Bilindiği gibi Halkın Kurtuluş Partisi bu ülkede hiçbir muhalefet partisinin yapmadığını yapmakta ve en büyük işleri halkımızı “Allah’la Aldatmak” olan Tayyipgiller’in ve tüm sömürücülerin işledikleri suçlarla ilgili suç duyurularında bulunmakta, soruşturmaları ve davaları takip etmekte, gerekli itirazlarda bulunmakta vb. birçok yolla bu suç çetesi ile mücadele etmektedir. Tape’lerden hatırlanacaktır ki, bu din bezirgânları hırsızlık yaparken bile “inşallah maşallah”ı, “Allah’a emanet ol”u ağızlarından düşürmüyor, Allah’ı hırsızlıklarına alet ederek, “Bakara/makara” diyerek halkımızın kutsal değerlerine en büyük aşağılamayı yapıyorlardı. Ancak tüm bu suç duyurularına kayıtsız kalan Yargı, Tayyipgiller’in hukuk bürosu gibi çalışarak bunları kulak ardı etmekte, kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekte fakat onlara karşı en ufak bir tepkiyi ise cezalandırmaktadır. Yıllardır halkımızın temiz dini inancını sömürerek din tüccarlığının alasını yapanlar cezalandırılmazken buna karşı çıkanlar hem de 700’lü yıllarda söylenen bir söz üzerinden yargılandılar.
08.02.2014 tarihinde yerel seçimler dolayısıyla, o dönem Başbakan olan Recep Tayip Erdoğan AKP’nin Kartal’da düzenlediği mitingde konuşma yaparken, Halkın Kurtuluş Partisi Kartal İlçe Örgütü’nün pencere camına “İNSANLARIN EN ALÇAĞI DİN KİSVESİ ALTINDA DÜNYA MENFAATİ SAĞLAYANDIR. Abdullah Bin Mübarek” yazılı pankart asılıp, anlaşılamayan sloganlar attıkları ve böylece Başbakan’a hakaret suçunu işledikleri kanısıyla”, ilçe yöneticisi 4 arkadaşımıza kamu davası açılmıştı.
Recep Tayip Erdoğan’ın avukatları ise suçtan zarar gördükleri iddiası ile Kartal 60. Asliye Ceza Mahkemesine başvurarak davaya katılma talebinde bulunmuşlardı. Davanın ilk duruşması 23.09.2014 tarihinde görülmüş Recep Tayyip Erdoğan’ın katılma talebi mahkemece kabul edilmişti. O duruşmada HKP Kartal İlçe Başkanı ve yöneticileri ifade vermişler, ifadelerinde bu pankartın Parti binasında 1 yıldır asılı olduğunu ve pankartın içeriğine aynen katıldıklarını beyan etmişlerdi. Kurtuluş Partili Hukukçular yaptıkları savunmalarla aslında yargılayanları yargılamışlardı.
Savunmalar özetle şöyleydi:
“Abdullah Bin Mübarek 700’lü yıllarda yaşadığı halde 1300 yıl sonra Türkiye’de yargılanıyor. Bu söze kim itiraz edebilir? Katılanlar acaba Mahkemenin Abdullah Bin Mübarek’e de tebligat çıkartmasını talep etti mi?
“(…) Pankartın içeriği kanunda öngörülen kutsal değerlere birebir atıf yapmamaktadır. Bu eleştiri içerikli pankart dini siyasal çalışmalarına alet edenlere ve bu yolla da servetlerini kat kat büyütenleri eleştirme amaçlıdır. Oysa bildiğimiz kadarıyla Müslüman olduğunu düşündüğümüz Tayyip Erdoğan’ın inandığı İslam dinine göre kul hakkı yemenin, fitre ve zekât vermemenin, israfın günah ve haram sayılan fiiller olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda Abdullah Bin Mübarek’in sözü suç konusu yapılamaz
“Bu davada asıl yargılanan Abdullah Bin Mübarek’tir. Abdullah Bin Mübarek 736 yılında Merv’de doğdu. Dünya ve dünyalığa rağbet etmezdi. Merv’de ticaretle uğraşır kazancının hepsini fakirlere dağıtırdı. Sözü senetti. Böyle bir insanın sözüne karşı Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahale talebinde bulunması halkımız ve ülkemiz için içler acısı bir durumdur.
“Burada yargılanan Hz. Muhammed’in din anlayışıdır.
