika’dan, Latin Amerika’dan… İnsan içine çıkamayacaksınız sonunda. Tarih lanetli sayfalarında yazacak adınızı.
Ey ülkemizdeki ekonomik ve siyasi çıkarını Amerikan ve Avrupa Emperyalistlerinin çıkarlarıyla ortaklaştırmış hainler güruhu, ey Parababaları, ey Meclisteki siyasi hayatları Amerikan Emperyalistlerine hizmetle geçmiş dört sermaye partisi, ey Türk ve Kürt Halkının düşmanı, ihanetin bedenlerinde bir inme gibi dolaştığı Amerikan işbirlikçileri, belki bu seçimde de aldatacaksınız halkımızı bir kez daha. Ve doluşacaksınız Meclisin ceylan derisiyle kaplı koltuklarına yeniden. Oynadığınız hainane ortaoyununun yalandan kavgasını sürdürmeye devam edeceksiniz bir süre daha. Ama şunu hiç aklınızdan çıkarmayın ki, elbet bir sonu olacak oynadığınız bu hayâsızca oyunun sonunda efendilerinizle beraber siz de yenileceksiniz. Ve ihanetlerinizin, vurgunlarınızın, hırsızlıklarınızın hesabını vermekten kaçıp kurtulamayacaksınız.
Saygıdeğer halkımız,
Bu emperyalist işbirlikçiliğini, onlara hizmeti ve halkımıza ihaneti siyasi meslek edinmiş bu sermaye partilerinin AKP, CHP, MHP ve HDP’nin sözcüleriyle aynı ekranlarda, aynı yayın akışı içinde görünecek olmak bize ağır geldi. Çünkü biz, 48 yıllık siyasi hayatımızın tamamını, ruhlarını zalimliğin en kötüsüyle doldurmuş bu emperyalist çakallara ve onların yerli işbirlikçisi olan Parababalarına ve siyasilerine karşı mücadeleyle geçirmiştik. Katılmak istemedik bu programa. Ama arkadaşlar ısrar etti, geldik.
Ülkemizi yarısömürgeleştiren, halkımızı işsizlik pahalılık cehenneminde inleten bu yerli yabancı Parababalarıdır. Bunları ülkemizden defetmeden Türkiye, ekonomik ve siyasi bağımsızlığını kazanamaz. Ve halkımız rahat bir nefes alamaz.
İşte biz devrimci savaşımızın zaferiyle ilk iş olarak bunu gerçekleştireceğiz.
Saygıdeğer halkımız,
Bu işbirlikçilerin nüfusumuzdaki oranı binde birdir. Yani 78 milyonluk Türkiye’de bunlar sadece 78 bin kişiciktir. Demek ki Türkiye insanının binde biri oranındaki bu hainler, 78 milyon insanımızı esir almakta, onun alın terini, yarattığı emeği, komisyon karşılığında Batılı efendilerine peşkeş çekmektedir.
Saygıdeğer halkımız,
Yaralısın, acılar içindesin, vatanın parçalanmanın eşiğinde, kime güveneceğini bilemez durumdasın.
Biz bu sonucu hak etmedik. Hayır etmedik! Ülkemiz bu talanı yaşamamalıydı. Neylersiniz!
Biz Halk İktidarını kurunca neler mi yapacağız?
Şunu:
Tüm devlet yöneticileri ortalama işçi ücretine denk bir maaş alacaktır. Çünkü bugün olduğu gibi, ortalama ücret alan bir işçiden on-on beş kat, ortalama gelire sahip bir köylüden otuz-kırk kat fazla maaş alan milletvekilleri, halkın dertlerini, çektiği acıları, sıkıntıları asla anlayamazlar. Atasözümüz de der ya; “tok acın halini bilmez”, diye.
İnsanın empati yapabilmesi için karşısındaki insanın acılarını, sıkıntılarını hissetmesi, yaşaması gerekir. Ancak o zaman devlet yöneticileri halkın dertlerine çareler bulmaya çalışır.
