23 Nisan: Havza ve Amasya Genelgelerinden Erzurum ve Sivas Kongrelerine, TBMM’ye, 1’nci Ulusal Kurtuluş Zaferine!

“Millet iradesi” denilen şey, Tayyipgiller iktidarının halka yutturmaya çalıştığı yalanlarla dolu balon değildir!

“Millet iradesi”, 23 Nisan 1920’de vatanın 66 bölgesinden 378 temsilcisi ile hayat bulan Türkiye Büyük Millet Meclisidir!

 

23 Nisan: Havza ve Amasya Genelgelerinden Erzurum ve Sivas Kongrelerine,

TBMM’ye, 1’nci Ulusal Kurtuluş Zaferine!

Emperyalizmin doğasında vardır sömürü. Kanını emeceği ne görse saldırır, savaş çıkarır, talan eder, milyonlarca ölü, sakat, evsiz, dul, öksüz yetim bırakır. Tüm bu vahşet onlar için hiçbir anlam ifade etmez. Tek korkusu vardır emperyalistlerin: Örgütlü Birleşik Halk. Halk ne zaman örgütlenir karşı çıkar Emperyalistlere, analar emperyalistlerin kendi aralarındaki savaşlara ne zaman evlat göndermez, işte o zaman emperyalistlerin o topraklardaki son zamanlarıdır.

Savaş yorgunudur Osmanlı. Balkan Savaşı’ndan, Ruslarla savaştan yenik ayrılmıştır. “Hasta adam” ilan edilen Osmanlı’nın son nefesini almak için planlar yapar emperyalist yedi düvel. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı hüsrandır Osmanlı için. Sevr dayatılır savaş sonrasında. Vatan toprakları işgal edilir emperyalistlerce. Evlerine dönemeyen, haberleri bile alınamayan asker evlerindeki yoksulluk, artık safahatın âlâsının yaşandığı İstanbul’a kadar gelir. Bir avuç Osmanlı asilzadesi de kurtuluşu o zamanki emperyalistlerin ağababası İngiliz Emperyalizminin kanatları altına girmekte görür. Bir diğer hain güruh da, yeni emperyalist Amerikan mandacılığında görmektedir kurtuluşu. Ve bu hainler bu aşağılık düşüncelerini halka kurtuluş diye dayatmaya çalışırlar.

Yıllardır Osmanlı’nın yükünü sırtlayan yoksul halk, bu her iki sözde çarenin kendileri için ölüm olduğunu bilincindeydi. Peki ne yapacaklardı?

İlk önce birbirinden bağımsız ama birbirinden etkilenerek cemiyetler kurdu halk. Bu cemiyetler isyanın doruk noktasıydı. Zira artık elden giden namustu. Demek ki vatanı korumak demek namusu korumak demekti.

Tam da bu sırada, İstanbul’da bir Paşa, Mustafa Kemal “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!” diyerek her türlü askeri kariyerini, tek başına iki kadını; annesini ve kız kardeşini İstanbul’da bırakarak Bandırma vapuru ile Samsun’a geldi 19 Mayıs 1919’da.

Hiç vakit kaybetmedi Mustafa Kemal ve arkadaşları; 28-29 Mayıs 1919’da Havza, 21-22 Haziran 1919’da Amasya’dan yayınladıkları genelgelerle emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçilerine verdikleri ültimatomlar halka da umut verdi. Düşman işgali altında ve bu nedenle faaliyetlerin güvenlik nedeniyle gizli yürütülmesine karşın halkın iradesi sonuna kadar gözetildi. “Bunun için her ilden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir. Bu temsilciler, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri ve belediyeler tarafından seçilecektir.” ilkesi Amasya Genelgesi’nin maddelerinden biriydi.

23 Temmuz-7 Ağustos 1919’da Doğu illeri için Erzurum Kongresi 17 çiftçi ve tüccar, 5 emekli subay, 4 emekli memur, 5 öğretmen, 4 gazeteci, 5 hukukçu, 2 mühendis, 1 doktor, 6 din adamı, 3 eski milletvekili, 1 general ve 1 eski bakan olmak üzere 54 delege ile toplandı.

4-11 Eylül 1919’da 38 kişi ile toplanan Sivas Kongresi’nde; “Millî vicdandan doğan cemiyetler birleşmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyanlarından, şahsi ihtiraslardan uzaktır. Bütün Müslüman vatandaşlar bu cemiyetin tabii üyesidirler.” kararı alındı ve yerli işbirlikçi İstanbul Hükümeti ile tüm ilişkiler kesildi.

Emperyalizme karşı kazanılan ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza önderlik eden Büyük Millet Meclisinde vatanın 66 bölgesinden seçilen 378 vekil gerçek anlamda milli iradeyi temsil ediyordu. Sandıklar bile kurulamamıştı. Zira Mustafa Kemal 17 Mart 1920’de komutanlara ve valiliklere yolladığı telgrafta; “Kurucu Meclise 35 yaşını doldurmuş medeni cesaret, fikri yetenek, dini ve ulusal değerlere inanmış insanların” seçilmesini istiyor, Meclisin çok acele toplanması gerekli olduğu için de, seçim yapılmayarak, seçimlerin idare ve belediye meclislerinde toplanmış olan ulusal oya dayandırılması yolunu öneriyordu.