“Sanıkların 1300 yıl önce bir İslam âliminin sözünden dolayı yargılandıklarını ve bu sözün doğruluğu tarihsel bakımdan hiçbir tereddüt duymadığımız gibi hukuksal olarak ifade edilmesinde de hiçbir yasaya aykırılık görmemekteyiz. AKP’lilerin şikâyeti üzerine kolluk harekete geçmiştir. Bu yaklaşımla ülkede hiçbir siyasi parti hiçbir propaganda yapamaz”
“Burada HKP siyasi parti faaliyeti nedeniyle yargılanmaktadır. Dinlenen tanık ifadelerinden HKP’nin bu faaliyetinin iktidar partisi tarafından beğenilmediği ve ona göre işlem yapıldığı görülmektedir. Burada mağdur olan siyasi faaliyetleri engellenen parti üyeleridir.
“Abdullah Bin Mübarek’in bu sözü bir boy aynasıdır. Biz ve müvekkillerimiz neden bu sözden rahatsız olmuyoruz. Çünkü “din kisvesi altında dünya menfaati” sağlamıyoruz. Müvekkiller “Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek yeğdir” diyerek 17 yaşında Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızda savaşmış Köyceğiz Kuvayimilliye komutanı Hikmet Kıvılcımlı’nın devamcılarıdır. Bu tür davalarla HKP yıldırılamaz.”
Duruşma 12 Şubat 2015’e ertelenmişti. 12 Şubat günü görülen davada Kurtuluş Partili Hukukçular suçlamayı kabul etmediklerine dair önceki beyanlarını tekrar ederek müvekkillerinin beraatlarını talep etti. Mahkeme, sanık avukatlarının açılan pankart içeriğinin dini bir düşünürün sözü olduğu ve müşteki Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bir ibare ve yazı olmadığı ve pankartın buraya olay tarihinden çok önce asıldığı gerekçesi ile tüm sanıklar için ayrı ayrı BERAAT kararı verdi.
Yargılayanların yargılanan olduğu bu dava da Tarih sayfasındaki yerini aldı. Tayyipgiller ne kadar susturmaya çalışırlarsa çalışsınlar Halkın Kurtuluş Partisi susmadı, susmayacak! Gerçekleri haykırmaya devam edecektir! 12.02.2015
Davamız Halkın Kurtuluş Davasıdır!
Halkız Haklıyız Kazanacağız!
Kurtuluş Partili Hukukçular
****************
Dava Dilekçesi:
ÇANAKKALE İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
“ Yürütmeyi durdurma istemi vardır.”
DAVACI : Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No: 24/ 15 Kızılay/ ANKARA
VEKİLLERİ : Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan F.ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av.Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av.Halil AĞIRGÖL, Av. Azime AYÇA ALPEL, Av. Pınar AKBİNA, Av. Doğan ERKAN
Hacıilyas Mahallesi, 15. Gül Sokak No: 6/ 2Osmangazi- BURSA
DAVALI : Çanakkale Valiliği- ÇANAKKALE
İSTEM : Davalı idarenin;31/ 12/ 2014 günlü ve 19573101-880-8562 “
Sayılı genelgesinde; “ 24 Nisan 2015 tarihinde Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı bölgesi halkın ziyaretine kapatılacaktır. 25 Nisan 2015 günü ise tören yapılacak bölgelere ziyaretçiler alınmayacaktır..”, yolundaki işleminin/ kararının öncelikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASI ile sonuçta İPTALİNE karar verilmesi istemi vardır.
ÖĞRENME TARİHİ : 10 Şubat 2015 günlü Oda Tv. İnt. Gaz. (Basından Duyum)
OLAY VE HUKUKİ DURUM :
- Dava konusu karar; yetki, şekil, sebep, amaç yönlerinden Anayasa’ya, yasalarımıza usule ve etik değerlerimize kökten aykırı, halklarımızın birlik ve bütünlüğüne yönelik vahim sonuçlar doğuracak bir karardır. Böyle bir amacın var olduğu akla gelmekte ise de, inanmak istememekteyiz. O kararın bir örneği ekte sunulmaktadır. (Ek-Bel 1)
Kararın 1. paragrafında aynen:
“ Tarihimizin altın sayfası olan, Türk Milleti’nin eşsiz kahramanlığının, vatan ve millet sevgisinin sempolleştiği, kutsal saydığı değerler için ülkemizin her köşesinden gelen gençlerin kanlarını dökerek, “ Çanakkale Geçilmez “ destanının yazıldığı Çanakkale Savaşları’nın 100. Yıldönümü 18 Mart ve 21-25 Nisan 2015 tarihinde ilimize büyük coşku içinde kutlanacaktır.”, denilmektedir.