2005 yılında, Parti Programı’mızda Asgari Ücreti, Ortalama Geçim Endeksine bağlantılı biçimde, 1500 lira olarak belirlemiştik. Bu geçim endeksi bugünse dört kişilik bir aile için 4339 liradır. Öyleyse asgari ücret bu rakamdan aşağı olamaz. Olur ise bu, insani olmaz. Tabiî Parababaları düzeninde ve onların siyasi temsilcilerinde, Meclisteki dört Amerikancı kardeş partide insanlıktan, vicdandan, acımadan eser aramayacaksınız. Bulamazsınız çünkü. Onların yöneticileri his yoksunu robotlardır.
Biz ise insan şefkatinin sütüyle dopdoluyuz. Kahroluruz acı çeken bir insan ya da hayvan gördük mü… Katledilmiş ağaçlar, ormanlar, nehirler, göller, denizler gördük mü…
Belki bunu nasıl yapacaksınız, denilebilir.
Biz yerli-yabancı Parababalarının sömürü, vurgun ve talan düzenini yıkacağız. Örgütlü halkın gerçek iktidarını kuracağız. Kardeşçe üreteceğiz, kardeşçe paylaşacağız.
Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in buyruğu ve öngördüğü ekonomik sistem de aynen budur.
Delilimiz ne midir?
Şudur: Bakara Suresi Ayet 219:
“Helal kazancınızın kendinizin ve bakmakla yükümlü olduklarınızın zaruri ihtiyaçlarına yetecek kadarını alıkoyun gerisini dağıtın.”
Yani ihtiyaç sahiplerine verin.
Kur’an’ın hiçbir Ayetinde gelirinizin kırkta birini vereceksiniz zekât olarak diye bir ibare geçmez. İnfak, sadaka, yardım, zekât onlarca defa geçer ama kırkta bir diye bir oran geçmez. Yukarıdaki aktardığımız Ayetteki buyruk geçer.
Peki nereden çıktı bu kırkta bir diyeceksiniz. Ne yapsın sevgili Hz. Muhammed? Kur’an emrini kimse dinlemiyor. Zorlasa dinden çıkacaklar. Hiç değilse kırkta birini idarenin zoruyla alabilelim diye böyle bir yola başvurmuştur. Kaldı ki, Hz. Muhammed öldükten sonra onu bile vermeye yanaşmayan kabileler olmuştur. Hz. Ebu Bekir, onların üzerine asker göndererek bastırmıştır isyanlarını.
Mehmet Görmezler ve benzeri din adamları, hocalar anlatmazlar, Kur’an’ın esasını teşkil eden sosyal düzeni ve onun temeli olan “infak”ı.
Demek ki, Hz. Muhammed’in ve Sosyal İslam’ın da gerçek, meşru temsilcisi ve savunucusu biziz.
Halk İktidarımızda bir tek insanımız işsiz kalmayacak.
Hiç kimse evsiz olmayacak.
Eğitim ve sağlık, herkese eşit ve parasız olacak.
Sanayimiz, milli olduğu için füze hızıyla gelişecek. 5, en geç 10 yıl içinde en gelişkin füzeyi de, uçağı da, bilgisayarı da, telefonu da, otomobili de yapar hale geleceğiz.
Köylümüz, devletten aldığı faizsiz ve uzun vadeli kredilerle, parasız hizmet veren binlerce ziraat mühendisimizin rehberliğinde bugün ürettiğinin en az on misli ürün üretecek. Ve kendi örgütü aracılığıyla, araya hiçbir aracının girmesine izin vermeksizin, Türkiye’nin her yerindeki tüketiciye yine onların örgütleri aracılığıyla ürününü ulaştırabilecek. Böylece de emeğinin karşılığını tam olarak alacak.
Yarımız olan Kadın, toplumda hak ettiği yere, öneme, değere tam olarak kavuşacak.
Kürt Meselesi, emperyalistlerin elinden alınacak; iki halk kendi aralarında, gerçek anlamda eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde bu meseleyi çözecekler.
Özetçe kardeşler,
Hür, Güçlü, Mutlu Türkiye’yi kuracağız…
Oy moy filan da derdinde değiliz. Halkımızdan bir tek şey istiyoruz: Anlaşılmak!..
Halkız, Haklıyız, Başaracağız…