Bugün anladığımız anlamda, 23 gün önce yapılan seçimler gibi bir seçim olamamıştı düşmanın silahlarının namlusu ucunda.  Ama her temsilcide, “vatan sağ olsun” diyerek son nefesini verenlerin son dileğini yerine getirme arzusu vardı. Temsilci olabilmenin tek kriteri ulusal değerlere inanmış olmak şartı idi. Birinci Kuvayımilliyeciler’in makam, mevki, mal, mülk dertleri yoktu. Kanları, canları pahasına emperyalistlerin çizmelerinin kirlettiği vatan topraklarını emperyalistlerden temizlemekti dertleri. Tersanelerine el konulmuş, limanlarına girilmiş, toprakları yağmalanmış vatan topraklarını özgürleştirmekti dertleri. 23 Nisan 1920’ye ulaşılmışsa, arkasından tüm mazlum ulusların örnek aldığı Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı zaferle taçlanmışsa, bunun arkasında Halklarımızın emperyalizmin saldırganlığını dert edinip, bunu namus, onur meselesi kabul edip, şahlanması yatmaktadır.

Vatanın bu durumuna dertlenen biri daha vardı Birinci Kuvayimilliyecilerin arasında: İkinci Kurtuluş Savaşı’nın Önderi Hikmet Kıvılcımlı’dır, emperyalizme karşı silah kuşanan O yiğit.

Daha küçücük bir çocukken vatan toprağından Balkan Savaşı ile sürülerek binlerce insanla Anadolu toraklarına gelen Hikmet Kıvılcımlı’nın yaşamında o sürgün yılları derin yaralar açmış ve daha 17’sinde Kuvayımilliye’ye bağlı Yörük Ali Efe Çetesi’nde düşmana karşı savaşmıştır. Emperyalizme karşı savaşı da, dur durak bilmeden, 69 yaşında son nefesini verinceye dek devam etmiştir. İnsanlığın Kurtuluşu, Halklarımızın nihai kurtuluşa ulaşması için bir kahve içimlik dinlenmeyi yeterli görmüştür. Bir an olsun terk etmez kendi deyimiyle nöbet yerini. Ne 17’sinde ne de 70’inde kendi canını kimseden değerli görmez.

Türkiye Devriminin önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın “Vatan aşkın söylemekten korkar hale gelmektense ölmek evladır” diyerek verdiği mücadele bugün Türkiye devriminin yolunu aydınlatmaktadır.

Hikmet Kıvılcımlı’nın gösterdiği yoldan gidilirse kurtulabiliriz Tayyipgiller’den. Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik ve pratik hazinesi milyonlarla buluşursa son verilir, Birinci Kuvayımilliyecilerin hediyesi Büyük Millet Meclisindeki Ortaçağcı gericilerin işgaline. Hikmet Kıvılcımlı’nın halklarımıza armağan ettiği kutsal hazineyi halklarımıza ulaştırdığımız zaman indireceğiz Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal’in koltuğundan Tayyipgiller’i. Hırsızların, arsızların, yüzsüzlerin, insan-hayvan-doğa düşmanı bu yaratıkların yarattıkları bu tahribatı; ancak ve ancak Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik ve pratik mirasını yaşama geçirmekle temizleyebiliriz.

1923’ten 1927’ye kadar bugünkü adıyla Çocuk Esirgeme Kurumunda savaş sonrası öksüz ve yetim çocuklar yararına Hakimiyet-i Milliye Bayramı adıyla kutlanan 23 Nisan’da pul bastırılması geleneği, 1927’de Mustafa Kemal’in Hakimiyet-i Milliye Bayramını tüm çocuklara armağan etmesiyle Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır. Ancak ülkemizde çocuk gelinler, kayıt dışı çalıştırılan çocuk işçiler, Ortaçağcı gericiliğin yoğun yaşandığı bölgelerde sayısı daha da artan çocuk taciz ve cinayetleri, ekmek almaya diye evden çıkıp cenazeleri gelen çocuklarımızın gerçek bayramının insanlığın kurtuluşu davası ile olabileceğinin de somut göstergesidir.

Halklarımızın her gününü bayram havası içerisinde geçireceği günler için onurundan hariç her şeyini feda eden Hikmet Kıvılcımlı’nın bir araya gelebilmenin, birlikte mücadele etmenin yolunu yöntemini gösterdiği “Anarşi Yok Büyük Derleniş” parolası yaşama geçerse örgütlü, hedefi belli, sonuç alıcı Gezi İsyanları yaratabiliriz. Çocuklarımız ana babalarıyla omuz omuza mücadele etmenin hazzına ulaşır, vatanın her karış toprağında ağıtlar değil çocuk kahkahaları yükselir o zaman.

Ne zaman AB-D Emperyalistleriyle el ele yerli satılmışların yarattığı bu kanser düzenine son verir, halklarımıza yıllardır çektirilen bütün acıların, zulümlerin, hesabını, gözyaşların hesabını sorarız; İsmail’le, Berkin’le, Abdocan’la, Ahmet’le, Ethem’le, Medeni’yle, Ferit’le, Mehmet’le kanayan yüreğimiz işte o zaman soğur. Berkin Elvan’ın uçurtması nazlı nazlı huzurla süzülür semada…

Halkız Haklıyız Kazanacağız, tıpkı 23 Nisan 1920’de olduğu gibi! 23 Nisan 2014

Halkın Kurtuluş Partisi

Genel Merkezi