Bu değerlendirmeye elbette ki bir itirazımız olamaz. Ancak 2. paragrafta ise;
“ Çanakkale Savaşlarının yaşandığı ve Şehitlerle örtülü manevi değeri yüksek bir mekan olan “ Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Tarihi Alanı “ bölgesine,yurdumuzun her köşesinden ve başta Avustralya ve Yeni Zelanda olmak üzere yabancı ülkelerden gelen ziyaretçilerin sayısında her yıl önemli artışlar olmaktadır. Bu ziyaretler özellikle tören günlerinde çok üst seviyeye çıkarak ziyaret bölgelerinin otoparklarını, yollarını ve feribota geçişlerin kapasitelerini artırdığından ziyaretçilerin uzun süre beklemeleri gibi önemli sorunlara yol açmaktadır.”, denilmekte ve kararın 1. paragrafındaki değerlendirmenin samimi ve önemli olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Şöyle ki;
İlk paragrafta dillendirilen, “..tarihin altın sayfası,,,Türk milletinin eşsiz kahramanlığını vatan ve millet sevgisini sembolleştiriyor olmak… Kutsal saydığımız değerler için ülkenin her köşesinden gelen gençlerin kanlarını dökerek Çanakkale Geçilmez destanını yazmış olmak…”, hiç de önemli değildir. Önemli olan ve en önemli olan sorun; kutlamalar sırasında ZİYARETÇİLERİN UZUN SÜRE BEKLEMELERİDİR. Kutlamalar yapıldığında böyle bir önemli sorunlara yol açılmaktadır…
Yine, dava konusu karara göre; “ Çanakkale Savaşlarının 100. Yıldönümü 18 mart ve 21-25 Nisan tarihlerinde ilimizde ‘Çanakkale’de) büyük coşku ile kutlanacaktır.” Kararı dillendiren yazının 3. paragrafında ise aynen; (2. paragrafta dillendirdikleri çok önemli sorun nedeniyle)
“ Bu nedenle 18 Mart tarihinde Mehmetçik Abidesi’nin bulunduğu bölge ziyaretçilerle kapatılacaktır. Ayrıca 24-25 Nisan 2015 tarihinde uluslar arası düzeyde yapılacak törenlere Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın eva sahipliğinde çok sayıda ülkenin devlet başkanı ve temsilcilerinin katılması beklenilmektedir. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı ve Valiliğimiz koordinesinde hazırlanan tören programları ve törenler sırasında alınacak tedbirler konusunda bölgenin halkın ziyaretine kapatılması önerisi doğrultusunda Valiliğimizce 24 Nisan 2015 tarihinde Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı bölgesi halkın ziyaretine kapatılacaktır. 25 Nisanl 2015 günlü ise tören yapılacak bölgelere ziyaretçiler alınmayacaktır. “,denilmektedir.
Böylesine gayri ciddi, maddi ve hukuki ve de akli dayanaklardan yoksun bir karar olamaz, böyle bir karar uygulanamaz…Böyle bir karar alana haklı olarak sormak gerekir:
Sen, 18 Mart 2015 tarihinde Mehmetçik Abidesinin bulunduğu bölgeyi ziyaretçilere , halka, öğrencilere kapatıyorsun da; iptalini istediğimiz kararda vurgulanan, “…büyük coşku içerisindeki kutlamaları..” kimle yapacaksın?…Kimlerle yapacaksın….yapabileceksin?…
Görülmektedir ki; iptal istemine konu kararda toplumun duyguları okşanarak, gözüne kül serperek Çanakkale Zaferinin içeriği boşaltılmak istenmektedir.
Çanakkale Savaşı, Kürdüyle, Türküyle, kadınlıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla, o tarihe kadar görülen en büyük emperyalist ordularını yenen ve Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın seyrini değiştirerek tarihte “ÇANAKKKALE GEÇİLMEZ” sözünü yazdıran büyük destanını yaratanların kanlarıydı.Bu savaş; daha sonraki Ulusal Kurtuluş Savaşımızın müjdecisidir.Anaların çocuklarının saçlarını kına yakarak (şehit olabileceklerini düşündüklerinden) “Kınalı Kuzuı”diye adlandırdığı lise çağındaki çocuklarını savaşa gönderdiler, o yıl da iki dönem lise öğreniminde mezun verilmemiştir, Tıbbiye öğreniminde de iki dönem mezun olan olmamıştır. Çanakkale Savaşı böyle bir savaş iken, bunun anmasını yabancı konuklar gelecek, ayakta bekleyecekler diye halka bu anmayı yasaklamak, ne utanılacak şey…Bir ABD’li 4 Temmuz anmasını yabancılar gelecek diye halkına yasak koyabilir mi, bir Fransa’nın 14 Temmuz Cumhuriyet Bayramını halkına yasak edebilir mi?…Yabancı ülke başkanları bilmezler mi ki, bu tür anmalarda halk olur, kalabalık olur, bekleme olur. Dolaysıyla, valilik olayımızda ki işleminde yetkisi, amacını yerinde kullanmamıştır. Davalı valilik işlemi ile Cumhuriyet değerlerini aşındırmıştır…
2-5442 Sayılı İller İdaresi Yasa’sının 9. maddesinde Vali’nin görev ve yetkileri sayılmıştır.Vali’nin, “…ziyaretçilerin uzun süre beklemeleri gibi önemli bir sorunu…?? ?” gerekçe yaparak ulusal bir anmayı yasaklama gibi bir görevi ve yetkisi yoktur. Vali’nin görevi bu kutlamalara yardımcı olmak, suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almaktır.
- Ziyaretçilerin çok ve gittikçe çoğalıyor olduğu yolundaki gerekçe; üzülmeyi/korkmayı, yasaklamayı değil, aksine sevinmeyi, gurur duymayı gerektirir. Böyle bir gerekçe inandırıcı olmadıktan başka, komik bir gerekçedir.
4- Vali’nin yetki ve görevleri görev yaptığı il coğrafyası içinde geçerlidir. Ben böyle bir karar aldım, bu kararı tüm Türkiye’ye şamildir demek bir yetki aşımıdır. Çanakkale Savaşı sadece Çanakkale’nin değil tüm halka aittir. Tüm Türkiye yurttaşlarına yönelik bir karar keyfi ve de uygulaması sorunlar yaratacak bir karardır.
5- Yine, davalı kurumun genelgesinin, işleminin son 4.paragrafında TRT’ye, Yüksek Öğrenim Kurumlarına Anadolu Ajansına yönelik talimatları da kendinin yasadan kaynaklanan yetkilerinin dışına taşmış, yetki aşımı kararlardır, idare hukuk ilkelerine ve yasalara aykırıdır.
İ.Y.U.K 27.MADDESİ’NİN KOŞULLARI OLAYIMIZDA OLUŞMUŞTUR:
Manevi,kutsal ortak değerlerimiz erozyona uğratıldığında giderilmesi olanaksız sonuçlar doğurur. Bu sonuçları doğuracak uygulamalar Cumhuriyetin temel kurumları aracılığı ile duyurulur ise, propaganda yapılır ise giderilmesi olanaksız zararlar sözkonusu olacaktır.
İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki sosyal ve siyasal gelişmeler ülkelerin hayrına olan gelişmeler değildir. Yakın zamandaki Yugoslavya’nın, Irak’ın, Libya’nın, Suriye’nin içine düşürüldükleri durumlar ve de acı, gözyaşı ve bölünmeler…Bu nedenlerle, ulusal birliğimize karşı her olumsuzluk, cumhuriyet değerlerine karşı yıpratmalar bizleri ayrışmaya götüreceğinden, davamızın konusu, iptalini istediğimiz işlem de bu olumsuzlukların biridir, bu tür işlemlere izin verilmesi de işleme meşruluk katmaya yardım edecektir.
Kaldı ki davalının işlemi; Anayasa’nın başlangıç hükümlerine, Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine, Temel Haklar ve Ödevler hükümlerine, Kişi Hakları ile ilgili hükümlerine kökten aykırı olup, hukuk devleti ilkelerine de aykırı olup, Sayın Mahkeme’nin resen göz önüne alacağı nedenlerle yürütmenin durdurulmasına karar vermesini istiyoruz.
HUKUKİ NEDENLER : Anayasa, 5442, 2576,2577 Sayalı Yasalar ilgili mevzuat..
DELİLLER : Çanakkale Valiliği’nin 31.12.2014 günlü ve 19573101-880-
8562 sayılı yazısı (İmzalı olanın idareden istenilmesi),
Basındaki (10 Şubat 2015 günü Oda Tv ) haberler, her türlü
delil….
SONUÇ ve İSTEM :
Sunulan nedenlerle; Çanakkale Valiliği’nin 31.12.2014 günlü ve 19573101-880-8562 Sayılı işlemi ile” 24 Nisan 2015 tarihinde Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı bölgesi halkın ziyaretine kapatılacaktır. 25 Nisan 2015 günü ise tören yapılacak bölgelere ziyaretçi alınmayacaktır…” yolundaki işlemi İdare Hukuku ilkelerine konu, şekil, yetki, sebep, amaç yönlerinden tümüyle Anayasa’ya, yasalara, örf adete ve teamüle aykırılığı nedeniyle, öncelikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA, sonuçta İPTALİNE
Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini vekaleten saygılarımızla dileriz.
Davacı Vekilleri
Av. Tacettin ÇOLAK-Av. Halil AĞIRGÖL
Ek :
- Valilik Kararı
- Vekaletname